Otoriter bürokratik sistemler etik ve insani olanı, bünyelerinde sindirerek otoriterleşirler. Soğuk mantığını kullanarak vicdanı kıpırdamayan sistem, insanı hayatını dışlayarak kendini üretir. Tıpkı Güler Zere’nin Adli Tıp’tan dört aydır beklenen raporunun ancak dün akşam çıkması gibi. Derinleşen ve uzayan bu kayıtsızlığa karşın ölüm, cehennemi bir yangın gibi Güler Zere’yi sardı. İnsanın “acı çekene yardıma” itebilen ve […]
Otoriter bürokratik sistemler etik ve insani olanı, bünyelerinde sindirerek otoriterleşirler.
Soğuk mantığını kullanarak vicdanı kıpırdamayan sistem, insanı hayatını dışlayarak kendini üretir.
Tıpkı Güler Zere’nin Adli Tıp’tan dört aydır beklenen raporunun ancak dün akşam çıkması gibi.
Derinleşen ve uzayan bu kayıtsızlığa karşın ölüm, cehennemi bir yangın gibi Güler Zere’yi sardı.
İnsanın “acı çekene yardıma” itebilen ve “acı çekmesine” neden olmaktan kaçınmasını sağlayan ahlaki duygular, hayatta tınmadı.
Katı bürokratik zihniyetin Güler Zere’yi ” ideolojik dışlaması”, onu adeta infaza götürüyor.
Acıya ve acı çekene karşı duyarsızlık, Adli Tıp’ın standart tavrı olarak yerleşiyor.
Adli Tıp’ın ev ödevi Güler Zere’nin raporu savsaklanırken, kurumun üzerindeki karanlık da arttı.
Yaşam hakkı gibi huzurlu ölüm hakkı, yine hasta, çaresiz ve korunmasız olandan zalimce esirgeniyor.
Güler Zere, 7 ay önce damak kanserine yakalandı, 14 yıldır cezaevindeydi, 3 ameliyat geçirdi.
Damağı alındı ama hastalık yayıldı, sağlık koşulları uygun olmadığı için kemoterapi tedavisi alamadı.
40 kiloya düşen Güler Zere, yemek yiyemiyor, serumla beslenemiyor ve konuşamıyor.
Avukatı artık gözlerinin görmediğini ve kulaklarının duymadığını söyledi.
12 Ekim’de son ameliyatından sonra, günlerce yoğun bakımda ayağında kelepçeyle yattı…
Türk Tabipler Birliği Danışma Kurulu, “hastalığın geri dönülmez bir aşamaya girdiğini ve beklenen yaşam süresinin çok kısa” olduğunu bildirerek, Zere’nin serbest bırakılması gerektiğini belirtmişti..
Hastalığının ölümcül evresine giren Zere’ye “huzur ve veda hakkının” tanınması için Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini kullanması istendi.
Dört ay önce Çukurova Üniversitesi Adli Tıp raporunda “Zere’nin ağır özürlü sayıldığı, yaşamının risk altında olduğunu” yazılı idi.
Bunun üzerine Zere, 14 saatlik yolculukla Adana’dan İstanbul’a getirilerek İstanbul Adli Tıp Genel Kurulu’nda beş dakika sürdüğü belirtilen muayeneden geçirildi.
Daha önce “işkenceyi saklamak” suçundan dört defa meslekten men cezası almış Nuri Birgen’in başkanlığını yaptığı Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun raporu, Zere’nin Balcalı Hastanesi’nin “mahkum koğuşunda” tedavi olabileceğini bildirdi.
Fakat Adli Tıp’ın bu kararı veren kurulunda onkolog ve kulak-burun-boğaz uzmanı yoktu.
Zere’nin avukatları bu karara itiraz ettiler.
Aradan dört ay geçti, Zere’nin hastalığı ilerledi ve durumu çok ağırlaştı.
CHP milletvekili ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ahmet Ersin, bu hafta Adana’da Zere’yi ziyaret ettikten sonra “Artık tedavi söz konusu değil, acılarını dindirmeye çalışıyorlar, çok zamanı kalmadığını düşünüyorum ama bu duruma kimse seyirci kalamaz” dedi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, Güler Zere’yle ilgili kararını dört aydır veremeyen İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurul üyelerine suç duyurusunda bulundu.
ÇHD, Adli Tıp’ın 42 üyesine “öldürmeye teşebbüs, görevi kötüye kullanma, görevi ihmal” suçlarından dava açtı..
Zere’ye yönelik hasta hakları ihlali sürüyor, huzurla veda hakkı tanınmıyor.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu Başkanı’nın siciline bu defa da “açıktan işkence suçu” ekleniyor!
Bürokratik ideolojik zihniyet yine “insanı” mekanik çarkında öğütüyor.
Adli Tıp’ın hazırladığı bu rapor, artık solmuş ölü bir rapor değil mi?
Yaşamaya kastı olan “donuk ruhsuz ifadeler” de Zere için bir anlam taşımayacak.