Yıldırım Koç’un Canan Koç’la birlikte yazdığı “DİSK Tarihi Efsane mi Gerçek mi? 1967-1980” kitabı üzerinde işaret ettiğim bir “düzeltme” Yıldırım Koç tarafından 25 Ekim günü Sendika. Org’da yayınlanan bir yazı ile ele alındı. Yazı, “‘Disk Tarihi’ konusunda Can Şafak’ın eleştirilerine ilişkin açıklama” başlığını taşıyordu. Mesele, Kemal Türkler tarafından 28 Temmuz 1977 günü yapılan Ulusal Demokratik […]
Yıldırım Koç’un Canan Koç’la birlikte yazdığı “DİSK Tarihi Efsane mi Gerçek mi? 1967-1980” kitabı üzerinde işaret ettiğim bir “düzeltme” Yıldırım Koç tarafından 25 Ekim günü Sendika. Org’da yayınlanan bir yazı ile ele alındı. Yazı, “‘Disk Tarihi’ konusunda Can Şafak’ın eleştirilerine ilişkin açıklama” başlığını taşıyordu.
Mesele, Kemal Türkler tarafından 28 Temmuz 1977 günü yapılan Ulusal Demokratik Cephe (UDC) çağrısının Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) tarafından desteklenip desteklenmediği noktasındaydı. Kitaptaki tespit TSİP’in UDC çağrısını desteklediği şeklindeydi. Sendika.Org’da 15 Ekim günü yayınladığım “Canan Koç ve Yıldırım Koç’un ‘DİSK tarihi’ üzerinde bir düzeltme” başlıklı yazımla emek tarihi açısından çok önemli gördüğüm bu hatalı tespiti düzeltmek istedim. Yazımda TSİP’in o dönem izlediği politikayı ve bu politikaya dayanarak doğrudan UDC’ye dönük tavrını/açıklamalarını ilk elden kaynaklarla göstermeye çalıştım. Esasen mesele çok açıktı. TSİP, haftalık gazetesi Kitle‘nin, 10 Ekim 1977 günü yayınlanan 180. sayısında bu tavrını şu açıklıkla ortaya koymuştu:
“Biz defalarca belirttiğimiz noktayı burada bir kez daha ve kesinlikle tekrarlıyoruz: Cepheye evet UDC’ye hayır.”
Yıldırım Koç cevaben kaleme aldığı yazının ilk cümlelerinde Türkiye’de nitelikli eleştiri geleneği olmadığını vurgulamakta ve şunları yazmaktadır: “Can Şafak’ın DİSK Tarihi kitabımıza ilişkin eleştirileri ise son derece niteliklidir, seviyelidir. Dilerim bu anlayış ve üslup, hepimiz için geçerli olur.” Ben de buna mukabele ederek başlamak isterim. Ve aynı dileği içtenlikle paylaştığımı da öncelikle belirtmeliyim.
Belki Yıldırım Koç’un cevabı yeterli bulunabilir ve bu noktada durulabilirdi. Ama konunun emek tarihi açısından önemli olması ve Türkiye’de emek tarihi yazınının -ki Yıldırım Koç çok önemli katkılarıyla bu alanda hakkı teslim edilmesi gereken uzmanlardandır- tekrarlana gelen hatalarla dolu olması gerçeği karşısında, meselenin tam olarak anlaşılabilmesi için bir yazı daha yazmaya kendimi zorunlu hissettim.
Yıldırım Koç, şunları yazıyor: “Can Şafak, TSİP’in UDC’ye ilişkin değerlendirmelerine Kitle Gazetesi’nin 24 Ekim 1977 tarihli sayısında yer alan imzasız bir yazıyla başlamaktadır. Halbuki TSİP 30 Temmuz 1977 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan şöyle bir açıklama yaptı: ‘UDC, adından da anlaşılacağı üzere, anti-emperyalist, anti-faşist toplum güçlerinin birliği demektir. Bu nedenle DİSK, UDC’den neyi kastettiğini somut olarak açıklamalıdır. Ayrıca demeç vererek çağrı yapmak yetmez. En kısa zamanda, ulusal demokratik güçlerin bir araya gelmesi için somut çalışmalar yapılması gerekir.'”
İlk bakışta ve lafzıyla dahi, bu açıklamanın bir “destek” olarak okunması mümkün değil. Ancak kuşku yok ki politik açıklamalar, salt açıklamanın lafzıyla okunamaz. Politik açıklamalar, açıklamayı yapan örgütün dünyaya bakışına, genel politikalarına ve önermelerine sıkıca bağlıdır ve ancak bu çerçevede anlaşılabilir. 1977-1980 koşullarında, UDC çağrısı bakımından da böyle olmuştur.
