TÜYAP’ın İstanbul’da düzenlediği kitap fuarının 28.si de geride kaldı. Hatırlanacağı gibi bundan yıllar önce Tepebaşı’nda açılan kitap fuarı, mekânın dar olduğu gerekçesiyle Beylikdüzü’ne taşınmıştı. Beylikdüzü’nde düzenlen ticari amaçlı fuarlar bir yana kitap fuarının şehir dışına taşınmış olması çeşitli eleştirileri ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Yılların ilerlemiş olması belki eleştirilerin de geçmişte kalmasını sağladı ama gelinen […]
TÜYAP’ın İstanbul’da düzenlediği kitap fuarının 28.si de geride kaldı. Hatırlanacağı gibi bundan yıllar önce Tepebaşı’nda açılan kitap fuarı, mekânın dar olduğu gerekçesiyle Beylikdüzü’ne taşınmıştı. Beylikdüzü’nde düzenlen ticari amaçlı fuarlar bir yana kitap fuarının şehir dışına taşınmış olması çeşitli eleştirileri ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Yılların ilerlemiş olması belki eleştirilerin de geçmişte kalmasını sağladı ama gelinen aşama, o günkü eleştirilerin bugün de geçerliliğini koruduğu yönündedir. Bir gazeteci ve yazarın da içinde yer aldığı fuar organizasyonuna eleştiri yöneltenler, şimdi TRT binası olarak kullanılan Tepebaşı’ndaki binanın kitap fuarına çok dar geldiği konusunda zaten hemfikirdiler.
Her şeyden önce şehircilik mimarları kitap fuarına sahiplik yapacak mekânların şehir dışında olmasını kent planlaması açısından doğru bulmamışlardı. Uzmanların yaklaşımına her halde kimse katılmadan edemez. Çünkü işin içinde cep telefonu, bilgisayar ya da araba satışı gibi bir ticaretten öte bir şey vardır; O da yediden yetmişe her yaş grubunu ilgilendiren eğitim ve aydınlamaya aracılık eden kitap…
Ulaşım araçlarının bundan önceki yıllara göre yaygın olması fuarın kente uzaklık gerçeğine yönelik eleştirileri bir milim dahi azaltmamıştır. Çünkü İstanbul’da Eminönü merkez alındığında bile toplu ulaşım araçlarıyla kitap fuarına ulaşmak normal trafik seyrinde yaklaşık iki saattir. Bunun iki saatlik de dönüşü vardır ki fuar alanındaki yolun transit geçiş yolu olmasından dolayı gidiş güzergâhının aksi yönüne geçip arabaya binmek olanaksızdır. Çünkü araçların aksi istikametteki seyri başka yoldan olmaktadır. Gezginin tek seçeneği fuar alanına tahsis edilmiş otobüsün kalkış saatini beklemek. Buradan çıkan şey haftanın 5-6 gününü çalışarak geçirenlerin fuara gidecek zamanlarının kalmadığıdır. Oysa kent içinde yer alan bir fuar olsaydı, fuar çevresine yakın çalışanlar öğlen yemek saatlerini, iş çıkış saatlerini ya da hafta sonu birkaç saatlik zamanlarını, üstelik yol parası harcamadan, üstelik birkaç kez bile kitap için ayırma olanağına sahip olacaktı.
Kitap fuarının İstanbul dışına taşınmasına yöneltilen eleştirilerden biri de fuarı gezecek, fuardan kitap alacak insan sayısının az olacağı şeklinde idi. Bütün gözler kitap fuarının Beylikdüzü’nde yapıldığı ilk yıl olan 2002 yılına çevrilmişti. Fuar devam ederken organizatörler “korkulan olmadı” diye fuarı gezenlerin sayısının kendilerince çokluğunu müjdelediler. Fuar bitti, fuarlar gelip geçti ve fuara giriş yapan kişi sayısı o çok denilen 325-350 bin arasında gidip geldi. 15 milyonluk bir kentte, üstelik her sınıftan, her meslekten, her yaştan tüm toplumu ilgilendiren bir konuda böyle bir sayıya çok demek mümkün mü? Fuarda bu yıl 550 katılımcı (yayınevi, STKÖ, dernek, vakıf, dershane vb.), 300’den fazla etkinlik (konferans, söyleşi, panel) yer almış. Böyle bir durumda 300-350 bin ziyaretçiye çok sayı demek İstanbul açısından aldatıcıdır. Hani 1 milyon gibi bir sayı olsa dişe dokunur denilebilir.
