Uluslararası Ceza Mahkemesi, O’nu en az 500.000 kişiyi öldürmek suçuyla yargılamalı ve sayısız suçlarına uygun bir ceza ile mahkûm etmeli. Mirasın diğer bir yüzü: Ebu Garip muhafızı, Lynndie England, gözleri çıkarıldıktan sonra öldürülen bir Iraklı yurtseverin önünde gülümsüyor. Fotoğraf üzerine ek bir not: Bu neşeli genç kız, üç yıl hapis cezasına çarptırıldı; nedir ki, yarım […]
Uluslararası Ceza Mahkemesi, O’nu en az 500.000 kişiyi öldürmek suçuyla yargılamalı ve sayısız suçlarına uygun bir ceza ile mahkûm etmeli.
Mirasın diğer bir yüzü: Ebu Garip muhafızı, Lynndie England, gözleri çıkarıldıktan sonra öldürülen bir Iraklı yurtseverin önünde gülümsüyor.
Fotoğraf üzerine ek bir not: Bu neşeli genç kız, üç yıl hapis cezasına çarptırıldı; nedir ki, yarım düzine yumurta çalan birini bile bu ülkeden çıkarıyorlar, işte bir buçuk yılını tamamladı. Şimdi sokaklarda gazetelere kahramanlıklarını anlatan röportajlar veriyor. Abú Ghraib y Guantánamo’da yapılan işkenceler herkes tarafından biliniyor. Zaten iki yıl önce, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld tarafından da onaylanmıştı. Bush’un önceden onayı olmaksızın bu subayın bunları yapması imkânsız. Tek “suçu”, ülkesini, medeniyetin görkemli beşiği, bilim, sanat ve edebiyattan binlerce yıl sonra, yabancı işgale karşı savunmak olan bu kahraman savaşçının nereye gömüldüğünü kimse bilmiyor. Bu suçun en büyük suçlusu cezalandırılmadı. Ve o, dün Washington’daki bir saraydan, kanlı tarihiyle ünlenen Teksas’da bir çiftliğe taşındı.
Bu adam hakkında yazılsaydı, birçok sayfası olan bir kitap olurdu. Eğer okuyucu bu konu üzerine daha geniş bir bilgi istiyorsa, internette onu anlatan yüzlerce siteye bakabilir. ‘Bush ailesinin tarihini’, ’11 Eylül’ün yazarının kim olduğunu?’, ‘Emperyalizmin 100 Herod’unu’ ve ‘Azizabad’ın Şehit Çocuklarını’ okumak isterseniz, benim ismimle Kaos’un arşivinde var. Bu yazım ise, ilk iki Bush için sadece bir özet olacak.
1- Emperyalizmin onuru bir aile:
Ailelerinin işlediği suçlardan kimse sorumlu tutulamaz; fakat basit bir rastlantı nedeniyle, şunlara bir göz atalım:
a) Büyükbaba: Prescott Sheldon Bush, Yale Üniversitesi’nde okuyordu, Birinci Dünya Savaşı yıllarında oradaydı. “Kemikler ve İskeletler Topluluğu (Skull and Bones Societ)” adlı bir kardeşlik derneğinin üyesiydi. Başlangıç töreni için öğrenciler burada bir bodrum katında toplandılar, birinci sınıf öğrencisi, çırılçıplak, New Haven mezarlığından çıkarılmış kemiklerle dolu bir tabutun içinde yatarak ve herkesin önünde cinsel deneyimlerini anlatarak mastürbasyon yapıyordu. Bu seks ve ölüm kültürü çok yıllar sonra Ebu Garip’te görülecekti. Onun oğlu ve torunu, her ikisi de Amerika Birleşik Devletleri başkanı oldular, her ikisi de Yale Üniversitesi’nde okudular ve her ikisi de aynı kültürü gerçekleştirdiler.
Prescott, 1930 yılların sonunda, Union Banking Corporation’ı yönetiyordu ve zorba Adolf Hitler’e sermaye yardımında bulundu. Bu ülke savaşa girdiğinde hükümet, düşman ile ticaret yapıldığı gerekçesiyle bankaya el koydu (Trading with the Enemy Act, 1942).
