8 Kasım’da muhalefet tarihinin en kitlesel eylemlerinden birini gerçekleştiren Alevilerin, AKP’ye karşı neyi savunduklarının sosyalistler tarafından iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Alevilerin bugünkü AKP karşıtlığı, AKP’nin tasfiye ettiği “değerleri” savunan statükocu bir muhalefet değil, ne AKP’de ne de tasfiye edilende var olan “eşit yurttaşlık hakkını” savunan sistem karşıtı bir muhalefettir. Bu tespit, Aleviler arasında statükocu eğilimlerin […]
8 Kasım’da muhalefet tarihinin en kitlesel eylemlerinden birini gerçekleştiren Alevilerin, AKP’ye karşı neyi savunduklarının sosyalistler tarafından iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Alevilerin bugünkü AKP karşıtlığı, AKP’nin tasfiye ettiği “değerleri” savunan statükocu bir muhalefet değil, ne AKP’de ne de tasfiye edilende var olan “eşit yurttaşlık hakkını” savunan sistem karşıtı bir muhalefettir.
Bu tespit, Aleviler arasında statükocu eğilimlerin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Söz konusu olan, statükocu eğilimlerin giderek yerini ilerici eğilimlere terk etmekte oluşu ve her iki eğilimi de barındıran bu geniş toplumsal kesimin yüzünün artık geçmişe değil geleceğe döndüğüdür.
‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganlarının artık duyulmaz olup, yerini ‘laik değildir laik olacak’ sloganlarına terk etmesi; Cumhuriyet Mitinglerinden kalma bayraklarla yürüyenlerin, pek yabancılık hissetmeden devrimci grupların kortejlerine, sloganlarına eşlik etmesi; kürsüye sistemin eskisini de yenisini de sorgulayan, elden gideni değil elde hiç olmayanı talep eden konuşmaların hakim olması bu değişimin bariz yansımaları olarak değerlendirilebilir. Diyanet lağvedilsin, zorunlu din dersi kaldırılsın, cemevleri ibadethane olarak kabul edilsin, Alevi köylerine cami yapılmasın gibi talepler dönüştürülmekte olan eski cumhuriyeti yeniden çağıran değil, yeni bir cumhuriyet arayışını ifade eden taleplerdir.
Ne var ki, Aleviler hâlâ rejimin, devletin, cumhuriyetin teminatı olarak tanımlanabilmektedir. CHP’nin bu yaklaşıma sahip olmasında bir tuhaflık yoktur. Aleviler üzerinde etki sahibi olan her siyasi güç, Aleviler içinde var olan eğilimlerden hangisini kendi siyasi projesine uygun görüyorsa onu güçlendirmeyi, öne çıkarmayı tercih edecektir. Tuhaf olan sosyalistler içinde Alevileri “Cumhuriyetin teminatı” olarak tanımlayanların, statükocu eğilimi olumlayanların yer almasıdır.
TKP’nin, 8 Kasım mitinginde taşıdığı ‘Yeniden Cumhuriyet, Mutlaka Sosyalizm’ pankartına ve sol.org.tr haberlerindeki “Cumhuriyetin teminatıyız” vurgularına da yansıyan bu tutumu, uzunca bir süredir izlediği “Cumhuriyetin kazanımlarını koruma” siyasetinin anlaşılır bir sonucu olsa da, genel anlamıyla sosyalist siyaset açısından pek de anlaşılır değildir. TKP, Aleviler içinde giderek belirginleşmekte olan ilerici eğilimi güçlendirmektense, zayıflamakta olan statükocu eğilimi sahiplenip buna ilerici bir maya çalabileceğini sanmaktadır. Burada TKP’nin tutumundan çok, bu tutuma da çanak tutan ve sola hakim olan yanlış bir algının, Alevilerin devletçi olduğu algısının sorgulanması gerekmektedir.
İşin doğrusu, Alevilerin devletçiliği tartışmalıdır. Yaşamlarını, kültürlerini, geleceklerini sürekli tehdit altında hisseden; ve siyasal tutumlarının temelinde de dinsel ya da kültürel pozisyonlarıyla iç içe geçmiş bu tehdit ve dışlanma algısı yatan bir toplumsal kesimin tarihsel deneyimlerinin kaçınılmaz sonucudur bu. Cumhuriyet sonrası, devlete ve devletin partisine sundukları güçlü destek, rejimi mutlak olarak onayladıkları ya da rejimle bütünleştikleri için değil, eldeki kuşu yani kısmi kazanımlarını kaybetmek istemedikleri içindi. O nedenle de Cumhuriyet dönemi boyunca, Cumhuriyetin ordusu ve partisinin açık katkılarıyla maruz kaldıkları ayrımcılığa, fişlenmeye, dışlanmaya, katliamlara rağmen devleti kolay kolay terk edemediler. Problemli de olsa bir laikliğinin hatırına Cumhuriyeti desteklediler. Çünkü Cumhuriyetle geride bırakılan Osmanlı, gayrimüslümlere karşı ‘hoşgörülüyken’ Alevilere horgörülüydü.
Ancak Alevilerin sağlamcı yaklaşımları nedeniyle bundan önce bırakmak istemedikleri bu dal artık çatırdıyor. 28 Şubat’ta “gönülleri fetheden” ordu, AKP iktidarı ile birlikte Alevilerin umutlarını kırdı. Başa geldiğinde “hükümet olduk ama iktidar olamadık” diyen AKP’nin artık iktidar olduğu, devlet olduğu görüldü. Alevileri sokağa indiren, güvenilen dağlara kar yağması, artık işin başa düşmesiydi.
Artık sokakta, emekçi ağırlıklı, sistem karşıtı vurguları giderek belirginleşen ve toplumsal muhalefetin diğer taleplerini de sahiplenen bir Alevi hareketi yer almakta, en azından etkili bir toplumsal hareketin sinyallerini vermektedir. Ancak Alevilerin bu potansiyelini sürükleyebilecek ve CHP’den kopartacak bir önderliği ya da alternatif bir sol hareket bulunmamaktadır. Mevcut önderlik Aleviler içinde ilerici bir kopuş ve ayrışmayı başarmışsa da, henüz Alevileri ezen iktidarla köklü bir hesaplaşmaya girmiş değildir.
Cumhuriyetin kazanımlarını savunarak Alevilerin gönlünü fethedeceklerini sananların da, Alevileri doğuştan solcu sananların da, İslamcıların kışkırtılmış taleplerini ‘demokrasi’nin ve insan haklarının unsurları olarak görüp onlarla ittifak kuran ve Alevi hareketini kimlik siyaseti çerçevesinden gözleyen liberal solun da CHP karşısında hiçbir şansı yoktur.
Sol, Alevi hareketinin ilerici eğilimlerini, sistem karşıtlığını, emekçi karakterini, toplumsal muhalefetin diğer unsurlarıyla kaynaşma eğilimlerini güçlendirmelidir. Siyasal iddialarını savunmak için bedel ödemekten kaçınmayan güven verici bir mücadele çizgisi ortaya koymalıdır. Bu büyük potansiyelle ancak bu şekilde anlamlı bir ilişki kurabilir. Yoksa, Aleviler rejimin teminatı olmadığı gibi, solun çantada keklik kitlesi de değildir.
Halkın Sesi / 93. sayı