Tekel direnişi sürerken, aslında Türkiye işçi sınıfı açısından çok önemli bir gelişme de Adana Balcalı Hastanesi’nde yaşanıyordu. Dev Sağlık-İş sendikasında örgütlenerek, taşeron çalışmaya karşı 4 yıldır mücadele eden Balcalı işçileri en sonunda kazandı ve Çalışma Bakanlığı, Balcalı’da taşeron şirkete bağlı çalıştırılan 1200 işçinin aslında hastanenin işçisi olduğunu tescilledi. Balcalı işçisi imkansızı gerçekleştirdi. Hem de birden […]
Tekel direnişi sürerken, aslında Türkiye işçi sınıfı açısından çok önemli bir gelişme de Adana Balcalı Hastanesi’nde yaşanıyordu. Dev Sağlık-İş sendikasında örgütlenerek, taşeron çalışmaya karşı 4 yıldır mücadele eden Balcalı işçileri en sonunda kazandı ve Çalışma Bakanlığı, Balcalı’da taşeron şirkete bağlı çalıştırılan 1200 işçinin aslında hastanenin işçisi olduğunu tescilledi.
Balcalı işçisi imkansızı gerçekleştirdi. Hem de birden çok imkansızı… Taşeron işçiler başarılı bir şekilde sendikalaştı. Hastane çalışanları profesörle temizlik işçisinin birlikte mücadele ettiği ortak bir mücadele sürecinde birleşti. Taşeron şirket durduruldu. Sendika.Org Balcalı emekçileriyle, imkansızı başaranların gerçek öyküsü üzerine konuştu.
Dev Sağlık-İş’ten Mustafa Hotlar, Kurtuluş Küçük, Ali Ekber Takmaz, Osman Akmeşe, Ethem Karslı; Adana Tabip Odası’ndan Osman Küçükosmanoğlu ve SES’ten Mehmet Antmen anlatıyor.
Mustafa Hotlar (Dev Sağlık-İş Çukurova Bölge Şubesi Başkanı): Yaklaşık 8 yıldır Balcalı Hastanesi’nde hastabakıcı olarak çalışıyorum. 4 yıl önce Dev Sağlık-İş sendikası, buradaki işçilerin örgütlenmesi için girişimde bulundu. Tabii bundan önce arkadaşlarımızla konuştuğumuz pek çok sıkıntı vardı. Yıllık izinlerimizi kullanmamız, maaşlarımızın yatması, özlük haklarımız gibi konularda sürekli sıkıntı yaşıyorduk. Her şeyden önemlisi yıllardır çalıştığımız asıl işveren olan hastane yönetimi, bizleri kendi işçisi olarak görmüyordu. Temizlik ihalesi altında alarak bizleri temizlik işçisi olarak gösteriyordu. Yıllarca asgari ücretle çalışmamıza rağmen sorun etmedik fakat adam yerine konulmamak en ağırımıza giden durumdu. En büyük tepkimiz buydu. Bu amaçla hastanemizde örgütlenme kararı aldık.
Bu bir hak, eşitlik ve var olma mücadelesiydi
Dev Sağlık-İş sendikası ile başlayan bir sürece denk geldi. Sendikanın adının duyulması ile birlikte ilk etapta 5 arkadaşımız işten çıkarıldı fakat o dönem yaptığımız ciddi eylemlerin sonrasında arkadaşlarımız 3 gün sonra işe geri çağırdılar. Yönetim tarafından sendikaya bir yanlış anlaşılma olduğu, arkadaşların işten atılmadığı söylendi. Yaklaşık 6-7 aylık süre içerisinde örgütlülük hız kazandı. İşçiler haklarını aramaya başladı. Bu sırada üniversite hastanesi ve şirket yönetimleri işçilerle toplantılar düzenleyerek işçileri tehdit etti. Üniversite yönetiminin yaptığı toplantıda taşeron çalışanlara Dev Sağlık-İş’in doğru sendika olmadığı, temizlik işçisi olduğumuz için bu işkoluyla ilgili bir sendikaya üye olmamız gerektiği söylendi. Ama ısrarla sağlık işçisi olduğumuzu, sağlık işkolundaki Dev Sağlık-İş sendikasının doğru sendika olduğunu, bizlerin buraya üye olması gerektiğini açık açık belirttik.
Bu toplantıdan sonra çalışanlara yoğun bir baskı uygulanmaya başlandı. 600’e yakın üyemiz vardı, baskılardan sonra 183 arkadaşımız 3-4 günlük bir süre içerisinde sendikadan istifa etti. Arkadaşlarımızın bir kısmı daha sonra yeniden üye oldu.
