Bana ne oldu bilmiyorum. Ekvador Cumhurbaşkanı ile bir saat süren bir konuşma sırasında ona babası hakkında sordum. Ben Barbara Walters (ABD televizyonunda sık sık uygunsuz sorular soran bir programcı) değilim. Bu çeşit sorular sormam. Sorum üzerine biraz durakladı ve sonra yanıtladı, “Babam işsizdi.” Biraz durakladı ve sonra devam etti, “ABD’ye biraz kaçak esrar götürdü. İspanyolcada […]
Bana ne oldu bilmiyorum. Ekvador Cumhurbaşkanı ile bir saat süren bir konuşma sırasında ona babası hakkında sordum.
Ben Barbara Walters (ABD televizyonunda sık sık uygunsuz sorular soran bir programcı) değilim. Bu çeşit sorular sormam.
Sorum üzerine biraz durakladı ve sonra yanıtladı, “Babam işsizdi.” Biraz durakladı ve sonra devam etti, “ABD’ye biraz kaçak esrar götürdü. İspanyolcada buna mula (katır) diyorlar. ABD’de 4 yıl hapis yattı.”
Devam etti, “Daha önce babam hakkında hiç konuşmadım.”
Görünüşe göre gerçekten konuşmamıştı. Odadaki görevliler şaşkınlıkla onu dinliyordu.
Correa’nın babası 1960’lı yıllarda ailesi, hemen hemen bütün öteki aileler gibi korkunç bir yoksulluk içindeyken, bu ürkütücü riski göze aldı. Ekvador orijinal “muz cumhuriyeti” idi ve muz fiyatları dibe vurmuştu. Bir milyon çaresiz Ekvadorlu, belki tüm nüfusun onda biri, ne yolla olursa olsun ABD’ye kaçak gitti.
“Annem bize babamın ABD’de çalıştığını söyledi…”
Babası tutukevinden çıkınca Ekvador’a geri gönderildi. Aşağılanmış, yoksul, umutsuz babası, daha sonra öğrendim, intihar etmiş.
Resmi konuşmamız bittikten sonra Correa beni, duvarlarında bu ülkede geçmişte hüküm sürmüş bürokratların soluk resimlerinin asılı olduğu bir geçitten geçirip kendi özel çalışma odasına götürdü. Duvarda asılı değişik bir çerçeve içindeki yazının ne olduğunu sordum. Kızının ve ilkokul arkadaşlarının Noel’de ona yazdıkları bir notmuş. Tercüme etti.
“Sana Ekvador’da sokaklarda bir sürü çok yoksul çocuk olduğunu hatırlatmak ve senden hemen hemen her geceyi üşüyerek geçiren bu çocuklara yardım etmeni rica etmek için yazıyoruz.”
Biraz tuhaf, biraz da hoştu. Bir politikacı için akıllıca bir gösteri.
Ama belki de başka bir şeydi.
Correa Keçua ve melez karışımı olan bu ulusta seçim kazanan ilk esmer derili insanlardan biriydi, hele sokaktan yetişenlerden kesinlikle ilklerden biri. Ekvador’un en zengin insanına, en büyük muz plantasyonunun sahibine karşı şaşırtıcı bir zafer kazanmıştı.
Ama Avrupa’da kazandığı ekonomide doktora derecesi ile ona Doktor Correa demeliyim. Veya resmi unvanı ile Profesör Correa çünkü yakın zamana kadar ABD’de Illinois Üniversitesi’nde ders veriyordu.
Ve Profesör Doktor Correa çetin bir insan. Başkan Bush’a ABD askeri üssünü alıp ekvator güneşinin parlamadığı bir yerde kurmasını söyledi. Ekvador ekonomisini sıkboğaz eden IMF ve Dünya Bankası’na cehennem olmalarını söyledi. Kendisinden önceki başkanların mali silahlar zoruyla imzaladıkları “anlaşmaları” yırtıp attı. Miamili bono akbabalarına Ekvador’dan tefeci faizleri istediklerini ve bonoları yiyip yutmalarını söyledi. “Bu borcu halkımızın açlığıyla ödemeyeceğiz” dedi. Önce yiyecek, sonra faiz. Çok sonra. Ve dediği dedikti.
Bu çok şaşırtıcı bir davranıştı. İki yıl önce selefi Başkan Alfredo Palacio ile görüşmüştüm. İyi kalpli bir adamdı ve ona gösterdiğim gizli IMF belgelerine baktıktan sonra bana, “Bu miktar borcu ödeyemeyiz. Eğer ödersek hepimiz ÖLÜRÜZ. Ve eğer ölüysek, bu borcu nasıl öderiz?” dedi. Palacio bu durumu Başkan Bush’a, Condoleezza Rice’a ve o zamanlar Paul Wolfowitz’in yönettiği Dünya Banka’sına açıklayacağını söyledi. Anlayışlı olacaklarına emindi. Ama olmadılar. Ekvador’un bacaklarını kestiler.
Ama Ekvador yere düşmedi. O zaman Ekonomi Bakanı olan Correa gizlice Venezüella Başkanı Hugo Chavez’e gitti ve ondan acil mali yardım istedi. Ekvador yıkılmadı.
