İstanbul Üniversitesi’nde son aylarda sıklaşan faşist saldırılarda çok sayıda devrimci öğrenci yaralandı. Saldırıları gerçekleştiren faşistlere ne polis ne de rektörlük dokunuyor. Saldırıların mağduru olan devrimci öğrencilere usulsüz soruşturmalarla ağır disiplin cezaları veriliyor. Saldırıların gerçekleşme biçimi ve üniversite yönetiminin tutumu, yaşananların “üç beş serserinin işi” olmadığını gözler önüne seriyor. İstanbul Üniversitesi öğrencileri iki buçuk aydır, uzun […]
İstanbul Üniversitesi’nde son aylarda sıklaşan faşist saldırılarda çok sayıda devrimci öğrenci yaralandı. Saldırıları gerçekleştiren faşistlere ne polis ne de rektörlük dokunuyor. Saldırıların mağduru olan devrimci öğrencilere usulsüz soruşturmalarla ağır disiplin cezaları veriliyor. Saldırıların gerçekleşme biçimi ve üniversite yönetiminin tutumu, yaşananların “üç beş serserinin işi” olmadığını gözler önüne seriyor.
İstanbul Üniversitesi öğrencileri iki buçuk aydır, uzun süredir yaşanmayan bir gerginlikle karşı karşıya. Okul ve çevresinde, polis ve okul yönetiminin açık ve belgelenebilir desteğiyle faşist terör yaşanıyor. Saldırılarda bugüne kadar 10’dan fazla öğrenci ağır yaralandı.
Okul yönetimi, rutin bir hale gelen saldırıları engellemek için hiçbir önlem almıyor. Üstüne üstlük daha önce Türk Tabipler Birliği gibi demokratik kitle örgütlerinde çalışma yürüttüğü bilinen ve şu an rektörlük danışmanı olan Faik Çelik gibi isimler saldırıya uğrayan öğrencileri okuldan atmakla tehdit ediyor, üniversitenin özel güvenlikleri saldırı anında ortadan kayboluyor. Rektör Yunus Söylet ise hiçbir yerde bu konuda bir beyanatta bulunmadı. Yeni üniversite yönetiminin seleflerinden pek farklı olmayan bu tutumu sonucu polis tarafından yönetilen bir üniversite manzarası ortaya çıkıyor. Faşist grupların kendi deyimleriyle “vurucu timleri”, okul içinde ve Beyazıt Kampusü çevresinde polisin açık desteğiyle solcu öğrencilere saldırıyor. Üniversite öğrencileri ise dört koldan gelen bu saldırı karşısında üniversitelerini faşistlere bırakmıyor ve direniyor.
Basına “karşıt görüşlü öğrenciler çatıştı” şeklinde yansıyan, kimi zaman haber olarak bile değerlendirilmeyen bu saldırıların arka planına bakıldığında üniversiteyi teslim almak için oldukça örgütlü bir planın var olduğu anlaşılıyor.
İlginç bir kulüp: Türkçe Yaşam Kulubü
Beyazıt’ta saldırı dalgası Mart ayının sonunda başladı. Türkçe Yaşam Kulübü’nün etkinliği için afiş asmak bahanesiyle okula giren yaklaşık 30 ülkücü faşistin öğrencilere saldırmasıyla iki öğrenci yaralandı. Bu olay bu sene İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan ilk saldırı olmamasına rağmen öğrenciler, bu olayın, Türkçe Yaşam Kulubü’nün faşistler tarafından daha etkin bir biçimde kullanılacağını göstermesi açısından uyarıcı olduğunu söylüyor.
Türkçe Yaşam Kulubü 2006 yılında bir anda kuruldu. Öğrencilerin anlatımına göre bu kulüp kurulduğu ilk yıl ve devamında yalnızca “Çanakkale Şehitlerini anma” bahanesiyle etkinlik yapmaktaydı. O günlerde okulda olan D.N. isimli öğrenci, kulubün kurulduğu günleri ve olayları şöyle anlatıyor:
“2005-2006 yılında Mesut Parlak yönetiminin ağır baskısı altında çalışma yürütüyorduk. Faşistlerle ilgili her olayda dekanlar ve rektörlük ‘karşıt görüşlü’ öğrencilerin afişlerden rahatsız olduğunu ve afiş asmamamızı söylüyordu. 22 Mart 2006’da bir anda Türkçe Yaşam Kulubü diye bir kulüp karşımıza çıktı. Çanakkale Şehitlerini anma adı altında bir etkinlik düzenleyen kulübün afişlerini faşistler asmıştı. O gün yaşanan gerginlikten sonra ertesi gün okula çevik kuvvetin girdiğini gördük ve faşistlerin onların arkasında olduğunu düşünerek Hukuk Fakültesi’nin kapılarını kapattık. Okulun Şener isimli güvenlik amiri ‘bugün onların okula gelmeyeceğini ve artık afiş asmanın yasak olduğunu’ söyledi. Ardından çevik kuvvet astığımız afişlere saldırdı. Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinde bir hafta boyunca polis saldırısını yaşadık. Faşistler ise bir hafta sonra dışardan getirdikleri adamlarla polis korumasında etkinliklerini yaptı. Güvenlik amirinin onların o gün okula gelmeyeceğini bilmesi her şeyin planlı olduğunu gösteriyor.”