Prescott, bir faşist olarak, savaştan sonra Fritz Thyssen aracılığıyla 1952 yılına kadar işlerini sürdürdü ve bu yıl Connecticut eyaletinden senatör seçildi.
b) Baba: George Herbert Walker Bush hakkında yazılmış birçok ciddi kitap var. Bu kitaplarda; CIA’nin süper operasyoncusunun, doğudan Lübnan’a sonra Avrupa ve Amerika’ya gönderilen eroin ve esrar trafiğini kontrol etmek için 1956 yılında Beyrut’a gidişinden bu yana, dünya çapındaki uyuşturucunun büyük manevi babası olduğuna işaret ediliyor. Onun bu anlamdaki kariyeri, şu gizli kreasyonlar da oluştu:
• 70’li yıllarda, dünyanın en fazla eroinini üreten Tayland’daki Chiang Mai merkezinde.
• Bolivya’da dünyanın en büyük koka macunu üreticisi olan, orijinal biçimiyle “La Mafia Cruceña”da.
• Sonradan dünyanın en büyük kokain-hidroklorür üreticisi olaçak olan, Kolombiya, Antioquia’da, Ochoa ailesiyle birlikte “La Compañía” oluşumunda.
• İran-Kontra skandalında. Irak’ın düşmanı İran’a silah satmak için müttefiki Irak’a ihanet etti. 80’li yıllardaki o savaşta, her iki taraftan yüz binlerce insan öldü.
• Bu skandalın sonunda, 27 ton saf eroini, Kolombiya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne sokmak için Sandinistlerin karşıtlarını destekledi.
• Kennedy’nin öldürülmesinde, Howard Hunt ile Allen Dulles, Richard Helms y David Attle Phillips arasındaki bağlantıda yine GHW Bush’a işaret edildi.
• Onun büyük suçları sadece yukarıda belirtilenler değil. 1989 yılı Aralık ayındaki Panama işgali ve on üç ay sonra on binlerce masum sivilin katledileceği Irak saldırısından da (Körfez Savaşı) sorumlu.
c) Anne: Barbara, UNICOR’un sahibi oldu. Federal tutukluları köle gibi çalıştırmayı kendine iş edinmiş özel bir şirket, ülke çapında 150 binden fazla tutuklusu var. Mevcut icra başkanı Kenneth Rocks aracılığıyla, bu işi hala sürdürüyor olması muhtemel.
d) Kardeşler: Neil ve Jeb, neredeyse yirmi yıl önce, “Savings and Loans Associations” (S&l Scandal) skandalında, halkın on milyonlarca dolarını çaldılar. Bunun “Birleşik Devletler tarihindeki en büyük hırsızlık” olayı olduğuna inanılıyor. Şimdiye kadar 1,4 trilyon dolarlık vergiye eşdeğer olduğu hesaplandı. Kardeşler bu olaydan dolayı hiç suçlanmadılar.
e) Kızlar: Genna ve Bárbara, uyuşturucu ve alkol kullanma yüzünden adalet kurumlarıyla sorunlar yaşadılar.
2- Bir suçun geçmişi
George’un ne altın çocukluğundan ne okuldaki kötü notlarından, ne uyuşturucu ve alkol bağımlılığı içinde gecen geçliğinden ne de onun Vietnam savaşındaki korkaklığından hiçbir şey söylemeyeceğim. Sadece politik yaşamına bakalım:
a) Eyalet Valisi: 48 yaşında, 1994 yılında seçildi. Teksas’taki beş yıllık görevi boyunca, o kadar fazla ölüm cezası verdi ki ne başka bir eyalette ne de dünyanın başka bir ülkesinde böyle bir şey olmadı. Büyük çoğunluğu Latin ya da Afrika kökenli olan bu yoksul sanıkların, avukatlara ödeyecek paralarının olmadığını, hâkim ve savcının hizmetinde olan ve mahkeme tarafından atanan rüşvetçi ve yetersiz, “Public Defendants” avukatları tarafından savunuldukları, bunun gerçek bir savunma olmadığı biliniyordu. Vali hiç ödün vermedi. Ne de cezalarda bir hafifletme yaptı. Bu yüzden, Vietman savaşı boyunca ona alerji yapan ölüm hobisinin seyrini izlemek gerekir. Bu hobi, Beyaz Saray’da değil, tersine birkaç yıl önce başlamıştı.