Burada bir noktayı belirtmek gerekir. Yıldırım Koç, kitabın konusunun, TSİP’in sendikal alandaki politikaları veya bu dönemde DİSK yönetiminde etkili olan TKP’nin önerdiği politikaları olmadığını söylüyor. Doğrudur! Kitabın konusu DİSK’in tarihidir. Ne var ki, UDC, bu tarihin bir dönemine damgasını vurmuş bir siyasi önerme/çağrıdır ki Canan Koç ve Yıldırım Koç’un kitabında da haklı olarak hatırı sayılır bir yer işgal etmektedir. Böyle bir çağrının nereye ulaşabildiği, solun, sosyalist solun buna nasıl tepki verdiği en az yapılan çağrı kadar önemlidir. Hal böyleyken TSİP’in UDC’ye ilişkin politikaları, “ikincil konu” olarak kabul edilebilir mi?
Meselenin aslı şudur ki TSİP, DİSK tarafından UDC çağrısı yapıldığı gün, bu çağrının içeriğini biliyordu. TİP de öyle. Her iki parti de iç tutarlılığa sahip örgütlerdi. Ve her iki partinin yapılan çağrıya ilişkin tavrı da ideolojikti. UDC, 1977 Temmuz’unda Türkiye’de sosyalist sol içinde yeni bir kavram değildi. Bu açıklamanın gerisindeki siyasi irade, Canan Koç ve Yıldırım Koç’un kitabında da belirtildiği gibi Türkiye Komünist Partisi (TKP) çizgisiydi. Konunun detayları kitapta da var.
Gerçekten de UDC, farklı kavramlarla daha 60’ların başlarından itibaren TKP tarafından savunuldu. Yakub Demir (Zeki Baştımar) 1963 yılında, “Milli-demokratik cephe” ve “Demokratik Milli Cephe” kavramlarıyla bu politikayı ortaya koymaktadır. Yakub Demir-Ahmet Akıncı imzasıyla Yeni Çağ’da 1965 yılında yayınlanan “Türkiye: Gelişme yolları” başlıklı yazıda da “İşçi sınıfı ve Milli Demokratik Cephe” başlığı altında cephe politikası savunulmaktadır. İ. Bilen de 1965’te S. Üstüngel imzasıyla Yeni Çağ’da yayınlanan yazısında “Demokratik Milli Cephe” kavramını kullanmaktadır. TKP’nin 60’larda yayınladığı bildirilerde cephe çağrısı yinelemiştir. Zeki Baştımar’ın 1973 yılında ölümünün ardından İ. Bilen’in TKP Genel Sekreteri olmasıyla TKP Merkez Komitesi düzenli bir yayın organına kavuşmuş: Atılım dergisi yayınlanmaya başlamıştır. 1975 yılında toplanan DİSK’in 5. Kongresini değerlendiren TKP, Atılım’ın Haziran 1975 günlü sayısında şu açıklamayı yapmaktadır: “TKP, ortak düşmana karşı Ulusal Demokratik Cephenin kurulması savaşında işçi sınıfının, sendikaların bölünmezliğini ve bağımsızlığını savunuyor.” Ve nihayet UDC, Partinin programına da alınmıştır ki buna ilişkin bir atıf Canan Koç ve Yıldırım Koç’un kitabında da var. UDC, 1977 Temmuz’unda DİSK tarafından yapılan çağrıya kadar, TKP politikası olarak sosyalist solun tartışma gündeminde olmuştur.
Bu çerçevede TSİP, Yıldırım Koç’un belirttiği 30 Temmuz 1977 günlü Cumhuriyet’te yayınlanan demeciyle, çağrının gerisinde gördüğü politik iradeye işaret etmektedir. TSİP, UDC ile 28 Temmuz 1977 sabahı tanışmamıştır. Farklı bir cephe politikasına sahiptir. TSİP, UDC’nin “anti-faşist” olduğu ama kendi tezi olan Halk Cephesinin aksine “anti-emperyalist” olmadığı fikrindedir ve “DİSK, UDC’den neyi kastettiğini somut olarak açıklamalıdır” derken bunu ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Bu açıklama, yapılan çağrının içeriğini kamuoyu önünde somut olarak açıklamaya DİSK’i zorlayan bir politik karşı duruştur aslında.
Bu noktada, Yıldırım Koç’un savunduğu; TSİP’in tavrının Kemal Türkler’in açıklamasının ardından geçen bir-iki aylık zaman içinde daha açıklık kazandığı ve bir süre sonra öneriye karşı çıkışın öne geçtiği fikrini kabul etmek mümkün değildir. Böyle bir kabul, TSİP’in iki ay içinde cephe politikası gibi temel bir meselede politika değiştirdiğini de kabul etmek olurdu ki bu, sessiz kalınamayacak bir büyük haksızlıktır.
Yıldırım Koç son olarak şunları yazıyor: “… Ancak Can Şafak’ın eleştirisini dikkate alacağız ve eğer kitabın ikinci baskısı yayımlanırsa, bu cümleyi bu eleştiri ışığında yeniden yazacağız.” Dilerim Sendika.Org sayfalarında yaptığımız bu küçük tartışma ilerde yazılacak satırlara en doğru biçimde yansır.