Haber geldiğinde Gazzâlî’nin Düşünce Sisteminde Seçkincilik Ve Sıradancılık Öğretisi Ve Kimi Sonuçları adlı makaleyi okuyordum. Makalenin 11. sayfasında Mürşide gereksinimi olanlar-avam- başlığı altında; “Gazzâlî’ye göre, toplumun çoğunluğunu oluşturan bu insanlar, bilgi kuramsal açıdan, kuruntusal (vehmî) idrak aşamasını aşamamış; bu yüzden hakikati elde etmek için, yol göstericiye (mürşîd) gereksinimi olan insanlardır. Gazzâlî’nin bu anlayışı da pek […]
Haber geldiğinde Gazzâlî’nin Düşünce Sisteminde Seçkincilik Ve Sıradancılık Öğretisi Ve Kimi Sonuçları adlı makaleyi okuyordum. Makalenin 11. sayfasında Mürşide gereksinimi olanlar-avam- başlığı altında; “Gazzâlî’ye göre, toplumun çoğunluğunu oluşturan bu insanlar, bilgi kuramsal açıdan, kuruntusal (vehmî) idrak aşamasını aşamamış; bu yüzden hakikati elde etmek için, yol göstericiye (mürşîd) gereksinimi olan insanlardır. Gazzâlî’nin bu anlayışı da pek çok görüşünde gözlemlendiği gibi Fârâbî’nin yapıtlarına dayanmaktadır. Onca, eğer, bu insanların zihni, sapkın gruplarca karıştırılmamış ve sapkın inançlarla doldurulmamışsa, bunları, gerek kelâmî gerekse hakikate yönelik diğer tartışmalardan uzak tutmak gerekir. Ancak inançlarında kuşku oluşmuşsa, o zaman, kimi hakikatler onlara açılır’‘ şeklinde görüşün altını mor renkli kalem ile çizerken telefon çaldı.
Hava soğuyordu.
Eğlence yükseliyordu Atakum masalarından…
Samsun bir bayramı kutluyordu…
Ve bir sultan masalarda konuklarını ağırlıyordu..
Zafer edası ile…
Hava soğuyordu oysa Atakum’da..
Gece kimsesiz ve ezilmişti.
Satırlar, kitaplar, kelimeler ağırlaşan havada birbirine karışıyordu.
“Hakim sınıflar, ezilen sınıfların en seçkin üyelerini asimile edebildikleri ölçüde, tahakkümleri daha istikrarlı ve tehlikeli hale gelir” cümlesi, dans müziği ve fısıltı sesleri yükseliyordu göğe…..
Ve telefon bir kez daha çaldı…
Geceden…
Küreselleşme efsaneleriyle, her gün Samsun’a yeni istihdam, Sayın yönetici çok üzüldü, nezaket ziyareti yapıldı söylemleri ile yoğrulan, hayat damarları kurumuş, sakin, edalı ve biraz da ezilmiş bir ırmaktı Samsun…
Son telefon çaldığında Melike irkildi yatağından.
Domuz gribinden ölen sağlıkçıyı haber veriyordu karşıdaki, hüzünlü ses…
Ve rakamlar ve inkar üzerinden şekillenecekti bu süreç.
DİSK-Dev Sağlık-İş Başkanı’nın açıklaması yerleşti vicdanıma…
Cız… Cız… Cız…
Balo devam ediyordu…
Gazalli artık bir el olmuyordu bana…
Okunmalıdır… / Okutulmalıdır…
En Güvencesiz Olanımız Yaşamını Yitirdi!
Bugün domuz gribi, yarın?..
24 Ekim 2009 Cuma günü Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (Sanatoryum) çalışan 29 yaşındaki taşeron sağlık işçisi Mustafa Güneş domuz gribinden yaşamını yitirdi. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkes sessizliğe büründü. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanede sağlık hizmeti sunan Mustafa Güneş sanki hiç yaşamamış, ölüm olayı hiç yaşanmamış gibi davranıldı. Hastanelerde emeği görünmeyenlerin ölümü de yok sayıldı.
