Yoani Sánchez, Küba muhalefetinin yeni yüzü. 2007 yılında “Generacion Y” blog’unu oluşturmasından bu yana birçok ödül aldı: Ortega y Gasset (2008) gazetecilik ödülü, Bitacoras.com (2008) ödülü, The Bob’s (2008) ödülü, Kolombiya Prestijli Amerikan Ödülü. Bayan blogcu aynı zamanda Time dergisi ve CNN kanalının (2008) top 25 bloglar sitesine de girdi. 30 Kasım 2008 tarihinde İspanyol […]
Yoani Sánchez, Küba muhalefetinin yeni yüzü. 2007 yılında “Generacion Y” blog’unu oluşturmasından bu yana birçok ödül aldı: Ortega y Gasset (2008) gazetecilik ödülü, Bitacoras.com (2008) ödülü, The Bob’s (2008) ödülü, Kolombiya Prestijli Amerikan Ödülü. Bayan blogcu aynı zamanda Time dergisi ve CNN kanalının (2008) top 25 bloglar sitesine de girdi. 30 Kasım 2008 tarihinde İspanyol El Pais gazetesi, onu Yılın En Etkili 100 Latin Amerikalı Şahsiyeti içine dâhil etti (listede ne Fidel ne de Raul vardı). Foreign Policy ve Meksika da çıkan Gato Pardo dergisi onun adını Yılın En Önemli 10 Entelektüeli arasına koydu.
Bu kadar etkileyici ve çok ödül alması Yoani Sánchez’in özellikleri konusunda pek çok soruyu da beraberinde getirdi. Kendi itiraflarına göre öz ülkesinde tanınmıyor. Komşuları tarafından tanınmayan bir insan -kendi bloguna göre- nasıl Yılın En Etkili 100 Kişi listesine girebilir?
Küba Hükümeti’nin tipik muhaliflerine yakın batılı bir diplomat, Yoani Sánchez’in kendisi üzerine yazdığım nispeten eleştirel bir dizi yazımı okuduğunu ve bazı noktaları açığa kavuşturmak için benimle bir araya gelmek istediğini bildirdi.
Bir ünlüye dönüşen genç muhalifle yapılan bu buluşma, “siyasi polisin” meraklı kulaklarından kaçmak için herkesten uzak yalıtılmış bir yerde ya da pencereleri kapatılmış karanlık bir dairede değil, tersine güneşli bir öğleden sonra Havana Vieja’nın merkezinde (Eski Havana denilen merkezi bir yerde) Otel Plaza’nın lobisinde yapıldı. Kapılarını XX. yüzyılın başlarında açan görkemli yapının büyük salonu, dolanıp duran birçok turist ile dolu kalabalık bir yerdi.
Yoani Sánchez batı büyükelçiliklerinin yakınında bulunuyor. Gerçekten de öğleyin kendisini aramam üzerine üç saat sonrası için bir randevu verdi. Bayan blogcu saat 3’te gülümseyerek göründü. Uzun bir etek ve mavi bir gömlek giymişti. Ayrıca Havana kışının göreli serinliğine karşı koymak için spor bir ceketi de vardı. Kocası Reinaldo Escobar’ın da eşlik ettiği görüşme yaklaşık olarak iki saat sürdü. Kocası yirmi dakika sonra başka bir randevuya gitmek için ayrıldı. Yoani Sánchez son derece samimiyet ve nezaket gösterdi. Büyük bir sakinlik testi verdi. Sesinin tonu güvenliydi, hiçbir an rahatsızlık göstermedi. Batı medyasına alışkındı ve iletişim sanatına oldukça hakimdi.
Akıllı, kırılgan ve kurnaz görünümlü bir karekteri olan bu blogcu, batıda medyatik olduğunun bilincinde. Elbette bu bir tesadüf değil tersine Küba’da “nevi cinsine mahsus (sui generis)” bir kapitalizmin kurulmasını isteyenlerden kaynaklanan bir durum.
Salim Lamrani: Havana’da, 6 Kasım 2009 tarihinde vuku bulan olayla başlayalım. Blogunuzda, üç arkadaşınız ile birlikte bir öğleden sonra “üç iri kıyım kişi” tarafından “geç saatlerde hakaretler edilerek ve dövülerek” tutuklandığınızı açıkladınız. Küba güvenlik kuvvetlerinin size karşı şiddet kullandığını ilan ettiniz. Blogunuzda bu olaylar üzerine yaptığınız yorumları onaylıyor musunuz?
Yoani Sánchez: Elbette, şiddete maruz kaldığımı onaylıyorum. Beni 25 dakikalığına kaçırdılar. Beni darp ettiler. Onlardan birinin cebinde bulunan bir kâğıdı almayı başardım ve onu ağzıma koydum. Biri, dizini göğsüme koydu ve diğeri önümdeki koltuktan böbreklerimin bulunduğu yere ve kafama ağzımı açmam ve kâğıdı çıkarmam için vurdu. Bir an o arabadan hiç çıkamayacağımı düşündüm.
Blogunuzdaki anlatım gerçekten çok ürkütücü. Yazdıklarınız harfi harfine şöyleydi: siz, “itip kakmalardan ve dayaktan”, “bileklerdeki darbelerden” “sürekli yumruklardan”, “göğsünüzün üzerindeki dizden”, “iki böbrek ve […] kafaya” vurulan yumruklardan, “kafadaki şişliklerden”, “baskı nedeniyle yüzünüzdeki kızarıklıklardan ve vücudunuzdaki ağrılardan”, “sürekli vurulan yumruklardan”, “tüm bunların bıraktığı morluklardan” bahsediyorsunuz. Fakat uluslararası basını kabul ettiğiniz 9 Kasım günü vücudunuzdaki bütün izlerin kayboluşunu nasıl açıklayacaksınız?
