Filipinler, engin bir politik laboratuar olduğu halde Türkiye solunun bilgisinin çok sınırlı olduğu bir bölge. Buna karşın dünyanın en dinamik sol kültürlerinden birinin bu bölgede kabardığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. Silahlı radikalizmden, sendikal harekete kadar solun en can alıcı tartışmalarına ampirik veri olabilecek değerli deneyimler taşımasına karşın, Türkiye’de Filipinler solu üzerine kalem oynatmış birini bulmak […]
Filipinler, engin bir politik laboratuar olduğu halde Türkiye solunun bilgisinin çok sınırlı olduğu bir bölge. Buna karşın dünyanın en dinamik sol kültürlerinden birinin bu bölgede kabardığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. Silahlı radikalizmden, sendikal harekete kadar solun en can alıcı tartışmalarına ampirik veri olabilecek değerli deneyimler taşımasına karşın, Türkiye’de Filipinler solu üzerine kalem oynatmış birini bulmak çok güç.
Aslında 90’lı yılların ortalarında Türkiye’de toplumsal hareket sendikacılığı (THS) anlayışını geliştirmek isteyen gruplar, anlayışın uç verdiği Filipinler “1 Mayıs Sendikası”na (KMU) ilgi göstermiş, ana hatları ile KMU modelini yazıp çizmişlerdi. KMU, ülkesindeki diğer politik güçlerle yakaladığı programatik yakınlık nedeniyle halen ekolünün en entelektüel örneği olarak Türkiye solunun da dikkatini çekiyor. Fakat, Filipinler soluna ilişkin bilgilerimizin KMU pratiğinin kabaca değerlendirilmesi derecesinde kaldığını söylemek de zor değil.
Geçtiğimiz hafta Filipinler Komünist Partisi (CPP) çizgisindeki Ulusal Demokratik Cephe (NDFP) ile Filipinler Hükümeti arasında, Ağustos ayında yeniden başlayan barış görüşmelerinin de durduğu açıklandı. NDFP, Filipinler devleti ile 1986’dan bu yana barış görüşmeleri yürütüyor. NDFP’nin bu konuda geniş bir belge dizini bulunuyor. Bu yönüyle de kuşkusuz dünyada devrimci hareketi içinde özel bir ilgiyi hak ediyor.
Diktatörlükten sıyrılıp gelen…
Filipinler, önce uzun süre İngiliz sömürgesi olarak, 1571 ile 1898 yılları arasında da İspanyol kolonisi olarak kalmış, ardından Amerikan ve Japon işgallerine uğramış, bu yüzden anti-emperyalist mücadele tarihi de derin olan önemli bir Güneydoğu Asya ülkesi. Önemi ise, emperyalizmin pasifik hakimiyeti açısından Filipinlere kesintisiz olarak yoğun ilgi göstermesinden ileri geliyor. 7 bin 107 adadan oluşan ülkede 90 milyona yaklaşan nüfusun büyük bölümü Malay kökenli ve Katolik. Moro Müslümanları ise nüfusun yaklaşık %5’ini oluşturuyor. Moro Müslümanları, bağımsızlık ve daha geniş haklar için uzun süredir silahlı ve sivil mücadele yürütüyor. Ülkenin güneyinde Mindanao bölgesinde Müslümanların yönetiminde “Mindanao Müslümanları Özerk Bölgesi” bulunuyor.
10 milyondan fazla Filipinli ise daha çok Kanada, ABD ve Hong Kong’da olmak üzere geçici göçmen işçi statüsünde çalışıyor. Bu sebeple göçmen hareketi ülke solunun önemli uzuvlarından birini oluşturuyor.
