ABD’nin finanse ettiği Küba muhalifleri üzerine Salim Lamrani: ABD’nin Küba’daki son büyükelçisi Wayne S. Smith, “Kübalı muhaliflere para göndermenin yasadışılık ve pervasızlık olduğunu” söyledi. “Kimse muhaliflere para vermemelidir hatta Küba hükümetini devirmek amacıyla olsa bile” diyerek de ekledi. Ve açıkladı: “ABD amacının Küba hükümetini devirmek olduğunu ilan ettiği zaman bunu başarmanın araçlarından biri de muhaliflere […]
YS: Bir gerçeklik olarak ABD tarafından muhalefete finansman sağlandığına inanıyorum. Ama o durum böyle değil. 2003 yılında tutuklanan muhalif grup üyesi 75 kişiden bazılarını tanıyorum ve ben bu uyarlamadan çok şüpheleniyorum. 75 kişinin bu yüzden tutuklandıklarına dair kanıtlara sahip değilim. Küba mahkemelerine sunulan kanıtlara da inanmıyorum.
Bu gerçeği bilmiyor olmanıza inanmıyorum.
Neden?
ABD’nin kendi hükümeti, 1959 yılından beri Küba’nın içindeki muhalefetini finanse etmekte olduğunu itiraf etti. Ayrıca gizliliği kaldırılmış bu belgelere; 1992 yılının Torricelli yasasının 1705. bölümüne, 1996 yılının Helms-Burton yasasının 109. bölümüne ve Mayıs 2004, Temmuz 2006 dönemine ilişkin Özgür Bir Küba İçin Yardım Komisyonunun iki raporuna bakmanız yeterli. Bütün bu onlara ait dokümanlar, ABD başkanının Havana Hükümetini yıkma amacıyla Küba’daki iç muhalefeti finanse ettiğini ortaya koyuyor.
Ben bilmiyorum ama…
Eğer bana izin verirsen söz konusu yasalardan alıntılar yapacağım. Şöyle, Torricelli yasasının 1705. bölümü “Amerika Birleşik Devletleri, kuruluşları ve bireyleri desteklemek için uygun sivil toplum örgütlerine yardım sağlar ve Küba’da şiddetsiz bir yolla demokratik değişimi teşvik etmeyi” öngörür.
Helms-Burton yasasının 109. bölümü yine çok açık “Başkan [ABD’nin], Küba’da demokrasiyi inşa etme amacıyla güçlerini birleştirmeleri için bireylere ve bağımsız sivil toplum örgütlerine desteğin her türünü sunmaya ve yardım vermeye yetkilidir” der.
Özgür Bir Küba İçin Yardım Komisyonunun dikkatle hazırlanan ilk raporu “Küba’nın sivil toplumuna yardımda bulunacak sağlam bir kalkınma programını” öngörüyor. İlan ettiği tedbirler arasında, “demokratik muhalefeti ve sivil toplumu acil güçlendirme” için 36 milyon dolar tutarında tasarlanan bir finansman var.
Özgür Bir Küba İçin Yardım Komisyonu ikinci raporunda içerdeki muhalefeti daha fazla finanse etmek için 31 milyon dolarlık bir bütçeyi öngörüyor. Ayrıca aynı amaç ile sonraki yıllar için “diktatörlük yok olana kadar” yıllık en az 20 milyon dolarlık bir finansman da sağlanmış durumda.
Bu paraların muhaliflere gönderildiğini kim söylüyor?
Kuzey Amerikalılar Çıkarlar Bölümü (La Sección de Intereses Norteamericanos) bir bildiri ile açıkladı: “Kuzey Amerika siyaseti uzun zamandan beri özellikle siyasi tutukluların ailelerine ve Küba halkına insani yardım sağlamaktadır. Ayrıca özel organizasyonların bunu yapmalarına da izin verilir.”
Şey…
Hatta Uluslararası Af Örgütü, Küba’daki 58 siyasi tutukluyu hatırlatarak bu tutukluların, “yöneticilerin Küba için yıkıcı ve zararlı olarak kabul ettikleri eylemleri gerçekleştirmek için ABD Hükümetinden materyal ve para almış olmaları nedeniyle” tutuklanmış olduklarını kabul ediyor.