b) Hilebaz:
(…)
2000 yılı seçimlerinde Bush ve Gore hemen hemen aynı miktarda oy aldılar, hiçbiri 270’e ulaşamadı. Florida’da seçim çok zorlu geçti ve kimin kazandığı saptanamadı. Aslında böyle değildi. George’un kardeşi vali Jeb Bush, Gore yanlısı ve büyük çoğunluğu Afrika kökenli Amerikalıların 58.000 oyunu geçersiz kılmıştı. Ayrıca Güneydoğu Florida da, bir kısmı Küba kökenli olan seçim merkezlerinin sorumluları, sahtekârlık yaparak Gore’un partisine verilen oyları geçersiz saydılar. Bütün bu sahtekârlıkların sonunda, Bush’un, Gore’dan 537 oy daha fazla almış olduğu söylendi. Bunların dışında iki suç daha işlediler: a) oylama sonucu, Florida’daki toplam kullanılan oyların sayısı kadar olması gerekirken, halkın kullandığı oyun yarısının %1’den daha az farklıydı. Yeniden seçime gidilebilirdi. Yapılmadı. Çünkü vali Jeb Bush tarafından atanan, sekreter Katherine Haris böyle karar verdi. b) Anayasaya göre başkanlık seçimlerinde bir anlaşmazlık veya kimin kazandığı konusunda bir belirsizlik olduğu zaman temsilciler meclisi karar verir. Aynı 1824 yılında John Quincy Adams döneminde olduğu gibi. Çünkü herhangi bir modern devlette, birinci güç ne yargı ne de yürütmedir, biri
nci güç yasamadır. Ve bu seçimin sonucuna, Yüksek Adalet Mahkemesinin dokuz üyesinin beşi tarafından karar verildi… Üyeler Bush’un partisindendi. Katherine Harris tarafından kendilerine sunulan belgeyi onaylayarak, 537 oy farkı ile Bush’u kazandırdılar. Bush’un iktidara gelişi usulsüzdü yani antidemokratikti. 2004 yılındaki bu seçim farklıydı, çünkü insanların, savaşın ortasında bulunan, hatta iki yıldan az olan, hükümetlerini desteklememesi çok zor bir durumdu.
c) Kendi kendine mi saldırdı? İmparatorluğun bütün tarihi boyunca, kendi kendine yaptığı çeşitli saldırıları saptamanın zamanı değil. Eğer okuyucu bunları görmek isterse, internette birçok site ve makale var. Fakat 2001 yılında, New York ve Washington’da olan, en fazla kuşku duyulan olaylardı:
• Pentagon’a bir yolcu uçağının çarptığı söylendi. Yalan. Ne çelikten motorların katı parçalarından kalıntılar ne de birçok olayda olduğu gibi, en korkunç uçak kazalarında bile her zaman hayatta kalabilen kara kutu ortaya çıktı.
• İddia edilen “El Kaide’li teröristlerin” bulunduğu ve “Mohammed Atta’nın kullandığı” American Airlines (AA) uçağı, New York’daki Dünya Ticaret Merkezinin kuzey kulesine, sabah saat 8.46 da vurmadan birkaç dakika önce Hudson kıyılarından, Indian Point nükleer santrallerinin üstünden geçti. Uçaksavar mitralyözleri ile koruma altında bulunmayan nükleer santrallere çarpsaydı, bir erimeye (meltdown) neden olurdu. Yani onun özüyle birleşir ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olur, yüz yıllar boyunca Corredor Notre’den, Washington’dan Boston’a kadar her yeri harap ederdi. Hem niçin birkaç ‘terörist’, imparatorluğa öldürücü bir darbe vurduktan sonra ölüme gitsinlerdi, aksine, hayatlarını kurtarmayı tercih etmezler miydi? Bunda bir mantık var mı?
