Genel grev değilse neydi bu ülke genelinde “topluca iş bırakma” eylemi? İşçinin “çalışmama hakkını kullanarak kendini izinli sayması” ne anlama geliyordu? İşçiler ülke genelinde, bütün işyerlerinde iş bırakacaklar ama bunu adı “genel grev” olmayacaktı! Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda işçiler, ocaklara girmediler… Karadon, Üzülmez, Kozlu, Armutçuk ve Amasra Müessese Müdürlüklerinde çalışan madenciler, iş bırakarak Tekel işçilerine […]
Genel grev değilse neydi bu ülke genelinde “topluca iş bırakma” eylemi? İşçinin “çalışmama hakkını kullanarak kendini izinli sayması” ne anlama geliyordu? İşçiler ülke genelinde, bütün işyerlerinde iş bırakacaklar ama bunu adı “genel grev” olmayacaktı!
Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda işçiler, ocaklara girmediler… Karadon, Üzülmez, Kozlu, Armutçuk ve Amasra Müessese Müdürlüklerinde çalışan madenciler, iş bırakarak Tekel işçilerine destek verdiler. Batman’da TPAO ve TÜPRAŞ işçileri işe bir saat geç başladılar. TPAO ve TÜPRAŞ işçileri, sabah erken saatlerde kurumlarının önünde basın açıklaması yaptılar; Tekel işçileriyle dayanışma içinde olduklarını dile getirdiler. Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’nde yüzlerce işçi işe gitmedi. Lüleburgaz’da 15 bine yakın işçi ve memurun işi bırakarak, eyleme destek verdikleri açıklandı. Gölcük’te 3 bin tersane işçisi öğle yemeğine girmedi. Kocaeli’nde de sendika üyesi işçiler, iş yavaşlatma eylemi yaptı. DİSK TEKEL işçilerine destek vermek amacıyla İl Özel İdaresi, DSİ, belediye ile sendikalarının örgütlü olduğu iş yerlerinde iş bırakıldığını açıkladı. Şırnak’ın Silopi ilçesinde, KESK, Eğitim Sen ve DİSK’e bağlı işçi ve memurlar, iş başı yapmayarak, belediye binası önünde basın açıklaması yaptılar. Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde, Belediye İş ve Tüm-Bel-Sen sendikasına bağlı işçiler işbaşı yapmadı. Marmaris’te belediye işçileri Tekel işçilerine destek amacıyla yarım gün iş bıraktı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi Anadolu Ajansı çalışanları, bir saat iş bırakma eylemi yaptı.
Ve güzel İzmir… İş bırakma eylemi en etkili olarak İzmir’de hayata geçirildi. İzmir’de ulaşım durdu. İzmir’de belediye işçileri eyleme tam destek verdi. Şehir içi otobüs seferleri yapılmadı.
Onlar, Ankara’da Tekel işçisinin yaktığı ateşi taşıdılar.
Türkiye’nin her yanında mitingler düzenlendi. İstanbul Saraçhane’de, Denizli’de, Ankara’da Ziya Gökalp’te, Zonguldak’ta, Samsun’da, Rize Pazar’da, Hopa’da, Girersun’da, Artvin’de, Trabzon’ da, Çanakkale’de, Batman’da, Mersin’de, Adana’da, Edirne’de, Tekirdağ’da, Kırklareli’nde, Burdur’da, Niğde’de, Silopi’de… Mitinglere on binlerce işçi, memur katıldı. Miting alanlarında işçinin, emekçinin yanında olanlar tanıdık sendikacılar, sendika liderleri, aktivistleriydi, aynı siyasi partiler, dernekler, sivil toplum kuruluşlarıydı gene.
4 Şubat, işçinin “üretimden gelen gücünü” kullanacağı/göstereceği gündü. Böyle açıklandı kamuoyuna. Önce Tekel işçisinin Ankara’da Türk-İş’in önünde kurdukları çadırlardan başlayan ve günlerdir Türkiye’nin her bir yanından yükselen kulakları, yürekleri yırtan “Genel grev” çığlığı, “iş bırakma eylemi”, “çalışmama hakkı” gibi kavramlarla sendikalar tarafından karara bağlandı. 4 Şubat, Türkiye’de işçinin iş bırakacağı, çalışmama hakkını kullanacağı gündü.
Ama fabrikaların çoğu çalıştı, çarklar döndü. İş bırakma eylemi hayatı çok da etkilemedi.
Neden?
4 Şubat’a nasıl gelinmişti? İş bırakma eylemi ya da işçinin çalışmama hakkını kullanması kararı nasıl alınmıştı? Hangi hedefler, nasıl konmuştu emekçi sınıfların önüne? Müzakereler/pazarlıklar nasıl ve hangi psikolojiyle, hangi “ruh haliyle” yürütülmüştü?
