“Gülünç görünme riskini sineye çekerek söyleyeyim ki, gerçek devrimciyi yöneten büyük aşk duygularıdır.” Che Guevara Buenos Aires’in astımlı tıp öğrencisinden gerilla komutanına, Sierra Maestra savaşçısından Küba Merkez Bankası Müdürüne ve son olarak Sanayi Bakanı’ndan CIA yardımıyla pusuya düşürülüp öldürülen gerillaya kadar, bir tutunamayan olarak Che Guevara’yı gözümüze sokulanın dışında anlatabilme bu yazının denemeye çalışacağı şeydir. […]
“Gülünç görünme riskini sineye çekerek söyleyeyim ki, gerçek devrimciyi yöneten büyük aşk duygularıdır.” Che Guevara
Buenos Aires’in astımlı tıp öğrencisinden gerilla komutanına, Sierra Maestra savaşçısından Küba Merkez Bankası Müdürüne ve son olarak Sanayi Bakanı’ndan CIA yardımıyla pusuya düşürülüp öldürülen gerillaya kadar, bir tutunamayan olarak Che Guevara’yı gözümüze sokulanın dışında anlatabilme bu yazının denemeye çalışacağı şeydir.
Atilio A. Boron’un Sendika.Org’da yayımlanan “Che ve Marksizm’in yeniden üretimi” yazısından sonra merak ettiğim konu “Che’nin okuduğu kitaplar” oldu. Neydi Che’nin ideolojik yolculuğu? Bu yolculuk, yazdıkları ve söyledikleri kadar, okuduğu kitaplardaydı. Che’nin okuduğu kitapların bir liste halinde Michael Löwy’nin “devrimci bir hümanizma, Che Guevara’nın düşüncesi” kitabında yayınlandığını öğrendim. Listenin Che’nin ideolojik yolculuğunda uğrak noktalarını özetlemesi anlamında kıymetli bir belge olduğunu hissetsem de eksik olduğunu, bu yazının fotoğrafını oluşturan kare kanıtlıyordu. Bu fotoğrafta Che, Eduardo Galeano’nun Dias y Nosches (de amor y de guerra) (Türkçe’ye “aşkın ve savaşın gündüz ve geceleri” adıyla çevrildi) kitabını okurken görüntülenmişti. Che, savaşın gündüzü ve aşkın geceleriydi aslında. “Savaşın gündüzünü” anlatan; romantik maceracı, kızıl Robin Hood, Don Kişot, San Ernesto, Laik İsa, kızıl piromanyak gibi yakıştırmalarla daha önce seslenilmişti.
Ya “aşkın geceleri”?
Aşkın gecelerini tanımlama, Che Guevara’nın romantik gerilla mitosunun yanında onun “komünist” olduğunun da altını çizme çabasıdır. “İsyanın aklı, Marksizm’den geliyordu” aslında. Unutturulmak istenen tam da buydu.
Che’nin okudukları arasında bu aklı takip etmek oldukça ilginç. Kapital, 1844 El Yazmaları, Felsefenin Sefaleti, Gotha Programının Eleştirisi, Devlet ve Devrim, Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Proleter Devrimin Asgari Programı, Rus Devrim Tarihi…bu takipte öne çıkan kitapların başlıcaları.
1955 yılında 26 Temmuz Hareketine katılımından, 1967 yılında ölümüne kadarki sürede ideolojik dizgeyi çözümlemek pek mümkün olmasa da Kapital ile ilgili çözümlemeleri bu dizgede önemli bir gelişkinlik düzeyini yansıtmaktadır. Kapital okuması 1955, 1844 El Yazmaları okuması 1963-4 yıllarıdır. II. Enternasyonal’in neo-pozitivist bakışına karşı duruşta “textes politiques”te Kapital ile ilgili değerlendirmesi bu düzeyi yansıtır. “Bu insani bilgi ve zeka abidesi öylesine ağırdır ki bize yapıtın hümanistik (kelimenin en iyi anlamıyla) boyutunu unutturur. Üretim ilişkileri mekanizması ve onların sonucu olan sınıf mücadelesi, belli bir ölçü içinde normal bir olguyu, tarihi yapanın insanlar olduğu gerçeğini gölgede bırakmaktadır.” Bu aynı zamanda Gramsci’nin , Ekim devrimini “Kapitale” karşı devrim olarak tanımlamasıyla aynı anlama gelen ifadedir ve II. Enternasyonal’in “dünyanın kaçınılmaz değişimini belirleyen çelik kanunlarına” devrimci- komünist bir itirazdır ve gerçek Enternasyonalizmin ne olması gerektiğine yöneliktir. Tricontinental’e Mesaj’da, İspanya İç Savaşı için Uluslararası Tugaylar’dan beri ilk defa uluslararası proleter orduları kurma çağrısı, Che tarafından yapılmıştır. “Altında dövüştüğümüz bayrak insanlığı kurtarmanın ulusal davası olsun ve günümüzün silahlı mücadelelerinden sadece birkaçı Vietnam, Venezüella, Guatemala, Laos , Gine, Kolombiya, Brezilya’nın herhangi birinin bayrağı altında ölmek bir Amerikalı, bir Asyalı, bir Afrikalı ve hatta bir Avrupalı için eşit derecede şerefli ve arzu edilebilir olacaktır.”
Che’ye göre, sosyalizm: eşitlik, dayanışma, kolektivizm, özgür tartışma ve halkın katılım değerlerini temel alan tarihsel yeni bir toplum projesini temsil etmektedir. 1961 yılında şeker işçilerine yaptığı konuşmada; “Devrimci mücadelenin yeni aşamasında hiç kimse bir diğerinden fazla alamayacak, artık ayrıcalıklı memur ya da latifundia sahipleri diye bir şey kalmayacak. Küba’da tek ayrıcalıklı kesim çocuklar olacak” derken inandığı Sosyalizmin ne olduğunu da anlatır.
Savaşın gündüzü, Che’yi gerilla foko‘su içine kıstırmaktır. Bu romanesk görüntü altında Che’ye yüklenen misyon askeri misyondur ve askeri erdemleri esas alır. Bu mitoslaştırılmış, yarı peygamber havasına büründürülmüş kişiliklerin peşinde, gerçekleştirilmesi planlanan iktidar oyunlarından geriye genellikle umutsuzluğa yakın umut kalır. Bu umut daha sonra markalaştırılarak pazarlanır.
Markalaştırma ve popülerleştirme, yasallaştırma üzerinden giden bir iç boşaltma operasyonudur. Commandante Che’yi tişörte basmak, üstündeki üniformayı çıkarmaktır. Üniforması çıkartılan “Che’den” korkmuyorlar. Korkuyu kaldırıp satışını sağlıyorlar. Che sevgisine hiçbir itirazımız olamaz. Bizim işimiz, bir ikon haline getirilmiş, üniforması çıkartılmış “Che” gerçeğini ortaya koymak, Che’nin aynı zamanda bir komünist olduğunu tekrar hatırlatmaktır. Che, bir sevgili hayali, bir tişört baskısı ya da çocuklara verilen bir ad dışında bir şeydir.
Bir İsyandır
Bir akıldır
İsyanın aklı Marksizm’den geliyor.
Aşkın gecelerinden.
Sartre’ın tanımladığı şekliyle ÇAĞIMIZIN EN BÜTÜNSELİNDEN…