Anlatımlar Türkçe Yaşam Kulubü’nün gerçekte ne amaçla kurulduğunu gösteriyor. Türkçe Yaşam Kulubü bu öğretim yılına kadar, senede bir kez etkinlik yapan bir kulüptü. Fakat dönem dönem kulübe üye faşistlerin Öğrenci Kültür Merkezi’ni (ÖKM) basarak içerideki kulüplere saldırmaları öğrencilerin tepkisini çekti. 15’a yakın kulübün topladığı imzalara rağmen Türkçe Yaşam Kulübü kapatılmadı. Kapatılmadığı gibi rektörlük kulübe ÖKM’de bir oda verdi.
Yazıcıoğlu’nu döner bıçağıyla yaşatıyorlar
23 Mart 2009’da gerçekleştirilen saldırıyı izleyen günlerde helikopter kazası geçiren Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölmesi sürece Alperen Ocaklarını da dahil etti. 3 Nisan günü okula Yazıcıoğlu’nun posterini asan Alperen Ocakları üyesi faşistler, devrimci öğrencilerin, afişin yanına Muhsin Yazıcıoğlu’nun 1980 öncesindeki icraatlarını anlatan bir afiş asmaları üzerine öğrencileri tehdit etti. Olayı Ö.Y. adlı öğrenci şöyle anlatıyor:
“Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaptıklarını anlatan afişi asmamızdan sonra Serhan Özcan isimli bir faşist yanımıza gelerek ‘1 hafta sonra görüşürüz’ diye tehdit etti. O günden sonra taciz ve tehditlere devam ettiler.”
Bu olayın ardından 6 Nisan günü Levent Acı ve Orhan Alizade adlı, Alperen Ocakları üyesi iki faşist bir öğrenciye saldırdı. Olayın hemen ardından öğrenciler sınavdan çıkan beş faşist tarafından tehdit edildi. B.Y. adlı öğrenci olayı şöyle anlatıyor:
“Sınavdan çıkanlar güvenlikler tarafından götürülürken Serhan Özcan isimli şahıs elini boğazına götürerek sizi keseceğiz, bittiniz gibi şeyler söyledi. O an orada bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Naz Çavuşoğlu da bunu gördüğünü tanık olarak onu göstermemizi söyledi. Bu olayla ilgili soruşturmada ise çok net bir biçimde okul yönetimi ve güvenliğinin taraf tuttuğunu gördük. İlk saldırı anında orada bulunmayan Hüseyin Pehlivanlı isimli bir özel güvenlik amiri tarafından tutulan tutanağa ( ilk saldırıda saldırıyı başka bir güvenlik görevlisi ayırmıştı ) göre bazı şahıslara saldırmıştık. Soruşturmacı öğretim görevlilerine kamera görüntülerini sorduk ve gönderilmediğini söylediler. Tutanağın olay yerinde bulunmayan bir görevli tarafından tutulması zaten çok saçma. Tehdit ettiğini ise herkes gördü ve dekan bile beni tanık gösterin dedi. Serhan Özcan’ın tehditlerinden iki gün sonra 8 Nisan’da otobüse binerken saldırıya uğradık. Serhan Özcan da bu saldırıda vardı ve elindeki döner bıçağıyla bir kadın arkadaşımızı ağır bir şekilde yaraladı.”