Kaldı ki 350 bin kişilik ziyaretçinin en az 250 bin kişisi ilk ve ortaöğretim öğrencilerinden oluşmaktadır. Hafta içi neredeyse 30-40 öğrenciye 1 yetişkin düşmektedir. Tabii öğrencilerin yetişkinlere göre çok olmasının hiçbir sakıncası yok. Hatta fuara giden öğrenci sayısını gitmeyen öğrenci sayısı ile kıyaslayarak bir yargıya varmak karşımıza daha tartışılabilir gerçekçi bir sonuç çıkaracaktır. Ancak ve ne yazık ki öğretmenlerinin rehberliğinde okullardan alınan öğrenciler tıpkı bir müze gezisine götürülür gibi topluca ve hızlıca stantların önlerinden geçirilerek TÜYAP etkinliğini tamamlamış oluyorlar. İlköğretim öğrencileri etrafa bol bol saçılan ayıraç ve kataloglarla, ortaöğretim öğrencileri de dershane eşantiyonlarıyla okullarına dönmektedir. Yani üç yüzlü sayının büyük çoğunluğu için fuar turizm gezisi gibi bir içerik taşımaktadır. Bundan başka fuarı gezdirilen öğrenciler içinde bir sınıflandırma yapıldığında, çoğunluğunun o bölgeye yakın özel okul öğrencileri ya da otobüs kiralama şansına sahip okulların öğrencileri olduğu görülür. Yoksulların yoğun olduğu semtlerde bırakalım öğrenciyi, okulun bile bir otobüs kiralayıp öğrencileri gezdirme şansı dahi yoktur.
Öğrencilerin dışında hemen hemen her yıl hiç değişmeyen kimi meslek gruplarından, sayıları gittikçe azalan “kitap kurtları”ndan, zamanı ve parası olabilen emeklilerden başka kitap fuarlarına aman aman katılım gösteren, kitaba eğilim sağlayan okur var da yok gibidir. Tabii burada söz gerçekte toplumun aydınlanmasına, sorumluluk ve mücadele bilincinin gelişimine katkı sağlayacak içerikteki kitaplara olabilen yönelime dairdir. Fuar merkezinde reklâma açık geniş yer kaplayarak ticaret bayrağını popüler, post-modern içerikli kitaplarla sağlayan yayınevleri işten her zaman kârlı çıkmaktadırlar. Yayıncılığı; toplumu aydınlatacak, sağduyulu bilgiye kavuşturacak ilkeler ışığında amaç edinmiş sosyalist, demokrat-ilerici yayınevleri ise fuar şirketinin fahiş kiralarını çıkarabilmeyi ister istemez kendilerine büyük bir avantaj olarak görmektedir. Fuarda düzenlenen söyleşi, panel gibi etkinlikler ise boş salonlara ses vermektedir.
Gelinen aşamada şöyle güzel, böyle kalabalık, şu yazar onur konuğu, şöyle kitap şöleni oldu gibi laflara kulak asmanın hiç gereği yok. Çünkü İstanbul’daki kitap fuarından 15 milyonluk İstanbul halkının haberi bile olmuyor. Hasbelkader televizyonda gözüne haber olarak iliştiyse ne alâ. İkincisi İstanbul halkının; işçi, memur, esnaf, emekli, işsiz, öğrenci, Beylikdüzü’ne ulaşacak ne zamanı ne parası bulunuyor.
Kitap fuarı mı fuar işte! Ha zücaciye fuarı, ha tekstil fuarı, ha da kitap fuarı! Ticari kaygıların ön planda olduğu; halktan kopuk, tekelci basında kendisine köşe ve yayın editörlüğü edinmiş sosyo ekonomik açıdan üç beş elitist yazar çevresinin, ‘körler sağırlar birbirini ağırlar’ misali konup göçtüğü, bizlere de “fuara yoğun ilgi” diye yutturmaya çalışılan bir etkinlik.