Ve durum düzelmeye başladı. Ama Correa’nın işi daha bitmemişti.
Başkan seçildiği zaman yaptığı ilk işlerden biri ABD’de Ekvadorlu mültecilere, onların biraz para ve saygınlıkla yurda dönebilmeleri için bir fon yaratmak oldu. Yenilmesi gereken başka canavarlar da vardı. O ve Palacio ABD petrol devi Occidental Petrolum’u ülkeden attı.
Correa’nın işi HALA bitmemişti.
Yağmur Ormanlarında çok ıslak bir geziden -Amazon’da kano ile çocuk kanserlerinin salgın olduğu bir yerli Kofan köyüne- yeni dönmüştüm. Yerli halk kanser salgınını Texaco Oil’in (şimdi ABD Chevron’un bir bölümü) ve ortaklarının geride bıraktığı yüzlerce pis artık yağla dolu açık çukurlara bağlıyor. Kofan şefiyle görüştüm. Üç yaşındaki oğlu kirli görünüşlü suda yüzmüş, sudan çıkarken kan kusmaya başlamış ve ölmüştü.
Correa da yağmur ormanına, aynı yere, herhalde kanodan daha sağlam bir araçla gitmişti. Ve Başkan Correa arkasında kirli çukurlar bırakan şirketin temizlik harcamalarını ödeyeceğini açıkladı.
Ama karşı çıktığı herhangi bir şirket değildi. Chevron’un en büyük akaryakıt tankerine Yönetim Kurulunda uzun süre görev yapmış birinin ismi verilmişti: Condoleezza -ABD’nin dışişleri bakanı.
Kofan’lar Condi’nin (Condoleezza Rice) şirketini mahkemeye vererek, petrol şirketinin arkada bıraktığı pisliği temizlemesini istedi. Temizleme işlemleri aşağı yukarı 12 milyar dolar kadar tutacak. Correa dava hakkında, özel bir adli dava olması nedeniyle, yorum yapmıyor. Ama dava Ekvador halkının lehine sonuçlanırsa, Correa bana Chevron’a ödetmek için her şeyi yapacağını söyledi.
Şaka mı yapıyor? Şimdiye kadar hiçbir petrol şirketi çevreyi kirlettiği için para ödemedi. ABD’de bile Exxon Valdez (Alaska) davası 18 yıldır sonuçlanmadı. Ama Correa yılmıyor.
Bana eğer gerekirse parayı ödetmek için uluslararası bir mahkeme kurulmasını isteyeceğini söyledi. Karşılık olarak, Ekvador’a karşı ABD mahkemelerinde tazminat davası açan şirketlere ödemeleri de durdurabilir.
Bu sert bir çıkış. Şimdiye kadar hiç kimse -HİÇ KİMSE- Bush ve Büyük Petrol Şirketlerini böyle tehdit etmiş ve sonuçlandırabilmiş değil.
Ve Quitto’da şehre bakan yüksek bir binada çalışan Chevron avukatları bunu hoş karşılamıyordu. Onlarla konuştum;
“Dünya’da kanser olayı sadece bu mu? ABD’de kanser olan kaç tane çocuk var?” Texaco’nun Ekvador’da baş avukatı Rodrigo Perez yerlilerin Chevron’un çocuk ölümlerinden sorumlu olduğunu kanıtlamakta karşılaşacakları yasal güçlüklerden bahsederken kıkır kıkır gülüyordu. “Eğer orada kanser olmuş çocuk varsa (Kofanlı anne babaların) önce kansere neden olanın ham petrol veya petrol endüstrisi, sonra da ham petrolün BİZİM petrolümüz olduğun kanıtlaması gerek; bu kesinlikle olanaksız.” Tekrar kıkırdadı. Buna inanmak için filmini görmeniz gerek.
Petrol şirketinin avukatı devam etti, “Ham petrol ve kanser arasındaki bağlantı bilimsel olarak kanıtlanmış değil.” Gerçekten mi? Atık suda yüzebilirsiniz ve size hiçbir şey olmaz.
Kofanlar bu lafları daha öncede de işitmişlerdi. Chevron’un Texaco takımı ilk geldiği zaman petrolcüler onlara ham petrolü ilaç gibi kullanabileceklerini, kollarına sürerek bütün önemsiz hastalıklarını iyileştirebileceklerini söyledi. Condi’nin adamları bana ham petrolün kanser yapmadığını söylemişti. Belki doğru. Ben bu konuda uzman değilim. Bu nedenle bir uzmana danıştım. Pace Üniversitesi’nde Çevre Hukuku profesörü Robert F Kennedy Jr bana ham petrol üretiminin ortaya çıkardığı benzen, toluen ve ksilen’in kesin olarak kanser yapıcı olarak bilinen maddeler olduğunu söyledi. Kendisi de Chevron-Texaco’nun Amazon’da bıraktığı pis açık çukurları görmüştü ve eğer zehirli artıklar ABD’de bu şekilde ortaya dökülseydi, cezası hapisti dedi.
