Korku bugün, dünyanın büyük bir bölümünde en yaygın kamusal duygu. Bu korku irrasyonel olmasa da beklenen tehlikelerle akıllıca mücadele etmenin yolunu göstermiyor. Korkunun işleyişi, yakın geçmişteki iki dikkate değer olay üzerinden anlaşılabilir. İlki, 6 Mayıs’ta New York borsasında değerlerin dibe vurmasıydı. Sadece birkaç dakika sürdü ve herkesi hayrete düşürdü. İkincisi ise, Atina’da 3 ölüme yol […]
Korku bugün, dünyanın büyük bir bölümünde en yaygın kamusal duygu. Bu korku irrasyonel olmasa da beklenen tehlikelerle akıllıca mücadele etmenin yolunu göstermiyor. Korkunun işleyişi, yakın geçmişteki iki dikkate değer olay üzerinden anlaşılabilir. İlki, 6 Mayıs’ta New York borsasında değerlerin dibe vurmasıydı. Sadece birkaç dakika sürdü ve herkesi hayrete düşürdü. İkincisi ise, Atina’da 3 ölüme yol açan ve süregelen ayaklanmalardı.
Borsada ne oldu? O sabah Dow Jones endüstriyel ortalamasının 300 puan indiği görülüyor. Bu hatırısayılır (%3 civarı) bir düşüşken, Birleşik Devletler’de çeşitli cephelerdeki kötü haberlerle Yunanistan’ın iflastan kaçınma olasılığının birleşimine verilmesi olası bir tepkiydi.
Fakat, öğleden sonra, Dow 700 puanlık inanılmaz bir düşüş daha yaşadı. Bu şimdiye dek gün içinde yaşanan en büyük düşüştü. Bu tümüyle beklenmedik bir şeydi ve simsarlar bunun karşısında adeta “kalakaldı”. Kimi önemli hisseler bir kuruşa kadar gerileyecekleri %90’lık bir düşüş yaşadı. Sonra, simsarların “ağızları açık” izledikleri ve neredeyse bu düşüş kadar hızlı biçimde Dow tekrar yükselerek, simsarların görünüşteki rahatlamasına yol açarak, “sadece” 371.80 puanlık bir kayıpla sonuçlandı.
Şüphesiz herkes bir açıklama aradı. Bir açıklama, bir simsarın alış satışta şişman parmağıyla milyon yerine milyar girmesinden kaynaklandığını söylüyordu. Bu açıklamanın sorunu hiç kimsenin bu kişiyi ve dolayısıyla şişman parmağını bulamamış olması.
Ardından, alternatif bir açıklama dolaşmaya başladı. New York borsası alış satışlar çok hızlı gibi göründüğünde, yavaşlamaya eğilimliydi. Fakat diğer borsalarda aynı mekanizma yoktu. Kimilerine göre, simsarlar New York borsasındaki yavaşlamayla karşılaşmış ve alış satışı başka borsalara kaydırmıştı. Kimileri de bu açıklamayı dolandırarak şöyle diyordu: bu, önceden böyle bir değişikliğe programlanmış otomatik alış satış mekanizmalarını içeren, algoritmik denen alış satış stratejilerinin sonucuydu. Çeşitli borsalar arasındaki koordinasyon eksikliği, düzenlemelerle ilgili bir hataydı ve şimdi kimileri tüm borsaların bir birleşik yavaşlatma etkisi göstereceğini savunuyor. Diğerleri içinse, düşüş otomatik bir mekanizmadan kaynaklanıyordu, yani suçlanması gereken insanlar değil, makinelerdi.
Tüm bu açıklamalar geçerli olabilir de olmayabilir de. Ne var ki, birçok noktada, insanların kararlarının devreye girdiğini ihmal ediyorlar: düşüşün başlamasına tepki verilmesi, alış satışın yavaşlaması, tekrar alış satışa başlama ve Dow’un yükselmesini sağlama gibi. Bu da korku faktörünün devreye girdiği anı teşkil ediyor.