4 yıllık mücadele sürecimizde ekonomik anlamda çok büyük kazanımlar elde etmedik fakat bir defa başlarımızı kaldırdık. Sendikaya üye olduktan sonra hastane içerisinde daha gururlu ve onurlu bir şekilde dolaşmaya başladık. Mücadele süresi içinde İş kanunu ve Anayasa’da olan haklarımız yavaş yavaş verilmeye başlandı. Yıllardır aynı hastanede çalışmamıza rağmen birbirini tanımayan işçilerdik. Bu süreçte dayanışma, birlik beraberlik ve kaynaşma yaşadık. Evet, bu bir hak, eşitlik, var olma mücadelesiydi. 4 yıl bu şekilde geçti.
Üniversite yönetimi ‘yasalara uymuyor’
Anayasa ve İş Kanunu’ndaki haklarımıza dayanarak asıl işverenin işçileri olduğumuzu ve sağlık işçisi olduğumuzda ısrarcıydık. Hastane yönetiminin kendi asli işini bir başka şirkete veremeyeceğini, temizlik işçilerini de hastanedeki başka işlerde çalıştıramayacağını belirttik. Örgütlülüğümüz ve haklılığımızdan aldığımız güçle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan ne iş yaptığımız ve kimin işçisi olduğumuzun tespit edilmesini istedik.
Bakanlığın yaptığı inceleme ve denetlemelerin sonucunda, bizlerin işe giriş tarihimizden itibaren asıl işverenin işçileri olduğumuzu, yani sağlık işçisi olduğumuz tespit edildi. Bu karar ilgililere iletildi. Üniversite yönetimi ve taşeron şirketin karara itiraz etme hakkı vardı, yanılmıyorsam süreyi kaçırdılar ve itiraz etmediler. Bakanlığın kararı kesinleşti.
Fakat tescil işlemlerimiz yapılmadı. Ekim ayının sonunda kesinleşmiş kararı elimize aldık, ‘tescil işlemlerini yapın’ dedik. Bakanlık tescil işlemlerini kendisinin yapmadığını, SGK’nın yapması gerektiğini söyledi. Bu kez SGK ile irtibata geçtik. İki kurum arasındaki ikilemden kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle 3 aylık sürede tescil işlemlerimiz yapılmadı. Bu süreçte birtakım eylem ve etkinlikler yaptık. Avukatımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı’na, tescil işlemlerinin yapılmasına dair bir uyarı yazısı yazdı. Bakanlıktan gelen cevapla hastanemizde bulunan 1000 kişilik temizlik ve 200 kişilik biyomedikal ve malzemelerin bakım ve onarımı ihalesi kanun kapsamı dışında bırakılıp, çalışan 1200 işçi asıl işverenin siciline devredildi.
Bu şu anlama geliyor. Bu işçileri senin işçilerin, bundan sonra bu işçilerin resmi işlemlerini kendin yapacaksın. Bizim üniversitenin asli işçileri olduğumuzu çalışma bakanlığı belgelemiş oldu. Bu karar 13 Ocak 2010 tarihinde elimize ulaştı. Sendika yönetimi olarak üniversite yönetimiyle görüşmek, kararın bir an önce hayata geçirilmesini sağlamak için randevu talep ettik. 1 aydır tüm girişimlerimize rağmen üniversite yönetimi konuyla ilgili açıklama yapmadı. Sessizliğini koruyor. Bakanlığın kararına da uymuyor. Çalışma Bakanlığı’nın kanun kapsamı dışında bıraktığı iki şirket üzerinden hala tescil işlemlerimizi yürütüyor.
“Senin hak araman yasadışı”
Bilim yuvası olarak bildiğimiz üniversite, 4 yıl önce örgütlenmeye başladığımızda, ‘yasadışı işler yaptığımızı, sizlerin hak araması yasadışıdır, bu sendika yasadışıdır, illegaldir’ deyip, örgütlenmemizi bölmeye çalışmıştı. Bizler ‘yaşadışı bir şeyi değil, hakkımızı aradık’, üniversite yönetimi ise yasalara ve kanunlara uymadığını bir kez daha gösterdi. Süreç içerisinde öğrendik ki, hastanenin tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten sağlık emekçileri olarak mücadele etmedikçe, hakkımızı aramadıkça hiçbir yönetim ve idare bizlerin haklarını gümüş tepsiye koyup, sunmayacak. Bu nedenle Üniversite yönetimi bakanlığın kararını uygulayana denk mücadelemize devam edeceğiz.
Neden Dev Sağlık-İş?
Adana’da örgütlü Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş sendikası var. Kendi örgütlü oldukları hastanelerde bile taşeron işçileri çalışıyor. Bugüne kadar taşeron işçileri örgütleme işine bulaşmadılar. Kendileriyle görüştüğümüzde taşeron örgütlenmenin kendilerine ekonomik olarak zarar vereceğini ve buradan çok güçlü bir şey çıkmayacağını söylüyorlardı. Bu mücadeleye başlarken; bu tür sendikaların lafları, hem de ilerici olarak düşündüğümüz bazı sendikaların “taşeron işçiler örgütlenemez, örgütlense de bir hak kazanamaz” şeklindeki tavırlarına rağmen inatla ve kararlılıkla yürüttüğümüz mücadelede taşeron işçilerinin de sendikas