Bilmiyorum eğer…
Diğer taraftan, muhaliflerin kendileri ABD’den para aldıklarını açıkladılar. Las Damas de Blanco grubundan Laura Pollán: “aşırı sağdan sola kadar şartsız destek ve yardım kabul ettiklerini” ilan etti. Ayrıca muhalif Vladimiro Roca, alınan para yardımının “bütünüyle ve tamamen yasal” olduğunu savunarak Washington tarafından Küba muhalefetinin sübvanse edildiğini söyledi. Muhalif René Gómez, ABD tarafından yapılan ekonomik destek için “saklanacak bir şey değil, bundan utanç da duyuyoruz” dedi.
Batı basını bile bunu kabul ediyor. France Presse ajansı, “muhalifler, ekonomik yardımları üstlendiler ve kendi paylarını talep ettiler” diye yazdı. İspanyol ajans EFE “ABD’nin muhaliflere para verdiğini” ima etti. Reuters, İngiliz haber ajansına gelince “ABD Hükümeti, Küba’nın illegal bir eylem olarak kabul ettiği muhalif eylemler için açıkça mali destek sağlıyor” diye yazdı. Ve bu örnekler çoğaltılabilir.
Bütün bunların suçlusu, halkı tayına bağlayan ve vatandaşlarının ekonomik refahını engelleyen Küba Hükümeti. Ürünleri elde etmek için kuyruğa girmek mi lazım.Öncelikle binlerce insanı dış yardım almaya götüren Küba hükümetini eleştirmek lazım.
Problem, muhaliflerin Küba ve dünyanın bütün ceza yasalarının şiddetle cezalandırdığı bir suçu işliyor olmalarıdır. Fransa ve dünyanın geri kalanında yabancı bir güç tarafından finanse edilmek ağır bir suçtur.
Bir muhalifi finanse etmenin müdahale etmek olduğunu açıklayabiliriz ama…
Ama bu durumda, siyasi tutuklu olarak tanımladığınız ve ABD’den para kabul etme suçu işledikleri için Küba adaleti tarafından bu temelde cezalandırılan kişiler, siyasi tutuklu olamazlar.
Bu hükümetin gerillaları ve diğer ülkelerdeki isyancı hareketleri finanse ettiğine, diğer ülkelerin iç işlerine sık sık müdahale bulunduğuna inanıyorum. Angola’ya ve…
Evet. Ama Güney Afrika’nın ırkçı rejimine ve Portekiz sömürgeciliğine karşı bağımsızlığı savunan hareketlere yardım etmeye çalışıyordu. Güney Afrika, Namibya’yı işgal ettiği zaman Küba, o ülkenin bağımsızlığını savunmak için müdahalede bulundu. Bunun için Nelson Mandela, Küba’ya alenen teşekkür etti ve ilk gezisini Paris ya da Washington’a değil, Havana’ya yaptı.
Ama bunun için ülkesinden uzakta pek çok Kübalı öldü.
Evet fakat yüce bir nedenden dolayı; Angola’da, Kongo’da ve Namibya’da. 1988 yılındaki Cuito Cuanavale Muharebesi, ırkçılığın son bulmasının yolunu açtı. Bunu Mandela söylüyor! Bundan gurur duymuyor musun?
Tamam, ama diğer şeylerin dışında ülkemin dışarıya müdahale etmesi beni rahatsız ediyor. Yapılması gereken şey zenginliği cezalandırmamaktır.
Buna yabancı bir güçten para alma gerçeği de mi dâhil?
İnsanlar ekonomik olarak bağımsız olmalılar.
Evet, iyi anlıyorum. Ekonominin belirli sektörlerinin özelleştirilmesini savunuyorsun.
Özelleştirmek, bu sözcükten hoşlanmıyorum. Çünkü aşağılayıcı bir çağrışımı var ama özel ellere bırakmaya evet derim.
Bu bir anlambilim sorunudur. Size göre bu ülkenin sosyal başarıları nelerdir?
Her başarının çok büyük bir maliyeti oldu. Olumlu görünen bütün şeylerin özgürlük acısından bir maliyeti vardı. Benim oğlum çok doktrinleşmiş bir eğitim alıyor ve ona gerçeklikle uyuşmayan bir Küba tarihi anlatıyorlar. Oğlum için daha az ideolojik bir eğitim tercih ederdim. Diğer taraftan, bu ülkede kimse öğretmen olmak istemiyor çünkü maaşları çok düşük.