Dövenler çok profesyoneldi.
Tamam, fakat niçin izlerin fotoğraflarını çekmediniz?
Fotoğraflarım var. Kanıtlayacak fotoğraflara sahibim.
Kanıt olabilecek fotoğraflarınız mı var?
Evet, kanıt olabilecek fotoğraflara sahibim.
Onlara göre basının senden bahsetmesi için bir saldırganlık olayı tertipledin. Bu söylentileri gidermek için niçin fotoğraflarınızı yayınlamadınız?
Şimdilik onları saklamayı tercih ediyorum. Yayınlamayacağım. Şu üç erkeğin yargılanmaları için onları bir gün mahkemeye sunmak istiyorum. Yüzlerini gayet iyi hatırlıyorum ve en azından onların ikisinin fotoğrafına sahibim. Üçüncüsüne gelince, onu bulmak kolay olacak çünkü bir şef gibi davranıyordu, onu tespit etmem kaldı. Ayrıca onların birinden aldığım kâğıt bende, üzerinde tükürüğüm var çünkü onu ağzıma koymuştum. Hem bu kâğıtta bir kadının adı da bulunuyor.
Tamam. Siz bloğunuzda çok fotoğraf yayınlıyorsunuz. Neden bu defa delilleri göstermemeyi tercih ettiğinizi anlamakta zorluk çekiyoruz.
Size söylediğim gibi ben onları adalet için saklamayı tercih ediyorum.
Bu davranışınız ile saldırı yapmayı düşünenlere kredi vermekte olduğunuzu anlıyor musunuz?
Bu benim tercihim.
Oysa batı basını senin hikâyeni anlatmak için olağandışı güzel ve etkili hatiplik tedbirleri almışlardı. BBC’nin Havana muhabiri Fernando Ravsberg, sizin “yara izleriniz, çürükleriniz ve belirtileriniz olmadığını” yazdı. France Presse ajansı “Küba: bloğcu Yoani Sánchez, dövüldüğünü ve kısa süreli gözaltına alındığını söylüyor” başlığıyla sizin hikâyenizi genişçe anlattı. Gazeteci sizde “yara bulunmadığını da” iddia etti.
Onların işlerini değerlendirmek istemiyorum. Ben bunun kritiğini yapmak durumunda değilim. Onlar çok karmaşık durumlardan geçen profesyoneller, ben değerlendiremem. Gerçek şu ki fiziksel izler olayların kanıtları değildirler.
Ama izlerin varlığı sana şiddet uygulandığını gösterir. Fotoğrafları yayınlamanın önemi buradadır.
Tehdidin profesyoneller tarafından yapıldığını anlamak zorundasınız. Olayın üç bilinmedik şahsı, bana hiçbir resmi belge sunmadan beni bir arabaya götürdüler. Vücudumda herhangi bir kırık olsaydı bana şikâyet etme hakkı verirler miydi? Fotoğraflar önemli değil çünkü yasal olmayan bir şey yapıldı. “Orası ya da burası incindi” ne önemi var kesin olan benim içimdeki acı.
Evet ama problem şu ki siz çok şiddetli bir saldırıya uğradığınızı açıkladınız. Siz “Sicilya mafyasının en kötü tarzıyla yapılan bir kaçırılmadan” bahsettiniz.
Evet, doğru. Ama benim sözüm onlara karşı. İşi böyle detaylara sokmak, bende darp izleri bulunup bulunmadığını bilmek, bizi konudan uzaklaştırıyor. Gerçek şu ki yasadışı bir şekilde kaçırıldım ve 25 dakika tutuldum.
Israrımı bağışla fakat önemli olduğunu düşünüyorum. 25 dakika süren bir kimlik kontrolüyle polis şiddeti arasında bir fark var. Benim sorum oldukça basitti. Sizin söylediklerinizden aynen aktarıyorum: “Bütün hafta sonu boyunca elmacık kemiğim ve kaşım iltihaplıydı.” O halde fotoğraf var mı, izleri şimdi gösterebilir misin?
Size onları mahkeme için sakladı
ğımı zaten söylemiştim.
Şayet fotoğrafları yayınlamazsanız, bazı insanlar size inanmayacaklar ve sizi itham edeceklerdir, anlıyor musunuz?
Bu tür konulara girilerek konunun özünden uzaklaşıldığını düşünüyorum. Meselenin özü, üç blogcuyla birlikte bir arkadaş için şehrin bir noktasına, 23. sokak G köşesine gidiyorduk. Zorlamalara karşı yürüyüş yapan bir grup gençten konuşulduğunu duyduk. Başka insanlardı, Hip Hop ve Rep şarkıcıları, sanatçılar. Bir blogcu gibi resim çekmek, röportaj yapmak ve blogumda yayınlamak için oraya gidiyordum. Geely marka bir otomobil tarafından yolumuz kesildi.
Etkinliğe katılmamanız için mi?
Onların nedenleri belliydi. Onlar bunu hiçbir zaman bana söylemediler ama amaç buydu. Beni arabaya bindireceklerini söylediler. Onlara kim olduklarını sordum. Onlardan bir tanesi bileğimden tuttu ve geriye kıvırmaya başladı. Bu Havana’nın yeterince merkezi bir yerinde, bir otobüs durağında oldu.
