Mesai arkadaşlarımızdan birinin bekarlığın sultanlığından evliliğin esaretine geçişini bu hafta sonu bir kokteyl ile kutlayacağız. Bu ‘veda’ toplantısında bulunamayacağım için kendisine bir kasa Belçika birası göndermeyi düşünüyordum ama meğerse oradaki ‘TEKEL’ciler de direnişteymiş… Şaka bir yana, Belçika’daki ‘Anheuser-Bush InBev’ bira fabrikalarındaki işçiler bir süredir grevde. İki bira fabrikasını işgal eden işçiler hammadde ve biranın fabrikalarına […]
Mesai arkadaşlarımızdan birinin bekarlığın sultanlığından evliliğin esaretine geçişini bu hafta sonu bir kokteyl ile kutlayacağız. Bu ‘veda’ toplantısında bulunamayacağım için kendisine bir kasa Belçika birası göndermeyi düşünüyordum ama meğerse oradaki ‘TEKEL’ciler de direnişteymiş…
Şaka bir yana, Belçika’daki ‘Anheuser-Bush InBev’ bira fabrikalarındaki işçiler bir süredir grevde. İki bira fabrikasını işgal eden işçiler hammadde ve biranın fabrikalarına giriş çıkışını engelliyorlar. Grev işverenin işten atılmaların olacağını açıklaması üzerine başladı. Gerçekten de içecek tekeli, her on işçisinden birini çıkarmayı planlıyor. Bu gerçekleşirse, sadece Batı Avrupa’da 800 işyeri yok olacak. Şirket, aldığı kararı da azalan bira talebi ile açıklıyor.
Oysa InBev şirketinin, ABD’li ikonu alıp birada dünya liderliğine yerleşmesinin üzerinden sadece iki yıl geçmişti. ABD’nin bira ikonu Budweiser’ı üreten Anheuser-Busch, Belçikalı InBev tarafından 52 milyar dolara alınmış ve InBev’in dünya pazar payı, yüzde 21’i geçmişti. Şirket, işçi çıkarma kararına gerekçe olarak, bira tüketiminin azaldığını iddia ediyor ama krize rağmen geçen yıl kar etmişler.
Grev yüzünden şirketin en sevilen biraları market raflarında bulunmaz hale gelirken; işçiler, şirketin krizi bahane ederek, üretimi Doğu Avrupa ve hatta Çin gibi emeğin ucuz olduğu bölgelere kaydırmaya çalıştığını belirtiyorlar. Daha ucuz işgücü ve sosyal güvenlik haklarından kaçış, önceki on yıllarda daha çok demir-çelik, otomobil fabrikaları gibi ağır sanayideydi. Nitekim ülkemizdeki montaj sanayinin yükselişi bu nedenledir.
Ancak sosyal güvenliksiz, sendikasız işçilerle yapılan yıllık sözleşmeler de raftan kalkmak üzere. Birçok işyeri işin yoğunlaşmasına göre, telefon başında bekleyen işsiz elemanları birkaç günlüğüne, hatta birkaç saat için işe çağırıyor. Çaresiz işsiz de bu iş çağrılarına koşa koşa gidiyor. Türkiye’deki TEKEL işçilerinin sosyal güvenliklerinin arındırılarak, taşeronların önüne yem olarak atılmak istenmesinin nedeni de aynıdır.
Hak ve özgürlükler söz konusu olunca AB kriterlerine ayak direyen AKP hükümeti, sosyal güvenliksiz Avrupa’yı taklit etmekte hiç beis görmüyor. Yarı aç, yarı tok çalışmak zorunda kalacak olan işçiler, ne de olsa başbakan ve bakanların oğulları, damatlarınca kurulan ya da yönetilen şirketleri daha da zengin yapacaklar. Yaşasın AB, pardon sosyal güvenliksiz, taşeroncu, esnek çalışmacı Avrupa ve onun yerli işbirlikçileri! Kahrolsun Kopenhag Kriterleri, yaşasın Çin’de üretilmiş Belçika biraları…