8 Nisan günü toplu bir şekilde okuldan çıkan yaklaşık 15 öğrenci Unkapanı’ndaki Müze durağından otobüse binmek üzereyken saldırıya uğramıştı. Öğrencilerden A.Ö. adlı kadının tendonları dizine aldığı döner bıçağı darbesiyle koptu ve ameliyattan sonra bacağı yaklaşık bir buçuk ay alçıda kaldı. B.K. adlı öğrencinin ise dirseğinde çatlak meydana geldi ve sağ kolu alçıya alındı. Okul öğrencisi olmayan Yunus Yıldırım isimli bir faşist kaçarken tesadüfen orada olan trafik polisleri tarafından yakalandı. Olay, ertesi gün yaklaşık 300 öğrenci ve öğretim görevlisi tarafından protesto edildi.
Bizim vurucu tim yapmadı: “iuforum.net”te bir ülkücü faşistin 8 Nisan’daki saldırıyla ilgili yorumu
Saldırının çok ciddi olm
ası nedeniyle faşistlerin uzun bir süre okula gelmediğini belirten öğrenciler, 1 Mayıs’tan bir gün önce, 30 Nisan’da faşistlerin okulu bastığını söylüyor. Anlatıma göre dışarıdan gelen 30 faşist tekbir getirerek okulu gezdi ve öğrencilere sataştıktan sonra dışarı çıktı.
8 Mayıs günü ise Süleymaniye’deki Yabancı Diller Bölümü’ne giren faşistler bir öğrenciyi ağır bir biçimde yaraladı. Satır darbeleri nedeniyle el tendonları kopan H.Y. adlı öğrenci ameliyata alındı ve olay İHD İstanbul Şubesinde gerçekleştirilen bir basın açıklamasıyla protesto edildi.
İzinli okul baskını
13 Mayıs ise polisin açık desteğiyle ve okul yönetiminin izniyle gerçekleştirilen bir faşist baskına sahne oldu. Türk Dil Bayramı etkinliği yapma bahanesiyle okula gelen yaklaşık 60 faşist, rektör yardımcısı Çiğdem Kayacan ve rektör danışmanı Faik Çelik’in gözü önünde öğrencilere saldırdı, iki öğrenci yaralandı. Olayda yaralanan öğrencilerden biri anlatıyor:
“Türkçe Yaşam Kulübü’nün etkinliğini duymuş ve bu şahısların saldırgan olduğunu, etkinliğin bir saldırı getireceğini ve can güvenliğimiz olmadığını okul yönetimine belirtmiş, etkinliğin iptal edilmesini istemiştik. Bununla ilgili dilekçelerimiz okul yönetimi tarafından dikkate alınmadı. Ve etkinlik saatinde, başlarında 40’lı yaşlarında insanların olduğu çoğu öğrenci olmayan 60 kişi okula girdi. Kimlik göstermelerini isteyen Faik Çelik’e de saldırmaya çalıştılar. O an okulun içinde yalnızca 2 güvenlik görevlisi vardı. Faşistler etkinliğin yapıldığı Hukuk Fakültesi’ne girdikten yaklaşık 10 dakika sonra üzerimize saldırdı. 30’lu yaşlarında biri bana yumruk attı. Yere düştüm ve yaklaşık 10 kişi beni yerdeyken tekmeledi. Saldırı sonucu burnum kırıldı ve üstü açıldı. Hiçbir güvenlik görevlisi beni kurtarmadı veya kurtarma girişiminde bulunmadı. Sanırım çok fazla kan aktığını görüp bıraktılar. Bu olayın yıllar önceki Edebiyat baskınının izinlisi olduğunu düşünüyorum.”
Etkinliğin iptal edilmesini isteyen öğrencilerin dilekçeleri görmezden gelindi. Yıllardır fakülteler arası geçiş yasağı nedeniyle farklı fakültelerden öğrencilerin giremediği Merkez Kampüs’e 60 kadar faşistin nasıl girdiği de tartışmalı. Öğrencilerin anlatımına göre faşistleri 35-40 yaşlarında kişiler yönetiyordu.
Saldırıdan sonra okul yönetiminin etkinliği iptal etmemesi de dikkat çekiciydi. Saldırganlar Hukuk Fakültesi’nde yaklaşık 2 saat etkinlik yaptı. Olay anında hiçbir güvenlik görevlisi yokken saldırıdan sonra solcu öğrencilerin toparlandığını gören polis, okula çevik kuvveti soktu. Polis, faşistlerin etkinliğinin bitmesinin ardından öğrencilere saldırdı. Bu saldırıda da bir öğrencinin köprücük kemiği kırıldı ve ameliyat geçirdi.
