Kapitalist üzerine niçin düşünmek gerekiyor? Çünkü Türkiye’de özellikle soldan yapılan analizlerde bir yandan genelleme düzeyinin yüksekliği, diğer yandan da belirli kavramların kullanılmasındaki sıklık ya da yüksek “kavram yoğunlaşması ve merkezileşmesi” somutu anlamaya yönelik doğru yerden başlansa da çoğu zaman analizi orada bırakıyor. Halbuki özellikle Marks’ın çalışmalarına yeniden baktığımızda toplumsal-tarihsel sürecin somut düzeyde analizine yönelik ortaya […]
Kapitalist üzerine niçin düşünmek gerekiyor? Çünkü Türkiye’de özellikle soldan yapılan analizlerde bir yandan genelleme düzeyinin yüksekliği, diğer yandan da belirli kavramların kullanılmasındaki sıklık ya da yüksek “kavram yoğunlaşması ve merkezileşmesi” somutu anlamaya yönelik doğru yerden başlansa da çoğu zaman analizi orada bırakıyor. Halbuki özellikle Marks’ın çalışmalarına yeniden baktığımızda toplumsal-tarihsel sürecin somut düzeyde analizine yönelik ortaya konan kavramsal zenginliğin sanıldığından çok daha gelişkin olduğu görülebilir. Bunlardan biri de kapitalist kavramıdır.
Türkiye’de kapitalist üzerine düşünmenin en iyi yolu herhalde düşünmeye Koç’lardan başlamaktır. Rahmi Koç’un her vesileyle medyada yoğun bir biçimde yer alması bize iyi bir başlangıç sunabilir. Köşe yazılarından, haber düzeyindeki değerlendirmelere kadar bu yer alma halinin ortak bazı noktaları vardır: Rahmi Koç’un çeşitli konularda yaptığı açıklamalardaki rahat tavırları, göze çarpan farklılıklar taşıyan giyim kuşamıyla “trendsetter” olma durumu, oldukça çeşitli hobileri, burjuva yaşantısını gözler önüne sermekteki rahatlığı gibi… Rahmi Koç’a dair bu tespitler, bir yandan hala “kayıp burjuvazisini” arayanlar açısından burjuva kültürünün gelişmişliğinin bir örneği olarak sempati toplamakta diğer yandan da bir burjuva olarak Koç’un “ruh” haline işaret etmektedir. Bu yazı açısından sorunsallaştırılan da işte ruh hali olarak ortaya konan, genelleştiği ölçüde zihniyete işaret eden bu durumdur. Türkiye’nin en büyük şirketlerine sahip bir grubun başındaki bir ismin “ruh” hali üzerine biraz düşünmek ilginç olsa gerek.
Marks günümüzde işletme, firma ya da şirket olarak ifade edilen yapıları, “bireysel sermaye” olarak kavramlaştırmıştır. Almanca orjinalinde “einzelkapital” olarak geçen kavramın İngilizce çevirisi “individual(bireysel) capital(sermaye)”dir. Individual kelimesinin etimolojik kökeninde Hıristiyanlıktaki “trinity – üçlü birlik”in tek tanrıyı ifade etmesi bulunur. Bireyin ruh ve maddeden oluşan bir bütün olmasına işaret eder. Bunun bireysel sermayeler ile analojisini kurduğumuzda bir yandan ruha tekabül eden zihniyet, diğer yandan da madde olarak maddi süreç önem kazanır. Bireysel sermaye bu ikisinin bir araya geldiği ve bütünü oluşturduğu yerdir.