• Binaların içeriye doğru çökmelerinin, 110 katın her birinin göçmesinin, tek nedeninin kuzey kuleye çarpan 11 AA ve güney kuleye çarpan 175 AA uçakların olduğu söylendi. Yalan. Yalnız temele yüklenen güçlü TNT patlamasıyla böyle bir şey olur. Ayrıca binaların çökmesi dirseklerden kaynaklanır. Herhangi bir mühendis bunu doğrulayabilir ve bu birçok kez yapıldı.
• Pentagon’da çalışan çok sayıda general, 10 Eylül günü, bir sonraki güne ilişkin uçuşlarını ertelediler. Niçin?
• Felaketin çok sayıda önemli tanığı, hava trafik kontrolörleri, itfaiyeciler, New York polisleri, FBI ajanları, kulelerin yıkılma şekliyle ilgili detay vermemeleri için tehdit edildiler. Niçin?
• FBI, uçakların füzeler gibi kullanılarak terörist saldırılar yapılabileceği konusundaki birçok bilgiyi bir kenara attı. Niçin?
• Birkaç ay önceden ülkenin bütün hava alanlarında güvenlik tedbirleri yoğunlaştırılmıştı. O halde, on sekiz Arap görünüşlü adam, üç farklı hava alanından, üstlerinde -iki hostesin telefonla ortaya koyduğu gibi- ateşli silahlar, bombalar, göz yaşartıcı gaz ekipmanları ve gaz maskeleri ile dört uçağa nasıl binebildiler?
• Farz edilen birçok hava korsanının, Amerika’ya giriş çıkış vizelerinin elde edişleri, çeşitli havacılık okullarına girişleri ve aynı zamanda FBI’ın, onlar üzerine başlatılmış soruşturmayı askıya alışı nasıl anlaşılabilir?
• Eğer Atta, binlerce galon benzin taşıyan ve saatte 700 mil hızla binaya çarpan uçağı kullanıyor idiyse, nasıl oluyor da “Mohammed Atta’nın pasaportu” kuzey kulesinin kalıntıları arasından çıkabiliyor?
Bunlar ve diğer pek çok soru, 11 Eylül’ün meydana gelişi üzerine, dünyada milyonlarca insan tarafından sorulan sorulardır. Ayrıca, basın şirketleri tarafından verilen, resmi açıklamalar da ciddi şüphe uyandırıyordu.
Bu iğrenç eylemin fikri yazarı Usame bin Ladin’mi? Ama… Tek başına mı hareket etti veya birçok analistin inandığı gibi Birleşik Devletlerin üst düzey yöneticileriyle direk veya dolaylı suç ortaklığımı yaptı? Niçin bu yedi yılda, o sabah olanların derinlemesine ve gerçek bir araştırması yapılmadı?
Sonuç olarak, bu 11 Eylül olayı, daha sonra gelecek olan savaşları haklı çıkarmak için kendi kendine yapılan bir saldırı mıydı? Eğer imparatorluğun şiddet tarihini analiz edecek olursak gerçekten böyle olduğu sonucuna ulaşabiliriz.
d) Irak ve Afganistan savaşları: O sabah en az üç bin kişi öldü. Onların savaşlarında ise 200.000’i çocuk olmak üzere bir buçuk milyon insan hayatını kaybetti. Ayrıca her iki savaşta 5000’den fazla Amerikan askeri öldü. Kol ve bacaklarını kaybettiler, kör kaldılar ve tekerlekli sandalyelere mahkûm oldular. Kendi ülkesinin askeri hastanelerinde, uygun tıbbi bakım eksikliği nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Bunların içinde en önemlisi “Walter Reed” hastanesi, burada tedaviler çok farklı oluyor, ama sadece başkanlar ve generallere. Bu savaşlarda bulunan yüzlerce eski asker de intihar etti. Elbette bunlar da bu savaşın kurbanlarıydı.
