Yollarda her geçen gün onlarca insan ölüyor. İnsanlarımız trafik kazalarından değil yanlış ulaşım politikalarından dolayı ölüyor. AKP hükümeti ise ulaşım politikalarıyla övünüyor. Ulaşım politikaları tarih boyunca devletin emperyalist kapitalist sisteme eklemlenme biçiminin sembolü olmuştur. Bugün de AKP ulaşım politikalarıyla bu misyonu devam ettiriyor. İlk olarak Abdülhamit döneminde yapılan demiryolları, Osmanlı’nın sömürgeleştirilmesinin simgesi oldu. O dönemde […]
Yollarda her geçen gün onlarca insan ölüyor. İnsanlarımız trafik kazalarından değil yanlış ulaşım politikalarından dolayı ölüyor. AKP hükümeti ise ulaşım politikalarıyla övünüyor.
Ulaşım politikaları tarih boyunca devletin emperyalist kapitalist sisteme eklemlenme biçiminin sembolü olmuştur. Bugün de AKP ulaşım politikalarıyla bu misyonu devam ettiriyor.
İlk olarak Abdülhamit döneminde yapılan demiryolları, Osmanlı’nın sömürgeleştirilmesinin simgesi oldu. O dönemde yapılan demiryolları, Osmanlı topraklarındaki kömür, pamuk gibi hammaddelerin limanla bağlantısını sağlıyordu. Cumhuriyet döneminde ise “demir ağlar” olarak tanımlanan demiryolları, ulusal ekonomi inşaasının simgesi oluyordu. 1950’li yıllarda Marshal Planları çerçevesinde hız verilen karayolu yatırımları, Türkiye’nin iki kutuplu dünyada emperyalist kapitalist kampa entegrasyon sürecinin alameti farikasıydı. 1980’lere gelindiğinde petrol krizi sebebiyle tüm dünya karayolu yatırımları durdurulurken, Türkiye’de otoyollar yapılmaya başlandı. Böylece neoliberalizmle yeni yeni tanışmaya başlayan Türkiye halkları, eş zamanlı olarak otoyollarla da tanıştı. 2000’li yıllarda neoliberal politikalar giderek olgunlaşıyordu. Bu dönemin nevi şahsına münhasır yol biçimi ise bölünmüş yol ya da AKP’lilerin tabiriyle “duble yol” oldu.
AKP hükümeti duble yolların trafik kazalarını azalttığını iddia etse de durum tersini gösteriyor. Trafik kazaları azalmadığı gibi çoğalıyor, ayrıca maliyeti yüksek olan duble yolların bedeli de halkın sırtına yükleniyor.
Bugün yolcu taşımacılığının yanısıra mal taşımacılığının da sağlandığı duble yollar, taşıtların daha hızlı gitmesini sağlasa da herhangi bir güvenlik önlemi alınmadığı için kaza riskini azalmıyor.
Ülkemizde yollar, sermayenin çıkarları doğrultusunda ve güvenlik(*) sebebleriyle yapılıyor. Petrol sıkıntısının yaşandığı dönemde otoyol yapımına girişilmesi, ekonomik krize karşın getirisinden çok götürüsü olan bölünmüş yol yapımı; kriz içerisindeki petrol şirketlerine, inşaat ve otomotiv sektörüne nefes aldırmanın aracı oluyor. Yaşanan sel felaketlerine rağmen 3. köprü ısrarı da bunun bir kanıtıdır.
AKP’nin duble yol atağı petrol endüstrisinin, inşaat şirketlerinin ve otomotiv sektörünün ekmeğine yağ sürerken, halk nezdinde gösterişten ibaret kalıyor. 2002’den beri yapılan yollar neredeyse her sene onarılmak zorunda kalıyor. Çünkü, sadece basit bir yol genişletme çalışması yapılıyor. AKP döneminde, yılda 2 bin kilometre bölünmüş yol yapılıyor ancak her yıl 18 bin kilometre asfalt tamiri yapılıyor. Örneğin, Avrupa ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, yollarda ağırlıklı olarak beton kullanılmış olsaydı, hem daha az petrol ithal edilecekti hem de yollar 20 kat daha dayanıklı olacaktı.
Ülkemizin ulaşım altyapısının neredeyse tamamını oluşturan karayolu taşımacılığı, pahalı ve güvensizdir. Karayolu yapımında kullanılan asfalt petrolden elde edilir ve petrol gerek taşımacılığı gerekse de işlenmesi bakımından masrafı yüksek olan bir hammaddedir. Maliyetten kaçınan idareler, kalitesiz yollar yaparlar, bu da yolların ve yollarda kullanılan araçların bakım maliyetini arttırır. Öte yandan karayolunda kullanılabilen taşıtlar benzin ile çalışır ki, bu da yine petrole işaret eder. Kesintisiz her yere ulaşabilmesi bakımından avantajlı olan karayolu, trafik kazaları sebebiyle telafisi imkansız zararlar oluşturmaya en yatkın ulaşım biçimidir. Karayollarının, yük taşımacılığı konusunda da maliyeti yüksektir. Yol sathı ne kadar geniş olursa olsun, araçların kapasitelerinin küçük olması maliyeti arttırır. Her yeni yol ya da artan şerit sayısı; demiryolu ya da deniz yolu etkinleştirilmediği için yeni trafik problemleri ortaya çıkartır.
Karayoluna nazaran, çok daha ekonomik ve güvenli olan demiryoluna yatırım halen yapılmıyor. Yatırımlar yapılsa da cüzi miktarda kalıyor. Bu durum raylar değişmediği için hızlı trenlerin raydan çıkmasına sebep oluyor. Ayrıca üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, deniz yolları Türkiye’den daha az gelişmiş başka bir ülke daha yoktur.
İnsan yararı gözetilerek yapılan toplu ulaşım; ölüm riskini ve maliyeti en aza indirdiği için, bireysel ve kâr amacı güden ulaşımdan çok daha tercih edilebilir durumdadır.
Yollar yapılırken petrol endüstrisinin, otomotiv ve inşaat şirketlerinin çıkarları yerine halkın ulaşım hakkı gözetilmelidir. Yollar, halkın parasız, güvenli ve sağlıklı biçimde ulaşımı esas alınarak yapılsaydı; ne büyük maliyetlere gerek olurdu ne de milyonlarca insanımız hayatını kaybederdi.
(*)Yollar sadece sermaye çıkarı gözetilerek yapılmıyor. Devlet, herhangi bir bölgeyi kontrol altında tutmak, orada oluşabilecek herhangi bir itaatsizliği gidermek adına, kolluk güçlerini bölgeye kolay şekilde sevk etmek için de yol yapmıştır.
Halkın Sesi Gazetesi 94. sayıda yayınlanmıştır