Bakanımız, bu ülkenin ‘EĞİTİM’ Bakanı olduğunu unutup Dünya Bankası’nın direktiflerini harfiyen yerine getirmeye çalıştığı bir Bakan iken (ki, halen öyle), bizleri basamaklandırmaya çalıştı. Kariyer basamakları sınavlarına girip, biribirmizle rekabet etmemiz istendi. Buna kanıp “Apolet” almaya heveslenenlerimiz de oldu elbette. Aynı işi yaptığımız mesai arkadaşlarımızın kimi ‘UZMAN’, kimi de ‘BAŞÖĞRETMEN’ oldu ve şu anda maaşa ek […]
Bakanımız, bu ülkenin ‘EĞİTİM’ Bakanı olduğunu unutup Dünya Bankası’nın direktiflerini harfiyen yerine getirmeye çalıştığı bir Bakan iken (ki, halen öyle), bizleri basamaklandırmaya çalıştı. Kariyer basamakları sınavlarına girip, biribirmizle rekabet etmemiz istendi. Buna kanıp “Apolet” almaya heveslenenlerimiz de oldu elbette. Aynı işi yaptığımız mesai arkadaşlarımızın kimi ‘UZMAN’, kimi de ‘BAŞÖĞRETMEN’ oldu ve şu anda maaşa ek olarak 60-70 YTL kariyer ücreti alıyorlar.
Bu ücret, farklı bir iş yaptıkları için değil, sadece bir ‘Apolet’i kabul ettikleri için ödendi şimdiye kadar. Ve aynı işi yapan sevgili öğretmenlerim ilk statülendirmede birbirine düşürüldü. Nasıl mı? Öncelikle üzerimizden oynanan oyunun farkına varabilmek için Devlet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in Personel Rejimi Yasası’nın gerekçelerini dile getiriş biçimine bakalım: ‘… Aynı işi yapan, ama farklı ücret alan değişik statüler var. Öncelikle bu farklı statüleri kaldırıp, eşit işe eşit ücret ilkesini işletmek için Personel Rejimini getireceğiz!..’ İşin Traji-komik yanı, aynı işi yapıp kölelik koşullarında çalışan ücretli, usta öğretici, sözleşmeli, vekil öğretmenlerimiz bu farklı statüde ısrar etmiş ya da halinden memnunmuş gibi Bakanımız sitem ediyor. Bu güvencesiz öğretmenlerimizin yanı sıra kadrolu öğretmenleri de statülendirirken, esas olarak Personel Rejiminin gerekçelerini çoğaltmaktan başka bir niyet yoktur. Ama buna rağmen kariyer sınavlarına giren öğretmenlerimiz bu tuzağı göremeyip kendi aralarında da bir çatışmaya sürüklendiler.
İlk olarak Apoletli-Apoletsiz ayırımı yaratıldı. İkinci olarak uzmanlar da birbirlerine düşürüldü. Çünkü kimi branşlarda Kariyer Sınavından 75 puan alanlar uzman olamazken, kimi branşlarda 35 puanla uzmanlık verildi. Sonrasında uzman olamaya hevesli öğretmenlerimizden feryatlar yükselmeye başladı: ‘Böyle adaletsizlik olur mu??’ (Bkz. Eğitim-Bir Sen Web. Forum) Kadrolu ve kendini güvencede zanneden bu öğretmenlerimiz, yanı başında güvencesiz çalıştırılan sözleşmeli öğretmenlerin durumunu adaletsizlik olarak görecek halde değiller, çünkü kendilerine yapılan, daha büyük bir adaletsizliktir(!)…
Üçüncüsü daha da vahim: Meğer uzmanlık belgesi düzenlenirken sahtekârlık yapılmış. Uzmanlık koşullarını taşımayanlara da uzmanlık belgesi düzenleyen müfettişler tesbit edilmiş ve haklarında soruşturma istenmiş. Bakanlık böyle bir soruşturmaya izin verir mi? Zira dönen oyunlardan haberdar olan öğretmenin gözü açılır; böylece de öğretmeni birbirine kırdıran bu proje sekteye uğrayabilir… Nitekim müfettişler hakkında soruşturma izni vermeyen Bakanlığın bu kararını Danıştay bozdu. (Bkz. Danıştay 1. daire Esas 2007/1162’ye 2007/1310 Nolu Kararı)
