Venezüella’da 1998 yılında göreve gelen ve ikinci başkanlık dönemi 2012 yılında sona erecek olan Hugo Chavez’in yeniden seçilmesinin de önünü açacak olan 15 Şubat referandumuna saatler kaldı. Chavist bloğun “bir anavatanınız olacak” sloganı ve “Bolivarcı Devrim’in derinleştirilmesi” vaadi çerçevesinde, muhalefetin ise “seçilme sınırının kaldırılması diktatörlüğe giden yolu açar” iddiasıyla ördüğü kampanyaların sonuna geldiğimiz bugün, en […]
Venezüella’da 1998 yılında göreve gelen ve ikinci başkanlık dönemi 2012 yılında sona erecek olan Hugo Chavez’in yeniden seçilmesinin de önünü açacak olan 15 Şubat referandumuna saatler kaldı. Chavist bloğun “bir anavatanınız olacak” sloganı ve “Bolivarcı Devrim’in derinleştirilmesi” vaadi çerçevesinde, muhalefetin ise “seçilme sınırının kaldırılması diktatörlüğe giden yolu açar” iddiasıyla ördüğü kampanyaların sonuna geldiğimiz bugün, en taze güvenilir anketler “evet” oylarının yüzde 60 civarında olacağını tahmin ediyor.
Son birkaç ay içinde muhalif valilerin başını çektiği iddia edilen darbe hazırlığı, Rusya ile gerçekleştirilen ortak tatbikat, Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV)’nin ezici üstünlükle kazandığı yerel seçimler, üç sendikacının öldürülmesi, devrimci UNT sendikasının işçileri silahlandırma kararı alması, muhalif ve Chavist gençlerin sokaklarda gerçekleştirdiği silahlı çatışmalar, Mitsubishi fabrikası işgaline dönük polis saldırısının iki işçiyi katletmesi ve İsrail’in Gazze saldırıları sonrasında Hugo Chavez’in İsrail ile bütün ilişkileri kestiğini açıklaması gibi her biri ciddi siyasal ve toplumsal etkiler doğuran oldukça ağır çalkantılar yaşayan Venezüella’da, referandum öncesinde tansiyon 2008’in Mart ayında Kolombiya ile savaşın eşiğine gelindiği dönemden bu yana en yüksek seviyeye çıkmış durumda.
Referanduma giden süreç
2008 yılının eylül ayından bu yana yaşanan süreci bilmek, Venezüella’daki referandumun nasıl bir siyasal/toplumsal atmosfer dâhilinde şekillendiğini göstermesi açısından da büyük önem taşıyor. Sıkıcı olmak pahasına 22 Eylül’den 15 Şubat’a kadar geçen yaklaşık beş aylık zaman diliminde yaşananları hatırlamak gerekiyor.
22 Eylül: 22 Eylül’de başta ABD olmak üzere bütün dünyanın dikkatle takip ettiği Venezüella-Rusya yakınlaşması çerçevesinde kasım ayında iki ülkenin gerçekleştireceği ortak tatbikata katılmak üzere, Rus donanmasına ait Büyük Petro savaş gemisi, Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Severomorsk askeri üssünden Venezüella’ya doğru yola çıkmıştı.
Konuyla ilgili resmi bir açıklamada bulunan Rusya Donanma sözcüsü Igor Dygalo, nükleer bomba donanımlı Büyük Petro savaş gemisine Amiral Chebanenko adlı bir denizaltı imha gemisi ve birkaç yardımcı geminin daha eşlik edeceğini duyurmuştu.
Bundan iki hafta önce yine aynı tatbikata katılmak üzere Rusya’ya ait iki bombardıman uçağı Venezüella’ya ulaşmıştı. Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez de geçen hafta gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde ordunun modernize edilmesi çerçevesinde Rusya’yla ortak silah antlaşmalarına imza atmıştı.
