KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, ANF’ye verdiği röportajda Türkiye’nin sınırlı bazı adımlarla PKK’yi etkisizleştirerek devreden çıkarıp tasfiyesini amaçladığını belirttti ve ekledi, “Artık tek taraflı çatışmasızlık kararı sürdürülemeyecek duruma getirilmiştir. Hiç kimse PKK’ye karşı yanlış hesap içinde olmamalıdır.” Hareketinizin 13 Nisan’da ilan ettiği çatışmasızlık kararı konusunda önümüzdeki günlerde yeni bir değerlendirme yapacağınızı ilan ettiniz. Ne […]
KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, ANF’ye verdiği röportajda Türkiye’nin sınırlı bazı adımlarla PKK’yi etkisizleştirerek devreden çıkarıp tasfiyesini amaçladığını belirttti ve ekledi, “Artık tek taraflı çatışmasızlık kararı sürdürülemeyecek duruma getirilmiştir. Hiç kimse PKK’ye karşı yanlış hesap içinde olmamalıdır.”
Hareketinizin 13 Nisan’da ilan ettiği çatışmasızlık kararı konusunda önümüzdeki günlerde yeni bir değerlendirme yapacağınızı ilan ettiniz. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Doğru, Yürütme Konseyimiz önümüzdeki haftalarda, tek taraflı olarak 6 aydır ilan ettiğimiz ve hala devam eden çatışmasızlık kararı konusunda yeni bir değerlendirme yapacağını kamuoyuna açıklamıştı. Bizi böylesi bir açıklama yapmak zorunda bırakan, Türk devleti cephesinde geliştirilen politika ve uygulamalardır. Bu uygulamalar sadece bizde ve Kürt halkında kaygılara neden olmadığı gibi, vicdan sahibi olan kişi ve çevrelerde de aynı kaygılara yol açmıştır. Hatta bu kaygılarını açıkça dillendirenler ve yazanlar olmaktadır.
Önder Apo’nun öncülüğünde PKK, Türk devletinin 1924’ten beri Kürtlere karşı uyguladığı inkar ve imha politikasını tüm yönleriyle açığa çıkarıp uygulanamaz duruma getirmiştir. Bu politikanın hiçbir meşruluğu kalmamıştır. Kürt inkarı ve imhasına dayalı olarak yürütülen bu politika ve çabalar PKK tarafından boşa çıkarılarak devleti politika yapamaz bir duruma getirdiği gibi oldukça zor bir duruma da düşürmüştür. Eski politika ve uygulamaları Kürt halkı kabul etmediği gibi iç ve dış kamuoyunda da bu politikaları kabul ettirme imkanı kalmamıştır. Bugüne kadar Türk devletinin bu politikalarına her türlü desteği veren kapitalist modernist sistemin önde gelen temsilcileri devletin geçmişte izlenen bu politikalarıyla PKK’nin tasfiyesinin artık mümkün olmadığını, eski politika ve uygulamaların iflas ettiğini gördüğünden yol ve yöntemi farklı yeni bir Kürt politikası geliştirerek PKK’nin tasfiyesini amaçlamışlardır.
PKK TASFİYE EDİLMEK İSTENİYOR
Nasıl bir tasfiye planı var? Geçmişteki planlardan farkı ne?