Peki. Ama bu, maksimum 20 öğrencili sınıflarıyla, ki bu Fransa’da bile böyle değildir, Küba’nın dünyada kişi başına en fazla öğretm
en düşen bir ülke olmasını engellemiyor.
Evet ama bunun bir maliyet oldu. Bunun için eğitim ve sağlık alanında yapılanlar benim için bir başarı değildir.
Bütün uluslararası kuruluşların kabul ettiği şeyleri inkâr edemeyiz. Eğitim ile ilgili; Latin Amerika’da okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 11,7, Küba’da yüzde 0,2. İlköğretimde okullaşma oranı Latin Amerika’da yüzde 92, Küba’da yüzde 100 ve orta öğrenim için Latin Amerika’da yüzde 52, Küba’da 99,7. Bu rakamlar UNESCO’nun Eğitim Departmanındandır.
Anlaştık ama 1959 yılında, Küba zor koşullarda yaşamasına rağmen durum bu kadar kötü değildi. Bir entelektüel hayat, canlı bir siyasi düşünce vardı. Aslında, sistemin sonuçları gibi sunulan ve bugün varsayılan başarıların çoğunluğu, bizim karakterimizde doğuştan bulunuyordu. Bu başarılar önceden de vardılar.
Bu doğru değil. Size çok şaşırtıcı özgür bir kaynaktan alıntı yapacağım; Dünya Bankası’nın bir raporundan. Yeterince uzun bir alıntı ama zahmete değer.
“Küba uluslararasında, gelişmekte olan ülkelerin büyük kısmını ve bazı alanlarda kıyaslanabileceği gelişmiş ülkeleri de aşan sosyal hizmeti ile sağlık ve eğitim alanındaki başarılarıyla tanınır. 1959 Küba Devrimi ve tek partili komünist hükümetin kuruluşundan bu yana ülke, giderleri devlet tarafından karşılanan, sağlığa ve eğitime, geniş kapsamlı erişimi garanti eden bir sosyal hizmetler servisi yarattı. Bu model Küba’nın evrensel okuryazarlık seviyesine ulaşmasını, bazı hastalıkları ortadan kaldırmasını, genel olarak içilebilir suya erişimini, temel kamu sağlığına erişimini, bölgenin en düşük bebek ölüm oranına sahip ülkesi olmasını ve yaşam süresi en uzun olan ülkelerden biri olmasını sağladı. Küba’nın sosyal göstergeleri gözden geçirildiğinde, 1960 yılından 1980 yılına kadar neredeyse sürekli gelişim göstermektedir. Yaşam beklentisi ve bebek ölüm oranları gibi birçok önemli göstergelerde, 90’lı yıllarda ülke ekonomik kriz içinde olmasına rağmen iyileşme devam etmiştir.
Günümüzde Küba’nın sosyal performansı; Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Birleşmiş Milletlerin diğer kuruluşları ve Dünya Sağlık Örgütü dâhil olmak üzere birçok uluslararası kaynak tarafından gelişmekte olan ülkeler içinde dünyanın en iyilerinden biridir. 2002 yılının Dünya Kalkınma Göstergelerine göre, Küba, halk sağlığı, sağlık ve eğitim alanını kapsayan en önemli göstergeler içinde diğer orta gelirli ülkeler, Karayipler ve Latin Amerika ülkelerini, her ikisini de fazlasıyla geçiyor.”
Ayrıca rakamlar şunları da gösteriyor. 1959 yılında bebek ölüm oranları binde 60, 2009’da binde 4,8. Bu Üçüncü Dünya’nın Amerika kıtasının en düşük oranıdır; hatta ABD’den daha düşüktür.
İyi, ama…
Devrimden önce yaşam süresi 58 yıldı. Şimdi en az 80 yıl, neredeyse gelişmiş ülkelerle aynıdır. Küba 1959 da yılındaki 6000 doktora karşın şimdi 67.000 doktora sahip. İngiliz The Guardian gazetesine göre İngiltere nüfusundan dört kat daha az bir nüfus için Küba, İngiltere’deki doktor sayısının iki katı fazlası doktora sahip.
Tamam ama ifade özgürlüğü acısından Batista hükümetine nispeten bir düşüş var. Rejim bir diktatörlüktü ancak açık ve çoğulcu bir basın özgürlüğü ve bütün siyasi eğilimlerin radyo programları vardı.