Ancak bu ikisi arasındaki gerilim sosyal bilimlerde oldukça tartışma yaratmıştır. Örneğin W.Sombart’ın “Burjuva”sının bütün derdi zihniyet ve maddi yaşam arasındaki bu ilişkiyi anlamaya yöneliktir. M.Weber, “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”nda bu ilişkiyi kapitalizmin ortaya çıkışına yönelik açıklamasının merkezine koyar. Bu çalışmalarda çubuğun zihniyetin maddi yaşam üzerindeki etkisinden yana büküldüğü söylenebilir. Marks ise, özellikle “Alman İdeolojisi”nde, Genç Hegelcilere yönelik eleştirilerini, tarihin anlaşılması sürecinde öne çıkarttıkları zihniyet-düşünce düzlemini eleştirerek geliştirir. Yani Marks da çubuğu maddi yaşamın zihniyet-düşünce üzerindeki etkisinden yana bükmektedir. Marks şöyle der: “Fikirlerin, anlayışların ve bilincin üretimi her şeyden önce doğrudan doğruya insanların maddi faaliyetine ve karşılıklı maddi ilişkilerine, gerçek yaşamın diline bağlıdır. İnsanların anlayışları, düşünceleri, karşılıklı zihinsel ilişkileri bu noktada onların maddi davranışlarının dolaysız ürünü olarak ortaya çıkar”. Bu bağlamda Marks, Kapital’de “ekonomi sahnesinde görülen kimselerin, genellikle aralarında bulunan ekonomik ilişkilerin bir kişiliğe bürünmesinden başka bir şey olmadıklarına” işaret eder ve bu anlamda da kapitalisti sermayenin kişileşmesi olarak açıklar. “Kapitalistin her türlü eylemi, salt -onun kişiliğinde bilinç ve iradeye bürünmüş sermaye olarak- sermayenin işlevidir” demektedir. Marks burada açıkça kapitalistin zihniyetini belirleyen yapısal bir şeylerin olduğunu vurgular. Bu da aslında Kapital’de geliştirdiği ve Türkçeye perhiz teorisi olarak çevrilen yaklaşımında açığa çıkar. Buna göre kapitalist özellikle sermaye birikiminin erken dönemlerinde bireysel tüketim ile sermaye birikimi arasında bir çelişkili varoluş hali içindedir. Birikimi sermayenin sürekliliği açısından zorunlu bir ilişki olarak tanımladığımızda kapitalistin bireysel tüketime giden her bir harcaması, sermaye birikiminden yapılmış bir aşırma olarak karşımıza çıkar. Koç’ların birikim sürecinin erken aşamasına dair Vehbi Koç’un yaşamına baktığımızda, bu çelişkinin varlığının Vehbi Koç’un bilinç ve zihniyeti üzerindeki etkisi çarpıcı bir biçimde görülebilir. Şu dillere destan tutumluluk-tasarruf özelliği böyle bir yapısallıktan kaynaklanmaktadır. Vehbi Koç’un ifadeleriyle söylersek “Zorunlu harcamalar dışında bütün kazançlarımı yeni yatırımlar için kullandım. İşleri geliştirmenin başlıca sırrı budur”.
Kapitalist, sermayenin kişileşmesidir, ancak yine Marks’ın vurgusuyla “kapitalist üretim, birikim ve servet gelişip arttıkça, kapitalist, salt kişileşmiş sermaye olmaktan çıkmaya başlar. Kendi özü, kendi kişiliği için insanca duygular beslemeye başlar ve bu yoldaki eğilimi, ona, dünya zevklerinden yoksun kalmayı şimdi eski moda bir cimrinin önyargısı olarak görmeyi ve buna gülümsemeyi öğretmiştir. Klasik tipteki kapitalist, bireysel tüketimi, işlevine karşı işlenmiş bir günah ve birikimden “perhiz etmek” olarak damgaladığı halde, modernleşmiş kapitalist, artık, biriktirmeye, zevk’ten “perhiz etmek” gözüyle bakabilmektedir.” Ancak bu yeni durum kapitalistin sermayenin kişileşmesi olarak değerlendirilmesini engellemez. Bir toplumsal ilişki olarak sermaye birikiminin gelişmesiyle sermayenin mahiyetinin de genişlediği söylenebilir. Sermayenin genişleyen mahiyeti kapitalistin mahiyetini de genişletecektir. Bu anlamda sermaye birikiminin ilerleyen aşamaları için de kapitalistin sermayenin kişileşmesi olarak görülmesi mümkündür. Ancak burada Marks’ın vurgulamak istediği şey farklıdır. Artan ve çeşitlenen bireysel tüketimler artık birikimden perhiz olarak algılanmamakta, tersine “belli bir gelişme aşamasına ulaşıldığında, aynı zamanda bir servet gösterisi ve dolayısıyla itibar kaynağı olan ve alışılagelen derecede bir israf, “talihsiz” kapitalist için bir iş zorunluluğu halini almaktadır”. Marks için bu durum, “sermayenin temsil masrafları”na işaret eder.
Sermaye birikimi geliştikçe, sermayenin temsil masrafları artar ve modern kapitalistin yaşamı, tutum, davranış ve zihniyet dünyası da buna paralel bir değişim gösterir. Vehbi Koç’dan, Rahmi Koç’a uzanan süreç ise bu tespitlerin tipik bir örneğini göstermektedir. Rahmi Koç’un, Vehbi Koç’un aksine, burjuva yaşantısını gözler önüne sermekteki rahatlığı da bu bağlamda anlaşılmalıdır.
*Marmara Üniversitesi