Batı Avrupa ve Rusya arasındaki sağlam jeopolitik ittifakın yavaş yaratılma sürecinin, yavaşça olgunlaşan uzun bir öyküsü vardır. Bu öykünün izi, Başkan Charles De Gaulle’ün Sovyetler Birliği’ne 1944 yılında gerçekleştirdiği, Franko-Sovyet İttifak ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’nı imzaladığı ziyarete kadar takip edilebilir. Bu anlaşma, Fransa’nın Avrupa politikasındaki merkeziliğini yeniden ileri sürmenin ve bir bakıma gönülsüz müttefikleriyle, yani […]
Batı Avrupa ve Rusya arasındaki sağlam jeopolitik ittifakın yavaş yaratılma sürecinin, yavaşça olgunlaşan uzun bir öyküsü vardır. Bu öykünün izi, Başkan Charles De Gaulle’ün Sovyetler Birliği’ne 1944 yılında gerçekleştirdiği, Franko-Sovyet İttifak ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’nı imzaladığı ziyarete kadar takip edilebilir. Bu anlaşma, Fransa’nın Avrupa politikasındaki merkeziliğini yeniden ileri sürmenin ve bir bakıma gönülsüz müttefikleriyle, yani ABD ve Büyük Britanya ile arasına mesafe koymanın bir yoluydu. De Gaulle için jeopolitik menfaatler ideolojik farklılıkları geçersiz kılıyordu.
Bir sonraki can alıcı an, Batı Almanya’nın Sosyal Demokrat Şansölyesi Will Brandt tarafından 1969 yılında iktidara gelmesinin ardından yürütülen, Ostpolitik denilen uğraştı. Bu, Sovyetler Birliği ile yeni diplomatik yumuşamayı (aynı zamanda Doğu Almanya ile münasebetin başlatılmasını) içeriyordu.
Üçüncü can alıcı an, Almanya, Fransa ve hatta Bayan Thatcher’in Büyük Britanya’sı tarafından desteklenen Sovyetler Birliği’nden Batı Avrupa’ya bir gaz boru hattının inşasıyla ilgili 1970’lerin sonu ve 1980’lerdeki büyük müzakereydi.
Dördüncü can alıcı an, 1987 yılında Sovyet Başbakanı Mihail Gorbaçov tarafından yapılan “ortak bir Avrupalı yuva” inşa edilmesi gerekliliği ile ilgili ilandı.
Tüm bu dört an arasında ortak olan şey, ABD tarafından hepsinin en azından şüpheli teşebbüsler ve en kötüsü ABD’nin küresel menfaatlerini potansiyel olarak zayıflatan inisiyatifler olarak görülmesiydi.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından, Boris Yeltsin idaresindeki Rusya, ABD ile yakın ilişkiler geliştirmeye öncelik vererek, tüm bu fikirleri rafa kaldırdı. Doğu-merkez Avrupa’daki eski Komünist rejimlerin hepsi, batı Avrupa ve Rusya ile daha sıkı ilişkilerin azaltılmış belirtileri ile avutuldular.
Ancak, Vladimir Putin, Yeltsin’in yerine geçtiğinde, Rusya politikası Batı Avrupa’yla, özel olarak Fransa ve Almanya’yla daha yakın ilişkiler arayan bir biçimde değiştirildi. Bu politika, ABD ve Büyük Britanya’nın Irak’ın gerçekleşmek üzere olan işgalini kabul etmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini elde etme girişimini boşa çıkarmak üzere 2003 Şubat’ta üç ülke el sıkıştığında semeresini vermiş gibi görünüyor. ABD bu sefer, bu işbirliğini oldukça açık bir biçimde ABD’nin küresel menfaatlerinin aleyhinde olarak tanımladı.
O zamandan beri, ABD’nin devam eden düşmanlığına ve doğu-merkez Avrupa’daki bir zamanların uydu devletlerinde iktidarda bulunan hükümetlerin genel korku ve muhalefetine rağmen, bu ilişkiler gelişmeye devam etti.
Putin en büyük kozlarından biri olan Rusya’nın doğal gaz ihracını, bu bağlantıları birleştirmek için bir yöntem olarak kullanmaya devam ediyor. 1990’lardan bu yana süren tartışma, Rusya ve Orta Asya’dan batı Avrupa’ya yeni büyük boru hatlarının güzergâhının belirlenmesi üzerineydi.
Ruslar, Kuzey Akım ve Güney Akım olarak adlandırılanları tercih etmekte. Kuzey Akım boru hattı, Ukrayna, Belarus, Polonya ve Baltık devletlerinin etrafından dolaşarak, Rusya’dan Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya gidecek.
Güney Akım, Rusya’dan Karadeniz vasıtasıyla Bulgaristan’a gidecek, ve sonra iki kola ayrılacak, biri kuzeybatıda Sırbistan, Macaristan ve Slovenya üzerinden Avusturya’ya, diğeri güneybatıda Yunanistan ve Adriyatik üzerinden İtalya’ya.
ABD ise, gazı Türkmenistan’dan alarak Rusya’nın etrafından dolaşmayı amaçlayan Nabucco ismindeki üçüncü bir boru hattı projesi için bastırıyor. Bu proje Hazar Denizi’nden geçerek Azerbaycan’a, oradan Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan’dan devam ederek Avusturya’ya, ardından buradan Almanya ve Çek Cumhuriyeti’ne gidecek. Fakat, Türkmenistan’ın gaz arzı sınırlı olduğu için, sonuçta gaz Nabucco’nun jeopolitik faydasını azaltacak biçimde Rusya’dan gelmek zorunda kalacak.
Her halükarda, Le Monde’nin “usta işi” dediğindeki gibi, Kuzey Akım ve Güney Akım boru hatlarını sonuçlandırmak üzere Fransa ile birlikte çalışma üzerine bir anlaşmayı imzalamak için Putin Kasım ayı sonlarında Paris’e geldi. Önemli bir Fransız şahıs, GDF Suez’in CEO’su Gerard Mestrallet, “Rusya, gelecek için ve Avrupa için vazgeçilmez bir ortaktır” dedi. Fransa Başkanı Nicholas Sarkozy, Avrupa ve Rusya arasında “bir ortak güvenlik alanı” talep etti. Bu adam, 1945’ten bu yana en Amerikan yanlısı Fransız başkanı olarak Washington’da selamlanan Sarkozy ile aynı kişi. Bir kez daha, jeopolitik menfaatler ideolojik farklılıkları geçersiz kılıyor.
Doğu-merkez Avrupalı devletler muhtemelen bu çizgide, mutsuz ve endişeli bir biçimde uzlaşacak. Fakat ABD’nin yaklaşmakta olan büyük ittifakı yavaşlatmak için şimdi yapacak çok az bir şeyi olduğu jeopolitik gerçekliktir.
[fbc.binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Arif Behlül Durmuş tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]