O halde orada insanlar vardı. Şahitler vardı.
Şahitler var ama konuşmak istemiyorlar. Korkuyorlar.
İmzasız tarzda da mı? Batı basını genellikle Küba hakkında eleştirici röportajlar yaptığı zaman imza kullanmaz, neden onlarla imzasız bir şekilde röportaj yapmadılar?
Basının reaksiyonu konusunda size bir açıklama yapamam. Ben size ne olduğunu anlatabilirim. Onlardan biri elli yaşlarında bir adamdı, yaşamının belirli bir döneminde güreşçilik yapmış gibi; bunu söylüyorum çünkü benim babam bu sporu yapmıştı ve o da aynı özelliklere sahipti. Benim çok ince bileklerim var ama kendimi kurtarmayı başardım ve ona kim olduğunu sordum. Şoför dışında üç adam vardı.
O halde toplamda dört adam vardı, üç değil.
Evet, ama şoförün yüzünü görmedim. Bana, “Yoani, arabaya bin, sen bizim kim olduğumuzu biliyorsun” dediler. Onlara, “Ben sizin kimler olduğunuzu bilmiyorum.” dedim. En kısası bana şöyle dedi: “Dinle beni, sen benim kim olduğumu biliyorsun, sen beni tanıyorsun.” “Hayır, hayır senin kim olduğunu bilmiyorum. Seni tanımıyorum. Sen kimsin? Belgelerini ya da dokümanlarını bana göster.” dedim. Diğeri bana, “Arabaya bin, işleri zorlaştırma.” dedi. Sonra bağırmaya başladım: “İmdat, kaçırıyorlar.”
Dışarıda üniformasız polisler olduğunu bilmiyor muydun?
Ben bunu düşünüyordum fakat bana hiçbir zaman belgelerini göstermediler.
O zaman amaçlarına nasıl ulaşırlardı?
Böyle şeylerin yasallık içinde yapılmasını isterdim. Yani, otoriteyi temsil ettiklerinden şüphelenmeme rağmen bana belgelerini göstermelerini ve sonra beni götürmelerini isterdim. Kimse, kimliğini göstermeksizin bir vatandaşı özel bir arabaya binmeye zorlayamaz. Aksi halde bu bir yasadışılık ve kaçırma olur.
Duraktaki insanlar nasıl tepki verdiler?
Duraktaki insanlar şaşırıp kaldılar çünkü “kaçırma” Küba’da kullanılan bir kelime değil zira bu tür bir olay yoktur. Sonra neler olduğunu sordular. Suçlu işareti taşımıyorduk. Birileri yaklaştı ama polislerden biri bağırdı: “Kimse karışmasın, birkaç karşıdevrimci bunlar.” Bu onların siyasi polis olduğunun onayıydı. Beni Geely marka arabaya götürürlerken, arabanın yeni imal edilen Çin malı olduğunu ve Küba’da hiçbir galeride satılmadığını düşündüm. Onlara sadece silahlı kuvvetler ve içişleri bakanlığının personeli sahip.
O halde arabadaki kişilerin sivil giyimli polisler olduğunu başından beri biliyordun.
Bunu sezinliyordum. Diğer taraftan onlardan birinin üniformalı bir polis çağırdığını fark ettim. Devriye polisinden bir kadın bir erkek gelerek bizlerden iki kişiyi götürdüler. Bizi şu iki bilinmeyen kişinin ellerine bıraktılar.
Fakat artık onların kimler olduğuyla ilgili en ufak bir şüphe duymuyordunuz.
Hayır. Ama bize hiçbir kimlik göstermediler. Polisler bize otoriteyi temsil ettiklerini söylemediler. Bize hiçbir şey söylemediler.
Uluslararası bir skandala neden olacak sana yönelik bir saldırıdan Kübalı yetkililerin ne gibi bir çıkarı olabileceğini anlamak zor. Siz ünlü birisiniz, niçin size bunu yapsınlar?
Onların amacı beni radikalleştirmek. Kendilerine karşı şiddet içeren metinler yazmamı istiyorlar ama bunu başaramayacaklar.
Sizin de Küba hükümetine karşı yumuşak olduğunuz söylenemez.
Ben, ne sözel şiddeti ne de kişisel saldırıyı asla kullanmadım. Örneğin “Kanlı baskın” gibi kışkırtıcı sıfatları kullanmadım. O halde onların amacı beni radikalleştirmek.
Siz de Havana hükümetine karşı çok haşinsiniz. Bloğunuzda, “Gemi su alıyor batmak üzere” diyorsunuz. “Despotun çığlıkları”, “insan müsvetteleri, vampirler gibi bizim insanlık sevincimizden besleniyorlar, dayakla, tehdit ve şantajla bizi korkutuyorlar”, “süreç, beklentiler, hayaller ve sistem tükendi, [Bütünüyle bir] gemi enkazıdır” diye yazıyorsunuz. Bu kelimeler çok ağır.
Belki, ama onların amacı Yoani Sánchez görüngüsünü yok etmek. Beni ele geçirmek. Bunun için benim bloğum yeterince bir zaman bloke edildi.
Kübalı yetkililerin size fiziki saldırıda bulunulmasına karar vermeleri doğrusu şaşırtıcı görünüyor.