Sürekli herkesi domuz gribi için aşılayacağını, buna sağlık çalışanlarından başlayacağını duyuran Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz: Taşeron sağlık işçisi Mustafa Güneş aşılanacak mıydı? Ne statü ne ücret ne de çalışma koşulları olarak bakanlığın hiçbir düzeyde kendi çalışanı kabul etmek istemediği taşeron sağlık çalışanları aşı programına alınacak mı? Yoksa ücretlerinde, yıllık izinlerinde, mesailerinde, işten çıkarılmalarında maruz kaldıkları haksızlıklara ve ayrımcılığa bu konuda da mı maruz bırakılacaklar? Sadece Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde taşeron şirketler üzerinden sağlık hizmeti veren ve sayıları yüz bini aşan taşeron sağlık işçileri sahipsiz, güvencesiz ve geleceksiz çalıştırılmaya devam mı edilecek?
Sağlık Bakanlığı’nın “domuz gribi” salgını açısından bu olay özelinde sorumluluğu iki kat daha fazladır. Bakanlık, tıpkı kolera, kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi salgınlarında olduğu gibi, imaj kaygısıyla ya da başka kaygılarla bilgileri açıklamamakta, tartışmayı “aşı yaptırma yaptırmama” ikilemine sokmakta, önlemler almak yerine sağlık çalışanlarının ve toplumun sağlığını hiçe saymaktadır.
Aynı bakanlık domuz gribi salgını dahil olmak üzere toplumun tüm sağlık hizmeti talebini ağırlıklı olarak taşeron sağlık çalışanları üzerinden sunmayı bir başarı olarak gösterebilmektedir. Yani tüm sağlık hizmetlerini hizmet içi eğitimden geçirilmeyen, asgari ücrete ve kötü çalışma ve yaşam koşullarına mahkum edilen taşeron sağlık işçileri eliyle gördürerek verilen hizmetin güvencesini ortadan kaldıran bakanlık, aynı biçimde yüz binlerce taşeron sağlık çalışanın da hayatını riske sokmaktadır.
Domuz gribi salgını ciddi bir sağlık sorunudur. Tedbir alınması, mücadele edilerek yenilmesi gerekir. Tıpkı taşeron çalıştırma biçiminin ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğu gibi. Sağlıkta taşeron çalıştırmanın yasaklanması gerektiği, tüm sağlık çalışanlarının kadrolu, güvenceli bir iş ve güvenceli çalışma hakkına sahip olmaları gerektiği gibi.
Sağlık güvencesine kavuşacağı için hastanede taşeron firma üzerinden asgari ücretle işe girdiğine sevindiği yakınları tarafından açıklanan Mustafa Güneş’in ölümü gerçekleri herkesin yüzüne vuracak yalınlıktadır. Bu ülkede sağlıklı yaşamanın birincil koşulu güvenceli, her türlü keyfiyetten uzak, denetlenebilen ve emekçilerin her açıdan korunabildiği bir çalışma rejimini zorunlu kılar. Domuz gribi virüsünün kendisinin doğrudan ölümcül olmadığı, güçsüz, immun sistemi zayıflamış, iyi beslenemeyen, sağlıklı ortamlarda yaşayamayan, vücut direnci kırılmış kişileri ölüme sürüklediği düşünüldüğünde sorunun özü iyi görülebilir.
Bu nedenle yoğun tartışmaların yaşandığı bu günlerde başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere bu ülkeyi yönetenlere çağrımızdır:
* Bu tür salgın durumlarında en büyük risk grubu, krizle birlikte sayıca daha da artan işsizler ve yoksullardır. Çünkü vücut direncini azaltan en önemli faktör yoksulluğa bağlı yeterli ve dengeli beslenememe ve olumsuz yaşam koşullarıdır. Bu nedenle, halkın sağlık, eğitim, beslenme, barınma, temiz su gibi temel yaşamsal ihtiyaçları kamunun güvencesi altında ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Salgının en ciddi yayılma alanı olan okulların tatil edilmesi gibi geçici çözümlerin yeterli olmayacağı açıktır. Okullarda yeterli sayıda ve kadrolu hizmetli personel istihdam edilmeli ve temizlik malzemesi sağlanmalıdır.
* Sağlık kurumlarında sayıları 100 bini aşan ve asgari ücretle çalıştırılan taşeron çalışanları toplumun en yoksul kesimini oluşturmaktadır. Açlık sınırının altında kalan düşük ücretlerle yaşamlarını sürdüren taşeron sağlık çalışanları böylesi salgınların da açık hedefi durumundadır. Taşeron çalıştırma yasaklanmalı, taşeron sağlık çalışanlarına kadrolu-güvenceli çalışma koşulları sağlanmalı, meslek içi eğitimleri gerçekleştirilmeli, iş sağlığı ve iş güvenliği birimleri oluşturulmalıdır.