SPIEGEL: Uzun zamandır beklenen “büyük dalga”nın sonuçları şu anda geçerli (“büyük dalga”; ABD’nin yeni Irak stratejisinin adıdır). Büyük dalga başarılı oldu mu? Irak’ta iyimser olmak için bir neden var mı? KOLKO: Birleşik Devletlerden General David H. Petraeus ve Birleşik Devletler Büyükelçisi Ryan C. Crocker, pazartesi günü Bush’un Irak stratejisinin başarılı olduğuna inanan ve sayıca oldukça […]
SPIEGEL: Uzun zamandır beklenen “büyük dalga”nın sonuçları şu anda geçerli (“büyük dalga”; ABD’nin yeni Irak stratejisinin adıdır). Büyük dalga başarılı oldu mu? Irak’ta iyimser olmak için bir neden var mı?
KOLKO: Birleşik Devletlerden General David H. Petraeus ve Birleşik Devletler Büyükelçisi Ryan C. Crocker, pazartesi günü Bush’un Irak stratejisinin başarılı olduğuna inanan ve sayıca oldukça fazla septikle dolu Kongre’ye raporlarını sunacaklar. Bağdat’taki Şiilerin Sünnilere olan saldırılarının sona erdiğini söyleyecekler ama Kongre’ye iletilecek olan “başarı”nın -Amerikalıların çoğalmasından değil- Bağdat’ın Sünni yerleşimciler ve onların göçerlerinden geniş ölçekte temizlenmesinden kaynaklandığını eklemeyecekler. Doğrusu, [Amerikan] hükümetinin istatistiklerinin çoğu, bir septisizm dalgasıyla buluşmuş olacak.
Kongre’nin, Hükümet Sorumluluk Ofisi’nin (GAO) Ağustos sonunda yayınladığı rapordaki düşünceye göre Irak ordusu, ama özellikle bu yönetimin düşündüğü siyasi yönden oldukça çetrefilli istikrar noktaları -ve 28.500 geleneksel birliğin dalgalanmalarını haklı göstermeye devam edecektir- henüz elde edilememiştir (Irak’ta şu an 168.000 Amerikan askeri bulunuyor, artı, tahminen yarısı kadar da sivil var). Sansürden geçmemiş orijinal haliyle, GAO, Kongre tarafından belirlenen “istikrar noktaları”nın sadece 3 tanesine ulaşıldığını öne sürdü: şiddet her zamanki yükseklikte, yeniden yapılandırma Irak ve Amerikan taraflarının her ikisindeki rüşvetçilikle engellendi, Şiiler ve Sünniler her zamanki gibi birlik değiller ve birbirlerini katlediyorlar; özellikle petrol üzerine olan kritik yasalar henüz çıkarılamadı. 9 güvenlik hedefinden sadece ikisine ulaşıldı. Beyaz Saray ve Pentagon ise GAO’ya dönük eleştirileri yumuşatmaya çalışıyor.
Peki bu karışıklıktan kimler faydalanıyor?
Durum her zamankinden daha kötü ve 1. Dünya Savaşı sonrasında değişken tutumlarla yaratılan yapay ulus dağılıyor. Bir Iraklının aktardığına göre, “büyük dalga, her alanı bir diğerinden izole ediyor… ve daimi kontrol noktalarıyla çevreliyor. Benim yenilgi dediğim şey de bu.” Geçen Ağustos ayındaki sivil ölüm çanı, şubattakinden daha yüksek çalıyordu. Jeopolitik olarak, baba Bush’un 1990-91 Birinci Körfez Savaşı sonrası korktuğu gibi, İran daha güçlü olarak belirirken, bölgede ağırlığını arttırıyor. Birçok İsrailli yetkilinin savaş öncesi uyarıları da, Irak’a karşı savaşın ve Saddam Hüseyin’in iktidardan uzaklaştırılmasının sonucunda böyle olacağı yönündeydi.
Bush’un Beyaz Sarayı’nın bugünkü durumunu nasıl açıklıyorsunuz? [Beyaz Saray] hangi seçeneklere sahip?
Bush yönetimi ölümcül bir çıkmaza girmenin acısını çekiyor. [Bush’un] Irak macerası durmadan kötüye gidiyor ve Amerikan halkı bu nedenle Cumhuriyetçileri hükümetten düşürecek, ayrıca ekonominin büyük sorunlar yaratmaya başladığı üzere savaş, inanılmaz pahalıya mal oluyor. Başkan’ın kamuoyu destek oranları 2001’den bu yana en kötü durumda. Amerikan kamuoyunun sadece %33’ü onun liderliğini onaylıyor ve %58’i ise [Irak’taki] Amerikan askerlerinin sayısının hemen veya en kısa zamanda azaltılmasını istiyor. %55 ise geri çekilme son tarihi için yasal düzenleme yapılmasını istiyor. Afganistan’da, [Irak’ta] olduğu gibi, Taliban’a karşı savaş kötüye gidiyor ve Bush yönetiminin, dünyayı tekrar belirsizlik ve kararsızlığa sokmak için kitlesel Amerikan silahlı gücünü kullanmaya dair sıkıntılı çabaları başarısız oluyor. Birleşik Devletler, şu anda onun kafa karışıklığından ve [hareketlerinin] tahmin edilemezliğinden korkan eski dostlarına artarak yabancılaşan şekilde idare ediliyor. Bunların ötesinde Amerikan kamuoyu Bush’un aşırı duyarlılıklarını tolere etmeye her zamankinden daha az hazır.