Bir beceriksizlik oldu. Neden benim yürüyüşe katılmamı engellediklerini ben açıklamıyorum. Zira onlar gibi baskılamayı düşünmüyorum. Hiçbir açıklamam yok. Belki de benim gençlerle bir araya gelmemi istemediler. Belki de polisler bir skandala yol açacağımı veya kışkırtıcı bir konuşma yapacağımı düşündüler. Tutuklamaya geri dönersek, polisler benim arkadaşlarımı zorla ve enerjik bir biçimde ama şiddet kullanmadan götürdüler. Bir anda bizleri, bu üç tip ve Orlando ile yalnız bırakacaklarını anladım. Ben sokakta bulunan bir ağaca tutundum. Claudia, polislerin onu götürmeden önce benden ayırmalarını önlemek için kemerimden tuttu.
Bir suç işlemeyi ve suçlanma riskini göze alarak neden üniformalı polislere direndin? Şayet Fransa’da polislere direnirsen, yaptırımları tehlikeye atarsın.
Sonuçta götürdüler. Kadın polis Claudia’yı götürdü. Üç kişi, bizleri arabaya götürürken yeniden bağırmaya başladım: “İmdat! Kaçırıyorlar!”
Neden? Zaten sen onların üniformasız polisler olduğunu biliyordun.
Bana hiçbir evrak göstermemişlerdi. Sonra beni dövmeye başladılar ve arabaya ittiler. Claudia şahit ve bunu anlattı.
Siz biraz önce bana onu devriye polisinin götürdüğünü söylemediniz mi?
Onu polis arabasına götürürlerken olayı gördü. Kendimi savundum ve bir havyan gibi vurdum ki son saatinin geldiğini hissetti. Sonra Vedado semtinde bir tur attılar ve ağzımdaki kâğıdı çıkarmaya kalkıştılar. Birinin testislerini tuttum ve şiddet arttı. Bizi yeterince kıyıda bulunan bir bölgeye götürdüler, La Timbra, Devrim Meydanında bulunuyor. Adam indi, kapıyı açtı ve bizim çıkmamızı istedi. Ben inmek istemedim. Orlando zorla bizi çıkardı ve gittiler. Bir kadın geldi ve ona kaçırıldığımızı söyledik. Bizi birkaç deli olarak değerlendirdi ve gitti. Araç geri geldi ama durmadı. Kameramın ve cep telefonumun bulunduğu çantamı bize fırlattılar.
Senin kameranı ve cep telefonunu geri vermek için gerimi döndüler?
Evet
Geri dönmekten rahatsızlık duymamaları sana tuhaf görünmüyor mu? Senin iş araçların olan kamera ve telefonunu haczedebilirlerdi.
Eh, bilmiyorum. Her şey, toplam 25 dakikada oldu.
Yine de fotoğrafları yayınlamaman senin hikâyen konusunda şüpheler uyandıracak ve söylediğin her şeyin güvenirliği üzerine gölge düşürecek, anlıyor musun?
Önemli değil.
Siz 2002 yılında İsviçre’ye göç etmeye karar verdiniz. İki yıl sonrada Küba’ya geri döndünüz. Cehennem olarak tanımladığınız bir ülkeye geri dönmek için “Avrupa’nın cennetini” niçin bıraktığınızı anlamak zor. Soru basit. Niçin?
Çok güzel bir soru. Birincisi, ben tersine yüzmeyi severim. Hayatımı kendi tarzımda düzenlemekten hoşlanırım. Küba’dan gidip ve geri dönmek saçma değil saçma olan dışarıda kalarak daimi ikamet etme statüsünü kaybetmektir. Diğer vatandaşlar ve ben dışarıda iki yıl kalabilir, kazandığımız para ile evlerimizi onarabilir ve diğer şeyleri yapabilirdik. O halde, aslında Küba’ya geri dönmeye karar vermem değil Küba’nın göçmenlik yasaları şaşırtıcı.
Öncelikle şaşırtıcı olan dünyanın en zengin ülkelerinin birinde yaşama olanağına sahip olurken, yola çıkışınızdan hemen hemen iki yıl sonra bir cehennem, bir kıyamet (Apocaliptico) olarak tanımladığınız ülkenize geri dönmüş olmanızdır.
Bunun çeşitli nedenleri var. İlki, ailemle birlikte gitmemiş olmam. Biz küçük bir aileyiz ama kardeşlerim ve ebeveynlerimle çok yakınız. Ben yokken babam hastalandı ve beni görmeksizin öleceğinden korktu. Ayrıca onlardan daha iyi yaşamak bana suçluluk hissettirdi. Benim internetim vardı. Ne zaman bir ayakkabı alsam onlara geçiyordum ve suçluluk hissediyordum.
Tamam anlaştık ama İsviçre’den onlara para göndererek yardım edebilirdin.
Evet doğru, ama başka nedenler vardı. İsviçre’de öğrendiğim bir şey, Küba’ya geri dönerek bir şeyleri değiştirebileceğimi düşündüm. Ayrıca insanlara ve arkadaşlarıma özlem duyuyordum. Düşünülmüş bir karar değildi fakat pişman da olmadım. Canım geri dönmek istedi ve geri döndüm. Olağandışı gibi göründüğü doğru ama ben alışılmadık şeyleri yapmaktan hoşlanırım. Bir blog oluşturdum ve blog beni mesleki acıdan memnun ederken insanlar bana bunu niçin yaptığımı sordular.
Tamam, batıda bütün Kübalıların ülkeyi terk etmek istedikleri düşünülüyorken senin Küba’ya dönüşünün nedenini, bütün bu nedenlere rağmen anlamakta zorlanıyoruz. Hatta senin durumun daha da şaşırtıcı çünkü sen ülkeni, tekrar ediyorum, bir apocalíptico (cehennem) olarak tanımlıyordun.
