ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ortadoğu ülkelerinin ardından Türkiye’ye geliyor. Bu, Cheney’nin Türkiye’ye ilk gelişi değil. 2002 yılının 19 Mart’ında, yani Irak işgalinden 1 yıl önce de gelmiş ve planlanan işgale destek istemişti. Cheney’in gölge başkan olduğu ve küçük işlerle uğraşmadığı biliniyor. Ancak Cheney’in bu sefer ki geliş nedeninin, Afganistan’a muharip asker talebi olduğu, geçen […]
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ortadoğu ülkelerinin ardından Türkiye’ye geliyor. Bu, Cheney’nin Türkiye’ye ilk gelişi değil. 2002 yılının 19 Mart’ında, yani Irak işgalinden 1 yıl önce de gelmiş ve planlanan işgale destek istemişti. Cheney’in gölge başkan olduğu ve küçük işlerle uğraşmadığı biliniyor.
Ancak Cheney’in bu sefer ki geliş nedeninin, Afganistan’a muharip asker talebi olduğu, geçen ay sonu ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Türkiye ziyaretinde ortaya çıkmıştı. Aslında bu talep, 5 Ağustos da Washington’da PKK’ye karşı Irak’a kara ve hava operasyonu izni istemeye giden Erdoğan’ın önüne de getirilmişti. Sonradan, Washington’da, PKK’den çok o günlerde iyice karışan Pakistan’ın konuşulduğu anlaşılmıştı.
Bugünlerde Afganistan trafiğinin iyice hızlanmış olması da esas pazarlığın bu minvalde süreceğini gösteriyor. Ortadoğu gezisi kapsamında Cheney Afganistan’a giderken, Afgan Dışişleri Bakanı Türkiye’ye geliyor. Bundan birkaç gün önce de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Afganistan ve asker gönderme meselesine ilişkin açıklamalarda bulunuyor, Kıbrıs ziyaretini erteliyor.
2-4 Nisan tarihlerinde Bükreş’te yapılacak olan NATO zirvesinde, Afganistan’daki askeri varlığın güçlendirilmesi temel gündem olacak. Cheney’in talepleri siyaseten Ankara’da, hukuken Bükreş’te bağlanacak.
Ancak, ilk önce Afganistan’daki işgalin güçlerinin durumuna ve Türkiye’nin buradaki rolüne bir göz atmakta fayda var. İşbirlikçilikte birbiriyle yarışan egemenlerin laf cambazlıklarıyla kamuoyunda kendilerini aklama çabası da sürüyor.
Afganistan’da işgal güçlerinin durumu
2001 yılı Kasım ayında AKP’den önceki koalisyon hükümeti döneminde çıkarılan ve “kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenmek üzere, terörizme karşı başlatılan Sürekli Özgürlük Harekatı ve devamının icrası kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye’de bulunması ve hükümetçe verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılmasını” içeren Afganistan tezkeresi halen geçerli.
Afganistan’daki işgal kuvvetleri iki ayrı bölümünden oluşuyor. Birisi Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir NATO oluşumu olan(Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) ISAF. Diğeri ise “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” kapsamında ABD ve İngiltere’nin liderliğini yaptığı doğrudan Taliban’la savaşan güçler. İki gücün toplamının 43 bin asker olduğu ifade ediliyor.
Türkiye’nin de şu an 800 askerinin yer aldığı ISAF’ın görev tanımı şöyle: Afganistan hükümetinin güvenliğinin sağlamak, idari yapıların geliştirilmesine ve yapılandırılmasına destek olmak, insani yardım faaliyetlerini düzenlemek. ISAF’a asker veren 40’a yakın ülkenin birçoğu, görev alanı ve birliklerin işlevlerine dair belli birtakım kısıtlamalar koymuş durumda.
2006 yılında alınan bir kararla ISAF’ın görev alanı, çatışmaların şiddetlendiği Afganistan’ın güney bölgelerine kadar genişletildi. Bu karar Türkiye’nin de içinde olduğu bir grup ülkenin askerlerini güvenli olan kuzeyden güneye indirmesi gerekliliğini getiriyor. Ancak bu karar uygulanamadı ve Afganistan’da asker bulunduran ülkeler içinde sıkıntı doğdu.