Bu dönemde uluslararası güçler tarafından geliştirilmeye çalışılan Kürt politikası; Türkiye’de Kürtlerin varlığını kabul etmek ve Türkiye’nin sınırlı bazı adımlar atmasını sağlayarak PKK’nin etkisizleştirilip Kürt siyasetinde devreden çıkarılıp tasfiyesini amaçlamaktadır. Bir yandan Türk devletinin Kürtlerin inkar ve imhasına dayalı politikalarının iflas etmesi, diğer yandan PKK’nin çatışmasızlık kararını ilan ederek devleti köşeye sıkıştırmasıyla birlikte kapitalist sistem iflas eden bu politikadan desteğini geri çekerek Kürt politikasında yeni bir yaklaşım benimsemiştir. Bunun sonucunda Türk devleti daha da sıkışmış ve zorunlu olarak söylemde Kürtlerin varlığını kabul eden ve bu sorunu çözeceğini dillendiren bir politika oluşturmaya hızla girişmiştir. Siyasi meşruiyeti kalmayan inkarcı politikayı sınırlı bazı adımlarla restore ederek meşruiyeti yenilemeyi ve bu temelde yeni Kürt politikası inşa etmeyi hedeflemiştir. Ancak Türk devletinin zihniyet yapılanmasında bir değişiklik yoktur. İnkar ve imha politikasında yalnızca yöntem ve üslup değişikliğine başvurmuştur. Çok sınırlı olarak atılması öngörülen adımlar ise sadece bu yeni inkar, imha ve tasfiye konseptinin üstünü örten makyaj misali siyasi argümanlar olarak görülmelidir. Bir anlamda Kürt politikasını yeniden restorasyona tabi tutmuştur. PKK’nin demokratik siyasi mücadele stratejisini etkisiz kılmak ve PKK’yi tasfiye etmek için siyasal yanı önde olan, ama askeri yanı da bununla birlikte yürütülen bir strateji benimsemiştir.
DEVLETİN ÇÖZÜM POLİTİKASI YOK
Ne var ki, ortada Kürt varlığını kabul etme, bu sorunu barışçıl, demokratik siyasal yöntemlerle çözme gibi bir yaklaşımı yoktur. Sözde, Kürdü kabul ederek PKK’yi Kürtsüz bırakma, Kürt halkını da PKK’siz bırakarak, Türk halkını ve uluslararası kamuoyunu da aldatarak, esas olarak da çözüm süreci adı altında zaman kazanarak PKK’nin tasfiyesini amaçlamaktadır.
Tek taraflı büyük özveriyle geliştirdiğimiz çatışmasızlık kararı, 6 ayın sonucunda herkesin görebileceği bazı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. İlk önce devlet ve hükümet cephesinde değerlendirirsek; devletin ve AKP’nin zihniyetinde herhangi bir değişikliğin olmadığı görülmüştür. Kürt sorununu Kürt halkının iradesiyle çözmek ve bunun için demokratik müzakerelere başlama yerine, sorunu kabul eder görünerek herkesi aldatarak zaman kazanıp inisiyatifi ele geçirme ve tasfiyeyi gerçekleştirmek istedikleri açıkça ortaya çıkmıştır. Bu politikanın amacının PKK’nin tasfiyesi olduğu, politika sahiplerince açıkça dillendirilmeye başlanmıştır. Önce Kürt sorunu sonra demokratik açılım, giderek aşağı çekilen çıtayla Milli Birlik projesi demeleri, Kürt adını artık ağızlarına almaktan sakınmaları, bir çözüm politikaları olmadığını göstermektedir. Daha önce 2009 sonuna kadar bu sorunun çözüleceğini söyleyip arkasından bunun bir süreç olduğu, kısa, orta ve uzun vadeli atılacak adımlar olduğu belirtilerek çözümsüzlüklerine kılıf uydurmuşlardır.
DEVLET TERÖRÜYLE KÜRT KURUMLARI İŞLEMEZ HALE GETİRİLDİ
Bu süreçte askeri ve siyasi operasyonların aralıksız sürdürülmesi, Genelkurmay Başkanı’nın “tek kişi kalmayıncaya kadar” açıklamaları, sürekli operasyon yaparak 65 civarında gerillayı katletmeleri, demokratik siyaset yapanlardan 1000 kadarını gözaltına almaları ve bunların 400’den fazlasını tutuklamaları, serhıldanlara katılanları korkutmak amacıyla Kürt çocuklarını gözaltına alarak ağır cezalarla yargılamaları, başta gazete kapatmaların süreklileştirilmesi olmak üzere Kürt basını üzerinde ağır baskı kurmaları, Kürtler üzerinde her yerde ve her fırsatta terör estirmeleri, linç, hakaret, işkence ve katliamları geliştirmeleri, Önder Apo üzerinde uyguladıkları işkence sistemini sürdürmeleri ve hazırlayıp sunduğu yol haritasını vermemeleri, Kürt kültür, tarih ve coğrafyasını barajlarla, bombalamalarla, yangınlarla tahrip etmeleri, tek millet yaratma stratejisiyle Kürtler üzerinde kültürel soykırımı birçok yol ve yöntemle sürdürmeleri, DTP başta olmak üzere demokratik siyaseti ve kurumlarını terörle işlemez duruma getirmeleri, Kürtler üzerindeki kültürel soykırımın dayanağı olan 12 Eylül faşist darbesi Anayasasını değiştirmeyeceklerini söylemeleri, en son DTP Milletvekillerine dava açarak polis zoruyla mahkemelere götürme kararını vermeleri ve savaş tezkeresini uzatma kararları bir çözüm niyeti ve amaçlarının olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Her ne kadar Başbakan İsraillilerin yaptıklarına karşı olduğunu söylese de Filistinlilere uygulanan politikanın daha kötü amaçlı olanını ve benzer baskıları Kürtlere karşı uyguladıkları herkesin kabul edeceği bir gerçektir.