Öte yandan aynı hafta içinde Venezüella’yı ziyaret eden Rusya Başbakan Yardımcısı Igor Sechin, Latin Amerika ve Rusya’nın ikili ilişkilerini arttırması gerektiğini belirtmiş ve “bu bölgenin üzerinde bir ulusun ayrıcalıklı bir hakka sahip olduğundan bahsetmek yanlış bir yaklaşım” sözlerini sarf ederek, ABD’nin Latin Amerika üzerindeki hak iddialarına da gönderme yapmıştı [1].
30 Eylül: 30 Eylül’de iki kişi devlete karşı planlanan bir darbenin araştırılması kapsamında, Ulusal Silahlı Kuvvetler’in silahlarını çalmak ve askeri isyan düzenlememeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla mahkeme önüne çıkarılmıştı. Bir hafta önce ise Zulia eyaleti emniyeti bir Carl-Gustav topu, bir tabanca ve mühimmat ele geçirmişti.
Baskın esnasında Hernan Rincon ve Otto Conde, Hugo Chavez’i uçağını düşürerek öldürmeyi planladıkları şüphesiyle tutuklanmıştı. Zulia eyaleti yerel basınına göre, iki şahıs ilk duruşmaya kadar gözaltında tutuldu. Olayları araştırmadan sorumlu Meclis Komisyonu Başkanı Mario Iseas, Rincon’un Zulia Valisi Manuel Rosales ve diğer yetkili Pablo Perez’in numaralarını içeren bir cep telefonu taşıdığını açıklamıştı.
Komplo ile alakaları olduğu ileri sürülen, içlerinde emekli ve faal subayları da bulunduran en az altı kişi şu ana kadar gözaltına alındı. Plan, Ağustos’un başlarında birkaç askerin Başkanlık Sarayı’nı bir F-16 uçağı ile bombalamak veya Chavez’in uçağını düşürme denemesi hakkında konuştukları bir kaydın yayınlanması ile ortaya çıkmıştı [2].
14 Ekim: 14 Ekim tarihinde bu kez Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV)’nin yerel seçimlere dönük kampanyası kapsamında Zulia eyaletine giden devlet başkanı Hugo Chavez, Zulia valisi Manuel Rosales’e yüklenmişti. Seçimlerde Zulia’yı kazanmanın kilit önemde olduğunu belirten Chavez, Rosales’in hükümeti devirmek amacıyla hazırlanan bir komplonun da arkasında olduğunu iddia etmişti.
Rosales’in Nisan 2002’deki ABD destekli darbenin destekçilerinden biri olduğunu hatırlatan Chavez, Zulia eyaletinde kontrgerilla faaliyetlerinin yürütülmeye ilişkin istihbarata sahip olduklarını iddia etmiş ve istihbarat birimlerinin elinde bulunan belgelerin, silahlı karşıdevrimin merkezinin Zulia eyaleti başkenti Maracaibo olduğunu gösterdiğini de sözlerine eklemişti.
Öte yandan Chavez’in Yerli Direniş Günü’yle ilgili yaptığı konuşma esnasında sahnenin yakınında Chavez’in kampanyasının kızıl tişörtlerini giyen üç kişi, Chavez’in kişisel korumalarının fotoğraflarını gizlice çekmeye çalışmaları nedeniyle güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmıştı. Yapılan soruşturmada bu üç kişinin kampanya boyunca çeşitli kişilerin fotoğraflarını çekmek üzere muhalif Yeni Dönem Partisi kampanya yöneticisi Fabián Masías tarafından kiralandıkları öğrenilmişti.
Konuyla ilgili konuşan Chavez, gözaltına alınan kişilerin sorgunun derinleştirilmesi amacıyla başkent Caracas’a götürüldüğünü belirtirken, “bu kişiler şanslılar çünkü burada başka bir başkan olsaydı, onlara bizim davrandığımız gibi insan hakları çerçevesinde davranmayacaktı” sözlerini sarf etmişti [3].