Bu doğru değil. Basına sansür uygulanıyordu. Aralık 1956 ve Ocak 1959 yılları arasında, Batista rejimine karşı savaş boyunca 630 günde 759 üzerinde sansür uygulandı. Zaten muhalifleri acı bir son bekliyordu.
Gerçekten sansür, tehdit ve sonunda da ölüm vardı.
O halde durum Batista döneminde daha iyidir diyemeyiz. Zaten muhaliflerini de öldürüyordu. Bugün durum böyle değil. Siz 1 Ocak tarihini (Devrim zaferi) Küba tarihi için bir trajedi olarak mı düşünüyorsunuz?
Hayır, hayır, hiç değil. Birçok umudu canlandıran bir süreçti ama Kübalıların çoğunluğunu kandırdı. Halkın bir kısmı için parlak bir andı ama diktatörün biri gitti diğeri geldi. Fakat ben bazıları gibi o kadar da negatif değilim.
ABD’nin yargılamayı reddettiği ve Küba’daki birçok saldırıdan sorumlu, CIA’nin eski ajanı Luis Posada Carriles hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsanları ilgilendirmeyen politik bir konu. Bu bir sis perdesidir.
En azından kurbanların ailelerini ilgilendiriyor. Konuya ilişkin görüşünüz nedir?
Şiddet eylemlerinden hoşlanmıyorum.
Onun terörist eylemlerini kınıyor musunuz?
Bütün terörist eylemleri kınıyorum. Hatta halihazırda Irak’ta, sözde direniş adına Iraklıları öldüren Iraklıları da kınıyorum.
Iraklıları en fazla öldüren kim? Direnişçilerin saldırıları mı yoksa ABD’nin bombaları mı?
Bilmiyorum.
Daimi ikamet statüsü otomatik olarak verilen, ABD’ye legal veya illegal yollardan göç eden bütün Kübalıları kapsayan, ABD’nin çıkardığı Küba Uyum Yasası hakkında bir kelime.
Diğer ülkelerin tadını çıkaramadığı bir şans, fakat Kübalıların da buradaki zor koşullar nedeniyle Amerika’ya göç ettikleri bir gerçek.
Ve ayrıca ABD’nin dünyanın en zengin ülkesi olduğu da bir gerçek. Birçok Avrupalı da oraya göç ediyor. Küba Uyum Yasası’nın yasal ve yasadışı göç için müthiş bir tahrik aracı olduğunu kabul ediyor musunuz?
Elbette bir tahrik faktörü.
Bunun toplumu ve hükümeti istikrarsızlaştırmak için nasıl bir araç olduğunu görmüyor musunuz?
O halde Küba da doğmuş İspanyol torunları için İspanyol vatandaşlığını tanıma gerçeği içinde istikrarı bozucu bir durumdur diyebiliriz.
Bunun onunla bir ilgisi yok. Çünkü onun için tarihi nedenler var. Ayrıca İspanya bu yasayı bütün Latin Amerika ülkelerine uyguluyor yalnız Küba’ya değil. Küba Uyum Yasası dünyada tek.
Ancak kuvvetli bir ilişki var (ABD ile; ç.n.). Küba’da beysbol Amerika’daki gibi oynanıyor.
Dominik Cumhuriyeti’nde de böyle oynanıyor ama bir Dominik Uyum Yasası yok.
Bundan başka, onlarla yakın bir geleneğe de sahibiz.
O halde bu yasa Devrim öncesi neden yoktu?
Çünkü Kübalılar ülkelerinden gitmek istemiyorlardı. O zaman Küba göç alan bir ülkeydi, göç edilen değil.
Bu kesinlikle doğru değil. Küba 50’li yıllarda, göç konusunda Amerikan ülkeleri içinde Meksika’nın hemen arkasından ikinci sırada yer alıyordu. Küba, ABD’ye bütün Güney Amerika ve bütün Orta Amerika’dan daha fazla göçmen gönderiyordu. Oysa şimdi ekonomik yaptırımlar ve Küba Uyum Yasasına rağmen sadece onuncu sıradadır.
Belki ama ülkeyi terk etme takıntısı yoktu.
Rakamlar bunun tersini gösteriyor. Tekrar ediyorum, günümüzde Küba, Amerika kıtası içinde ABD’ye göç eden ülkeler arasında yalnızca onuncu sırayı alıyor. O halde senin bana bahsettiğin takıntı, en azından kıtanın dokuz ülkesinde daha fazla güçlü.