Bir yandan gerilla vuruluyor, legal alanda demokratik siyaset yapan, işbirliğine yatmayan ve Kürt halkının özgürlüğünden taviz vermeyenler tutuklanırken diğer yandan bir kısım işbirlikçi Kürtler desteklenerek öne çıkarılmak isteniyor. Kürt toplumu ve siyaseti parçalanarak birbirine vurdurulmaya çalışılıyor. Böylesi bir uygulama içinde olanların sorunu çözme niyet ve amacının olmayacağı her vicdanlı kişinin kabul edeceği bir durumdur. Tüm bu uygulamalar Türk devletinin ve AKP’nin eski zihniyeti sürdürmek istediğinin, çözüm diye bir amaçlarının olmadığını gözler önüne sermiştir.
Peki bu sürecin kazanımları nele
rdir?
Altı aylık uygulamalar Önder Apo, PKK ve Kürt halkının savaş istemediğini, Kürt sorununu barışçıl, demokratik siyasi çözümünde samimi çaba sahibi olduğunu bir daha ortaya çıkarmıştır. Süreci sabote edenin, çözüm değil savaş isteyenin Türk devleti ve AKP hükümeti olduğu netleşmiştir.
Devlet ve hükümet düzeyinde bir çözüm iradesi görülmezken Türk halkının çoğunluğunun bu sorunun demokratik yöntemle çözümünü istemesi bu sürecin en önemli kazanımlarından biridir. Çocukları vurulan Türkiyeli annelerin de Kürt halkına karşı dayatılan bu haksız ve kirli savaşa karşı durması ve bu savaşın sona erdirilmesi yönündeki tavırları da açıkça gelişmeye başlamıştır. Eğer demokrasi güçleri bu ortamı iyi değerlendirirlerse sorunun çözümü esas olarak da topluma dayanarak gerçekleştirilebilir.
Bu sürecin kazanımlarından biri de, Kürt toplumunda demokratik çözümü sağlamak için bir birliğin ortaya çıkması ve Türk devletinin çözümsüz politikalarına karşı ortak mücadele eğiliminin gelişmesidir.
Uluslararası kamuoyu tarafından da Önder Apo, PKK ve Kürt halkının savaş istemediği, barıştan yana ve Kürt sorununun barışçıl demokratik siyasi çözümünde ısrarlı olduğu kabul edilmektedir. Çünkü Kürtlerin ileri sürdükleri taleplerin dünyanın her hangi bir yerinde istenilebilecek ve itirazsız kabul edilecek en doğal talepler olduğu, bunlardan aşağı taleplerin olmayacağı görülmektedir. Dolayısıyla çözümü istemeyen ve savaşta ısrar edeninin Türk devleti ve AKP hükümeti olduğu ve esas amaçlarının Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmek olduğu önemli oranda anlaşılmıştır.
ÖNDER APO VE PKK OLMADAN SORUN ÇÖZÜLMEZ
Barışçıl ve demokratik çözümden yana tek yanlı, ısrarlı ve kararlı tutumlarından dolayı Önder Apo ve PKK’nin başta Kürt toplumu olmak üzere, Türk toplumunda ve uluslar arası kamuoyunda itibarı artarken, Türk devleti ve AKP’nin inandırıcılığı azalmıştır. Yol haritası, Önder Apo ve PKK’yi kamuoyunda daha fazla meşru kılarken, devlet nezdinde ise hiç olmadığı düzeyde muhatap olmaya yakın hale getirmiştir. Kürt sorununun, Önder Apo ve PKK olmadan çözülemeyeceği bir kez daha açıkça görülürken, bu savaştan çıkar sağlayan ve kan üzerinden siyaset yapan art niyetlilerin dışında muhatabın kim olduğu noktasında herkesin hem fikir olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlarda bizim inisiyatifimizle başlatılan ve geliştirdiğimiz demokratik çözüm sürecinin önemli kazanımları olarak görülmelidir.