Yanlış giden neydi? Savaşın kaderi en başından beri bu muydu? Birleşik Devletler ordusu ve hükümeti haftada 3 milyar dolar harcadıkları Irak’ta savaşı nasıl kaybetti?
Birleşik Devletlerin Irak’ta ve Afganistan’da savaşı kaybetmesinin sebebi, daha önceki çatışmalarını kaybetmelerinin sebepleriyle hemen hemen aynı. [ABD’nin] her zamanki gibi insan gücü ve silah gücü avantajı var ancak bunlar, son tahlilde orta ve uzun vadede bir anlam ifade etmiyor. Bunlar, Birleşik Devletler’in yer almadığı birçok durumda anlamsızdı ve geçen yüzyıl boyunca, içinde kim olursa olsun birçok silahlı mücadelenin sonunda, sonucun tarafların sosyoekonomik ve siyasi gücüyle belirlendiğini açıklıyor; 1947 sonrasında Çin ve 1972 sonrasında Vietnam’ın iki örnek ancak nadir örnekler. Savaşların diğerlerine göre daha çok sosyoekonomik ve siyasi faktörlerce belirlenmesi, Birleşik Devletlerin dünya politikasını düzenlemeye girişmesinden çok önceki zamanlarda doğruydu. Siyasi ihtilaflar askeri işgallerle çözülmez ve siyasi ya da barışçıl anlamlarda çözümün genellikle yetersiz olması da [askeri] gücün kullanışsız olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu [gerçek], silah teknolojisinin yayıldığı bugün, her zamankinden daha da doğru. Washington modern tarihin bu dersine kulak vermeyi reddediyor.
Birleşik Devletler ordusunun şu anki durumu nedir? Ordu savaşın arkasında birlik halinde mi duruyor?
En şiddetli eleştirilerden bazıları, özellikle Vietnam deneyiminin ardından sarsıntıya uğrayan Amerikan ordusuyla birlikte üretilen işgalci politikaların yön verdiği inanılmaz basite indirgeyici şekillerde yapılıyor. Benim Vietnam Savaşı tarihim temel kütüphaneler tarafından satın alındı ve askeri yayınlar da ayrıntılı ve çok saygıdeğer muamelelerde bulundular. [Ordu’nun] Personel Ortak Yönetimi’nin yeni başkanı Amiral Michael G. Mullen’in Temmuz sonunda yaptığı “askerlerin sayısı ve zamanın uzaması herhangi bir fark yaratmayacak” açıklaması, eğer Iraklı politikacılar, bazı on yıllar için askeri danışmanlar arasında varolan ve büyük ölçüde realizm akımının yansımalarını değiştirmeyi beceremezlerse geçerli olacak ([Mullen] bu varsayım üzerine hareket ederse başka bir konu ama [yapacakları] onun kontrolü dışındaki düşüncelere güçlü biçimde dayanıyordur). Ama ordunun kıdemlileri bu savaş üzerindeki ayrılıklarını sürdürüyorlar ve birçok yetkili, -Irak’taki en yüksek askeri kumandan- General Petraeus’u Bush’un emirlerini eninde sonunda yerine getiren bir oportünist olarak görüyor.
Bölgedeki Amerikan güçlerini yöneten ve Petraeus’un üstü olan Amiral William J. Fallon, başkanın Irak politikalarının kabulünde alenen kuşkucu durumda. Ordu, özellikle, uzatılmış bir savaş için yeterli insan kaynağına sahip değil ve eğer Birleşik Devletler 2008 ilkbaharından sonra asker sayısını muhafaza ederse, bir krizle yüz yüze kalacak. [ABD] Irak’taki askerlerini 15 aydan önce çekmeme, Ulusal Muhafız birliklerinin kullanımını arttırma ve benzer sözlerinden dönmek zorunda kalacak ve ne yaparsa yapsın savaşı kaybedecektir.
Ama eğer ordu içinde eleştirel sesler varsa, neden görmezden geliyorlar?
CIA gibi ordunun da acı deneyimlerden öğrenen kuvvetli stratejik danışmanları var. Birçok danışma kuruluşundan biri olan Birleşik Devletler Ordusu Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nün analizleri genellikle oldukça basiretli ve eleştirel.
Tabii ki sorun, karar mevkilerinde ordu ve CIA’nin sürekli ürettiği eleştirel düşüncelere herhangi bir dikkat gösteren (eğer varsa) az da olsa birilerinin bulunup bulunmadığı. Birleşik Devletler resmi analistleri arasında basiret eksikliği bulunmuyor; sorun bu politikan