14 Kasım: Kasım ayının ortasında ise Venezüella İçişleri ve Adalet Bakanı Tarek El-Aissami, gerçekleştirdiği basın toplantısında hükümetin Kolombiya sınırındaki Sierra de Perijá olarak anılan bölgedeki beş noktaya daha askeri birliklerin yerleştirilmesine karar verdiğini ve kısa zaman içinde bu planın hayata geçirileceğini açıklamıştı.
Kolombiya sınırından uyuşturucu kaçakçılığının yapıldığı ve yer yer FARC-EP ile Kolombiya ordusu arasındaki çatışmalara da sahne olan Sierra de Perijá bölgesi, aynı zamanda kömür madenciliğine karşı mücadeleden yerli topluluklarının da yaşam alanı olarak biliniyordu.
İlk aşamada “Ulusal Hükümetin Savunması ve Bağımsızlığı için Ulusal Plan” kapsamında beş ayrı noktaya beş yeni askeri karakolun inşa edileceğini açıklayan Tarek El-Aissami, burada uyuşturucu ticaretiyle, adam kaçırmalarla ve kontrgerilla faaliyetleriyle mücadele etmek üzere ağır silahlar ve teknolojiyle donatılış birliklerin konuşlanacağını belirtmişti [4].
23 Kasım: 23 Kasım’da gerçekleştirilen yerel seçimlerde devlet başkanı Hugo Chavez’in başını çektiği ittifak 22 eyalet valiliğinden 17’sini kazanmıştı. PSUV ve ittifak halindeki partilerin toplam oyların yüzde 65’ini alması da Chavez hükümetinin meşruiyetini bir kez daha tazelemişti. Ancak muhalefet de kilit valilikleri elinde tutmaya devam etmişti. Başkent Caracas (bundan önce hükümetin elindeydi), petrol zengini Zulia ve Miranda eyaletlerinde muhalif adaylar seçimi kazanırken özellikle son dönemde Zulia üzerine yaşanan gerginlik yeni döneme de devretmişti [5].
28 Kasım: Venezüella’da sakin geçen yerel seçimlerin ardından, 28 K
asım’da Aragua eyaletinde Chavez yanlısı Ulusal İşçi Birliği (UNT) sendikası ve Birleşik Sosyalist Sol Parti üyesi üç sendikacı Richard Gallardo, Luis Hernández ve Carlos Requena’ın katledilmesiyle siyasal ortamda büyük bir gerilim patlak vermişti.
Olaydan bir gün önce aynı eyalette ücretlerinin alamamış olmaları nedeniyle fabrikada direnişe geçen 400 işçiyle birlikte polisin saldırısına uğrayan sendikacıların katledilişinin altında 2007 yılında Chavist saflardan sağcı muhalefet tarafına geçen (seçimde yerini Chavez yanlısı Mario Isea’ya bırakan) Aragua eyalet valisi Didalco Bolivar’ın olup olmadığı da henüz açıklığa kavuşmuş değil. Ayrıca yine bir gün önce polis tarafından fabrikadan atılmaya çalışılan işçiler, dışarıdan desteğe gelen diğer UNTli işçiler yardımıyla polisi püskürterek fabrikayı yeniden işgal etmişlerdi.
Olay üzerine sol partiler, toplumsal hareketler, insan hakları örgütleri ve birçok sivil toplum kuruluşu Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) üyesi yeni eyalet valisi Mario Isea’ya ve hükümete derhal kapsamlı bir soruşturmaya başlanması ve sorumluların ağır biçimde cezalandırılması çağrısında bulunmuştu. UNT tarafından yapılan açıklamada “olayın münferit değil büyük bir planın parçası olduğu” iddia edilirken, “sendikacılara yönelik şiddet eylemlerinin arkasında muhalefetin ve ABD’nin olduğunu çok açık olduğu” belirtilmişti.