Bu kelime dilbilimi acısından tartışılır çünkü “apocalíptico” abartılı bir terim. Benim blogumu karekterize eden bir şey var, ölçülülük.
Her zaman öyle değil. Örneğin sen Küba’yı “ideolojik duvarlarla çevrili büyük bir hapishane” olarak tanımlıyorsun. Bu söylemler oldukça sert.
Asla bunu yazmadım.
Bu sözler 22 Ekim günü Fransız kanalı, Kanal 24’e verdiğiniz bir röportajdan.
Siz bunu İspanyolca mı Fransızca mı okudunuz?
Fransızca.
Tercümeye güvenmiyordum. Asla böyle bir şey söylemedim. Ben çok sık söylemediğim şeyleri taşımak zorunda kalıyorum. Örneğin, ABC adlı İspanyol gazetesi, hiçbir zaman ağzımdan çıkmayan sözleri yayınladı. Protesto ettim. Makale sonunda internetteki sayfasından kaldırıldı.
Hangi sözlerdi onlar?
Küba hastanelerinde hastalıktan ve açlıktan çok insan ölüyor. Bütünüyle bir yalandı. Hiçbir zaman bunu söylemedim.
O halde batı basını söylediklerini manipüle ediyor.
Bunu söyleyemem.
Eğer söylemediğin bir sözü senin üstüne atıyorlarsa, bu manipülasyondur.
Granma gazetesi (Küba’da yayınlanan; ç.n.) benim, Prisa (acil, anlamına gelir) Medya Grubunu oluşturduğumu söylediğinde batı basınından daha fazla gerçeği manipüle ediyordu.
Haklı olarak. Batı basınının, Küba’da “sui generis kapitalizmini” ilan etmek için sizi kullandıkları konusunda bir izleminiz yok mu?
Basının ne yaptığından ben sorumlu değilim. Benim blogum kişisel bir terapi, bir exorcism (cinleri okuyarak def etme). Diğer yerlerden daha fazla kendi öz ülkemde manipüle edildiğim izlenimine sahibim. Siz biliyorsunuz, Küba’da “mordaza (tıkaç, ağız tıkacı)” olarak adlandırılan 88 numaralı bir yasa var. Bu yasa, şu anda bizim yapmakta olduğumuz şeyleri yapan insanları hapsediyor.
Yani?
Bizim bu sohbetimiz bir suç gibi değerlendirilebilinir ve 15 yıla varan bir hapis cezasına gerekçe olabilir.
Af edersin, benim yaptığım bu röportaj olayı nedeniyle seni hapse mi atarlar?
Elbette!
Bu çok kaygı verici duruma dair bir izlenimim yok. Zaten ben güpegündüz, Havana Vieja’nın (Havana’nın en turistik en kalabalık; ç.n.) merkezinde bulunan bir otelin lobisinde röportaj yapmaktayım.
Ben endişeli değilim. Bu yasa, Küba’da insan hakları ihlallerini kınayan, ekonomik yaptırımlar ile işbirliği yapan her vatandaşı cezalandırmayı öngörüyor. Dolayısıyla Wahington, Küba’ya insan hakları nedeniyle yaptırımlar uygulamakta haklı.
Eğer ben yanılmıyorsam, 88. madde, 1996 yılında Helms-Burton yasasını ve yaptırımları cevaplamak için kabul edildi. Özellikle, bu mevzuatın uygulanması ile işbirliği yapan şahıslar için. Örneğin, Amerikan mahkemelerinde bir kovuşturmaya sebebiyet vermemek için Küba’daki yatırımcılar hakkında Washington’a bilgi verenleri kapsar. Ve bildiğim kadarıyla şimdiye kadar kimse bu maddeden ceza almadı. İfade özgürlüğü hakkında konuşalım. Siz blogunuzda, yüksek perdeden belirgin bir özgürlüğe sahipsiniz. Bir otelde güpegündüz bir röportaj vermektesiniz. “Küba’da hiç ifade özgürlüğü yok” söyleminizle yaptığınız arasında bir çelişki görmüyor musunuz? Yazılarının gerçekliğiyle eylemlerin zıtlık göstermiyor mu?
Evet, ama Küba’dan görüşme yapılamıyor çünkü hatlar bloke edilmiş durumda.
Seni temin ederim ki bu sabah röportajdan önce otelden görüşme yaptım.
Olabilir. Fakat çoğu zaman bloke edilmiş durumda. Ne olursa olsun, ılımlı bir kişi olmama rağmen bugün ne radyo ne televizyon ne de Küba basınında en ufak bir yere sahip değilim.
Ama canının istediklerini blogunda yayınlayabiliyorsun.
Fakat Küba basınında bir kelime bile yayınlayamıyorum.
Fransa’da, ki bir demokrasi, halkın geniş bir bölümü medya araçlarında hiçbir yere sahip değildir (dilediğini yazma anlamında; ç.n.) zaten medyanın büyük çoğunluğu ekonomik ve mali grupların özel mülkiyetindedir.
Ancak farklı.
Faaliyetlerinden dolayı hiç tehdit edildin mi? Şimdiye kadar yazdıkların nedeniyle hiç hapis cezasıyla tehdit edildin mi?
Hayır, direk tehditler ve hapis cezası olmadı ama benim ülke dışına seyahat etmeme izin vermiyorlar. Şimdi ben, Şili’de İspanyol dili üzerine bir kongreye davet edildim ve bütün evraklarımı tamamladım ama beni bırakmıyorlar.
