Marksistler kadar devletler de uzun süre “işkolu sendikacılığında” ısrarlı oldular. Marksistler “büyük” sendikaları, nedense a priori, “güçlü” sendikalar olarak kabul ettiler. Öyle ki, gerilla savaşı yürüten siyasal yapılar bile, bir büyük çelişki olarak, “büyük güzeldir, güçlüdür”den hareketle işkolu sendikacılığını büyük bir kıskançlıkla sahiplendiler. Ne zamanı, ne de koşulları gözetmeksizin, bir fetişe tapınarak ısrar edilen bu […]
Marksistler kadar devletler de uzun süre “işkolu sendikacılığında” ısrarlı oldular. Marksistler “büyük” sendikaları, nedense a priori, “güçlü” sendikalar olarak kabul ettiler. Öyle ki, gerilla savaşı yürüten siyasal yapılar bile, bir büyük çelişki olarak, “büyük güzeldir, güçlüdür”den hareketle işkolu sendikacılığını büyük bir kıskançlıkla sahiplendiler. Ne zamanı, ne de koşulları gözetmeksizin, bir fetişe tapınarak ısrar edilen bu tutum bugün yaşananlar üzerinden bakıldığında iflas etmiştir. Zira, işkolu sendikacılığı korporatist, işbirlikçi politikaların neredeyse ayrılmaz bir parçası hatta pek çok yerde de hükümetlerin payandası olmuştur. Sınıf mücadelesi ve işçi hareketinin yaklaşık iki yüz yıla yakın tarihine bakıldığında durum daha da açıklık kazanır.
Üretim süreçlerinin, emek piyasalarının “esnekleştirildiği” bir dönemde sendikal örgütlenmenin de sendikal hareketin de “esnekleşmesi” gerekir. Böyle olduğu için de işkolu sendikacılığı bu yeni yapılanmada “arkaik” kalır. Üretimin parçalandığı bir yerde işçilerin “bütünleşik parçalanmaması”, bir büyük prangadır. Zira, işkolu sendikası bu parçalı üretimi ve onun sonuçlarını karşılayamaz, atıl kalır. Nitekim kalmıştır da. G. Kore gibi işyeri sendikacılığının etkin olduğu yerler ile Almanya gibi işkolu sendikacılığının hakim olduğu yerlere bakmak oldukça öğretici olacaktır.
Çalışma yaşamını düzenleyen mevzuatta bir kez daha değişiklik gündemde. Ve inanılmayacak bir şekilde!.. İşkolu sendikacılığının sendika oligarşisini “zıplatacak” iki sendikal örgütlenmeye “izin” veren bir düzenleme söz konusu: meslek sendikacılığı, işyeri sendikacılığı. Eğer, bu düzenleme, hükümetin, mevcut sendika yöneticilerine yönelik bir pazarlık için tehdit aracı değilse sendikal hareketin canlanması için önemli olanaklar sunmaktadır. Ne var ki, işyeri ve meslek sendikacılığını da benimseyen yeni düzenleme, bütün kurgusunu hala işkolu sendikacılığı üzerinden yaptığı için sorunlu görünmektedir. Hala toplu pazarlık yapabilmek için işkolu barajlarını koruma isteği, işyeri ve meslek sendikacılığının “benimsenmiş” olmasını bir şantaj aracı olarak kullanmak istendiği izlenimini bırakmaktadır.
İşçi hareketini yükseltmek, sınıf mücadelesini geliştirmek için bugün muhtaç olunan şeylerden biri işyeri ve meslek sendikacılığıdır. İşkolu sendikacılığı bugün işyerlerinin, mesleklerin ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi, sendikal örgütlenmeye mesafeli kalmaya da yol açmaktadır. Özellikle, hekim, mühendis, mimar gibi statüsü yüksek kesimler, proleterleşmelerine rağmen sendikal örgütlenmeye mesafeli durmaktadırlar. Küçük, orta boy işyerlerindeki işçiler işkolu sendikası kendi sorunları ile ilgilenmediği için örgütlenmeyi anlamsız, hatta tehlikeli görmektedir.
Sınıf mücadelesini yükseltmek, örgütlenmeyi tahkim etmek için işyeri ve meslek sendikacılığına bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Sendika oligarşisinin işyeri ve meslek sendikacılığına karşı çıkacağı açıktır. Zira tahtları sallanacak, gelirleri kısılacak, konformist, reformist hayatları sarsılacaktır. Sadece bunun için, yıkıp, yeniden kurmak için işyeri ve meslek sendikacılığı olmazsa olmaz olarak savunulmalıdır. Zaman içinde çaylar, derelerin buluşup, coşkun nehirlere dönüşmesi gibi bu işyeri ve meslek sendikaları kendi mecralarında akarak, büyük güçlü sendikalara dönüşebilecektir. İşçi sınıfının tarihi bu örnekler ile doludur.
Nerede ne gerekiyorsa o “yaşanmalı”: işkolu, işyeri, meslek sendikacılığı…