UNT ulusal koordinatörü Stalin Perez Borges, işçilerin Venezüella adetline güvendiklerini ancak sadece hukuksal süreçlere bel bağlamakla yetinemeyeceklerini söyleyerek, “derhal bir araya gelerek öz savunma birimleri oluşturmak zorundayız, hükümet bize gereken silahları ve silahlı eğitimi sağlamak zorunda. Bu tür suçlarla polis ya da yargı değil ancak saldırıların hedefi olan işçiler savaşabilir. İşçiler faşizme karşı kendilerini silahla savunacak” demişti [6].
2 Aralık: 2 Aralık tarihinde Venezüella ve Rusya orduları, ABD karasularının çok yakınında bulunan bir bölgede üç gün sürecek Karayip Denizi tatbikatına başlamıştı. Tatbikat, soğuk savaş döneminden bu yana Rus askeri varlığının ilk defa ABD’nin tarihi nüfuz bölgesinde faaliyet göstermesi anlamına da geliyordu. 4 Rus savaş gemisi ve Venezüella donanmasından 12 geminin yer alacağı tatbikatta 1.600 Rus ve 700 Venezüellalı asker görev yapmıştı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, VenRus 2008 adı verilen ve düzenli biçimde yapılması planlanan tatbikatların hava saldırılarına karşı taktik manevraların geliştirilmesinin yanı sıra terörist faaliyetler ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı alınacak askeri önlemleri de içereceğini açıklamıştı. Tatbikatla ilgili bir açıklamada bulunan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise “birkaç gemi bölgedeki güç dengesini değiştirmez” diyerek olayın ciddiyetini görmezden gelmişti [7].
2 Aralık: Aynı gün Venezüella televizyonlarında yayınlanan bir telefon kaydı, Kolombiya’nın Venezüella konsolosu Consul Carlos Fajardo’nun Venezüella muhalefetiyle karmaşık ilişkiler içinde olduğunu ortaya çıkarmış, Venezüella hükümetinin Fajardo’nun sınırdışı edilmesi kararı verdiği dakikalarda Kolombiya hükümeti de Fajardo’nun ülkeye geri çağrıldığını duyurmuştu.
Telefon kayıtlarında meşhur uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar Gaviria’nın kuzeni José Obdulio Gaviria’yla konuşan Carlos Fajardo, Zulia eyalet valiliğine yeni seçilen muhalif Pablo Perez için “bizim çok özel bir arkadaşımızdır” derken, devamında “Potansiyelimiz var, onlarla daha bu sabah konuştum ve hükümet düzeyinde hareket geçmek üzere görüşeceğiz, sen bana “başla” dediğinde ben harekete geçerim” sözlerini sarf etmişti.
Fajardo, 23 Kasım’da yapılan yerel seçimlerde eyalet valiliğinin muhalefet tarafından kazanıldığı Zulia ve Tachira eyaletlerine atfen de “her şey çok iyi gitti, ikisi de çok iyi arkadaşlarımız ve buradaki işimiz açısından her şey harika olacak, sonuçlar stratejik açıdan muhalefetten yana” şeklinde konuşurken, Gaviria’yla aralık ayının ilk haftasında görüşmek üzere sözleşmişti.
Programı hazırlayan ve sunan Alberto Nolia ise bu konuşma kayıtlarına yer verdikten sonra, Escobar’ın kuzeni Gaviria’nın Kolombiyalı kontrgerilla örgütü Kara Kartallar’ın yeniden yapılandırılmasının mimarlarından ve örgütün finansörlerinden biri olduğunu da açıklamıştı. Nolia, yerel seçimlerden bir gün sonra, 24 Kasım tarihinde gerçekleştirilen telefon görüşmesinin Venezüella’daki devrimci hükümete karşı ciddi bir istikrarsızlaştırma faaliyetinin yürürlükte olduğunu da ispatladığını belirtmişti [8].
6 Aralık: 6 Aralık tarihinde, Kasım ayında üç sendikacının katledilmesinin yankıları sürerken, bu sefer yine Aragua eyaletinde Simon Caldera bir sendikacı daha yine silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetmişti [9].