Afganistan’da Taliban kuvvetleriyle savaşan ülkelerden ABD, İngiltere, Kanada ve Romanya’nın da içinde bulunduğu bir grup, “Bizim askerimiz sıcak bölgelerde görev yaparken Türkiye, Almanya, Fransa, ve İspanya’nın askerleri neden sadece Kabil’de görev yapıyor” diye eleştiriyorlar.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde Kanada parlamentosu Afganistan’daki birliklerinin görev süresini diğer NATO ülkelerinin birliklerinin de takviye edilmesi koşuluna bağladı. Afganistan’da 2500 askeri bulunan ve çatışmaların en yoğun olduğu güney bölgelerinde görev yapan Kanada’nın, Afganistan da 80 asker kaybı var.
Taliban kuvvetleri, ülkenin birçok bölgesinde güçlenirken işgal kuvvetlerinin durumu parlak değil. Afganistan’da bir yenilgi Pakistan’da da Amerikan çıkarlarının zora girdiği bir süreci başlatacaktır.
ABD egemenliği açısından Pakistan’ın durumu içler acısı. Pakistan’ın jeopolitik önemini bir kenara koyarsak, sahip olduğu nükleer silah teknolojisinin Taliban türü bir örgütün eline geçme olasılığı bütün bir emperyalist kampın uykularını kaçırıyor.
Ülkede süren iktidar karışıklıklarının yanı sıra güçlü bir İslami hareket ve sınır bölgelerinde Taliban gücüyle etkisi var. 160 milyon nüfuslu Pakistan’da, 3 milyonu Afganistan’dan göçen 30 milyonluk bir Peştun nüfus var. Pakistan’ın Afganistan sınırındaki bölgelerinde nüfusun önemli bir bölümü Peştun. Yani 25 milyon nüfuslu Afganistan’ın yarısını oluşturan ana etnik unsuru ve Taliban’ın direnişi örgütlediği zemin. Pakistan’da önde gelen bazı dini cemaatler de Peştun nüfusa dayanıyor.
Afganistan’a asker talebi ve egemen güçlerin tutuşan paçası
Cheney’in ziyaretiyle gündeme gelen Afganistan’a asker gönderme tartışmalarında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yaptığı açıklamalar ve öne sürdüğü görüşler baştan aşağı çelişki içinde.
Büyükanıt, geçen ay sonunda, “Türkiye’nin terörle mücadelesine ayırdığı asker sayısının, ABD’nin halen Irak’ta bulunan asker sayısından fazla olduğunu” hatırlatarak, “dolayısıyla, Türkiye’nin Afganistan’da terörle mücadele ayıracak Mehmetçiği yoktur” demişti.
Ancak daha sonra, ”Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği-2” Sempozyumu’nda “Eğer Pakistan’da yönetim Taliban’ın eline geçerse dünyada ilk kez bir terörist grubun eline atom bombası geçmiş olacak. Dünya bu tehdidi görmelidir” dedi. Kamuoyundaki genel kanaat Büyükanıt’ın Afganistan’a asker göndermeye sıcak yaklaştığı yönündeydi. Hatta kimi köşe yazarları bu doğrultuda yazılar yazdı.
Büyükanıt, kamuoyunda hakkında yapılan yorumlar işine gelmemiş olacak ki, Uğur Dündar’a verdiği özel bir röportajda, “ISAF’ın görev tanımında terörle mücadele yoktur. O nedenle ben Mehmetçik’i terörle mücadele için Afganistan’a gönderemeyiz” dedim sözlerini sarf etti ve aynı zamanda yetkinin de hükümette olduğunu söyleyerek topu hükümete attı. Büyükanıt, sözlerini şöyle bitiriyor, “Ama şimdi istenen özellikle Güney Afganistan’da, çarpışmaların şiddetli olduğu yerdedir. Ben şunu da ifade ediyorum, şu anda TSK 10 binlerce insanıyla terörle mücadele ediyor, bir başka alanda, başka amaçla terörle mücadele ne kadar doğru olur, ben onu herkesin takdirine bırakıyorum, ama benim kişisel görüşüm böyle bir şeyin olmamasıdır.”
Genelkurmay Başkanı, laf cambazlıklarıyla kendisine gelecekte olacaklara dair (Afganistan’dan gelecek olan asker cenazeleri) kaçış kapısı bırakıyor. PKK’ye karşı sürdürülen savaşta bile ölen askerler için artık “ölüm değil çözüm” sözlerinin yükseldiği bir ülkede açık Amerikan çıkarları için asker feda etmek kolay alınacak bir siyasi risk değil. Yetkili hükümettir diyerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışması da nafile bir çabadır.
Yani, hem Pakistan’da durum vahim aman buraya dikkat edilsin diyeceksiniz, o zaman asker ver de şu Pakistan elden gitmesin diyecekler, sizde vermem diyeceksiniz. Buna “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” derler.
