Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Kurultay konuşması yoksulluk ve işsizlik konusunun medyada tekrar yoğun bir biçimde tartışılmasına yol açtı. Bu yanıyla konuşmanın hayırlı bir gelişmeyi tetiklediği söylenebilir. Ama, tartışmaların içeriği için aynı iyimserliği göstermemiz olanaksız. Muazzam bir fikri tutukluk yaşanıyor. Piyasaya, özel sektörcülüğe (yani, bizim sermaye dediğimiz o hadiseye), küreselleşmeciliğe, özelleştirmeciliğe bağlılık berdevam. Hatta, sosyal demokrat olarak […]
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Kurultay konuşması yoksulluk ve işsizlik konusunun medyada tekrar yoğun bir biçimde tartışılmasına yol açtı. Bu yanıyla konuşmanın hayırlı bir gelişmeyi tetiklediği söylenebilir. Ama, tartışmaların içeriği için aynı iyimserliği göstermemiz olanaksız. Muazzam bir fikri tutukluk yaşanıyor. Piyasaya, özel sektörcülüğe (yani, bizim sermaye dediğimiz o hadiseye), küreselleşmeciliğe, özelleştirmeciliğe bağlılık berdevam. Hatta, sosyal demokrat olarak görünür olmayı seçenler arasında da bu ‘zenginleri ürkütmeyelim’ tavrı hâkim.
Bu söylediklerimin abartılı olmadığına iki gün önce NTV Soruyor programında CHP’nin yeni PM üyesi Hurşit Güneş’i, eski AKP Milletvekili Aziz Akgül’ü ve gazeteci Ege Cansen ile Cemil Ertem’i izleyenler hak verecektir (izlemeyenler de NTV sitesine giderek tartışmanın seviyesine bizzat karar verebilirler: http://video.ntvmsnbc.com/ntv-soruyor-kaset-sonrasi-chp.html#ntv-soruyor-yoksullugun-caresi-ne.html).
Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasının ardından, özellikle yeni PM’ye seçilemeyenler, yoksulluk ve işsizlik ile mücadeleye ilişkin yeni bir şey söylenmediğini, söylenenlerin de zaten parti programında yer aldığını belirttiler. O zaman, ilkin, medyada pek kimsenin merakını çekmeyen bu metni hatırlatmak vacip oldu.
Programda bu konuda söylenen şu: “…sigorta kapsamındaki her aileye asgari gelir güvencesi sağlanacak,…Aile Sigortası uygulamasına büyük kentlerden başlanacak, ilk aşamada ihtiyaç sahibi kadın ve çocuklardan oluşan ailelere, yalnız emekli veya yaşlılara, korumasız kesimlere ve engellilere ulaşılacaktır. Aile sigortası, on yıl içinde tüm Türkiye genelinde yaygınlaştırılacak[tır].” (abç)
Yoksulluğa CHP Programı’nın Aile Sigortası yoluyla bir çözüm olup olmadığına karar vermek en başta bizzat yoksulların, sonra da soldan ekonomi politikası önerenlerin meselesidir. Yukardaki alıntıyı didiklemek yerine somut bir alternatifi tartışmaya açmak istiyorum. Bu önerinin, yoksulluğa ve işsizliğe kapitalizmin sınırları içinde, ama sermayeyi kısmen de olsa zorlayan ve dolaşımı değil, üretim kertesini eksen alarak tasarlanmış bir alternatif olduğuna da dikkatiniz çekerim.
İşsizliği (gizlisi dahil) aşağı yukarı şu anda Türkiye’ninki gibi yüzde 20’lerde olan ve çalışmak isteyen10 kişilik aktif nüfusu olan bir ülke tahayyül edelim. Ardından, örneğimize biraz realizm ekleyelim: bu ülkenin kapitalistlerinin yüksek kârlı ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmek için günde sadece 64 saatlik emek gücüne gereksinim duyduklarını varsayalım. Realizm devam ediyor; yine bu ülkede çalışanlar yıllar boyu sürdürdükleri mücadele ile 8 saatlik iş gününü yasallaştırmış olsunlar. Hatta, daha da ileri gidelim, çalışanların baskısına dayanamayan hükümetler fazla mesaiyi de yasaklamış olsun!
O zaman, kapitalistlerin ihtiyacı 8 işçi (64/8) tarafından karşılanacak ve 2 işçi de işsiz kalacaktır. Demek ki, yüzde 20 (2/10) şeklindeki işsizlik gökten zembille inen bir ‘kader’ değil, bir yandan sosyal mücadelelerin bir yandan da kapitalistlerin kâr beklentilerinin belirlediği bir sonuçtur. Tahayyül gücümüzü zorlamaya devam edelim ve bu ülkenin çalışanlarının, sosyal demokratların beklenmedik bir biçimde iktidara gelmesi ile (!), normal iş gününün 8 saatten az olduğu Fransa, Almanya, Norveç v.b. ülkelere özenmeye başladıklarını düşünelim. Yeni iktidara gelen Sosyal Demokrat partinin de sokaklara taşan bu haklı talebe cevap vererek iş gününü 8 saatten 6,4 saate düşürdüğünü, sonra da bununla yetinmeyerek, çalışanlara 8 saat çalışma karşılığı ödenen ücreti de asgari ücret olarak yasalaştırdığını farzedelim.
O zaman ne değişecektir? 64 saatlik ekonomik faaliyet 8 yerine, 10 işçi ile karşılanacağı için işsizlik sıfırlanacaktır; ayrıca, 2 işsiz yoksulluk demek olduğu ve onlara da istihdam yaratılmış olduğu için yoksulluk da çözülmüş olacaktır. Çalışanlar 8 saat değil, 6,4 saat çalıştıkları için Marx’ın ve Marx dönemi saf sosyal demokratların özlediği gibi balık tutmak ve şiir yazmak için daha fazla vakit bulacaklardır. Yani, toplum daha mutlu olacaktır. Pardon, kapitalistleri unuttum! Onlar da biraz daha az yüksek kârlara razı olmak zorunda kalacaktır tabii ki.
Eh, o kadar kusur kadı kızında da olur…