Türkiye hapishanelerindeki çocuklar dünya gündeminde. Mourenza’nın yazısı Türkiyeli okurun bilmediği bir şey söylemiyor ancak AKP iktidarının “açılım” Türkiye’sinin dışarıdan nasıl göründüğünü anlatıyor. • Türkiye’de, 300’den fazla Kürt çocuk, terör suçuyla tutuklu. • Parmaklıklar arasında bulunmak için taş atmak veya parmaklarla zafer işareti yapmak yeterli. “Şimdi okul başlıyor ve ben içerdeyim. Okulumu çok seviyordum ama beni […]
Türkiye hapishanelerindeki çocuklar dünya gündeminde. Mourenza’nın yazısı Türkiyeli okurun bilmediği bir şey söylemiyor ancak AKP iktidarının “açılım” Türkiye’sinin dışarıdan nasıl göründüğünü anlatıyor.
• Türkiye’de, 300’den fazla Kürt çocuk, terör suçuyla tutuklu.
• Parmaklıklar arasında bulunmak için taş atmak veya parmaklarla zafer işareti yapmak yeterli.
“Şimdi okul başlıyor ve ben içerdeyim. Okulumu çok seviyordum ama beni ondan ayırdılar. Benim için kaç yıl ceza istediklerini bile bilmiyorum.” Bu satırlar, yasadışı bir gösteri sırasında polise taş atma iddiasıyla tutuklanan ve Türkiye’nin güneyindeki Mardin hapishanesinde bulunan Kürt çocuğu Y.S. tarafından gönderilen mektuptan bir alıntı.
Bu istisna bir olay değil. Diyarbakır Barosu’nun yayınladığı rapora göre yaklaşık 300 çocuk (büyük çoğunluğu 15-16 yaşında ama daha küçükleri de var) ABD, Türkiye ve Avrupa Birliği tarafından terörist bir örgüt olarak kabul edilen silahlı grup Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adına hareket etme suçlamasıyla tutuklu. Ama onların suçu; yalnızca yasak bir slogan atmak, Kürtçe pankart dalgalandırmak, taş atmak ve zafer işareti yapmak. Son dört yılda, 2 bin ile 3 bin arası Kürt çocuğuna, benzer gerekçeler ile dava açıldı.
“Oğlunuz nerede?”
3 Mart 2008 tarihinde, Batman’da, Türk ordusunun Irak’ın kuzeyindeki PKK üslerine karşı düzenlediği operasyonlara karşı çıkmak için Kürt milliyetçileri tarafından bir miting düzenlendi. Bu mitinge, aynı 20 bin kişinin katıldığı gibi Ahmet ve 15 yaşındaki oğlu da katıldı. Birkaç gün sonra, çocuk, her sabah olduğu gibi çalıştığı restorana gitti. Alacakaranlıkta telefon çaldı ve karşı taraftan tanımadık bir ses Ahmet’i sordu. “Oğlun nerede?”. “Nerede olacak, işinde” diye cevapladı baba. “Hayır, o bizde, Terörle Mücadele Şubesinde” diyen polis memuru onu bilgilendirdi.
Diyarbakır cezaevinden mahkeme salonuna getirilecek olan oğlunu bekleyen baba Ahmet, acı ve öfke dolu bir şekilde “Bana, oğlumun mitingde molotof kokteyli attığını, zafer işareti yaptığını, sloganlar attığını ve daha birçok şey yaptığını söylediler” dedi.
Avukat Eyüp Şahin, “Bu çocuklar, çocuk mahkemeleri yerine büyüklerin yargılandığı mahkemelerde yargılanıyorlar” açıklamasında bulundu.
Hükümet, PKK’ye yakın çevrelerin çocuklarını olaylardan uzaklaştırmak ve Kürt milliyetçilerinin onları kullanmasını engellemek amacıyla, 2006 yılında, terörle mücadele kanununda, 15-18 yaş arasındaki gençlerin, yetişkin biri gibi yargılanmalarına izin veren bir değişiklik yapmıştı.
Şahin, “Bu durumun, anayasayı ve Türkiye tarafından imzalanan, bütün uluslararası çocukları koruma yasalarını ihlal ettiğini” ifade etti. Avukat ayrıca, bu olayların yüzde 60’ında “çocuklara karşı tek bir delil” bulunmadığını tersine asker ve polislerin şüpheli ifadelerinin kullanıldığını belirtti.
Oğlu, 20 ile 30 yıl arasında bir hapis cezasıyla karşı karşıya kalan diğer bir baba, “Türkiye dışında, dünyanın başka hiçbir yerinde zafer işareti yapmak suç değildir. Bu sadece, bir Kürt çocuğu tarafından yapılınca suç oluyor” diye yakındı. Hukukçulara göre bunun nedeni, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu ve ceza yasasının iki anti-terörist maddesinin ihlal edilmesinden kaynaklanıyor.
Psikolojik zararlar
Türkiye’nin güneydoğusunda özel cezaevleri yok. Küçükler, ayrı bloklarda bulunmalarına rağmen yetişkinler ile aynı cezaevlerinde tutuluyorlar. İnsan hakları örgütleri, koşulların içler acısı olduğunu, erkek çocukların, fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldıklarını ifade ediyorlar.
F.G.’nin babası, “Oğlumun dişi ağrıyordu, doktora gitmek istedi, talebi kabul edildiği zaman ona, ‘sen pis bir teröristsin” dediler, diye yakındı. Diyarbakır’daki birçok kuruluş, bu davaları protesto etmek ve önleyici gözaltı tehlikesine, hatta bu çocukların beraat ettikten sonra yaşayacakları tehlikelere karşı uyarıda bulunmak için bir araya geldiler. Baro başkan yardımcısı avukat Esat Aktaş’a göre bu durum, “Yaşam boyu ciddi psikolojik zararlara neden olacak.
Türk hükümeti, birkaç hafta önce, Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir eleştirinin ardından, bu yasaların yeniden gözden geçirileceği sözü verdi. Ama bu süre içinde, Ahmet’in ailesinde olduğu gibi yüzlerce Kürt ailenin acısı devam edecek.
“Karım her gece oğlum için ağlıyor. Onu gören diğer çocuklarım da onunla birlikte ağlıyorlar. Ona, ‘sus, sus kadın’ diyorum, aksi halde ben depresyona giriyorum. Ve o bana bağırıyor, ‘bir şey yap, bir şey yap, git evden ve çocuğu getir!’ Onu nasıl getirebilirim? Tanrının bana verdiği çocuğu, devlet aldı.”
[elperiodico.com adresindeki İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]