“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Kendim öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyidir. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesinde okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Bu sonuç olmasa yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz […]
“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Kendim öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyidir.
Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesinde okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Bu sonuç olmasa yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum.” ADNAN CEMGİL
39 yıl önce bugün Nurhak’ta Amerikan emperyalizmine başkaldırmak ve tam bağımsız bir memleket kurabilmek uğruna yaşamlarını feda eden Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’la birlikte katledilen Sinan Cemgil’in babasına ait sözler bunlar.
Onlar sahip oldukları tüm bireysel zenginlikleri bir yana bırakıp, toplumsal uyanışın ve başkaldırının devrimci neferleri olarak öldüler…
39 yıl sonra bugün Amerikan emperyalizmi kuyruğunu dik tutmak istese de yenilgiler sürecinde ilerliyor. Bugüne dek hâkimiyet sarmalına aldığı her yerde tökezliyor.
Onlarca yıldır en önemli müttefiklerinden biri olan Türkiye’yi bile yörüngesinden kaçırmakta.
Her yıl sırf silahlanmaya ayırdığı 500 milyar dolar bile onu kurtaramayacak.
Ortadoğu’da, Irak’ta, despot yönetimden halkı kurtarma ve hamilik rolü üstlenerek binlerce insanın katline atılan imza yenilgiye atılan bir imza olmadı mı?
Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz’e göre savaşın ABD’ye 6 yıllık maliyeti 3 trilyon dolar. Bu ABD halkı açısından büyük bir ekonomik kayıp değil mi?
Birçokları tarafından ABD, bir sonraki hedefi olarak gösterilen Ahmedinecad İran’ı ile sadece diplomatik görüşmeler yapmak zorunda kalmadı mı?
Kafkasya’yı ele geçirme planı Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt dahi veremeyişi ile sonlanıp Karadeniz’e inme planlarını suya düşürmedi mi?
Obama, Afganistan’da durumlarının kötüye gittiği eleştirilerine Afganistan’dan 2011 yılında çekilmeye başlayacaklarını teyit ederek, “orada sonsuza kadar kalamayız” demedi mi?
2007 yılında Amerika’da yaşanan ve 8.2 trilyon dolarlık dev mortgage sarsıntısı, bütün dünyayı etkisi altına alıp Amerika’nın çöken ekonomi piyasasını gözler önüne sermemiş miydi? Bu olayın bedelini Türkiye ve tüm dünya ağır bir şekilde ödememiş miydi?
Başta Amerikalıların kendileri olmak üzere ona güvenerek işbirliği yapan birçok ülke ABD’nin ekonomisi çökmekte olan bir müttefik olduğunu fark etmemiş miydi?
Ortadoğu’yu ele geçirme planı Türkiye’nin Rusya ile giriştiği ve birçok can kaybına sebep olabilecek nükleer işbirliği, islamcı ve militarist bir kimlik içerisinde İran’la yapılan uranyum takası anlaşması bardağı taşıran son damlalar gibi gözükmüyor mu?
Müttefiklik sarsıntıya girmedi mi?
Şimdilerde Türkiye, Tahran ile yapılan pazarlığın Washington ile uyumlu bir şekilde yürüdüğünü savunurken ABD yaptırımlar konusunda ısrar etmiyor mu?
Barack Obama seçim kampanyası sırasında Küba’ya yönelik politikalarda değişim sözü vermek zorunda kalmadı mı? Şu anda kalıcı bir değişiklik olmasa da, Küba’ya bakışında bir yumuşama gözlemlenmiyor mu?
ABD’nin Nikaragua halkına yönelttiği ve Venezüella seçimlerinde Chavez’i desteklemeleri durumunda ekonomik yardımlarda kesinti yapacakları tehdidi Nikaragua halkının tehditlere boyun eğmemesi ile sonuçlanmadı mı?
Bu örnekler daha da arttırılabilir.
ABD emperyalizmi mutlak sonuna doğru ilerlemiyor mu?
Amerikan emperyalizminin aldığı ve örnekleri saymakla bitmeyen yaralar şüphesiz ki tüm Amerika karşıtları tarafından umutla karşılanıyor.
Ancak emperyalizmin mutlak çöküşe gidişi kendilerine yandaş bulma hevesindeki birçok gerici ve faşist çevre tarafından da kullanılmakta. Hızla örgütleniyorlar.
Cemaatlerin de destekleriyle evsizlere ev, işsizlere iş vaatlerinde bulunarak geniş yığınları etkiliyorlar.
Lenin, “Sosyalizmin İlkeleri ve 1914- 1915 Savaşı” makalesinde; “Örneğin, yarın, Fas Fransa’ya, Hindistan İngiltere’ye, İran ya da Çin Rusya’ya… savaş açsalar, ilk saldıran kim olursa olsun, bu savaşlar, ‘haklı’ savaşlar, ‘savunma’ savaşları sayılırlar; ve her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin, ezen, köleci, soyguncu ‘büyük’ devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar” diyor.
Bu sevinci yaşarken sınıf bilinciyle yoğrulup şekillenecek kurtuluşun mutlak kurtuluş olacağını tüm kitlelere anlatmanın bir zorunluluk olduğu düşüncesindeyim.
Ve unutmamalıyız ki, Nurhak’ta ölenler, ölüme memleket sevgisi ve bu bilinçle gittiler.