20 Aralık: Devlet başkanı Hugo Chavez, pazar günleri yayınlanan “Merhaba Başkan” programında devlet başkanı seçilmenin önündeki dönem sınırını kaldıracak olan karar dönük referandumun yapılması için 15 Şubat’ın uygun bir tarih olduğunu ve bu tarihte referandumun gerçekleştirilebilmesi için çalışmalara başlanacağını açıklamıştı. Chavez yandaşları bir hafta önce referanduma gidilmesi için gereken 4.7 milyon imzayı meclise ulaştırmışlar ve meclis de böylece referandumu gündemine almıştı [10].
6 Ocak: İsrail’in Gazze’ye dönük saldırısının başlamasından yaklaşık bir hafta sonra, İsrail Büyükelçisi Sholomo Cohen ve 6 büyükelçilik çalışanı, İsrail Devleti’nin Filistin halkına karşı yürüttüğü insanlık dışı kanlı saldırılardan dolayı Venezüella’dan sınır dışı edilmişti. Yetkililerce yapılan açıklamada Venezüella hükümetinin bu tepkisinin diğer ülkelere de örnek olması gereken bir dayanışma eylemi olarak görüldüğü belirtilmişti [11].
21 Ocak: Hugo Chavez’in yeniden seçilme sınırının kaldırılmasına ilişkin referanduma gidilmesine dönük kararın Ocak ayının son haftasında meclis tarafından onaylanmasıyla birlikte muhalefet de sokaklarda şiddeti körükleyen gösterilerini arttırmaya başlamıştı. Hükümet bürolarına saldıran ve Molotof kokteyllerle yolları kesen göstericilerden gözaltına alınanlar olmuştu.
Muhaliflerin fikirlerini ve siyasetlerini özgürce yayma ve propaganda etme hakkına sahip olduğunu belirten Chavez ise, “ancak ülkeyi istikrarsızlaştırma amacı güden şiddet gösterilerine polis derhal müdahale edecektir. Muhalefet başka, silahlı şiddet başka bir şeydir” sözlerini sarf ederken, şu ana kadar gösterilere neredeyse hiç müdahale etmeyen polisin bu sefer sert önlemler aldığı dikkat çekmişti
Öte yandan muhalefetin yarattığı şiddet, Chavez yanlısı grupları da sokağa dökmüştü. Muhalifler ile Chavez yanlısı gruplar arasında yaşanan çatışmalar üniversitelerden meydanlara, oradan da ara sokaklara sıçramıştı. Kendilerini Chavez yanlısı olarak tanımlayan radikal devrimci gruplar ise muhalefetle açık çatışmalara girmekten kaçınmamaya başlamıştı.
Sokaklarda yaşanan şiddeti durdurmaya dönük olarak polisin müdahalesi çoğu kez yetersiz ya da sınırlı kalırken, La Piedrita isimli Chavez yanlısı örgüt önce papalık temsilcilerinin bulunduğu bir binaya saldırdı ve içeriye gaz bombaları atmıştı, ardından da muhalefette bulunan Bandera Roja (Kızıl Bayrak) Partisi’nin bir toplantısını basarak örgüt yöneticilerini “askeri hedef” ilan etmişti. Eylemlerin ardından La Piedrita üyesi 6 kişi tutuklanmıştı.
Merida eyaletinde ise muhalefetin şiddeti vardı. Kent meydanını
ve bazı dükkanları molotof kokteyllerle ateşe veren muhalif gençler polisin gelmesinden önce üniversite içine kaçmıştı. Tachira eyaletinde de muhalif ve Chavez yanlısı gruplar arasında sert çatışmalar yaşanmışı. Başkent Caracas’ta izinsiz gösteri gerekçesiyle 5 muhalif tutuklanırken, Venezüella Merkez Üniversitesi öğrenci meclisi başkanı, Chavez karşıtı Ricardo Sánchez’e ait olduğu tespit edilen bir kamyonda ise yüzlerce Molotof kokteyli ele geçirilmişti [12].