Bu olayın ardından faşistlerin sürekli okula gelerek öğrencileri tehdit ettiğini anlatan öğrenciler, bu tehditlerin hiçbirinin özel güvenlikler tarafından tutanağa aktarılmadığını belirtiyor. Öğrenciler 13 Mayıs’tan sonra özellikle Kürt kökenli öğrencilere yönelik saldırıların arttığını ve siyasetle hiç ilgisi olmayan bir öğrencinin Kürt olduğu için saldırıya uğradığını söylüyorlar.
“Beyazıt Kampüsü’nün fethi”
Faşistler, bu olaydan yaklaşık 2 hafta sonra, 1 Haziran’da okulun hemen yanında İstanbul’un fethiyle ilgili bir etkinlik düzenledi. Etkinliğin bitmesinin ardından okula giren yaklaşık 50 faşist Merkez Kampüs’teki havuzlu bahçede öğrencilere saldırdı. Olayda saldırıya uğrayan öğrencilerden M.S anlatıyor:
“Saat 15.30 sıralarında havuzlu bahçede oturuyorduk. Bir anda tekbir sesleri duyduk. En önde Hukuk Fakültesi öğrencisi Mehmet Kürşat Kaplan, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Tanju Gezer ve tanımadığımız yaşlı kimseler koşuyordu. Ellerinde sopa ve satır vardı. O an havuzlu bahçede birkaç güvenlik vardı ve saldırganları engellemeleri mümkün değildi. Biz de Enstitü binasına çekildik. Buraya saldırdılar ama kapıları açamadılar. Neredeyse Enstitü binasındaki bütün camları kırdılar. Bazı arkadaşlarımızın çantaları bahçede kaldı ve faşistler bunların içindeki her şeyi aldılar. Rektörlük danışmanı Faik Çelik çantaları yağmalayanları gördüğünü ve gerekli cezayı vereceğini söylese de güvenmiyorum. Sonuçta rahatça okula giriyorlar. Rektörlük istese bunu engelleyebilir.”
Fethullah Gülen cemaatine bağlı Cihan Haber Ajansı’nın tanık olarak gösterdiği bir öğrenci ise olayı şöyle anlattı:
“İki grup, önce birbirlerine laf atmaya başladı. Kavganın büyümesiyle birlikte satır ve demir sopalarla birbirine saldırdılar. Biz kavgayı bulunduğumuz binadan izledik. Bir arkadaşın göğsü, diğer arkadaşın da kaşı bıçakla yaralandı. 4-5 kişinin yaralandığını gördüm. Polisler biber gazı ile grubu dağıtmaya çalıştı.”
Olayda göğsünden ve kaşından yaralananların solcu öğrenciler olduğu düşünüldüğünde CHA’nın ifadeleri çarpıttığı anlaşılıyor. Olay 60 kadar faşistin okula girerek Havuzlu Bahçe’ye koşması ve saldırması şeklinde gelişmişti. Öğrenciler olayın kamera görüntüleriyle de ortada olduğunu söylüyor.
Yine otobüs durağında satırlı saldırı: Biri ağır üç yaralı
Bu olaydan tam bir hafta sonra faşistler bu kez okul çıkışında pusu atarak biri ağır üç öğrenciyi yaraladı. Haşim İşcan alt geçidinde gerçekleştirilen saldırı öncesinde öğrenciler üniversitedeki faşist saldırılara karşı bir kapmanya başlatmışlardı. Saldırıda yaralanan bir öğrenci anlatıyor:
“Alt geçide inerken bazı şüpheli tipleri gördük. Hızla otobüse binmeye çalışırken iki taraftan çıkan yaklaşık 20 kişi tekbir atarak üzerimize koştu. Bir süre kaçabildim ama kolum ve bacağıma satır darbeleri aldım. Diğer arkadaşım, 10’a yakın kişinin arasında kaldı ve satır darbeleriyle ağır yaralandı. Saldırganlar arasında İktisat Fakültesi’nden Yasin Bülbül ve Ramazan Öztürk, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Tanju Gezer, Hukuk’tan soyadlarını bilmediğim Erdal ve İletişim’den Tarık isimli faşistler vardı. Saldırıda 30-35 yaşlarında insanların olduğunu gördüm fakat tanımıyorum.”
Öğrencilerin anlatımları saldırıların polis ve okul yönetimi desteğinde gerçekleştiğini gösteriyor. Saldırıların, bazıları alenen
kirli ilişkiler içindeki isimler olmak üzere, çoğunlukla orta yaşlı kişiler tarafından gerçekleştirilmesi dikkat çekiyor. Özel güvenlik görevlileri ise gerçek dışı tutanaklar ve farklı eylemleriyle faşistlerin açıkça kolluyor.