Tek taraflı ilan ettiğiniz çatışmasızlık kararı devam edecek mi?
Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası yaptığı açıklamalarda ve Genelkurmay Başkanının Nusaybin’e gelerek yaptığı konuşmalarda, “Apo ve PKK’nin hiçbir zaman muhatap alınmayacağı, affedilmeyeceği, son terörist etkisiz kılınana kadar savaşın sürdürüleceği, nerede bir PKK’li görülürse imha edileceği” sözleri ordu ve hükümetin PKK şahsında Kürt inkar ve imhasını gerçekleştirmeye çalıştıklarını netçe ortaya koymaktadır. Bütün bunlar tek taraflı geliştirdiğimiz çatışmasızlık sürecinin artık bugüne kadar sürdürüldüğü gibi sürdürülemeyeceğinin ifadesidir. Ancak, çift taraflı çatışmasızlık gerçekleştirilirse sürecin ilerletilebileceği gerçeğini görmek gerekir. Kürt iradesi reddedilerek, Kürtsüz Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşmenin gerçekleştirileceği düşünce ve politikalarının Kürt imhasını amaçladığı ortadadır. Demokrasi derken, anladıkları Kürtsüz “demokrasidir.” Kürtsüz demokrasi olmayacağı da açıktır. Dolayısıyla böyle bir demokrasi demagojisi içinde Kürtler zaman içinde birçok yol ve yöntem kullanılıp eritilip Türkleştirilerek yok edilmek istenmektedir. Bundan vazgeçilip Kürt iradesi kabul edilerek ve demokratik müzakerelere başlanarak sürecin ilerletilebileceğinin görülmesi ve herkesin de bu yönde devlete baskı uygulaması gerekmektedir. Gelişmelere bakıldığında sürecin Türk devleti tarafından savaşa ve imhaya doğru eğriltildiğini, geç kalındığı takdirde bu savaşın önünün alınamayacağının bilinmesi gerekiyor.
Bu anlamda PKK, içte ve dışta Kürt sorunuyla ilgili herkesi sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyor. Açıkça görüldüğü gibi, PKK sorunun demokratik siyasi çözümündeki tavrını ısrarla sürdürmektedir. Ancak bunun tek taraflı daha fazla sürdürülemeyeceği görülmelidir. Kuşkusuz PKK bu süreci derinleştirme iradesi ve kararına sahip olduğu gibi tasfiye amaçlı geliştirilen ve geliştirilecek saldırılara karşı da hazırlıklarını yapıyor. Halkının özgür demokratik yaşam geleceğini korumada üstüne düşeni yapacağını da açıkça ilan ediyor. Hiç kimse PKK’ye karşı yanlış hesap içinde olmamalıdır. PKK, Kürt halkının varlığını koruyan, onun özgür ve demokratik yaşam geleceğini güvence altına almaya çalışan meşru bir direniş ve özgürlük hareketidir.
Eğer Önder Apo’nun yol haritası verilir, koşulları iyileştirilir, demokratik siyaset üzerindeki dağıtma ve teslim alma yönündeki çabalara son verilir, çözüm tartışmalarının önü açılır, Kürt iradesi tanınır, demokratik müzakere başlatılır ve çift taraflı çatışmasızlık içine girilirse başlattığımız süreç kuşkusuz ilerler. Bunların yapılması bir yana, uygulanan baskıcı politikalar devam ettirildiği takdirde hareketimiz istese de, artık tek taraflı çatışmasızlık sürecini sürdüremez. Dolayısıyla yeni değerlendirmeler ve kararlara gitmek zorunda kalacaktır. Bunun sorumlusu biz değil, Türk devleti ve onun inkar ve imha politikalarına göz yuman, destek verenler olacaktır.
Devam edecek…
Kaynak: ANF