Eğer Usame Bin Ladin, ele geçirilmek istenseydi imparatorun bunu yapabileceği belli değil mi? Hitlerin Almanya’sı ve Tojo’nun Japonya’sını, tarihin en güçlü iki savaş makinesini ezen bir güç üstünü örtecek damı bile olmayan bir adamın yerini saptayamaz mı? Bu nasıl bir muammadır?
Her gün daha fazla insan ölmeye devam ediyor. Afganistan’daki savaş, başladıktan yedi yıl sonra, bu son aylarda yeniden şiddetlendi. Ve Irak’ta savaşın öldürücü ritmi, haksız saldırıdan neredeyse altı yıl sonra hala devam etmekte.
İmparatorluk ayrıca Pakistan ve Suriye’nin bazı bölgelerini de bombaladı. İran’a da saldırabilirdi. Çok uluslu bir savaşa neden olabilir ve bir nükleer savaş çıkarabilirdi.
Afganistan ve Irak’ta kurban edilen her bir savaşçı, patlayan her bomba, öldürülen her insan, misilleme olarak yapılan her bombardıman, yakılan-yıkılan her mülk, atılan her basit kurşun… Bush ve onun yandaşları tarafından düzenlenen saldırgan canavar emperyalizmin marifetidir. Bu ülkelerde akıtılan her damla kan, sürekli kanla kirletilen imparatorluğu daha da fazla kirletiyor.
3- Suçlarının kısa bir özeti:
• Teksas tarihinde, yalnızca bir ölüm cezasını hafifletmek için bile, ödün vermeyen ilk valisi olmak.
• 2000 yılında, Florida’da seçim hilesi ve Washington’da anayasa ihlali ile başkan olmak.
• 2001 Eylülünde Pentagon ‘saldırısı’ ve New York’taki ikiz kulelerin çöküşündeki delillerin, onu suç ortağı olarak işaret etmesi.
• Aynı yılın ekim ayında, Molla Ömer hükümetini yıkmak ve Usame Bin Ladin’i yakalayacağını söyleyerek Afgan halkına karşı yok etme savaşının emrini vermek. Bu savaşta, aralarında 100.000 çocuğun bulunduğu, 300.000’den fazla insanın öldürüldüğüne inanılıyor. Şimdi de Obama, tekrar on binlerce asker göndererek, bu savaşa devam edeceğini ilan etti.
• “Patriotic Act” yasası sayesinde 2001 yılının Ekim ayında, Birleşik Devletler halkı üzerindeki hükümet diktasını ve terör iktidarını artırmak.
• Irak’ta kitle imha silahlarının varlığı üzerine yalan söylemek. 2003 Mart’ında, bu ülkenin istila edilmesini emretmek. İmparatorun sözcülerine göre, birliklerin bir kısmı, Afganistan’ının güneyinde, güya Bin Ladin’i kuşatmışlardı. Bu savaşta, bu güne kadar, aralarında 200.000 çocuğun bulunduğu 500.000’den fazla insanın öldüğüne inanılıyor. Mezopotamya’nın bin yıllık eserlerini bombalamak, Bağdat müzesini yağmalamak -insanlığın büyük mirasını- Ebu Garip’te işkence ve cinayetler yaparak, Azizabad’ın çocuklarını katlederek vahşet yapmak.
• Yıllar önce, New Orleans şehri, federal hükümetten Ponchtrain Gölü çevresine bent yapılmasını istemişti. B
ush ve diğer hükümetler bunu reddettiler. 23 Ağustos 2005 yılındaki Katrina kasırgasında göl taştı. Göle yakın şehrin kuzey kemsin de oturan yoksul mahallelerden, 2541 kişi (1836 kişi doğrulandı, 705 kayıp) büyük çoğunluğu boğularak hayatlarını kaybettiler. Bu korkunç tehdit karşında, bunu yapması için birkaç güne sahip olmasına rağmen, şehri tahliye etmemek. Ayrıca sonraki günlerde felaketzedelere yardım etmemek.