Polis destekli faşist terör
Saldırılarda polisin yeri de dikkat çekici. 8 Nisan’daki saldırıdan yara almadan kurtulan K.R. adlı bir öğrenci, toplu çıkışlarda her zaman sivil polisler tarafından takip edildiklerini fakat o gün hiçbir polisin kendilerini takip etmediğini belirtiyor. Öğrenciler, faşistleri birçok kez polislerin anakapı girişindeki odalarında otururken gördüklerini vurgularken polislerden hiçbirinin faşistler okulu bastığında ortada olmadığını söylüyorlar.
Bugüne kadar gerçekleştirilen saldırılardan dolayı okul öğrencisi hiçbir faşist gözaltına alınmadı. Okul dışındaki saldırılarda saldırganlar rahatlıkla kaçarken içerideki olaylarda polis gözetiminde dışarı çıkarıldılar. 9 Haziran günü yaşanan bir olaya tanık olan öğrenci anlatıyor:
“Araç kapısından toplu çıkış yaptık. İletişim Fakültesi’ni çevik kuvvet kapatmıştı. Arkadalarında faşistler vardı ve saldırmaya çalıştılar. Attıkları iki-üç soda şişesi polise geldi. Polis, bizim slogan atmamız üzerine bize saldırı hazırlığına başladı. Faşistler ise polisin arkasında sürekli soda atıyordu.”
Bir başka öğrenci ise “Yasin Bülbül isimli bir faşist ile esmer, iri yarı bir sivil polisinin muhabbetine şahit olduğunu, Bülbül’ün polise öğrencilerin ‘satır dışarı bilim içeri’ sloganına ithafen ‘bu aralar bilim dışarı çıkıcak satır içeri giricek’ dediğini duyduğunu ve şakalaştıklarını” anlatıyor. Öğrenci, aynı polisin Bülbül’e bir paket sigara verdiğini başka bir zaman gördüğünü ve bunun tam kameralar önünde yaşandığını da belirtiyor.
Yaşlı “abiler” kim?
Öğrencilerin anlatımlarına göre faşistlerin başında genellikle 35-40 yaşlarında insanlar bulunuyor. 13 Mayıs baskınında aktif bir biçimde yer alan bu şahıslardan biri de 1996’da okul içinde silahla bir öğrenciyi yaralayan ve bir süre hapiste kalan Hüseyin Özdemir. Mafyatik ilişkileriyle bilinen Özdemir’in Azerbeycan’da darbe girişimine ve savaşa katılan ve kontrgerilla ilişkileri bilinen Yusuf Ziya Arpacık’la fotoğrafları da mevcut. Öğrenciler, faşistlerin bu yaşlı “abileri”nin okul içinde ve dışındaki saldırıları yönlendirdiğini söylüyor.
Sol üst köşedeki fotoğrafta Yusuf Ziya Arpacık’la (sağ alt köşede de Arpacık) birlikte bazıları İstanbul Üniversitesi’nde okuyan faşistler görülüyor. Diğer karelerdekiler ise çok eskiden İÜ’de okuyan faşistler
Faşistlerin yaşlı abileri Özdemir’le sınırlı değil. Eski İstanbul Ülkü Ocakları başkanlarından oluşan ve sürekli birlikte hareket ettiği anlaşılan bir grubun bu saldırılarda ön planda olduğu düşünülüyor.
Rektörlük: “Neden önde duruyorsun, tabii saldırırlar”
Üniversite öğrencilerine yapılan saldırılarda rektörlüğün tutumu da dikkat çekici. Muhalif üniversite öğrencilerini ceza vererek yıldırmaya çalışan rektörlük faşist saldırılara da zemin hazırlıyor. Bugüne kadar okul içinde veya dışında meydana gelen saldırılardan dolayı hiçbir faşist caydırıcı bir ceza ile karşılaşmadı. Bir öğrenci üniversite yönetimiyle yaşadıklarını anlattı:
“Üniversitemizde ülkücü-faşistlerin kulübü olan Türkçe Yaşam Kulübü’nün etkinlik yapacağını duyunca yönetimi dilekçelerle olası bir saldırıya karşı uyardık ve etkinliğin iptal edilmesini talep ettik. Okul yönetimi ile yaptığımız birçok görüşme sonucu yönetim etkinliğin yapılacağını, olası bir saldırıya karşı ise güvenlik önlemi alınacağını söylediler. Sonuç ne mi oldu? 50-60 kişilik büyük çoğunluğu öğrenci olmayan grup üst aramasına dahi sokulmadan okulun içine girdi ve rektör yardımcısının gözü önünde üniversitelilere saldırdı. Bir öğrencinin burnu kırıldı, 2 öğrenci yaralandı.
