Neoliberal asimilasyon ya da Kürt açılımı, yoksul halk çocukları ayaklanmasının kalbi haline gelmiş Kürt coğrafyasının, yeni devlet düzeniyle bütünleştirilmesi zorunluluğundan türemiştir. Ülkenin batısında uyguladıkları neoliberal talanı doğusunda da, üstelik, Kürt halkının siyasi temsilcilerini tasfiye etme uyanıklığı ile birleştirerek uygulayacaklarını sandılar. 31 Mayıs’da Öcalan’ın “ben çekiliyorum” ifadesi ardından başlayan ve tehlikeli boyutta tırmanan eylemler, Türkiye’nin batısında […]
Neoliberal asimilasyon ya da Kürt açılımı, yoksul halk çocukları ayaklanmasının kalbi haline gelmiş Kürt coğrafyasının, yeni devlet düzeniyle bütünleştirilmesi zorunluluğundan türemiştir. Ülkenin batısında uyguladıkları neoliberal talanı doğusunda da, üstelik, Kürt halkının siyasi temsilcilerini tasfiye etme uyanıklığı ile birleştirerek uygulayacaklarını sandılar. 31 Mayıs’da Öcalan’ın “ben çekiliyorum” ifadesi ardından başlayan ve tehlikeli boyutta tırmanan eylemler, Türkiye’nin batısında yeniden savaş naraları ile karşılanmıştır. Kürt sorununu asayiş ve güvenlik sorununa indirgeyip yine aynı ezber askeri çözümler piyasaya sürülmeye başlandı; sınır ötesi operasyonlar, Kandil’in işgali, olağanüstü hal ilanı, “kendi robot uçağını kendin yap” kampanyaları gırla gidiyor. Savaşın ideolojik hegemonyası yeniden kuruluyor. Bu ideolojik hegemonya da genelkurmay gazeteciliği yapan yazılı ve görsel medya aracılığı ile gerçekleştiriliyor. Özellikle Körfez krizi ve sonrasında Irak halkına karşı Amerikan yandaşlığı ile yaptıkları savaş ve ölüm çığırtkanlıklarını, yeniden bu ülke halkları için yapmaya başladılar. Peki kim bu gazeteci kimliği?
İkonlara tapanlar, Tanrı’yı övmek adına onu betimlediklerini ileri süren usta insanlardı, ama gerçekte Tanrı’yı simgeleriyle bir simulakra dönüştürürken aynı zamanda onun varlığı sorusunu ortan kaldırıyorlardı. Her imge, Tanrı’nın varlığı sorusunu sormayı engellemek için bir bahaneydi. Gerçekte Tanrı, her imgenin ardında görünürlüğünü yitiriyordu. Ölmemişti, görünürlüğünü yitirmişti yani artık böyle bir soru sorulmuyordu. Tanrı’nın varlığını ya da yokluğuna dair sorulan soru simülasyon aracılığıyla çözülmüştü. Yukarda ki Baudrillard’dan yapılan alıntıda “Tanrı” yerine “yoksulları” koyarak okumak yeterlidir. Yöntemleri ‘adlandırma’ ve ‘imaj’dır. Haber ya da hikâyenin anlamı yoktur. Bu baylar ’90’lar sonrası tüm gerçekliği simülasyona çevirmek için ellerinde ne varsa kullanmışlardır. Artık tüm toplumsal sınıflar yaratılan bu de facto durum altında ipnotize edilmiş olarak bulunmaktadır. Bugün genel toplumsal ideolojinin ve bilincin bu denli yıvışık, yapışkan olmasında orta sınıf medyanın burjuva sınıf ideolojisinin doğrudan benimseyici ve üreticisi olmasının belirleyici derecede önemi vardır. Ve bu koşullarda savaş oyunlarını istedikleri gibi oynamaktadırlar. Günümüzde solun ideolojik hakimiyetinin yeniden tesisi, gerçekliği simülasyon haline çeviren orta sınıf medyanın etkisizleştirilmesine bağlıdır. Egemen ideolojinin ve iktidarın bu yeni orta sınıf medyası üzerinden Türk ve Kürt halklarına zulüm ettikleri alan gündelik hayattır ve yeniden kanamaya başlamıştır. Emek güçlerinden yana devrimci entelijansiyanın trajik olanla, lanetlilerle, kontamine olanlarla, mahalleyle, yoksul Türk ve Kürt halkıyla farklı politik bir dille yeniden buluşması tarihsel görevdir. Artık kesindir. Birincisi; sermaye, devrimci bir kırılmaya uğramadan, Kürtleri düzenle bütünleştirme programından asla ve kendiliğinden vazgeçmeyecektir. Bu bütünleştirme projesinin ne olduğu 30 yıldır süren savaş özetlemektedir. Sermayenin devrimci kırılması, Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesi ile gerçekleştirecektir. İkincisi; bugün, Türkiye’yi ileriye doğru dönüştürecek en devrimci siyasal kavga, nice acılar pahasına Kürt halkı tarafından verilmektedir. Mesele, orta sınıf medya entelektüellerinin en iyilerinin yazdıkları anlamında (Kardelen-Ece Temelkuran [Habertürk] www.sendika org.) taraf olmayı reddetmek meselesi değil, “sınıfa karşı sınıf savaşımı” yanında taraf olma meselesidir.
Politika, tarih, sınıf, tüm tarihin sonu, neoliberal zafer naraları arasında geri dönüyor. Neoliberalizm tarihin bu kesitinde savaş naraları ve kahkahalarıyla Marksist davranıyor… İşimizi kolaylaştırıyor. Sıra bizim Marksist davranmamızda.
“Bir çağın hâkim fikirleri, o çağın hâkim sınıfının fikirleridir”. Peki ama o çağın ezilen sınıflarının fikirleri, duyguları nereye gitmiştir? Tabii ki bastırılmış, o çağın bilinçdışına itilmiştir. Devrimci entelijansiya “bastırılmış olanın geri dönüşüdür”, Türk ve Kürt halklarının devrimci birliğidir. Daire kapanıyor. YOL, yeniden yolcusuyla buluşuyor.