Filipinler siyasi tarihinin en önemli isimlerinden biri kuşkusuz Ferdinand Marcos. 1965 yılında seçimle işbaşına gelen Marcos, 1974’de ilan ettiği sıkıyönetimle ülkeyi 1986 yılına kadar diktatörlükle yönetti. Marcos’un bu uzun iktidarının arkasında anti-komünist retoriği çok iyi kullanması, komünist örgütlenmelerin üzerine hudutsuz bir şiddetle yönelmesi ve bu özellikleri ile özellikle ABD’nin tam desteğini alması yatıyor. Halkın uzun süreli direniş hareketi karşısında zayıflayan Marcos 1986 yılında seçim yapılmasına izin vermek zorunda kaldı. Seçimlerde ise Corazon Aquino’ya yenilerek ABD’ye kaçtı. Aquino’nun başa gelmesi sosyal demokrat çevrelerce “devrim” olarak karşılanırken, kısmi reformlarla birlikte o ve ondan sonraki yönetim dönemleri çoğu kez Marcos dönemini aratmadı.
Gloria Arroyo
Filipinler’in mevcut başkanı Gloria Arroyo ise Aquino’dan sonra ülkeye başkanlık yapan ikinci kadın. Arroyo, 2001’de yolsuzluk skandallarına tepki olarak patlak veren şiddetli kitle hareketi sonucu başkanlıktan indirilen Joseph Estrada’nın döneminde yardımcı başkandı. Estrada’nın düşürülmesinin ardından Arroyo, fiilen başkanlık koltuğuna geçti. Filipinlerde devlet başkanı aynı zamanda hükümetin başkanı ve orduların da başkomutanı oluyor. Gelecek yıl yapılacak seçimlerde yeniden seçilmesi durumunda, 2010 yılında CPP-NPA’yı bitirme sözü veren Arroyo, son dönemde artan devlet terörü ve çıkarttığı gerici yasalarla geniş bir muhalefeti karşısına almış görünüyor. Bir yandan CPP-NPA ile barış görüşmeleri yaparken diğer yandan “komünist isyanı” bitirme sözü veren Arroyo komünistlerin de baş siyasi hedefi durumunda. Arroyo ve kabinesi, Moro Müslümanlarının silahlı örgütleriyle sağlanan belli uzlaşmaların ardından iki yıldır güvenlik konseyindeki tek gündemlerinin komünist isyan olduğunu söylüyor.
Etkili legal siyaset
KMU, 1980’de, Marcos diktatörlüğünün en koyu zamanlarında kuruldu. Kendisini, “yeni, militan ve anti-emperyalist bir emek merkezi” olarak tanımlıyor. Yaklaşık 20 yerel sendikadan ve yüzlerce yerel işçi birliğinden oluşan bir tür konfederasyon gibi çalışıyor. Ülkenin en büyük iki sendikasından biri olan KMU, kısa adı BAYAN olan “Yeni Yurtsever İttifak” adlı cephe örgütlenmesinin de gövdesini oluşturuyor. BAYAN ise KMU’nun yanısıra köylü sendikası KMP’den, gençlik örgütü Anakbayan’a, Gabriela Kadın Partisi’nden (Gabriela’nın da kendi içinde bir kadın örgütleri federasyonu olduğunu belirtelim) Köylü Kadınlar Birliği’ne, Sağlık Çalışanları Birliği’nden Mühendis ve Teknik Uzman Birlikleri’ne kadar bünyesinde çeşitli demokratik kurumları barındıran legal politik bir çatı örgütü. BAYAN’ın aynı zamanda ABD ve Kanada, Japonya ve Hong Kong’da da seksiyonları bulunuyor. Bunun nedeni her gün 4 bin 200 Filipinlinin çalışmak üzere bu ülkelere göç ediyor olması. KMU ve BAYAN devlet tarafından sürekli olarak CPP’nin yasal uzantıları olduğu iddiasıyla itham ediliyor. Bu sebeple, KMU, KMP gibi büyük sendikaların üyeleri sık sık tutuklanıyor. Halen KMP ve ve KMU’nın bazı genel merkez yöneticileri CPP üyesi olmak suçuyla cezaevinde bulunuyor.
