Dün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Nazlı Can öğretmenin e-posta’sı ulaştı elimize. Onun mektubu sadece kendi öykülerini, bir dershanenin öğretmenlerinin insanlık dışı çalışma koşullarını değil, tüm öğretmenleri tehdit eden korkunç emek sömürüsünü anlatıyordu. Sadece sömürüyü değil insanca yaşam için anlamlı bir mücadele deneyimini, bir dershanedeki onurlu direnişi de anlatan bu mektubu siz okurlarımızla paylaşıyoruz. Sendika.Org Merhaba, […]
Dün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Nazlı Can öğretmenin e-posta’sı ulaştı elimize.
Onun mektubu sadece kendi öykülerini, bir dershanenin öğretmenlerinin insanlık dışı çalışma koşullarını değil, tüm öğretmenleri tehdit eden korkunç emek sömürüsünü anlatıyordu. Sadece sömürüyü değil insanca yaşam için anlamlı bir mücadele deneyimini, bir dershanedeki onurlu direnişi de anlatan bu mektubu siz okurlarımızla paylaşıyoruz. Sendika.Org
Merhaba,
Ben dershane öğretmeniyim, yaklaşık 1,5 ay boyunca Bakırköy’de özel bir dershanede öğretmenlik yaptım. Ancak maaşlarımızın ödenmemesi sebebiyle geçtiğimiz cumartesi dershanenin neredeyse tüm öğretmenleri olarak 8 öğretmen iş bıraktık. İşverenden talebimiz maaşlarımızın ödenmesi ve işe başlarken birçoğumuza teminat adı altında tarihsiz olarak imzalatılmış olan 9-10 aylık maaşlarımız tutarındaki senetlerimizi geri almaktı. Pazar günü işverenle son anlaşmamızda senetlerimiz geri verilirken halen maaşlarımızı alamadık. Yurtsever Cephe İşçi Birliği avukatlarının bize verdiği destekle biz de maaşlarımızın karşılığında onlardan senet aldık Ancak ödeneceğine dair hiçbir umudumuz yok. Yine de hepimiz işi bırakmış olduğumuz için şu an dershanede ders görülmüyor. İşverene gücümüzü bu şekilde gösterdik.
Bizim yaşadıklarımız bunlardan ibaret değildi, dersimiz saat kaçta başlarsa başlasın 8.30 mesai saatimiz kabul ediliyordu ve geç kaldığımız dakika başı maaş kesintisine uğruyorduk. Günde 9-10 saat boyunca ders verdiğimiz oluyordu. Bir öğretmen 3 öğretmen görevini üstleniyordu. Örneğin fen bilgisi öğretmeni bu derslerle beraber ÖSS kimya ve biyoloji derslerine de giriyordu. Aynı zamanda yayıncılık da yapan dershane bizden soru hazırlamamızı ve kitap yazmamızı da istiyordu; hatta bunları tamamlamadığımız takdirde maaş kesintileriyle tehdit edildik ve kimi arkadaşlarımız maaş kesintisine de uğradı. Zaten sigortasız ve çok az maaşlarla (200-750 YTL) çalıştırılıyorduk. Maaşımızı istediğimizde hakarete de uğruyorduk. En fazla 50 öğrencisi olan dershanenin bu şekilde bizlerin ücretlerini ödemeyerek ayakta kaldığını düşünüyoruz.
Bunların yalnızca bizim çalıştığımız dershaneye özgü bir durum olmadığını biliyoruz. Birçok dershane öğretmeni bu koşullarda çalıştırılıyor ve hatta kimi öğretmenlere işe başlarken istifa dilekçesi ve boş senetler de imzalatılıyor. Çünkü biz işsiz öğretmenler ordusu olarak dershanelere sunulmuş birer hediye paketiyiz. Her yıl devlette öğretmenlik yapmak için KPSS’ye giren öğretmen adayı sayısı 200 binin üzerindeyken (MEB Personel Müdürü’nün de geçtiğimiz ay kendi ağzıyla açıkladığı140 bin öğretmen açığına rağmen) yalnızca 20 bin öğretmen atanıyor. Geriye kalan öğretmenler de dershanelerde köle şartlarında çalışmaya razı geliyor.
Biz bu duruma karşı çıktık ve ilk iş deneyimimiz olmasına rağmen (İşverenimizin ve birçok işverenin tercih ettiği bir durum bu, suyumuzu iyicene sıkabilmek için öğretmen ilanlarında çoğunlukla yeni mezun ve stajyer öğretmen arıyorlar) bu durumu kabullenmedik ve dershane patronunun tüm ısrarlarına rağmen iş bıraktık. Yaptığımızı herkese duyurmakla beraber özellikle bizim durumumuzda çalışan öğretmenlerimize duyurmak istiyoruz ki artık kabullenmeyelim bu durumu.
Herkesin desteğini bekliyorum.
Öğretmenlere dair birçok övgü duyduğunuz bir güne denk geldi size bu mektubu yazmam; ama aslında biz öğretmenler bu kadar övgü yerine insanca bir yaşamı tercih ederiz.