Bizim büyük şirketlere akıl vermek gibi olmasın ama, bugün sizlere Amerika’daki şirketlerin, çalışanlarına gizlice yaptırdıkları hayat sigortası skandalından söz edeceğim. Ölü Köylü Poliçesi adı verilen bir poliçe bu ve çalışan öldüğünde, hayat sigortası tazminatı tümüyle şirketin kasasına giriyor. Bank of America, Citibank, AT&T, WalMart, Dow Chemical, Proctor&Gamble, Walt Disney… Amerika’da aklınıza gelen bütün anlı-şanlı dev […]
Bizim büyük şirketlere akıl vermek gibi olmasın ama, bugün sizlere Amerika’daki şirketlerin, çalışanlarına gizlice yaptırdıkları hayat sigortası skandalından söz edeceğim.
Ölü Köylü Poliçesi adı verilen bir poliçe bu ve çalışan öldüğünde, hayat sigortası tazminatı tümüyle şirketin kasasına giriyor. Bank of America, Citibank, AT&T, WalMart, Dow Chemical, Proctor&Gamble, Walt Disney… Amerika’da aklınıza gelen bütün anlı-şanlı dev şirketler, çalışanlarının ölümleri üzerinden milyonlarca doları cebe indiriyorlar!
Bu uygulama aslında 20-25 yıl önce şirketin kilit pozisyonundaki az sayıda üst düzey çalışan için varolan bir hayat sigortası poliçesi. Yani zamansız ölümlerinde şirketin gerçekten zarara uğrayacağı bir avuç uzman için söz konusu… Ama Amerika’da son 10-15 yılda her alanda olduğu gibi burada da yasalar çarpıtılmış ve bu poliçe, her seviyedeki çalışana uygulanabilir hale getirilmiş!
Ölü Köylü Poliçesi
Eğer çalışan ölürse, toplu hayat sigortası tazminatını şirket alıyor ve gerde kalan aileye tek kuruş ödemiyor. Sizin ölünüz üzerinden para kazanılıyor ve çoğu zaman da maalesef şirket için sizin ölünüz, dirinizden daha değerli oluyor!
Amerikalı muhalif belgeselci Michael Moore’un son filmi “Kapitalizm, Bir Aşk Hikâyesi”nde bana göre en çarpıcı sahne, sevdiklerini kaybeden 2 ailenin, eşlerine Ölü Köylü Poliçesi yaptırıldığını sonradan öğrendiklerindeki büyük düş kırıklığıydı.
Moore’un her filmine bayıldığımı söyleyemem; ama küresel kriz sonrası Amerika’sını yansıttığı bu son belgeseli, sanki 20 yıllık sinemacılık hayatının toplamı, önceki bütün filmlerinin bir özeti. Ben filmi geçen hafta İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı İKSV’nin düzenlediği Filmekimi’nde izledim. Vizyona girdiğinde kaçırmayın derim.
Bir aşk hikâyesi
Film, Amerika’nın kapitalizmle aşk hikayesinin nasıl büyük bir hüsranla sonuçlandığını anlatıyor. Bu aşk hikâyesinde Amerikan halkı, bütün umutlarını kapitalizme bağlamış; dolayısıyla yaşadığı düş kırıklığı da çok büyük.
Örneğin bankalara güvenmiş, mortgage sistemine güvenmiş, ama sonunda milyonlarca Amerikalı aile evinden, 40 yıllık çiftliğnden oldu; eşyalarıyla birlikte sokağa atıldı.
Bu aşk hikâyesinde baştan sona şirketlere ve bankalara çok güvenilmiş; onlar da insanları fena halde yaya bırakmışlar. İnsanların sırtından para kazanma hırsını, Ölü Köylü Poliçesi’nde olduğu gibi çok ileri noktalara götürmüşler.
Moore, halkın seçilmiş temsilcilerinin, Kongre üyelerinin de halkı temsil etmek yerine, şirketleri yaşatma görevini öne çıkarttıklarını, kendi ağızlarından ve TV’deki konuşmalarından örneklerle anlatıyor. Ve bu durumda demokratik sisteme de ciddi bir gölge düştüğüne dikkat çekiliyor.
Amerikalılar bir yandan kapitalizme âşık, ama aynı zamanda çoğu Amerikalı için din de çok önemli. Her pazar kiliseye gidiyorlar ve orada vaazedilen hakkaniyet ölçüleri, adalet duyguları ile bunlarla taban tabana zıt bir siyasi rejim! Sadece tepedeki % 1’in kazandığı, geriye kalanların büyük çoğunluğunun kaybettiği bir siyasi rejim!
Moore’un dediği gibi: Artık kapitalizm, Amerika’ya karşı.