Deniz Baykal, sınır ötesi operasyon için meclis görüşmesinin reddedilmesi üzerine (İlhan Selçuk’ların göza
ltına alındıkları gün) yaptığı açıklamada, “Afganistan’da bir iç savaş yaşanmaktadır. Bir dost, kardeş ve Müslüman ülke olarak Afgan halkına karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muharip kimliğiyle kullanılması çok ciddi sorunları beraberinde getirecektir… Türkiye’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği kara harekatının, oradaki PKK varlığının tümünü etkisiz kılmaya yönelik olarak uygulanamadığı ortadadır. Böyle bir kısıtlı askeri harekatın hemen arkasından bu kadar kısa bir süre sonra Türkiye’nin önüne böyle bir talebin konulmuş olması da büyük anlamlar taşıyor.” sözleriyle Türkiye’nin önüne konulanı açık bir şekilde anlatıyor.
AKP’nin Dışişleri Bakanı Ali Babacan ise “Türkiye’nin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Bunlarla ilgili bir denge kurup, bir karar vereceğiz. Askeri kararları önümüzdeki günlerde vereceğiz” diyerek asker konusuna hükümet olarak sıcak yaklaştıklarını ifade etti. AKP’nin bugünlerde içinde bulunduğu iktidar savaşları sürecinde, imalatçısının sözünden çıkmayacağı anlaşılıyor.
Bu arada başka bir ilginç gelişme de, daha önce NATO’nun Afganistan temsilcisi olarak görev yapan Hikmet Çetin’in bu sefer BM’nin Afganistan temsilcisi olarak göreve başlayacağının tartışılıyor olması. “Hikmet abi” formülü sosyal demokratları kurtaramıyor ama emperyalist planlara müdahil olmada işe yarıyor.
Cheney, heybesinde asker talepleriyle gelirken, egemenler içerisindeki büyük kapışma sürüyor. AKP’ye açılan kapatma davasına, hükümetin İlhan Selçuk’ların gözaltına alınmasıyla karşılık vermesi egemen güçlerin iktidar savaşını iyice kızıştırdı. ABD’nin sessizce izlediği bu kapışmanın ortasında Türkiye’ye geliyor. Cheney gibileri, bulanık suda balık avlamayı severler.
Kaçamak politikanın sonu
Emperyalist çıkarlar için, ilk defa 1950 yılında Adnan Menderes hükümeti tarafından, Kore’ye 5.000 asker gönderilmişti. Binlercesi ölen, yaralanan ve esir düşen bu askerler, egemen sınıflara ABD ile yeni sömürgecilik ilişkilerinin ve NATO’nun kapısını açmıştı. Sonradan Türk askerinin kahramanlık öyküleriyle sindirilmeye çalışılsa da yaşanan kayıplar büyüktü ve Kore faciası Türkiye toplumunda travmatik bir etki de yaptı. Gönderilen askerlerin neredeyse % 75 i kaybedilmişti.
Türkiye, BM ve NATO bünyesinde emperyalist işgal operasyonlarında Kore’den sonra 13 kez daha görev aldı. Ancak, hep geri cephelerde ve risksiz alanlarda görev alarak yaptı. İnsani yardım faaliyetlerinin örgütlenmesi, güvenlik, yeniden yapılanmada hükümetlere yardımcı olma ve doğal afetlerde arama kurtarma gücü olarak yer aldı. Anlaşılan Afganistan, yeniden sömürgeleştirme sürecindeki Türkiye’nin Kore’den sonra ilk gerçek askeri işbirliği alanı olacak.
Tüm bölgede sıkışan Amerikan politikaları ve emperyalist güçler taze kana ihtiyaç duyuyor. ABD, aranan acil kanın Türkiye’de olduğunu düşünüyor. Türkiye egemenlerinin kaçamak işbirlikçi politikası, AKP’si ile Genelkurmayıyla yolun sonuna gelmiş durumda. ABD’ye karşı 1 Mart’ta olduğu gibi kendi iç kavgalarından kaynaklı hata yapma olasılığı artık azaldı.
Türkiye egemen güçlerinin emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına uyumu, Amerikan izniyle PKK’ye karşı yapılan son sınır ötesi operasyonla artık geri dönülemeyen bir noktaya geldi. Üstelik Talabani’yi Türkiye’ye davet ederek Irak Kürdistan’ında ki federal yapıda tanınmış oldu. Baykal’ında açıkça itiraf ettiği gibi, Türkiye’ye şekerin ucu gösterildi ve geri çekildi. Devamını istiyorlarsa ABD’nin taleplerini karşılamak zorundalar.