Geçen yıl yaşamını kaybeden ve KMU’nun uzun süre başkanlığını yapan Filipinlerin efsanevi işçi lideri Crispin Beltran (nam-ı diğer “Ka Bel”) KMU ile CPP arasında programatik bir yakınlık olduğunu saklamadıklarını fakat hiçbir organik ilişki keşfedilemeyeceğini söylüyordu. Crispin Beltran, 80 yaşında bir mücadele çınarı olarak öldüğünde kurucusu olduğu Anakpawis (Emekçi Kitleler) partisinden Temsilciler Meclisi parlamenteri idi. Crispin Beltran, 2006’da Arroyo’nun özel talimatı ile tutuklanmış 75 yaşında ve parlamenter olduğu halde 16 ay ağır şartlarda tutsak edilmişti. Gloria Arroyo, CPP’nin bazı alt kademe subayları ile ittifak kurarak hızlı bir ihtilale kalkışacağını iddia etmiş, sıkı yönetim ilan ederek başta Crispin Beltran olmak üzere muhalefet liderlerini tutuklamıştı. Her anı bir mücadele pınarı olan Crispin Beltran’ın cenaze töreni ise Filipinler solunun en görkemli birlik gösterilerinden birine sahne oldu. Crispin Beltran’ın cenaze törenleri için
Aslında KMU (ve genel olarak BAYAN) ile CPP-NPA arasındaki politik ilişki herkesçe biliniyor fakat Filipinler devrimci hareketindeki hiyerarşik özen sayesinde diktatör Marcos zamanında bile ciddi bir organik ilişki kanıtlanamamıştı. Filipinlerdeki Amerikan üsleri ve Filipinler devleti ile Amerika arasındaki askeri anlaşmalar özellikle son yıllarda Filipinler muhalefetinin en hareketli olduğu konu. BAYAN’ın örgütlediği Arroyo karşıtı muhalefet de daha çok bu anti-emperyalist itiraz üzerine şekilleniyor.
Seçim sistemi ve solun oy oranı
Filipinler seçim sistemi bir hayli karışık olmasının yanı sıra genel hükümlerde şu an muhalif güçlerin aleyhine olan bazı anti-demokratik özellikler taşıyor. Bununla birlikte, 1998’de uygulanmaya başlanan “party-list” seçimleri, küçük sosyal/politik grupların ve azınlıkların parl
amentoda temsil olabilmesini kolaylaştıran bir kota sistemini içeriyor. Seçmenler, biri “bölge vekil adayına” diğeri ” ise “party-list” adı verilen kontenjan listesine olmak üzere iki ayrı seçim için oy kullanıyorlar. Party-list, meclisteki toplam sandalye sayısının (son parlamentoda 268) yüzde 20’sinin küçük siyasi partilere, kadınlar, göçmen gruplar ya da azınlıklar gibi temsil edilme koşulları zayıf olan gruplara ayrılması temelindeki bir tür pozitif ayrımcılık uygulaması. Zira, party-list seçimlerine ilk büyük 5 parti giremiyor; bu şekilde büyük partilerin kontenjanı bloke etmesi önlenmiş oluyor. Bununla birlikte, bir parti, party-list seçiminde aldığı her yüzde 2 oy’a karşılık, bir sandalye kazandığı halde, ne kadar oy alırsa alsın, party-list kontenjanından en fazla 3 vekil çıkarabiliyor. Bu şekilde de seçilme koşulları zayıf olan partiler arasında bir denge kurulmaya çalışılmış.
