Sel Yayıncılık, Karl Marx’ın Londra’daki sürgün yıllarında New York Tribune için muhabirlik yaptığı döneme ilişkin ‘Gazete Yazıları’nı derleyen bir kitap yayımladı. Dünyada ‘İngiliz egemenliği’nin hüküm sürdüğü 19. yüzyılın ortalarında Marx’ın bir ‘dış haberci’ gözüyle ABD’deki gazetesine gönderdiği yazılardan (1852-1862) bugünkü küresel düzende sorun olarak ne varsa o zaman da yaşandığını anlıyoruz. Ekonomik kriz, yolsuzluklar, bölgesel […]
Sel Yayıncılık, Karl Marx’ın Londra’daki sürgün yıllarında New York Tribune için muhabirlik yaptığı döneme ilişkin ‘Gazete Yazıları’nı derleyen bir kitap yayımladı.
Dünyada ‘İngiliz egemenliği’nin hüküm sürdüğü 19. yüzyılın ortalarında Marx’ın bir ‘dış haberci’ gözüyle ABD’deki gazetesine gönderdiği yazılardan (1852-1862) bugünkü küresel düzende sorun olarak ne varsa o zaman da yaşandığını anlıyoruz. Ekonomik kriz, yolsuzluklar, bölgesel çatışmalar, ayaklanmalar, devrimler. Irkçılığa ve sömürüye karşı savaşlar.
Ancak Marx, haberciliğini ‘Komünist Manifesto’dan esinlenerek yapmıyor!
New York Tribune’e fikir yazıları da yazmıyor. Büyük Britanya’nın, dolayısıyla dünyanın ilgi alanına giren konularda muhabirlik yapıyor. Gözlemlerini aktarıyor.
ABD’de konut sektörünü ve yatırım bankalarını vuran ekonomik krizin benzeri 1850’lerde İngiltere’de yaşanıyor. 1929 ‘Büyük Buhran’ının ayak sesleri orada işitiliyor. Fiyatlar düşüyor, borsa çöküyor.
Seçimlerde yolsuzluk ve rüşvete dayalı skandallar ise ‘vakai adiye’den.
Karl Marx, ‘siyasi vicdanların senet gibi kırıldığı’ bir seçim kampanyasından söz ediyor. 1852’de Avam Kamarası seçimleri ilan edilmeden, Kraliçe’nin tek bir meclisine 25 yerden, rüşvet ve tehdit nedeniyle yapılan itirazları hayret ve dehşet içinde gözlemliyor.
TBMM çatısı altında bu hafta yapılan Kılıçdaroğlu-Fırat ‘düello’su İngiltere parlamentosundaki ‘tartışma’ geleneğini anımsattı. Avam Kamarası’nda iktidar ve muhalefet milletvekillerinin sıraları arasındaki mesafe iki kılıç boyundan uzak tutulmuştur. Ki, kılıçlar çekildiğinde üyeler birbirini yaralamasınlar, öldürmesinler!
İktidar kanadının suçlandığı hayali ihracat-uyuşturucu kaçakçılığı olaylarından sonra Milliyet, dünkü başyazısında, bir ‘etik yasa’nın çıkmasının artık kaçınılmaz olduğunu vurguluyordu.
İngiliz parlamentosu, bu tür etik sorunlarla 150 yıl önce mücadele etmeye başlamış.
Karl Marx, seçime gidilirken rüşvet, yolsuzluk ve tehdide karşı Avam Kamarası’nın çıkardığı bir yasadan haberdar kılıyor ABD’deki okurları. Hükümetin seçimlere doğrudan etkisini gösteren bir olaydan söz ediyor. Seçim için verilen para karşılığında ticari bir firmaya açılan krediyi anlatıyor. Bunu yapan savunma bakanıymış ve bir deniz üssü komutanının imzasıyla subayların oylarını bakanlığın adaylarına vermesi isteniyormuş.
Marx’ın sistem eleştirisi hayli ironik:
“Britanya parlamentoları niçin bu kadar kötüydü değil de, tam tersine, bu kadar bile iyi olmayı, Britanya toplumunun gerçeğini bu kadar bile temsil etmeyi nasıl becerebildiler diye sormak geçiyor içimizden.”
Bugünkü Türkiye’deki duruma baktığımızda ülkenin olması gerekenden daha iyi konumlandığını söylemek fazlaca Marksist bir yaklaşım mı olur?!