Sana herhangi bir açıklama yapıldı mı?
Hayır. Fakat bir şey söylemek istiyorum. ABD’nin Küba’ya uyguladığı yaptırımlar bir vahşettir. Başarısız olan bir politika uyguluyor. Bunu pek çok kez söyledim fakat bunu yayınlamadılar. Muhalefetin güzel bir söylemi kırpılıyor, bu fikir niçin can sıkıcı olsun.
O halde siz ekonomik yaptırımlara karşısınız.
Kesinlikle,
bunu bütün röportajlarda söylüyorum. Birkaç hafta önce ABD Senatosuna, Amerikan vatandaşlarının Küba’ya seyahat etmelerine izin verilmesi için bir mektup gönderdim. Küba Hükümeti’nin benim ülkeden çıkışımı engellediği gibi Amerikan vatandaşlarının da Küba’ya seyahat etmelerinin engellenmesi bir rezalettir.
Küba’ya karşı yürütülen politikada değişiklik sözü veren Obama’nın seçilmesi, beklentileri artırması ve birçok kişiyi hayal kırıklığına uğratması konusunda ne düşünüyorsun?
Diğer adayı destekleyen Miami’deki fundamentalistlerin desteğini almaksızın iktidara geldi. Bana gelince, zaten ben yaptırımlara karşı gerekenleri söyledim.
Bu fundamentalist kişiler, yaptırımların kaldırılmasına karşı çıkıyor.
Onlarla tartışabilir ve argümanlarımı açıklayabilirdim fakat onlara ülkenin düşmanları demezdim. Onların düşman olduğunu düşünmüyorum.
Onların bir kısmı 1961 yılında, CIA’nin emri altında, senin kendi ülkenin işgal edilmesine katıldılar. Bazıları da Küba’ya karşı yapılan terörist eylemlere katılıyorlar.
Kübalı göçmenlerin düşünme ve karar verme hakları vardır. Ben onların oy kullanma hakkına sahip olmalarından yanayım. Burada, birçok Kübalı göçmen damgalanmış durumda.
“Tarihi (Devrimden kaçan)” göçmenler mi yoksa ekonomik nedenlerden dolayı göç edenler mi?
Aslında ben bütün uçlara karşıyım. Ekonomik yaptırımların lehinde olan bu kişiler Küba karşıtları değiller. Kendi görüşlerine göre Küba’yı savunuyorlar.
Belki, aynı anda hem Kübalıların refahını savunmaya çalışmak hem yaptırımların lehinde olmak yanlış olmuyor mu?
Bu onların görüşü. Böyle.
Onlar saf değildirler. Yaptırımlar nedeniyle Kübalıların acı çektiklerini biliyorlar.
Onlar sadece farklılar. Yaptırımlar uygulayarak rejimi değiştireceklerine inanıyorlar. Her durumda ablukanın; iç baskı, kontrol ve hoşgörüsüzlüğü sürdürmesi için Küba hükümetine mükemmel bir fırsat verdiğini düşünüyorum.
Yaptırımların ekonomik etkileri var. Yoksa siz, Havana yönetimi için sadece bir bahane olduğunu mu düşünüyorsun?
Bunlar baskıya yol açan bahanelerdir.
Size göre ekonomik açıdan ülkeyi etkilemiyorlar mı? Yoksa, sadece pek az öneme sahip olan (marjinal) bir şey mi?
Küba’da asıl sorun verimlilik eksikliğidir. Eğer yarın yaptırımları kaldırırlarsa etkilerinin görüleceğinden şüpheliyim.
Öyleyse niçin ABD yaptırımları kaldırmıyor ve hükümetin bahanesini yok etmiyor? Böylece, ekonomik zorlukların sadece iç politikadan kaynaklandığı da görülürdü. Eğer Washington, iş dünyasının muhalefetine rağmen, ABD kamuoyunun çoğunluğuna rağmen, 2009 yılında 187 ülkenin, uluslararası toplumun büyük çoğunluğunun karşıtlığına rağmen, onun anakronistik karakterine rağmen yaptırımlarda bu kadar ısrar ediyorsa bunda bir şey olmalı, değil mi?
Basit olarak, çünkü Obama ABD’nin bir diktatörü değil ve yaptırımları kaldıramaz.
Onları tamamen ortadan kaldıramayabilir çünkü parlamentodan geçmesi lazım. Ama yine de onları önemli ölçüde hafifletebilir. 2004 yılında, Bush tarafından dayatılan kısıtlamaların kaldırılması dışında şimdiye kadar bunu yapmadı. Neredeyse hiçbir şey değişmedi.
Hayır, hayır doğru değil. Çünkü Küba ile ilişki kurmaları için Amerikan telekomünikasyon şirketlerine izin verdi.
Obama, Küba için yeni bir yaklaşıma söz verdiği zaman senin itiraf etmene çok az kalmıştı. Neyse senin kişisel durumuna geri dönelim. Size verilen bu çığ gibi ödülleri nasıl açıklayacaksın? Hangi uluslararası başarılarınız size bu çığ gibi ödülleri getirdi, bunu nasıl izah edersiniz?
Teşekkür etmek dışında çok şey söylemek durumunda değilim. Jüri tarafından verilen her ödül bir ölçüde öznellik içerir. Mesela, birçok Latin Amerikalı yazar, Nobel Ödülüne García Márquez’den daha fazla layıktı.
Küba Devrimi için uygun bir pozisyonda olmanız ya da çok fazla marifetiniz olmadığını düşündüğünüz için mi bunu söylüyorsunuz? Yazma yeteneğinizi reddetmiyorsunuz. Yoksa tam olarak bu değil mi?