BAYAN örgütü çizgisinde kurulan BAYAN MUNA (Önce Halk Partisi) 2001 yılında ilk kez katıldığı seçimlerde party list’de umulmadık şekilde 1 milyon 8 yüz bin seçmenin oyunu alarak, yaklaşık 90 partinin katıldığı part-list kategorosinde birinci parti oldu. Bu, party list oylarının yüzde 12’si anlamına geliyordu. Yüksek seçim kurulunun bazı partileri seçim dışı bırakmasının ardından BAYAN MUNA’nın part-list seçiminde aldığı oy oranı, toplam oyların yüzde 26’sına çıktı. Bu durumda şayet party-list sisteminin şartlarından olan “en fazla 3 vekil” kotası olmasaydı sahip olduğu oy oranı 17 vekile denk düşüyordu. Filipinler solu 2004 Temsilciler Meclisi (Party-List) seçimine ise, BAYAN MUNA, Gabriela Kadın Partisi ve Anakpawis (Emekçi Kitleler Partisi) olmak üzere üç parti ile girdi. Gabriela Kadın Partisi, bir çeşit kadın örgütleri federasyonu olan Gabriela’nın seçimlere girebilmek için kurduğu bir parti olarak ortaya çıktı. Anakpawis ise, 2001 seçimlerinde BAYAN MUNA’dan vekil seçilen KMU sendikası lideri Crispin Beltran liderliğinde kurulan işçi eksenli bir parti. Part-list sistemindeki “en fazla 3 vekil” kotası ve BAYAN MUNA’nın 2001 seçimlerinde boşa giden 1 milyon 400 bin oyu düşünüldüğünde Filipinler solunun seçimlere, birbirini tamamlayan üç parti ile girmesi oldukça akılcıydı. (kota nedeniyle 400 bin oy alan bir parti de 3 vekil çıkarmış, 1 milyon 800 bin oy alan Bayan Muna da 3 vekil elde etmişti.) Ve nihayetinde 2004 seçimlerinde Filipinler Temsilciler Meclisi’nde Bayan Muna’dan 3, Anakpawis’den 2, Gabriela Kadın Partisi’nden de 1 vekil meclise girdi. (Gabriela 0.02 puanla ikinci sandalyeyi kaçırdı.) 2007 seçimlerinde ise Bayan Muna 3, Gabriela 2 ve Anakpawis de 2 vekil çıkararak toplam vekil sayısını 7’ye çıkardılar. Zaten her birinin siyasi dinamikleri “BAYAN” cephesinin içinde yer alan bu üç siyasi parti, halen mecliste bir vekili olan Kabataan Gençlik Partisi’ni de içine alarak 2010 party-list seçimleri için MAKABAYAN İttifakı adı altında güçlerini birleştirdi. Partiler yine ayrı ayrı seçimlere girecek fakat, seçimlerden çok önce başlayan siyasi çalışmalarla MAKABAYAN ittifakı adıyla toplumsal muhalefetin örmeye çalışacak. Sosyal demokrat ve liberal sol partileri dışarıda bırakırsak ülkenin devrimci dinamikler ile ilişkisi olan bu üç partinin party-list seçimlerindeki oy oranının son üç seçimde yüzde 20 civarı olduğu söylenebilir.
Halkların Uluslararası Mücadele Ligi (ILPS)
2001 yılında 40 ülke ve bölgeden 600’ı aşkın katılımcı demokratik kitle örgütünün deklerasyonu ile kurulan ILPS’nin anti-emperyalist bir cephe örgütü olarak en faal olduğu ülkenin de Filipinler olduğu söylenebilir. Zira, ILPS’nin mevcut Uluslararası Koordinasyon Komitesi Başkanı, CPP’nin kurucusu olarak bilinen Prof. Jose Maria Sison. Hakeza ILPS’nin ilk başkanı da efsanevi Filipinli işçi lideri Crispin Beltran idi. BAYAN da kendisini oluşturan tüm katılımcı örgütlerle birlikte ILPS içerisinde yer alıyor.