Fakat o zaman Kübalılar, gidiyorlar ve geri dönüyorlardı.
Bugün de aynı durum var. Dışarıdaki Kübalılar her yıl izinlerinde buraya dönüyorlar. Ayrıca, ABD’de bulunan Kübalı azınlık, 2004 yılında, Küba’ya gitmeyi her üç yılda 14 günle sınırlayan Başkan Bush’un dayattığı kısıtlamalardan
önce kendi öz ülkelerine daha sık seyahat ediyorlardı, hatta Meksikalılara kıyasla çok daha fazla. Örneğin, ABD’deki Kübalıların büyük çoğunluğunun siyasi sürgün değil ekonomik nedenlerle göç ettiklerini ve zaten ülkelerine ziyaret içinde geri döndüklerini, bir siyasi sürgün olayı yaşanmadığını bu kısıtlamalarda gösteriyor.
Evet ama onlara sorun bakalım, bir kez daha burada yaşamak isterler mi?
Ama bunu sen yaptın, değil mi? Ayrıca 2007 tarihinde bloğunda, izole edilmiş bir durumda bulunmadığını yazdın. Senden alıntı yapıyorum: “Üç yıl önce […] Zürih’de […], ülkemde kalmak için geri dönmeye karar verdim. Arkadaşlarım onlara şaka yaptığımı sandılar. Zaten annem, kızının çikolata ve süt ülkesi İsveç’te artık yaşamayacağını kabullenmeyi reddediyordu.” 12 Ağustos 2004 tarihinde, gerekçelerinizi (Küba’ya geri dönüş nedeniyle; ç.n.) sunmak için Havana İl Göçmenlik Bürosundaydınız. Ve blogunuzda: “bana ‘geri dönenler’ kuyruğunun sonuna girmemi söylemeleri korkunç bir sürpriz oldu […]. Böylece hızla, kendim gibi diğer ‘delileri’ buldum. Her kişinin geri dönüşünün korkunç bir hikâyesi vardır” diye yazdınız. Demek ki ülkeye geri dönüş olgusu var.
Evet ama insanlar kişisel nedenlerle geri dönüyor. Bazılarının dışarıda borçları var, bazıları dışarıdaki yaşama katlanamıyorlar. Son olarak, bir sürü neden.
O halde günlük talihsizliklere ve zorluklara rağmen hayat burada o kadar da korkunç değil. Zaten birileri de geri dönmekte. Kübalıların dışarıdaki hayatın cennet gibi olduğu düşüncesine sahip olduklarını düşünüyor musunuz?
Bu, dışarıdaki hayatı fazlasıyla olumsuz gösteren rejimin propagandasından kaynaklanıyor. Bu insanlar için tam tersi bir sonuç yarattı ve batı yaşam tarzını fazlasıyla idealleştirdi. Küba’da problem şu, on bir aydan fazla göçmenlik kesin ama herhangi biri iki yıldan fazla dışarıda yaşadığı zaman belirli bir süre için geri dönmek ve yeniden gitmek vs.
Evet iyi anlıyorum. O halde Küba’daki problem daha iyi ekonomik koşullar, zaten insanlar sadece hayat düzeylerini iyileştirmek için ülkeden ayrılmayı arzu ediyorlar.
Birçokları dışarıya seyahat etmek ve sonra geri dönmek istiyor ama göçmenlik yasaları buna izin vermiyor. Eğer mümkün olsaydı birçok insanın iki yıllığına göç edeceklerine ve sonra yeniden gitmek için geri döneceklerine vs eminim.
Senin sitende bu konuya ilişkin bazı ilginç anlatımlar vardı. Bazı göçmenler batılı yaşam tarzıyla ilgili hayal kırıklıklarını anlatıyorlardı.
Çok insanca. Siz bir kadına âşık oluyorsunuz ve üç ay sonra hayallerinizi yitiriyorsunuz. Bir çift ayakkabı alıyorsunuz ve iki gün sonunda onlardan hoşlanmıyorsunuz. Hayal kırıklıkları insanlık durumunun bir parçasıdır. En kötü olan şey insanların geri dönmemeleridir.
Ama insanlar geri dönüyorlar.
Fakat yalnızca tatil için.
Ama istedikleri kadar kalma hakkına sahipler. Konutta öncelik, Carnet (gıda vb ihtiyaçlar için verilen devlet karnesi) gibi daimi ikamet statüsüne bağlı bazı avantajlarını kaybetmesi dışında kayıpları olmadan, hatta birkaç yıl kalabilirler.