Borsa riski ve belirsizliği doğal olarak bünyesinde barındırır. Fakat simsarlar dalgalanmaların görece az ve tahmin edilir aralıkta olduğu düşüncesine dayanırlar. Dalganmalar fazlaca ve aniden vahşileşmeye başlayınca simsarların paniklemesi anlaşılır. Panikledikleri zamansa dalgalanmaları kaçınılmaz olarak daha da açığa çıkarırlar. Bu bir kısırdöngüdür.
New York’taki simsarlar tam da paniklediklerinde televizyonlarda Atina’daki ayaklanmaları görebiliyorlardı. Bu, onları iki nedenle daha endişelendirdi. Avrupa Birliği ülkelerinin Yunanistan’a nasıl yardımcı olacağı (ya da olup olmayacağı) konusunda derin bir belirsizlik içindeydiler. ABD’de, Batı Avrupa’da ve Avrupa’nın faal olduğu (ya da olmadığı) Japon bankalarında Yunanistan sorununun yansımalarının ne olacağı konusunda belirsizlik içindeydiler. Yunanistan’ın potansiyel iflasının dünya pazarında global bir çözülmeye yol açıp açmayacağı da belirsizdi.
Ne var ki, hepsinden çok ayaklanmalardan ürkmekte haklıydılar. Ayaklanmalar Yunanların korkularının sonucuydu. Çoğu Yunanı ilgilendiren reel gelirlerinin gelecek yıllarda aşırı düşme olasılığıydı. Buna öfkeliydiler ve bundan korkuyorlardı. Bunun her nasılsa kendi hatalarından kaynaklandığına, ödemeleri gereken bir hata yaptıklarına da ikna olmuş değillerdi.
Yunan vatandaşlarının korkuları, dünyadaki liderlerin, borsa simsarlarının da pekala farkında olduğu gibi, buzdağının görünen kısmı. Yunan hükümetinin sorunu oldukça basit. Vergi gelirleri çok az ve harcamaları hâlihazırdaki ve gelecekteki gelirlerine göre çok fazla. Yani ya vergileri yükseltmeli (toplayabilirse) ya da harcamaları kısıtlamalı ya da büyük ölçüde her ikisini birden yapmalı. Bu aynı zamanda Almanya, Fransa, Büyük Britanya, Birleşik Devletler… ve daha birçok ülkenin sorunu. Mali durumu iyi haldeymiş gibi duran ülkeler de (ve Brezilya ya da Çin gibi) bu etkiden muaf değil. Yunanlar sokakları protestoları ile doldurdu. Bu, yayılacaktır. Yayıldıkça, dünya piyasaları daha da kırılganlaşacak, korkular azalmayacak, yayılacaktır.
Her yerde buna karşılık üretilen politika, kağıt para basarak ya da borç alarak zaman kazanmaktan ibaret. Umut edilen, her nasılsa, kazanılan zamanda, ekonomik büyümenin gerçekleşmesi ve güveni yeniden tesis ederek gerçek ve saklı paniği sonlandırması. Siyasetçiler en küçük bir işareti böyle bir büyüme olarak algılayıp, abartılı yorumlar yapıyorlar. İyi bir örnek, Birleşik Devletler’de yaratılan istihdam olanaklarının, bu istihdam nüfus artış oranından az olsa bile alkışlanmasında görülüyor.
Korku irrasyonel değil. Dünya sistemin yapısal krizinin bir sonucu. Bugün karşılaştığımız ciddi yaralara hükümetlerin yaptıkları geçici pansumanlar çözüm getirmiyor. Dalgalanmalar çok büyük ve hızlı olduğunda kimse rasyonel plan yapamaz. İnsanlar artık görece normal bir dünya ekonomide rasyonel aktörler olarak var olamaz. Çağımızın esas gerçeği de bu yükselen korkunun geldiği noktanın ta kendisidir.
15 Mayıs 2010
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]