Bu olayın ardından görüşme yaptığımız rektör danışmanı Faik Çelik olay gününün fotoğraflarını göstererek ‘bak bu öğrenci nasıl da önde duruyor, işte provakatör tabii ki saldırırlar’ diyerek faşistleri korudu ve bizleri hedef gösterdi. Ardından şu cümleleri kurdu: ‘bak sen de biber gazı sıkıyorsun, bu olmaz, bu olaylardan size açılacak soruşturmalarda ceza gelecek, ne yazık ki’ dedi. 50 tane eli satırlı-sopalı faşist tarafından kovalanan öğrencinin kendini savunmak için sıktığı biber gazına bakın, her şeyin sorumlusu o! Daha önce de arkadaşlarımızı okuldan atmakla tehdit etmişti. Bu nasıl öğretim görevlisi anlamıyorum. Bir de demokratmış sözde.
Bu olayları kovalayan günlerde ülkücü-faşistler okul dışında yaptıkları fetih etkinliğinden sonra polisin-özel güvenliğin gözü önünde topluca okula girdi. Yine kapıda öğrencilere rutin olarak yapılan kimlik kontrolünden eser yoktu! Ardından hukuk fakültesi havuzlu bahçeye gelerek orada oturan öğrencilere saldırdılar. Havuzlu bahçedeki çantaları yağmaladılar. Faik Çelik her şeyi gördüğünü ve bize soruşturma açılmayacağını saldırganlara açılacağını söyledi. Ama hiçbirimiz ona inanmıyoruz.
Bu olayın ardından 8 Haziran Pazartesi günü okuldan çıktığımızda Haşim İşcan otobüs duraklarında yapılan satırlı-döner bıçaklı saldırı sonucu 2 arkadaşımız yaralandı. Ertesi gün okula gelen yaralı arkadaşımız yönetimle görüşmek istedi. Fakat daha önce bizleri hedef gösteren rektör yardımcısı da, rektör danışmanı da yaralı arkadaşımızın karşısına çıkamadı. Bu da yetmedi, rektör Yunus Söylet’in sekreterinden randevu talep eden arkadaşımız orada güvenlikler tarafından “ayağını denk al” diye tehdit edildi.
Polis-idare-faşist işbirliği resminin karesi böyle tamamlanıyor. Bu yıllardır bildiğimiz bir durumdu. Ama hiç bu kadar aleni olmamıştı.”
Öğrencilerin anlatımları rektörlüğün tutumunu ortaya koyuyor. Üniversitedeki baskı araçlarından bir diğeri olan özel güvenlik görevlileri ise bu olaylarda tuttukları tutanaklar, bir anda ortadan kaybolmaları ve delilleri karartmalarıyla oldukça ön plandalar. Öğrencilerin anlatımına göre, haklarında gerçeği yansıtmayan tutanaklar hazırlayan özel güvenlikler arasında yaklaşık 4 yıldır okulda çalışan ve bu olaylarda yer almayı “alışkanlık edinmiş” Osman Zengin isimli özel güvenlik görevlisi öne çıkıyor. Öğrenciler şahsın faşistler ve sivil polislerle çok iyi geçindiğini ve her olayda yalan ifadeler verdiğini anlatıyor. Bir öğrenci durumu şöyle anlattı:
“Bu güvenlik görevlilerinin hazırladığı tutanaklar nedeniyle soruşturmalarda cezalar alabiliyoruz. Tam bir tezgah yürütülüyor. Güvenlik görevlisinin tutanağı rektörlük tarafından önemli bir kanıt olarak kabul ediliyor fakat bir Danıştay kararı tek başına güvenlik tutanağının hiçbir şey ifade etmeyeceğini bunun yansız, tarafsız bir şekilde hazırlanıp hazırlanmadığının ve olayı somut ve objektif bir şekilde ortaya koyup koymadığının anlaşılması için kesinlikle farklı deliller olması gerektiğini anlatıyor. Mesela bir olayda Osman Zengin ve üç güvenlik görevlisi kelimesi kelimesine aynı bir ifade verdiler. Yani biri bunları hazırlamış onlar da imzalamış. Bu mantıken sıkıntılı bir durum. Hepsi olayı aynı şekilde görebilir mi?”
Devam edecek…