Evet ama insanlar burada birkaç ay kalmak istemiyorlar çünkü onların dışarıda yaşamları işleri vs var.
O başka bir şey ve bu bütün dünyanın göçmenleri için geçerli. Her durumda ne zaman isterlerse Küba’ya dönebilirler ve istedikleri kadar orada kalabilirler. Tek şey, şayet 11 aydan fazla ülke dışında kalırlarsa bazı avantajlarını (carnet ve konutta öncelik vb. ç.n.) kaybetmeleridir. Öte yandan anlamakta zorlanıyorum, eğer gerçekten burası bu kadar korkunç bir yerse ve gelişmiş bir ülkede yaşama şansı elde etmiş olan biri, neden Küba’da yaşamak için geri dönmeyi arzular?
Birçok nedenden dolayı, aile bağları nedeniyle vs.
Demek ki gerçek o kadarda dramatik değil.
Bunu söylemedim fakat diğerleri daha iyi günlük yaşam koşullarına sahipler.
Size göre ABD Hükümetinin Küba ile ilgili hedefleri nelerdir?
ABD Küba’da bir hükümet değişikliği istiyor. Onun istediğini ben de istiyorum.
O halde ABD ile ortak bir amacı paylaşıyorsunuz.
Birçok Kübalı gibi.
Beni buna ikna edemezsin. Ama niçin? Niçin bir diktatörlük? Washington, Küba’dan ne istiyor?
Bunun bir jeopolitik sorun olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Kübalıların refahını ve yeni bir Küba isteyen Kübalı sürgünlerin iradesini de dikkate alıyor.
Ekonomik yaptırımları dayatarak mı?
Her şey bahsedilen kişiye bağlı. ABD’ye gelince, göç bombasını önlemek istediklerini sanıyorum.
Sahi mi? Kübalıları ülkeyi terk etmeye teşvik eden Küba Uyum Yasası ile mi? Bu ciddi değil. Neden o zaman bu yasayı kaldırmıyorlar?
ABD’nin gerçek amacının daha istikrarlı bir ortam yaratmak için Küba Hükümetinin sonunu getirmek olduğunu düşünüyorum. Savaştan söz etmek için Callut’un önünde Davut’tan çok konuşuldu. Ama benim için tek Callut; kısıtlamalar, baskılar, düşük maaşlar, yasadışılık ve otoriteyi dayatan Küba Hükümetidir.
Siz, ABD’nin düşmanlığının buna katkı sağladığını düşünmüyor musunuz?
Hayır, ben sadece tüm muhalefetin hain olduğunu ve kuşatılmış bir kalede yaşadığımızı söylemek için bunun temel bir argümana dönüştüğünü düşünüyorum. Ben gerçekten Küba Hükümetinin bu çatışmaların ortadan kalkmasından korktuğunu düşünüyorum. Küba Hükümeti ekonomik yaptırımların sürmesini arzuluyor.
Gerçekten mi? Bunun biraz daha tutarsız şeklini Washington söyledi. Eğer durum böyle ise yaptırımları kaldırır ve Küba Hükümetini kendi sorumlulukları karşısında bırakırdı. Ve böylece Küba’nın da problemleri haklı göstermek için bahanesi de olmazdı.
ABD her seferinde durumu iyileştirmeye kalkıştı ama Küba hükümeti ters bir tutum takındı.
Ne zaman ABD durumu iyileştirmeye çalıştı? 1960 yılından beri, Carter dönemi hariç, yalnızca yaptırımları güçlendirdi. O halde bu söylemi kanıtlaman zor. 1992 yılında, dışarıya ilişkin yasalar kategorisinde Torricelli yasasını; 1996 yılında, Helms-Burton yasasını, ülke yasaları dışında ve geriye dönük; 2004 yılında ise Bush yeni yaptırımlar getirdi ve 2006 yılında bunu genişletti. ABD’nin durumu iyileştirmeye çalıştığını söyleyemeyiz. Yapılanlar bunun tersini gösteriyor. Ayrıca eğer yaptırımlar Küba hükümetinin lehine ise ve bunu bir bahane olarak kullanıyorsa, niçin onları kaldırmıyorlar? Yaptırımlar nedeniyle acı çekenler yöneticiler değil tersine halktır.
