Kürt sorununun çözümü için konuşmanın ötesinde bir şeyler yapmak gerektiğine inananlar epey bir süredir kolları sıvamış durumdalar. Bunlar içerisinde özellikle kadınların çözüm için gösterdiği gayretler takdiri ve takibi gerektirecek türden. Çünkü erkek dünyasının sözlerle kandırma yeteneğine kadınlar eylemleri ile tedbir geliştiriyorlar. Sözün çürütebileceği hakikatlere kadınlar eylemleriyle yaşam katmaya çabalıyorlar. Erkek dilinin karnından konuşarak muğlaklaştırmaya çabaladığı […]
Kürt sorununun çözümü için konuşmanın ötesinde bir şeyler yapmak gerektiğine inananlar epey bir süredir kolları sıvamış durumdalar. Bunlar içerisinde özellikle kadınların çözüm için gösterdiği gayretler takdiri ve takibi gerektirecek türden. Çünkü erkek dünyasının sözlerle kandırma yeteneğine kadınlar eylemleri ile tedbir geliştiriyorlar. Sözün çürütebileceği hakikatlere kadınlar eylemleriyle yaşam katmaya çabalıyorlar. Erkek dilinin karnından konuşarak muğlaklaştırmaya çabaladığı çözümün kodlarını açıkça ifade ediyorlar. Her ifade edişte, her eylemde bir tabuyu, bir yargıyı tuzla buz etmeye çalışıyorlar.
Kadınlar, tabuları ve önyargıları pazarlıkların geçer akçesi sayan eril dünyanın gerekçelerini yıkmaya uğraşıyorlar. Bu çabalar ‘çözümsüzlüğün’ yeni biçimlerde üretilmesi ihtimaline karşı aslında güçlü bir kadın müdahalesidir.
Evet, kadınlar son aylarda oldukça sistematik ve ortak temalar etrafında, somut taleplerle gerçekleştirdikleri eylem ve etkinliklerle, Kürt sorununun yeni bir çözümsüzlük zeminine taşınmasını önlemeye, bu nedenle çözümün tüm unsurlarının açıkça tanınmasına dönük oldukça cesur girişimlere imza atıyorlar.
Bu sürecin nasıl gelişip, neler yapıldığını kısaca özetleyecek olursak;
DTP’li siyasetçilerin de içinde yeraldığı DÖKH’lü Kürt kadınları önce Türkiyeli diğer kadınlarla ‘çözüm ve barışı birlikte örmek için’ yerel buluşmalar geliştirdiler. Ankara, İstanbul gibi merkezi kentlerde yaşanan buluşmalarda kadınlar, çözüm fırsatının değerlendirilmesi için neler yapabileceklerini tartıştılar. Çözüm sürecini olgunlaştıracak, bu sürece kadınların müdahil olmasını sağlayacak mini bir yol haritası çıkardılar. Buluşmak, savaşa birlikte karşı durmak ve adil çözüm için kadınlar önce Diyarbakır’da, 31 Mayıs’ta oldukça renkli katılımın sağlandığı bir forum düzenlediler.
Forumda karşıt düşünceli kadınlar da dahil herkes, savaşın bitirilmesi için operasyonların durması fikrinde birleştiler. Bunu deklare eden bir ‘Acil çağrı’ metni açıkladılar. Açıklamayı aynı gün Diyarbakır’da geliştirilen kadın ve barış mitinginde deklare ettiler. Aynı forumda ‘Barış için kadın girişimi koordinasyonu’ oluşturdular. Bu girişim etrafında Kürt ve Türkiyeli tüm kadınlar barış için yapılacak etkinlikleri planladılar.
Buluşmanın ikinci ayağını 3 hafta sonra Ankara’da geliştiren kadınlar, burada çözüm ve barış sürecine temel bir aktör olarak müdahil olabilmek için eylül ayı içerisinde bir kadın konferansı yapma kararı aldılar. Hemen akabinde toplantılarda kararlaştırdıkları gibi barış nöbetleri, çadır eylemleri gerçekleştirmeye başladılar.
