Zaman gazetesinde Muhsin Yazıcıoğlu için yazdığınız yazıyı okuduk. Aynı dönemlerde SBF öğrencisiymişiz. Medya’daki köşenizde ve TV kanallarında zaman zaman yaptığınız açıklamalarda hiç bu kadar açık olmamıştınız. Son yazınızla, kara kutunuzu bir parça deşifre etmiş oldunuz. Gelin bunu biraz daha açarak, o zamanlardaki katliamların gün ışığına çıkmasına yardımcı olun. Bırakın sopa atma, vb. magazin hikâyelerini. (Ayrıca […]
Zaman gazetesinde Muhsin Yazıcıoğlu için yazdığınız yazıyı okuduk.
Aynı dönemlerde SBF öğrencisiymişiz.
Medya’daki köşenizde ve TV kanallarında zaman zaman yaptığınız açıklamalarda hiç bu kadar açık olmamıştınız.
Son yazınızla, kara kutunuzu bir parça deşifre etmiş oldunuz. Gelin bunu biraz daha açarak, o zamanlardaki katliamların gün ışığına çıkmasına yardımcı olun.
Bırakın sopa atma, vb. magazin hikâyelerini. (Ayrıca o anlattığınız şehir hikâyesi öyle değildi.) Başka bildiklerinizi anlatın. Sorumlu olarak “siz” in verdiğiniz ölüm ve saldırı kararlarını anlatın…
1977’de kurulan Dev-Yol adına 1976 da okulda nasıl bağış toplandığını anlatın. Öğrenci Derneği ile Dev-Yol’u bilinçli olarak karıştırdığınızı anlatın.
Okulda hiç kimse zorla Öğrenci Derneği’ne kayıt edilmemiştir. Haraç toplanmamıştır. Bunu o dönemde yaşayanlar bilirler ve yüzlercesi hala yaşamakta. Sizin bu yalan ve demagoji dolu anlatımınız nereye kadar sürecek?
Esasen bu davranışlar bizim alışık olduğumuz davranışlar değildir. Ama sizin mensubu olduğunuz kesimin çok sık başvurduğu yol ve yöntemlerdir. “Kişi kendinden bilir işi” atasözü aklımıza geliyor.
8 Nisan 1976 Siyasal Baskınını da hatırladığınızı anlatın, illâ da bir baskın icat etmek istiyorsanız. 8 Nisan 1976′ da, eli kanlı ve silahlı faşist arkadaşlarınızın, polisin desteğiyle Siyasal’a saldırarak devrimci öğrenci Hakan Yurdakuler’i okulun önünde katlettiklerinin ve onlarca devrimci öğrenciyi yaraladıklarının bilgisini anlatın…
8 Nisan 1976 saldırısı planlanırken siz işin neresindeydiniz onu anlatın… Örneğin Site yurdu sorumlusu Davut H. bu olayın tetikçisiydi, hatırlamadınız mı? Mustafa E. da vardı, sonra vali oldu. Yine hatırlamadınız… Abdül D… Hiç mi anlatmadılar? Anlattığınız olay, bu saldırının hazırlanışı olmasın sakın?
Hatırla Sevgili dizisinde danışmandınız, hiç değilse oradan hatırlayın. Bunları da şevkle anlatsanıza! Söylemlerinizde, o dönemlerde insanların birbirine kırdırılmasının yanlış olduğunu hep vurguluyorsunuz, peki bu uydurduğunuz olayı yazarken duyduğunuz büyük hazzı nasıl izah edeceksiniz? Siz kendinize de yalan söylüyorsunuz!
Site Yurdu’ndan, başka ne tür yardımlar istediniz onları anlatın. “BİZ” dediğiniz grubun, öğrencileri kurşunlayan, Bahçelievler’de 7 Arkadaşımızı boğazlayan, Yükseliş’i bombalayan, Maraş’ta, Çorum’da halkı katleden grup olduğunu ve tüm bunları Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte MHP de planladığınızı neden söylemiyorsunuz?
Demirtepe’deki Ülkü Ocaklarından, Bahçelievler’deki genel merkeze gitmek için hangi eylemlerinde başarılı (!) oldunuz, bunu anlatın…
Neden bunları yazmıyorsunuz? Neden işinize gelmeyenleri unutuyorsunuz?
“Bizi ortada bırakmayacağını, sahip çıkacağını biliyorduk” derken Bedrettin Cömert’i katlettiği için gözaltına alınan Abdullah Çatlı’nın serbest bırakılması için Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Ankara’nın her tarafında bombalar patlatırız ” tehditlerini örnek olarak vermeyi neden unuttunuz?
“O yıllarda, ülkemizin ciddi bir tehdit altında olduğuna inanmış ve aynı davaya gönül vermiştik. Ama siyaset ideolojik saflığı bozuyordu. Partinin gündelik siyasete endeksli tutumu ile bizim “kesin inançlı” tavrımız sık sık çatışıyordu.”
Bu satırlardan, o yıllarda yaptıklarınızı yeterli bulamayıp, “Daha fazla kan, daha fazla can” istediğinizimi anlamak gerekiyor? Namık Kemal Zeybek’in “Gençler partinin çatışmalara girilmemesi politikasına karşı çıkıyor, aktif olunmasını istiyorlardı” dediği gençlerden biri sen miydin, bunu anlatın…
“Devlet adına kurşun atan da, yiyen de şereflidir” vecizesi (!) sarf edileli çok zaman olmadı.
Birkaç gün önce, 16 Mart katliamının yıldönümünde yazdığınız yazıda, provokasyondan söz ediyorsunuz. Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta yaşananların profesyonel tahrikçilerin işi olduğunu söylüyorsunuz.
Tekbirlerle halkın üzerine saldırıp, Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta insanları kesmek, provokasyona gelmekle açıklanabilir mi?
Okullarda, sokaklarda, mahallelerde devrimciler pusulara düşürülüp öldürülürken, “o silahları sıkan da sıktıran da şereflidir” diye mi düşünüyordunuz?
O günlerde “tehdit altında olan” ve komünizmin yıkacağından korktuğunuz Türk devletini korumaya, savunmaya niyetlenen ve iki kişiyle SBF’yi basıp 2 metrelik Sedat’ın burnunu kırabilecek kadar cesur, yiğit ve gözü pek (!) olan sizler, nasıl oldu da o tahriklere kapıldınız?
Bugün dönüp de, her şeyi profesyonel tahrikçiler yaptı demek, suçu ve suçun ağırlığını ortadan kaldırır mı; ellerdeki kan lekesini siler mi sanıyorsunuz?
Bugün gözümüzün içine baka baka, demokrasiden, insan haklarından, özgürlükten söz ederken, içinizde bir yerlerden bir sesin “yalan söylüyorsun” dediğini duymuyor musunuz?
Biz duyuyoruz!…
Bizler, toplama kampında bir günde binlerce kişiyi gaz odasına yollayan Nazi kamp komutanının, kamptan çıktıktan sonra yol üzerinde rastladığı kuş ölüsüne ağladığını da biliriz. Bu davranışı, insanlığa yaptıklarını affettirmiyor, unutturmuyor.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Madımak bağlantısını yazmamışsınız, hayret!… Bu eksikliği yarın gidermelisiniz.
Türk Gladiosunun tetikçisinin arkasından yazdıklarınız, savunduklarınızı yalanlıyor…
Titreyin ve kendinize dönün!..
Bir grup SBFDER’li adına Hasan Hüseyin Özkan