Hakkaniyet-sahtekârlık tartışması devam ededursun, Dünya Bankası öğretmenlerle yakından ilgilenmeye de devam ediyor; hatta “Türkiye’de öğretmen çok fazla maaş alıyor” diyecek kadar… Kariyer Basamaklandırma, Dünya Bankasının bir projesidir ve DB bir ‘hayır’ işlemek için Apolet dağıtmadı, bir amacı vardı elbette: Eğitimin her kademesini özelleştirmenin projesini, öğretmen eliyle hayata geçirmek; Eğitim Reformu paketini içerden bizzat öğretmen eliyle uygulanabilir kılmak…
Sevgili öğretmenlerimin büyük bir çoğunluğu bu paketten ne çıkacağını zaten biliyor. Yavaş yavaş açılan küçük paketlerden Norm Kadro, OGYE, TKY çıktı. Büyük Paket açıldığında öğrenciye ‘müşteri’, öğretmene de ‘sözleşmeli kölelik’ ve ‘performans’ elbisesi çıkacak. ‘Bunu giymem’ diyemeyecek olan işte bu uzman öğretmenlerimizdir. Yukardan hesaplanan da bu zaten. Bu hesapların halen farkında olmayan sevgili ‘uzman öğretmen’lerimizin bir bölümü “benim uzman olduğum niye hala bilinmiyor” diye hayıflanıyorlardı. Şimdi gözünüz aydın olsun; artık dost-düşman herkes sizin uzman olduğunuzu bilecek, sizi herkes kariyerinizle tanıyacak. Çünkü Bakanlık emretti: “Bundan sonra resmi yazışmalarda imzalarını ‘uzman öğretmen’ olarak atacaklardır.” (Bkz. MEB Personel Genel Müdürlüğü 30/01/2008 gün ve 6111 sayılı yazısı) Demek ki, bu öğretmenlerimizin DB’nın büyük paketini açmaya ve omuzlamaya hazır olduklarına kanaat getirmiş Bakanlık…
Peki ya ötekiler? Ben ve benim gibiler; yani Apoleti kabul etmeyip, “ben öğretmenim; bu ülkenin yalnızca öğretmeniyim” diyenler ne yapacak? “Öğretmenlik, zaten uzmanlık gerektiren bir meslektir, bir tek sınavla etiketlendirilemez” diyenler?… Bu öğretmenler ki, ülkenin geleceğinin sigortası olmak zorunda olduğunu bilip, sevgili öğrencisini asla müşteri olarak kabul etmeyen, IMF’nin hatırına mesai arkadaşlarıyla rekabete girmeyi reddedenlerdir. “Yüksek Lisansını yapan, bu sınavdan muaftır” denildiği halde yüksek lisansını yapmış, yeterlilik sınavını kazanmış ve yalnızca öğretmen olmanın ağır sorumluluğu ile yıllardır öğretmenlik yapan ben ve benim gibi öğretmenler nasıl imza atsınlar? DÜZ ÖĞRETMEN mi?
Yunus Emre odunları dümdüz eder, pürüzsüz bir halde demet yapar. Taptuk Emre niye böyle yaptığını sorar. Yunus der ki, “bu düz odunlar, Ahlâkın ve Erdemin sembolüdür ve Dergaha eğrilik giremez!” Evet erdemin sembolü sevgili düz öğretmenlerim!… sevgili uzman öğretmenlerimize daha önce seslenmiş ve şu çağrıyı yapmıştık: “Gelin Apoletleri söküp atalım, hep birlikte meslek onurumuzu koruyalım!”
Aynı çağrımız tekrar olsun: Apoletleri söküp atalım. IMF’nin ya da Dünya Bankası’nın kölesi değil, “Halkın Onurlu Öğretmeni” olduğumuzu haykırarak imzalarımızı “DÜZ ÖĞRETMEN” olarak atalım…
Ülkemin aydınlık geleceği tüm ‘Onurlu Düz Öğretmenlerime’ sevgi ve saygıyla!..
Düz Öğretmen
Hamide YİĞİT