28 Ocak: 28 Ocak’ta ise Venezüella devlet başkan yardımcısı Ramon Carrizalez, Venezüella’nın başkenti Caracas’ın Petare bölgesinde kontrgerilla faaliyetleri yürüttükleri şüphesiyle 31 Kolombiyalının gözaltına alındığını açıklamıştı. Carrizalez “gözaltılar, belirli bir zamandan bu yana devam eden kapsamlı bir soruşturmanın parçası” sözlerini sarf etmişti.
Gözaltına alınan kişilerle birlikte çok sayıda silah, bomba ve iki kilogram patlayıcının da ele geçirildiğini belirten Carrizalez, “Kontrgerillaların Venezüella’ya sızmış olduğunun bir fantezi değil gerçek olduğu ortaya çıkmıştır” demişti. Geçtiğimiz hafta da Aragua eyaletine bağlı Maracay şehrinde altı kişinin yine aynı nedenle gözaltına alındığı da açıklanmıştı [13].
2 Ocak: Anzoategui eyaletine bağlı Barcelona’daki Mitsubishi fabrikasını 12 Ocak’tan beri işgal altında bulunduran işçilere polisin yaptığı müdahale ölümle sonuçlanmıştı. İşten atılan Singetram (Yeni Nesil Sendikası) üyesi 135 işçinin işe geri alınmayacağının açıklanması üzerine gerçekleştirilen işgale dönük müdahale sırasında çıkan çatışmalarda 2 işçi katledildi, en az altı işçi ve iki polis yaralanmıştı.
Mitsubishi işçisi 36 yaşındaki Javier Marcano ile işgal fabrikasıyla dayanışmak için orada bulunan Macusa işçisi 23 yaşındaki Pedro Suarez’in katledildiği müdahalenin öncesinde bir grup yöneticinin yanında mahkeme kararı bulunduran iki yargıç ve polislerle işçilere fabrikayı boşaltma çağrısında bulunduğu, işçilerin bunu reddetmesi ve fabrikada müzakere etmeyi talep etmesi sonrasında, yargıçların fabrikadan ayrıldığı ve polislerin de fabrikaya operasyon düzenlediği açıklanmıştı.
İşçilerin bir gün önce kitlesel bir toplantı gerçekleştirerek işgalin devam edip etmeyeceğine karar vermek üzere oylama yaptıkları, oylama sonucunda 863 işçinin işgalin devam etmesinden yana ve 21 işçinin de karşıt oy kullandığı belirtilirken, Mitsubishi işçilerinin Vivez, Franelas Gotcha, INAF ve Acerven gibi sorunlu fabrikalarda da benzer eylemlere hazırlandığı iddia edilmişti [14].
4 Şubat: Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in İsrail elçisini kovmasının ardından başkent Caracas’ta Yahudi cemaatine ait bir sinagoga saldırı düzenlenmişti.. İsrail basınında düzenli olarak Chavez’in “anti-semitist” olduğu şeklinde haberlere yer verilirken son olarak Caracas Yahudi Cemaati’nin lideri Yahudilerin Venezüella’da “büyük zulüm altında olduğu” sözleri İsrail basınında geniş yer bulmuştu..
Saldırı 15 bin kişilik Venezüella Yahudi cemaatinin en büyük sinagoguna düzenlenmişti. Görgü tanıklarının ifadesi silahlı bir grubun sinagogun camlarını kırdığını gördüklerini söylerken, binanın duvarlarında “katilleri istemiyoruz, Yahudiler defolun” yazıları yazılmıştı.
Aynı gün televizyon programında konuşan Devlet Başkanı Chavez de sinagoga düzenlenen saldırıyı kınamıştı. Chavez “bu şiddet eyleminin kime yararı olacağını mutlaka sormak gerekiyor. Hükümet, halk ya da devrimin olmadığı kesin” demiş, 15 Şubat’ta düzenlenecek olan referanduma dikkat çeken Chavez saldırının zamanlamasının dikkat çekici olduğunu da sözlerine eklemişti [15].