Türk-İş Başkanı daha birkaç gün önce şunları söylüyordu: “Genel grev kararı almayacağız. Genel grev nedir biliyor musun sen! Genel grev lafla olmaz. Türk-İş başkanı olarak genel grevden korktuğumdan değil… Başkanlar Kurulu’nda, ‘Genel grevi kararı alın, uygulayalım’ dediğimizde Hava-İş Başkanı’na, ‘Uçakları durduracak mısın?’, Belediye-İş başkanına ‘Otobüsleri durduracak mısın?’, ‘Trenler duracaklar mı?’ diye sordum, ‘Hayır’ yanıtları aldım. Genel grev demek hayatın durması demek. Sözde ‘Eylem, genel grev’ denilmez.” Bu sözler 6 konfederasyon tarafından alınan ve ne olduğu çok da anlaşılamayan kararın uygulanacağı 4 Şubat’tan birkaç gün önce gazete sütunlarında, internette yer aldı. Türk-İş’in, Ankara’da düzenlediği “Ekmek, Barış, Özgürlük için Demokrasi ve Haklar” mitinginde de konuşan ve sözleri sık sık Tekel işçilerinin “Türk-İş göreve genel greve” sloganlarıyla kesilen Türk-İş Başkanı, genel grevi ağzına almamıştı.
Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK yöneticileri, 2 Şubat günü Türk-İş Genel Merkezi’nde bir araya gelerek eylem kararını gözden geçirdi. Konfederasyon başkan ve temsilcileri, 3 Şubat günü yapmayı kararlaştırdıkları eylemi “hazırlıkların daha iyi yapılabilmesi için” 4 Şubat’a ertelediler. Türk-İş’e bağlı sendikalara 2 Şubat tarihinde gönderilen ve Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu ile Türk-İş Genel Teşkilatlanma Sekreteri Pevrul Kavlak imzasını taşıyan “Genel Başkanlıklara” başlıklı yazıda şu satırlar yer alıyordu: “4 Şubat günü yapılacak eylem saat 08.00-17.00 arasında gerçekleştirilecek ve bu süre zarfında çalışanlar üretimden gelen güçlerini kullanacaklardır.” Konfederasyonlar eylem biçimini kendileri “münferit olarak” belirlemeleri konusunda serbest bırakılmışlardı. Türk-İş’in eylemi nasıl uygulayacağı ise üye sendikalara şöyle bildiriliyordu: “Türk-İş ve Türk-İş’e bağlı sendikalara üye işçiler ise Anayasa’nın çalışma hakkı ve ödevi ile ilgili düzenlemede tanınan ‘çalışmama hakkını’ kullanarak 4 Şubat 2010 Perşembe günü saat 08.00-17.00 arasında kendilerini izinli sayacaklardır.”
2 Şubat günü yapılan bu toplantı sonrası açıklama yapan Türk-İş Başkanı, iş bırakma eyleminin genel grev gibi yorumlanmaması gerektiğini söyledi. Kumlu, “Daha önce böyle bir yanlış anlama oldu. Ortalık toz duman oldu. Genel grev değil, iş bırakma eylemi. Bunun nasıl yapılacağını her sendika kendisi belirleyecek. En etkili şekilde uygulamaya çalışacağız” ifadelerini kullandı.
Türk-İş Başkanı son olarak da, “Genel grev yok, iş bırakma eylemi yapılacak” dedi. Hükümetle yürütülen mücadele sürecinde, pazarlık tekniği açısından daha baştan teslimiyeti kabul eden bu tutum, eylemi de olumsuz yönde etkilemekle kalmadı, geride bir dizi kavram karmaşası, soru işareti bıraktı: Genel grev değilse neydi bu ülke genelinde “topluca iş bırakma” eylemi? İşçinin “çalışmama hakkını kullanarak kendini izinli sayması” ne anlama geliyordu? İşçiler ülke genelinde, bütün işyerlerinde iş bırakacaklar ama bunu adı “genel grev” olmayacaktı!
Olmadı da… Trenler çalıştı, uçaklar indi, elektrikler kesilmedi, otobüsler kimi aksamalara rağmen seferlerini sürdürdüler gün boyu. Fabrikaların çoğunun bacaları tüttü, makineler çalıştı, çarklar döndü. Zonguldak’ta, Batman’da, Edirne’de, Tekirdağ’da, İzmir’de ve kimi başka şehirlerde, beldelerde hayata geçirilen iş bırakma eylemlerine rağmen… Genel grev ya da iş bırakma eylemi ya da çalışmama hakkı hayatı çok da etkilemedi. Ama yanıtlanması gereken büyük bir soruyu koydu ortaya: Eylemden önce açıklanan, eyleme de adını veren “işçinin üretimden gelen gücü” bu muydu?
Bu soruyu yanıtlayacak olanlar elbette ki genel grev günü evinde oturacağını söyleyen, bir günlük grevin maliyetini sermayeden önce hesaplayan ve bunu işverene izah edemeyeceklerini kamuoyuna açıklayan kimi sendikacılar değil. Çünkü bu soruyu sözle değil eylemle yanıtlamak gerekiyor. Ve son tahlilde 4 Şubat, işçi sınıfının, sendika hareketinin yeni bir yükselişi için şartların olgunlaşmakta olduğunun işaretlerini de taşıyor
. Onlar ağır ellerini toprağa basıp doğrulacaklar elbet!
Unutmadan… Bugün, en çok bilinen kimi kavramların da yeniden gözden geçirilmesi, anlaşılması gerekiyor: “Grev”, “genel grev” nedir? “İş bırakma eylemi” nasıl olur? Çalışmama hakkı nasıl kullanılır? Üretimden gelen gücün kullanılması ne anlama gelir? Ve kim korkar genel grevden?