Bu benim fikrim. Fakat o değil, ödül kazandığım için beni İsveç hükümetinin bir ajanı olarak suçlayacaklarını söylemek istemiştim.
Hükümete karşı siyasi duruşunun karşılığı olarak yazıların nedeniyle ödüller verildi. Bizim düşüncemiz bu.
Daha fazla tartışmalara yol açan El Pais gazetesinin Ortega y Gasset (José Ortega y Gasset, 1883-1955, Madrid doğumlu İspanyol filozof; ç.n.) ödülünden konuşalım. Bu ödülü “Internet” kategorisinde kazandım. Bazıları diğer gazetecilerin bunu elde edemediğini söylüyorlar ama ben de bir blogcuyum ve ben bu alanda öncü durumundayım. İnternette kendimi bir şahsiyet olarak kabul ettirdim. Ortega y Gasset Ödül jürisi son derece prestijli kişilerden oluşuyor ve Küba’ya karşı bir komplo içinde oldukları da söylenemez.
El Pais gazetesinin Küba’ya karşı son derece düşmanca bir editoryel çizgisi olduğunu inkâr edemezsiniz. Bazıları, 15 bin Euro’luk ödülün, hükümet karşıtı yazılarınızı ödüllendirmenin bir yolu olarak düşünüyorlar.
İnsanlar ne isterlerse düşünsünler. İşimin ödüle değer olduğuna inanıyorum. Benim bloguma ayda 10 milyon giriş yapılıyor. Bu bir siklondur.
Bu akışın idari masraflarını nasıl karşılıyorsunuz?
Almanya’dan bir arkadaş üstleniyor. Çünkü site Almanya’da barınıyor. Bir yıldan daha fazla bir zamandır da İspanya’da. 18 aydan beri The Bob’s ödülü nedeniyle bedava.
Ve 18 dile çevrilmesini?
Arkadaşlar ve hayranlar bunu gönüllü ve ücretsiz yapıyorlar.
Birçok insanın buna inanması çok zor olacak. Zira dünya üzerinde başka hiçbir sitede hatta uluslararası kuruluşların siteleri dâhil olmak üzere, mesela Birleşmiş Milletler, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, Dünya Bankası, İMF, Avrupa Birliği’nin bu kadar çok dilli sürümü yok. Ne ABD’nin Dışişleri Bakanlığı’nın ne de CIA’nin sitelerinde böyle çeşitlilik var.
Size doğruyu söylüyorum.
Hatta Başkan Obama, ona teklif ettiğiniz röportajı cevapladı. Bunu nasıl açıklarsınız?
Öncelikle, sorularımın yumuşak olmadığını söylemek isterim.
Ne de sizin eleştirildiğinizi böyle söyleyebiliriz. Zaten siz “farklı düşünenleri baskılamak ve üretimin çöküşünün gerekçesi gibi kullanılıyor” dediğiniz ekonomik yaptırımların kaldırmasını da istemediniz. Washington’da tam olarak böyle diyor. Ona, Küba’yı işgal etmeyi düşünüyor musunuz diye sorman da doğrusu çok cesurcaydı. Benzeri görülmemiş bir ekonomik kriz, sağlık sistemi reformu, Irak, Afganistan, Kolombiya’daki askeri üsler, Honduras’taki hükümet darbesi, dünyanın en önemli iletişim araçlarından gelen görüşme talepleri beklemedeyken, yoğun gündemine rağmen sizi cevaplama zamanını nasıl bulmuş olduğunu açıklar mısınız? [Başkan Obama, Yoani Sanchez’in çeşitli ikili konular üzerine kendisine gönderdiği 7 soruluk röportajı “Küba’daki okuyucuların ve senin ile fikirlerimi paylaşma fırsatı verdiğin için teşekkür ederim” diyerek, yazılı bir şekilde cevapladı (El Pais gazetesi 19,11.2009); ç.n.]
< br>Ben şanslıyım. Size, Raul Castro’ya da sorular gönderdiğimi ve beni cevaplamadığını söylemek isterim. Henüz umudumu yitirmedim. Ayrıca o şimdi Obama’nın cevaplarına sahip olma avantajına da sahip.
Cevaplar buraya kadar nasıl geldi?
Röportajı, Obama ile ilişkisi olan ve beni görmeye gelen bazı kişilere verdim.
Kübalı bir blogcu olman yahut hükümete muhalefet etmen nedeniyle mi Obama seni yanıtlamayı düşündü?
Sanmıyorum. Obama beni cevaplayarak vatandaşlara seslendi.
Her gün binlerce talep alıyor ve siz basit bir bolgcusunuz niçin sizi cevaplasın?
Obama benim düşünce tarzıma ve benim jenerasyonuma yakın biri.
Ama niçin sen? Dünyada binlerce blogcu var. Havana’ya karşı medya savaşında, geçerli bir araç olarak düşünüldüğünüzü düşünmüyor musunuz?
Bence, belki o da bazı noktaları cevaplamayı isterdi, mesela Küba’nın işgali gibi. Belki de ona, uzun zamandır tartışmak istediği bir konu üzerine açıklama yapma fırsatı verdim. Siyasi propaganda, bize devamlı Küba’nın olası işgalinden bahsediyor.
Ama bir kez oldu. Değil mi?
Ne zaman?