Etkili radikal devrimci siyaset ve NDFP
Filipinler solunun gıpta edilecek bir örgütsel düzene ulaştığı söylenebilir. Örneğin NDFP (Filipinler Ulusal Demokratik Cephe) 17 örgütten oluşan başka bir cephe örgütü olduğu halde BAYAN’ın dışında değildir. Kulvar olarak yalnızca mücadelenin başka bir ihtiyacını karşılıyor. Zira NDFP 1973’de ülkede devrimci bir değişimi hedefleyen 10 maddelik bir programla illegal bir cephe örgütü olarak kuruldu. Ve Marcos rejimine karşı çok çeşitli direniş ve muhalefet güçlerini bir araya getirebildi. Bir yeraltı partisi olan Filipinler Komünist Partisi (CPP) ve ona bağlı Yeni Halk Ordusu, (NPA) cephenin üyeleri arasında yer alıyor ve omurgasını oluşturuyor. Makibaba Devrimci Kadın Örgütü, Kabataang Makabayan (Yurtsever Gençlik) ve Ulusal Kurtuluş İçin Hristiyanlar ise cephenin diğer üyelerinden. Bunlarla birlikte cephede Moro, Cordillea ve Luamad azınlıklarını temsil eden örgütler yer alıyor. NDFP aslında illegal bir örgüt olduğu halde 1986”dan bu yana hükümet ile barış müzakerelerini yürütüyor. NDFP, barış panelistlerini, müzakerecilerini ve danışmanlarını güvenceye alan iki önemli anlaşmayı da hükümete imzalatmış bulunuyor. Bu sebeple, konumları itibariyle illegal olan NDFP’nin müzakere heyeti, fiilen yasal koruma altına alınmış oluyor. Ne var ki, NDFP’nin barış heyetinden bir çok danışman ve panelist zaman içinde hükümetin özel talimatları ile hukuk dışı olarak tutuklandılar. Bu tür tutuklamalar ise barış görüşmelerini sık sık kesintiye uğratıyor. Aynı zamanda BAYAN’ın paralelinde siyaset yapan yasal “Bayan Muna” partisinden (Önce Halk Partisi) meclis vekili olan Satur Ocampo da NDPF kurucuları arasında yer alıyor.
Filipinler devleti, yargısız infaz, gözaltında kaybetme ve tutuklama terörü açısından da faşist devlet ekolünün dinamik örneklerinden. Kirli savaşın en son örneği, meşhur gerilla komutanı Parago’nun 20 yaşındaki kızının öğretmenlik yaptığı kolejden çıktıktan sonra kaçırılarak vahşi şekilde öldürülmesi oldu. Kont-gerilla iki yıl önce de Parago’nun yine sivil olan oğlunu katletmişti.
CPP-NPA
CPP-NPA Filipinlerde tartışmasız en önemli sol ekol. 1968’de Prof. Jose Maria Sison tarafından kurulan CPP kendini “Marksist Leninist- MZD (Mao Zedung Düşüncesi) çizgide tanımlıyor. Bugün ülkede CPP-NPA’ya ait 128 gerilla cephesi var. Gerilla cepheleri aynı zamanda CPP’nin kontrolü altındaki bölgeler anlamına geliyor. Buralarda NDFP koordinatörlüğünde kısmi paralel yönetimler işletiliyor. Bu bölgelerde NDFP tarafından asgari toprak reformu uygulanırken sağlık ve eğitim hizmetleri cephe üyeleri tarafından üstleniliyor. Komünist Parti’nin 1968’de başlattığı mücadele Asya’daki en uzun sol isyan hareketi olarak adlandırılıyor. CPP’nin legal siyasi araçları kullanma konusundaki başarısı da dünyadaki bir çok sol hareket tarafından takip ediliyor.
Filipinlerin sol adına en özgün yanlarından biri de hatırı sayılacak sayıda kilisenin NDFP ile birlikte hareket etmesi. CPP grev çağrısı yaptığında bazı kiliseler duvarlarına dev kızıl bayraklar asıyor. Bugüne kadar bir çok hristiyan din görevlisi CPP-NPA ile ilişkisi olduğu için suikaste uğradı. Bunların sonuncusu geçtiğimiz ay katledilen rahip Cecilio Lucero oldu.
Filipinler gerçekten, dünya soluna ilgi duyanları içine çekecek muazzam bir derinlik taşıyor.Bununla birlikte, gerek radikal devrimci deneyimlere, gerekse legal siyasi mücadele deneyimlerine ciddi referanslar verebilecek nadir dinamiklerden. Bu sebeple Filipinler solunu takip etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.