Obama bu anlamda bir adım atmıştı, belki yeterli değildi ama ilginçti.
Yalnızca Kübalılara dayatılan 3 yılda bir, en iyi koşullarda en fazla 14 gün Küba’da kalabilecekleri şeklinde kısıtlamaları kaldırdı. Buda Küba’da birinci derece yakınları olanlar için geçerliydi. Hatta Bush aile kavramını yeniden tanımladı. Şöyle, Florida’da yaşayan bir Kübalı Küba’da yalnızca bir amcaya sahipse kendi ülkesine seyahat edemiyordu çünkü bu şahıslar ailenin üyesi olarak düşünülmemişti. Obama’da Bush’un koyduğu yaptırımların hepsini kaldırmadı hatta Clinton dönemine bile geri dönülemedi.
Her iki tarafında seslerinin tonlarını düşürmesi gerektiğine inanıyorum. Obama bunu yaptı. Ayrıca Obama yaptırımları kaldıramaz ko
ngre kararı gerekiyor.
Ama basit yürütme emirlerini imzalayarak önemli ölçüde azaltabilir. Şimdilik bunu yapmayı reddediyor.
Diğer konularla meşgul, işsizlik ve sağlık gibi.
Ama senin röportajını cevaplama zamanı buldu.
Ben şanslı biriyim.
Küba Hükümetinin pozisyonu şöyle: ABD’ye doğru bir adım atmak zorunda değiliz çünkü biz ABD’ye yaptırımlar uygulamıyoruz.
Evet. Ama hükümet, ABD içeride değişiklikler isteyemez çünkü bu bir müdahaledir, diyor.
Bu durumda, böyle değil midir?
O halde ben de bir değişim istersem bu da bir müdahale mi olur?
Hayır. Çünkü siz Kübalısınız ve bu nedenle ülkenizin geleceği konusunda karar verme hakkına sahipsiniz.
Problem, değişiklikleri kimin istediği değil tersine söz konusu olan değişiklikler.
Ben emin değilim çünkü bir Fransız olarak Fransa’nın iç meselelerine Alman ya da Belçika hükümetlerinin müdahale etmesi hoşuma gitmez. Bir Kübalı olarak ABD Hükümetinin ülkenizi nasıl yöneteceğinizi size söylemesini kabul eder miydiniz?
Eğer amaç ülkeye bir saldırı ise belli ki kabul edilemez.
Siz ekonomik yaptırımları bir saldırı olarak mı düşünüyorsunuz?
Evet onların, sonuç getirmeyen bir saldırı ve soğuk savaşın bir mumyası olduğunu, anlamsız olduklarını ve halkı etkilediğini, hükümeti güçlendirdiğini düşünüyorum. Ama tekrar ediyorum ki bugünkü ekonomik krizin sorumluluğunun yüzde 80’i Küba Hükümetine yüzde 20’si de ekonomik yaptırımlara aittir.
Bir kez daha size tekrar ediyorum. ABD’nin pozisyonu ve rakamlar bunun tam olarak tersini gösteriyor. Eğer durum öyle olsaydı dünyanın 187 ülkesinin yaptırımlara karşı oy verme zahmetine gireceklerini sanmıyorum. Birleşmiş Milletleri oluşturan ülkelerin büyük çoğunluğu, arka arkaya on sekiz kez, bu ekonomik cezaya karşı çıktılar. Eğer önemi olmayan bir şey olmasaydı rahatsız olacaklarına inanmıyorum.
Ama ben ekonomi uzmanı değilim, bu benim kişisel duyarlığım.
Küba için ne öneriyorsunuz?
Ekonominin liberalleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ama bu bir günde olmaz. Bu elbette hassas şeyleri etkileyecek, sosyal eşitsizlikleri ve kırılmaları kışkırtacaktır. Ama kademeli olarak yapılması lazım ve hükümetin bunu yapma imkânı var.
Sizin söylediğiniz gibi “sui generis” (nevi şahsına münhasır) bir kapitalizm.
Küba nevi şahsına münhasır bir ada. “Sui generis” bir kapitalizm yaratmalıyız.
Yoani Sánchez, teşekkür ederim.
Teşekkürler.
*Salim Lamrani: Paris-Sorbonne-Paris IV ve Paris- Est Marne-la-Vallée üniversitelerinde Profesör, Küba ve ABD ilişkilerinde uzman Fransız bir gazetecidir.
[Rebelion’daki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]