Batılı liderler, İsrail’in askeri harekât yaparken sivil kurbanları önlemede çok dikkatli davrandığı konusundaki görüşleri onayladılar. Oysa operasyonun on ikinci gününde ölü sayısı 760’a çıktı. Sonra da Batı soruyor; “Niçin bizden nefret ediyorlar?” İsrail bir kez daha Filistinliler için cehennemin kapılarını açtı. Birleşmiş Milletler okulunda 40 sivil, diğer üç kişi de bu tip bir plantasyonda öldürüldü. […]
Batılı liderler, İsrail’in askeri harekât yaparken sivil kurbanları önlemede çok dikkatli davrandığı konusundaki görüşleri onayladılar. Oysa operasyonun on ikinci gününde ölü sayısı 760’a çıktı. Sonra da Batı soruyor; “Niçin bizden nefret ediyorlar?”
İsrail bir kez daha Filistinliler için cehennemin kapılarını açtı. Birleşmiş Milletler okulunda 40 sivil, diğer üç kişi de bu tip bir plantasyonda öldürüldü. İsrail askerlerinin sorumluluğu altında Gazze’de gerçekleştirilen ve “silahların etik kullanımına” inanan ordu için kötü sayılmayacak bir gece işiydi. Şaşırmamız mı gerekir?
Zaten bizlere:
• 1982 yılında, Lübnan’da İsrail saldırısı boyunca öldürülen 17.500 kişi -neredeyse hepsi sivil, çoğunluğu kadın ve çocuk-;
• Sabra ve Şatilla katliamlarında 1700 Filistinlinin öldürülmesi;
• BM kampında, Kana katliamında öldürülen ve yarısından fazlası çocuk olan 106 Lübnanlı sivil mülteci;
• İsrail’in 2006 yılında sivillere evlerinden çıkmalarını emrettikten sonra helikopterleri ile taradığı Marwahin katliamı;
• Lübnan’ın istila edilmesinde, aynı yılda yapılan, aynı tarz bombardımanlarda, neredeyse hepsi sivil olan 1000 kişinin ölümü unutturuldu.
Batılı liderler, cumhurbaşkanları gibi başbakanları ve korkarım ki medya yöneticileri ve gazeteciler de, İsrail’in sivil kurbanları önlemede çok dikkatli davrandığı konusundaki eski yalanı içlerine sindirmiş durumdalar. Bu şaşırtıcı. İsrail’in bir başka büyükelçisi, Gazze katliamından saatler önce, ” İsrail sivillerin etkilenmemesi için elinden gelen her şeyi yapıyor” diyerek yeni bir güvence verdi.
Ateşkesten kaçınmak için bu yalanı tekrarlayan her bir başkan ve başbakanın elinde dün akşamki katliamın kanı var. Eğer George W. Bush, ateşkes yürekliliğini 48 saat önce gösterseydi, bütün bu yaşlılar, kadınlar ve çocuklar, o 40 sivil yaşıyor olacaklardı.
Bu olanlar sadece bir utanç değil: Bu bir yüz karasıdır. Bunu savaş suçu olarak adlandırmak abartılı mı olur? Çünkü böyle. Eğer bu canavarlığı Hamas yapsaydı, nasıl isimlendirirdik? Korkarım ki bu bir savaş suçudur.
Ortadoğu ordularının -İsrailli, Iraklı, İranlı ve Suriyeli askerler- eliyle işlenen, çok sayıda toplu cinayetin üstünün örtülmesinden sonra, kinizm ile tepki göstermek gerektiğini sanıyorum. Ama İsrail, “uluslararası teröre karşı” savaşmakta olduğunu ilan etti. İsrailliler, Gazze’de bizim için, bizim Batı ideallerimiz için, bizim güvenliğimiz için ve bizi kurtarmak için bizim standartlarımıza uygun mücadele ettiklerini ileri sürdüler. Ve işte bu yüzden, bizler, Gazze’de işlenen vahşetin suç ortağıyız.
Geçmişte, bu zorbalıklarla ilgili, İsrail ordusu tarafından verilen birçok gerekçe elde ettim. Gelecek saatlerde, muhtemelen tekrar ısıtacakları için bazılarını belirteyim: Kendi mültecilerini Filistinlilerin kendileri öldürdü, Filistinliler cesetleri mezarlıklardan çıkardılar ve yıkıntılara yerleştirdiler. Ve tüm hesapların sonunda, Filistinliler, silahlı fraksiyonları destekledikleri ve silahlı Filistinliler kasten masum sivilleri bir kalkan gibi kullandıkları için suçludurlar. İsrail’in müttefiki Lübnanlı Falanjistlerin Sabra ve Şatilla katliamlarını yaptıkları zaman, orada bulunan İsrail askerleri 48 saat boyunca, hiçbir şey yapmaksızın katliamları izlediler. Bu, bir İsrail komisyonunun yürüttüğü soruşturma sonucu açığa çıkarıldı.
