“Uygar” kapitalist dünya, bundan iki yüz yıl önce de kendisini yerleştirirken, çok acımasız davranmıştı. Bugün de çok acımasız davranıyor. Bundan iki yüz yıl öncenin mağdurları bu düzene, bu çalışma tarzına, bu yaşam biçimine “makine kırıcıları olarak” bilinen Ludist hareket ile baş kaldırmaya çalıştı. Tarihin en zalim, en şiddetli karşı ile “yok edildiler”. O günden bu […]
“Uygar” kapitalist dünya, bundan iki yüz yıl önce de kendisini yerleştirirken, çok acımasız davranmıştı. Bugün de çok acımasız davranıyor. Bundan iki yüz yıl öncenin mağdurları bu düzene, bu çalışma tarzına, bu yaşam biçimine “makine kırıcıları olarak” bilinen Ludist hareket ile baş kaldırmaya çalıştı. Tarihin en zalim, en şiddetli karşı ile “yok edildiler”. O günden bu güne kapitalizm “uygarlık” aşamasında çok yol aldı!…
Kapitalizmin “uygarlık” açısından aldığı yollardan biri işçilerin örgütlenme ve eylem hakkını mevzuata bağlayarak “prangalamak” oldu. Bu bir hak tanımaktan çok bir özgürlüğü yok etmek, bir kısıtlama idi. Ancak, “uygarlık” adına işçilere bir “hak” olarak sunuldu.
Kapitalizm “uygarlık” açısından bir de işçilerin sağlığını düşünen düzenlemeler yaptı, “önlemler” aldı. Bunlar öyle önlemler idi ki, bugün dönüp geriye bakıldığında kanlı savaşlardaki kayıplar ve yıkımlar kadar kayıp ve yıkıma yol açmış olmasını tartışmak kaçınılmazlaştı.
Kapitalist dünyada haksız rekabeti önlemek için kurulmuş olan Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ/ILO) çok gecikmiş bir şekilde yakın zamanlarda birer cinayet olan “iş kazalarını” gündeme almaya başladı. Veriler derlemeye ve yayınlamaya başladı. Hoş, bu veriler de grev verileri gibi nadir olarak derlenip yayınlanmaktadır. Bu da sınıfsal bakışın ve duruşun itirafından başka bir şey olmasa gerek!
1990’lı yılların ortasında Dünya’da yılda ortalama 1.2 milyon civarında emekçinin iş “kazası” nedeni ile “öldüğünü” ifşa eden UÇÖ/ILO, izleyen yıllarda bu sayıyı 2 milyona çıkarmak zorunda kaldı. Bu aslında şunun da itirafıdır: son çeyrek yüz yılda iş kazaları nedeni ile sermaye cephesi yaklaşık 50 milyon işçinin ölümünü kabul etmektedir. Bu sayı 20. yüzyılın savaşlarındaki kayıplar ile karşılaştırıldığında çok daha anlamlı olur.
UÇÖ/ILO raporlarına göre, daha vahim olanı ise her yıl iş kazası ve meslek hastalığından etkilenenlerin sayısının ortalama 300 milyon işçi olmasıdır. Bunun anlamı ise “küreselleşme” olarak tarif edilen son çeyrek yüz yılda 7.5 milyar işçinin iş kazası ve meslek hastalığı ile karşı karşıya olmasıdır. Bu sayının ne kadar anlamlı olup olmadığını anlamak için Dünya nüfusu ile karşılaştırmak gerekir!..
Davutpaşa’daki “iş kazası” ve tersanelerdeki “işçi cinayetleri” bir anda Türkiye’de de bir insan kıyıcılığı olduğunu ortaya çıkardı. Öyle ki, sermaye cephesinin itiraf etmek zorunda kaldığı bir durum oluştu. Ancak, sorun derinleştirilemeyerek, günlük gazetelerde kalacak bir haber olarak tarihe not düşüldü. Oysa, sermaye cephesinin sınıf mücadelesinde büyük bir öfke ile karşı çıktığı grevler, greve katılan işçiler ve grevlerde kaybolan işgünleri ile iş kazaları ve meslek hastalıklarındaki kayıp işgünlerini karşılaştırmalı olarak bir başka gerçeği ortaya koyacaktı.
Aşağıdaki iki tablo makina kırıcıları ile insan kıyıcıları arasındaki bir gerçeği çok açık olarak gösteriyor ve uygarlığın ne olduğunu bir kez daha sorulması gerektiğine davet çıkarıyor.
KAYNAK: ÇSGB, Çalışma Hayatı İstatistikleri 1998, Ankara, 1999; SSK Yıllıkları, Petrol-İş Yıllıkları.
*) Tüm sektörlerde (tarım, sanayi ve hizmet). Yıllara göre oransal farklılıklar göstermekle birlikte Türkiye’de grevlerdeki kayıp işgününün büyük bir bölümünü sanayi sektöründe meydana gelen grevler oluşturmaktadır. Örneğin 1984-1994 döneminde grevlerde kaybolan işgününün yaklaşık % 89’u sanayi sektöründe meydana gelmiştir