Bu eylemler içerisinde en etkin olanı ise kuşkusuz ‘Sıfır noktasında barış nobeti’ oldu. Savaşın en yoğun yaşandığı alanlardan olan Hakkari’nin sınır hattında yapılan bu eylemin mesajları, kadının barış cesareti ve samimiyeti açısından çözümden yana olanlara da önemli sorumluluklar yükledi.
Çünkü barış ve çözüm tartışmaları başladığından bu yana kamuoyu iki noktaya çokça kilitlendi: Birincisi muhatabın kim olacağı, ikincisi silahsızlanma meselesi.
Kadınlar bu eylemleri ile muhatabın kim oduğunu açıkça ilan etmekten çekinmediler. Yapılan kadın toplantıları ve eylemlerinde Öcalan ve PKK vurgusunun diğer çözüm toplantıcılarından daha kaygısız olması dikkate değerdir. İkincisi PKK’ye ‘silahsızlan’ baskısı yapanların aksine kadınlar, ‘Operasyonları durdur’ çağrısını eylemlerinin ana teması yaptılar. Çatışmasızlık için operasyonların durdurulmasının reddedilemez etkisine daha cesur işaret ettiler. Dağ başında da şehrin ortasında da PKK, gerilla, Kürt, Öcalan gibi tanımlar daha meşru kullanıldı. Özellikle İstanbul Taksim Meydanı’nda savaşın bitmesi için operasyonların durması çağrısında bulunan kadınların, sabaha kadar tuttuğu barış nöbeti, Türkiye’nin kalbinde birçok önyargıyı kanımca yerle bir etti. O meydanda gece boyu yapılan konuşmalarda, şarkılarda; barış özlemi de, gerilla gerçeği de, PKK’nin muhataplığı meselesi de dile geldi.
1 Mayıs 1977 felaketinin ardından halka yasaklanan ve korkular meydanına dönüştürülen Taksim Meydanı, kadınlar eli ile hem de en büyük tabuları barındıran Kürt meselesine çözüm talebi ile halka açıldı. Bu bir ilkti. Sabaha kadar o meydanı şenliğe dönüştüren kadınlar adeta bir demokrasi dersi verdi. Kürt analarının, asker analarının, feministlerin, eşcinsellerin, genç ve yaşlı kadınların katıldığı eylemde sansürsüz işletilen serbest kürsü, herkesin dilini, yüreğini, gelecek düşünü buluşturdu. Bertolt Brecht’in şiirlerinden, dengbêj klamlarına kadar tüm kültürlerin buluştuğu o gecede Taksim aynı zamanda gerçek bir dünya kültür sergisine dönüştü.
Dile getirdiğim bu renkli görüntülerin daha fazlasını içinde barındıran Berçelan ve Taksim eylemleri adeta ‘Barış böyle olur’ dedirtti.
Kadınlar bununla da kalmayacaklar. Analar örneğin, Genelkurmaylığa ‘Operasyonların durdurulması’ talebi ile yürüyecek, yine DTP’li kadınlar ‘Çözümün muhatabı Öcalan’ demek için pek çok kentte meşaleli yürüyüş başlattı bile. İstanbul da kadınlar barış taleplerini şenliklere dönüştürecekler. Maçka Parkı buluşması sıradaki. Ve elbetteki bu eylemlerden ve açık taleplerden beslenen bir kadın konferansı Türkiye’yi bekliyor.
Kadınlar yaptıkları ve yapacakları ile çözüme ve barışa müdahillik böyle olur demeye getiriyor. Türkiyeli kadınlar ciddi ciddi barış etrafında yeniden örgütleniyor. Böylesi bir kadın gücünün karşısında, eril dilin ‘ama’ları, kaygıları, takiyeleri çok işe yaramayacağa benziyor. Sözün başında dediğim gibi kadınlar sadece sürece müdahil olmuyor, yeni bir çözümsüzlük süreci örme riski taşıyan eril karaktere karşı da tedbir geliştiriyor.