• Çevrenin lehine yapılan küresel çabalara köstek olmak -atmosfere giden karbondioksitin %137’sini Birleşik Devletler yayıyor.
• Bu arada Irak ve Afganistan savaşları için 700 milyar dolar harcamak. Federal hükümet tarafından hastanelere, okullara, evsizlerin sığınaklarına, bilimsel araştırma merkezlerine, AIDS karşı mücadeleye, kültürel kurumlara ve diğerlerine ayrılan fonları dramatik bir şekilde azaltmak.
• Küba’ya uygulanan ekonomik ambargoyu, İsrail dışında, dünyanın diğer bütün ulusları tarafından kınanmasına rağmen güçlendirmek. Utanç verici ve çok sayıda ölüme neden olan, gayri meşru, Küba Düzenleme Yasasını devam ettirmek.
• Dünyanın çeşitli ülkelerinde gizli cezaevleri kurmak. Belki de buralarda, Ebu Garip’teki gibi insanlar öldürüldü, işkenceler yapıldı. Tarihin en kötü zalim hükümdarlıklarında bile gizli cezaevleri yoktu!
• Yoksul ve orta sınıflara karşı, ülkenin en imtiyazlı sınıflarını, azda olsa vicdan azabı duymaksızın, utanmazca bir şekilde desteklemek.
• 1929 yılından beri ülkenin en kötü ekonomik krizine neden olmak. Bu krizin suçluları büyük sanayi, finans merkezleri ve bankalar, çökmenin eşiğine gelince çalışkan halkın yıllar boyunca ödeyeceği, milyonlarca doları bağışlayarak onları kurtarmak.
• 23 Kasım 2008 tarihinde, Beyaz Saray’da, Tel Aviv’in soykırım rejiminin şefi, Ehud Olmert ile yaptığı görüşmede, İsrail’in Gazze’yi işgal etme talebini desteklediği ve bu katil ile gizlice anlaştıklarına inanılıyor. 27 gün süren ve sivillerin katledildiği bu canavarlıkta -herhangi bir zamanda tekrarlanabilecektir- en az 416 çocuk, 106 kadın, 15 doktor ve hemşire, 118 yaşlı öldürüldü. 725’i kadın ve 1855’i çocuk olmak üzere 5320 kişi de yaralandı. 60.000’den fazla kişi yerlerinden edildi. Bunların büyük çoğunluğunun evleri yıkıldı. Kurtarılabilecek yüzlerce yaralı, tıbbi malzeme ve ilaç yoksunluğundan hastanelerde ve evlerinde öldüler. Çünkü katil askerler, sağlık malzemelerinin girişini yasaklamışlardı. İşbirlikçi bir istilacı, büyük çoğunluğu kadın ve çocuktan oluşan 120 sivile, savaştan zarar görmeyeceklerini söyleyerek bir sığınağa yerleştirdi. Daha sonra sığınak bombalandı ve içeride bulunanların kırktan fazlası öldürüldü. Bu canavarlık, insanlık tarihinde çok az görülmüştür. İşgalci askerlerden 4 kişi öldü, 84 kişi de yaralandı. Öyle bir savaş ki, bir tarafta 1314 ölü diğer tarafta sadece 4. Bu bir savaş değil, bu bir katliamdır. Benzer şeyler Panama işgali ve Körfez Savaşı’nda da oldu. Gazze katliamı, emperyalist Yankinin klasik bir “misilleme” modelidir.
*** Bush’un suçları, yalnız burada belirtilenlerden ibaret değil. Çok daha fazlası var. Bilgilendirmeye devam edeceğiz.
4 – Paradoks
Bir adam bir kapıyı kırıp, bir eve girer ve bir televizyon çalarsa, polis tarafından yakalanır ve adalete götürülür. İkamet edilen bir konutun kapısını kırmaktan suçlanarak beş yıl ağır hapis cezasına çarptırılır.
Bush, işlediği suçlar nedeniyle yargılanmaksızın rahatça görevinden ayrılabilir mi?
[Kaosenlared’deki İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]