5 Şubat: İşten attığı 135 işçiyi geri almaması nedeniyle 12 Ocak tarihinden itibaren işgal altında bulunan Barcelona’daki Mitsubishi fabrikasına yönelik polis saldırısında iki işçinin katledilmesi sonrasında sendikalar ve devrimci örgütler sokaklara çıkarak protesto gösterileri düzenlemişti. Olayda cinayetle bağlantılı olduğu tespit edilen altı polis tutuklanmıştı.
Önce ortak bir basın açıklaması gerçekleştiren elliden fazla sendika, “katliamın Venezüella işçilerinin mücadelesini şiddetlendireceğini” belirterek, olay yerinde fabrikadaki işçilerin tahliyesi emrini getiren ve ardından polisin saldırısının hemen öncesinde fabrikadan ayrılan, eyalet valisi Tarek Saab’ın görevden almış olduğu iki yargıcın derhal tutuklanması çağrısında bulunmuşlardı. Açıklamanın ardından 2bin kişilik bir grup fabrikayı halen işgal altında bulunduran işçilerde dayanışmak üzere fabrikaya gitmişti.
Saldırının gerçekleştiği Anzoategui eyaletinde bölgesel bir grev kararı da alan sendikalar, katliamın üzerine gideceklerini, polise vur emri veren kişilerin de bulunması ve cezalandırılması için sürecin takipçisi olacaklarını belirtmişlerdi. Altı polisin tutuklandığını açıklayan eyalet valisi Chavez yanlısı Saab ise “bu olayda payı olan herkes en ağır biçimde cezalandırılacak, dokunulmazlık diye bir şey yok” dedikten sonra olayı soruşturacak komisyonun faaliyete geçtiğini açıklamıştı.
Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez de bir açıklama yaparak “Anzoategui eyaletinde işçilere dönük gerçekleşen biçimde polisiye istismarların bir daha yaşanmaması için polis örgütünde ciddi değişiklikler yapmak üzere eyalet yöneticileriyle görüşüyorum” demişti.
UNT ulusal koordinatörü Stalin Perez Borges ise “artık yeter, işçilerin bir kez daha yargısız infaz edilmesine tahammülümüz yok. Bu ve bu gibi saldırıların polis, işadamları ve mafya tarafından, bazı politikacılarla işbirliği içinde organize edilen yeni bir plan olduğunu düşünüyorum. Devrimci sürecin derinleşmesi, bu kesimleri hükümeti istikrarsızlaştırma yönünde arayışlara itiyor” sözlerini sarf etmişti [16].
13 Şubat: Referandum öncesi, ülkede gözlemci sıfatıyla bulunan İspanyol Halk Partisi Milletvekili Luis Herrero, seçimlerde tarafsızlığını korumadığı gerekçesiyle Venezüellalı otoritelerce ülkeden kovulmuştu. Venezüella’da otoriteler, “barış iklimini ve seçim sürecinin normal gelişimini muhafaza etmek için” Avrupalı parlamenter Luis Herrero’nun ülkeyi terk etmesi gerektiğini açıklamışlardı. Karar Venezüella devletince gece saatlerinde açıklanmıştı. İspanya’nın Halk Partisi milletvekili olan Herrero, Chavez’i “hiçbir demokratik kıstasa uyması mümkün olmayan, bir diktatörün tipik özelliklerine sahip olmak”la itham etmişti [17].
Dipnotlar:
[1] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2130
[2] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2146
[3] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2162
[4] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2238
[5] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2280
[6] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2298
[7] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2303
[8] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2306
[9] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2322
[10] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2356
[11] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2379
[12] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2397
[13] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2430
[14] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2442
[15] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2452
[16] http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2457
[17] http://www.latinbilgi.net/index
.php?eylem=yazi_oku&no=2475