Daha sonra, İsrail bu katliamdan suçlanınca, Menahem Begin hükümeti, dünyayı İsrail’e nefret dolu iftiralar atmakla suçlamıştı. Sonra da, 1966 yılında İsrail topçusu, Kana’da Birleşmiş Milletlerin bir kampını bombalamıştı. Yine İsrail, adı gecen bu kampta Hizbullah’ın silahlı adamlarının gizlendiklerini ileri sürmüştü. 2006 yılında, Hizbullah’ın askerlerinin, sınırda, iki İsrail askerini kaçırmasıyla başlayan savaşta öldürülen 1000 den fazla kişinin öldürülmesinden de sadece Hizbullah’ı suçlamışlardı.
İsrail, ikinci Kana katliamındaki çocuk cesetlerinin mezardan çıkarılmış olduklarını iddia etmişti. Bu da diğer bir yalanıydı.
Marwahin köyü katliamı için hiçbir bahaneleri yoktu. İsrailliler, köy halkına, İsrail’in, silahlı gemilerinin saldırılarına hedef olmamaları için kaçmaları söylemiş ve onlar da itaat etmişlerdi. Mülteciler çocuklarını alarak seyahat edecekleri kamyonların etrafına sıralandılar, çünkü İsrailli pilotların kendilerinin masum siviller olduklarını görmelerini istiyorlardı. İsrail helikopterleri, onları, kısa mesafeden ateş ederek katletti. Ölmüş numarası yapan ikisi dışında hepsi ölmüşlerdi. İsrail bu olay için bir özür bile dilememişti.
On iki yıl önce, altı İsrail helikopteri, bir küçük yerleşim yerinden diğerine sivilleri götürmekte olan bir ambulansa -yine İsrail’in emrine itaat ediyordu- saldırmış ve üç çocuk ve iki kadını öldürmüştü. İsrailliler ambulansta Hizbullah’ın bir savaşçısının bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Tabiî ki yalandı. O zamanlar, bütün bu vahşetlerin haberini yaptım, araştırdım, hayatta kalanlarla konuştum. Aynısını birçok meslektaşımda yaptı. Elbette bizim amacımız, iftiraların en alçağıyla yüzleşmekti: Ama onlar bizi Yahudi aleyhtarlığı ile suçladılar.
Ve aşağıdakileri hiçbir şüphe duymaksızın yazıyorum:
• Üretilen bu skandalları yeniden duyacağız.
• Bize, Hamas’ın suçlu olduğu yalanını, yeniden tekrar edecekler. Bu suça katılmadan da Hamas’ın yeterince suçu olduğunu zaten Tanrı biliyor.
• Büyük ihtimalle “cesetlerin mezarlardan çıkarılmış” olduğu yalanını yeniden karşımıza çıkaracaklar.
• Birleşmiş Milletler okulunun içinde “Hamas’lıların bulunduğu” yalanını yeniden duyacağımıza eminim.
• Ve bize, kesin olarak, yeniden Yahudi düşmanlığı söylevi verecekler.
• Ve de bizim şeflerimiz, şişirerek, yeniden körükleyerek, dünyaya ateşkesi bozanın Hamas olduğunu hatırlatacaklar.
Ancak böyle olmadı. Ateşkesi ilk bozan İsrail’di. 4 Kasım günü, Gazze’nin bombalanmasıyla altı Filistinli, yine 17 Kasım’daki diğer bir saldırıda da bombardımanda 4 Filistinli öldürüldü.
Evet, İsrailliler güvenli bir yaşamı hak ediyorlar. Gazze’nin çevresinde 10 yılda yirmi İsrail vatandaşının öldürülmesi elbette korkunç bir rakam. Ama 10 günde, 760 Filistinli öldürüldü ve İsrail’e dönüştürülen Filistin kısmında toplu göçün yaşandığı, Deir Yasin katliamından, 1948 yılından beri binlerce ölü, bu ölçek tamamen farklı.
Bu, Ortadoğudaki normal bir kan akışı değil tersine 1990’lı yıllarda Balkan savaşlarının düzeyinde bir vahşeti hatırlatıyor.
Şüphesiz ne zaman bir Arap, kontrolsüz bir öfke ile isyan ederse, kışkırtılan kör öfkesini Batı’ya doğru yöneltirse, bunun bizim ile ne ilgisi var, diyeceğiz ve kendimize soracağız, “Ama niçin bizden nefret ediyorlar?” Cevabını bilmediğimizi söyleyebilir miyiz.
De The Independent de Gran Bretaña.
[İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]