1961 yılında. Ve ‘State for Inter-American Affairs’ın yardımcı sekreteri Roger Noriega, 2003 yılında, “Küba’dan ABD’ye doğru göç edecek herhangi bir dalga, ulusal güvenlik için bir tehdit olarak düşünülebilir ve askeri bir cevaba ihtiyaç duyulabilir” dedi.
Bu başka bir konu. Röportajın konusuna geri dönmek için sanıyorum bana izin verirsiniz. Her iki tarafın da, birbirlerini anlamamalarından dolayı ilişkilerin normale dönmemesi konusunda arzuları olduğuna ilişkin bir izlenimim var. Obama’ya ne zaman bir çözüm bulacağımızı sordum.
Size göre bu iki ülke arasındaki çatışmadan kim sorumlu?
Bir suçlu bulmak zor.
Bu özel durumda, Küba’ya tek taraflı yaptırımlar uygulayan ABD’dir, tersi değil.
Evet ama Küba, ABD’nin servetlerine el koydu.
Washington’un Avukatı olduğunuz izlenimine kapılıyorum.
Kamulaştırmalar yapılmıştı.
Doğrudur. Fakat uluslararası hukuka göre yapılmışlardı. Küba ayrıca Fransa, İspanya, İtalya, Belçika, İngiltere’nin de varlıklarına el koymuş ve bu ülkelerin zararlarını ödemişti. Zararının ödenmesini istemeyen tek ülke ABD oldu.
Hem Küba uzak bir imparatorluğun… füzelerinin ve üslerinin topraklarına yerleştirilmesine izin verdi.
… Aynı ABD’nin Türkiye ve İtalya’da SSCB’ye karşı nükleer üsler kurduğu gibi.
Nükleer füzeler ABD’ye erişebiliyordu.
Aynı ABD’nin nükleer üslerinin Küba’ya ve SSCB’ye ulaşabildiği gibi.
Bu doğru ama her iki ülke tarafındaki çatışmada bir tırmanma üretildiğine inanıyorum.
Başka bir konuya geçelim. Florida’da Küba’ya karşı terörizme bulaşmış aşırı sağcı grupların içine sızmaları nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ABD’deki Kübalı beş siyasi tutukludan çok konuşuluyor.
Halkı ilgilendiren bir konu değil. Siyasi bir propagandadır.
Fakat sizin konuya ilişkin görüşünüz nedir?
Mümkün olduğunca tarafsız olmaya çalışacağım. Bilgi toplamak için ABD’ye sızan İçişleri Bakanlığına bağlı ajanlardır. Küba Hükümeti onların ajanlık faaliyetinde bulunmadıklarını tersine terörist eylemleri durdurmak için Kübalı terörist grupların arasına sızdıklarını açıklıyor. Ama Küba Hükümeti daima bu grupların Washington’a bağlı olduklarını söylüyor.
O halde, bu radikal göçmen grupların ABD hükümeti ile bağları var.
Bu söylenenler siyasi bir propaganda.
Öyleyse doğru değil mi?
Doğru olsa bile, Beş’ler casusluk faaliyetleri gerçekleştirdiler.
O halde bu durumda ABD, hükümetinin bir parçasının şiddet gruplarından oluştuğunu kabul etmek zorunda.
Bu doğru.
Beş’lerin özgür bırakılmaları gerektiğini mi yoksa cezayı hak ettiklerini mi düşünüyorsun?
Davaların yeniden gözden geçirilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum ama daha sakin siyasi bir bağlamda. Bu olayda siyaseti kullanmanın onlar için iyi olacağını düşünmüyorum. Küba Hükümeti bu konuyu fazlasıyla medyatikleştirdi.
Olabilir, zira bu batı basını tarafından bütünüyle sansürlenen bir konu.
Bu insanların, bu durumdan kurtarılabileceklerine inanıyorum. Onlar da insan, bir aileye ve çocuklara sahipler. Ama diğer tarafta da kurbanlar var.
Ama Beşler suç işlemediler ki.
Hayır, ama birkaç kişinin ölümüne neden olan bilgileri verdiler.
Siz, 24 Şubat 1996 yılındaki olaylara işaret ediyorsunuz. Bu tarihte, Brothers to the Rescue adlı radikal organizasyonun iki uçağı, Küba hava sahasını birkaç defa ihlal ettikten ve isyana davet eden bildiriler attıktan sonra düşmüşlerdi. Siz bundan bahsediyorsunuz.
Evet.
Hem davanın hâkimi de bu olayda Gerardo Hernández’in (Beş’lerden biri; ç.n.) suçluluğunun kanıtlanmasının imkânsız olduğunu kabul etti.
Bu doğru. Adalet konularının içine siyaset girdiği zaman bu noktaya geliyoruz.
Bunun siyasi bir durum olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Küba Hükümeti için siyasi bir durum.
Ve ABD için?
Orada kuvvetler arasında bir ayrılık bulunduğu anlayışına sahibim. Fakat siyasi iklim, jüri ve hâkimleri etkilemiş olabilir. Ama Washington tarafından yönlendirilmiş siyasi bir davranışa girildiğine de inanmıyorum. Bu durumun net bir fotoğrafına sahip olmak zor çünkü hiçbir suretle bunun hakkında tam bir bilgi sahibi olamadık. Fakat Kübalılar için öncelik siyasi tutukluların özgürleşmeleridir.
Birinci bölümün sonu.
*Salim Lamrani: Paris-Sorbonne- Paris IV ve Paris-Est Marne-la-Vallée üniverstelerinde profesör ve Küba ve ABD ilişkilerinde uzman Fransız gazteci.
[Rebelion’daki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]