Ama beni asıl sarsan Chevron-Texaco avukatlarının ne dedikleri değil, nasıl dedikleri oldu. Çocuk kanserine verilen yanıt bir k
ıkırdama. Chevron’un avukatı Jaime Varela, kabartılmış sarı saçlı, golf kulübü sahalarında görebileceğiniz sarı pantolon giymiş varsıl bir bay, Kofanların karşılaşacağı yasal güçlüklerin çözümsüzlüğünden çok zevk duyuyordu. Özellikle şu konuda: Chevron bütün mal varlığını Ekvador’dan dışarı kaçırmıştı. Yerliler davayı kazanabilirlerdi ama bir kuruş bile alamazlardı. “Bu ofisteki koltuklardan ne haber?” diye sordum, Kofanlar hiç olmazsa onlara el koyamazlar mıydı? “Hayır” diye güldüler. Koltuklar hukuk firması adına kayıtlıydı.
Belki de artık gülmüyorlar. Correa’nın yerlilerin hakkını, eğer davayı kazanırlarsa, bütün cumhurbaşkanlığı gücü ve yetkelerini kullanarak koruyacağı tehdidi onlarda şok etkisi yapmış olmalı. Bu beklenen bir şey değildi. Ve Correa, aptal olmadığına göre, Chevron’a karşı çıkmanın Bush hükümetinin bütün gücüne karşı çıkmak olduğunun bilincinde. Ama bu başkan için önemli olan adalet ve eşitlik. Bana, “Siz (ABD’liler) kendi halkınıza böyle davranmazdınız”, dedi. Ben ise, o sırada Alaska yerlilerini düşünerek, kendi kendime oh, evet yapardık diyordum.
Correa’nın eşi yok değil. O Latin Amerika’da ortaya çıkan yeni kuşaktan biri. Brezilya başkanı Lula, Bolivya’nın ilk seçilen yerli başkanı Evo Morales, Venezüella’nın Hugo Chavez’i, basının bize dediğine göre, hepsi “Solcu”. Ama hepsinin bir ortak yanı var: şimdiye kadar kabartılmış sarı saçlı beyazların yönettiği esmer derili ulusların bugün liderleri işçi sınıfından gelen esmer derili veya yoksul çocuklar.
Ben Venezüella’dayken, geleneksel liderler (varsıl seçkinler) Chavez’den söz ederken ona “maymun” diyordu. Chavez bana gururla, negro e indio (siyahi ve yerli) olduğunu söyledi. Chavez gençken, beyazların denetimindeki orduda adım adım yükselirken şüphesiz “maymun” şakalarına sık sık katlanmak zorunda kalmıştı. Şimdi Latin Amerika’nın birçok yerinde “maymunlar” yönetimde.
Ve onlar ekonomik kafeslerin kapısını açıyor.
Belki bu hava kuzeye kadar yayılacak. Ekvador’dan çok daha yukarıda bir ülkede sarı saçlı bir petrol şirketi yöneticisi iktidarda. Petrolden fazla para yapamadı ama ne zaman parasını ve yatırımcıların parasını kaybetse, petrolcü olan babası ona bir başka petrol kuyusu verdi. Ve Philips Anndover Akademisini bitirdikten sonra, bu ne yapacağını bilmez varsıl bir genç olarak bir barda kendini kaybedince, baba yine işleri halletti. Belki de genç George (Bush) Ekvador’da birinden güç aldı.
Biliyorum bu inanılmayacak kadar basit bir masal: beyaz şapkalı yerlilerle onların ölü çocukları ve çocuk kanserine kıkırdayan ve petrol varlığıyla yer kapma oyunu oynayan siyah şapkalı petrol milyonerleri.
Ama belki de o kadar basit değil. Belki de bu dünyada gerçekten İyi ve Kötü var.
Belki de Noel Baba bize kimin iyi kimin kötü olduğunu söyleyecek. Belki Sarı Pantolonlu Avukat bir Noel akşamı geleceği görecek ve Kofanların içme suyunu petrol atıklarından temizlemeyi kabul edecek.
Veya biz kendimiz bir çözüm yolu bulmaya çalışacağız. Şef Emergildo ile konuşurken, yıllar önce Prince William Sound, Alaska’da yerli Chugach köyü Chenga’da geçirdiğim bir akşamı hatırladım. Exxon petrolünün yaptığı hasarları araştırıyordum. Chenega’nın bütün kumsal kıyıları petrol atığı ile zehirlenmişti. 1991 Mart’ıydı ve köyün kıdemli yaşlılarından Paul Kompkoff’un evinde televizyonda CNN’i seyrediyorduk. Bağdat ve Basra’da “akıllı” bombaların patlamasını hiç ses çıkarmadan izledik.
Sonra Paul bana her zamanki sakin, yavaş sesiyle, “Herhalde şimdi hepimiz Yerliyiz”, dedi.
Belki, ama olmak zorunda değiliz, değil mi?
Dünya’nın ortasındaki bu küçük ülke belki bize yol gösterebilir. Başkan Correa ile yaptığım konuşmayı tekrar dinledim. Ve kızına babası Quito sokaklarında “üşüyen yoksul çocukları” unutur diye kaygılanmamasını söyleyebilirim.
Çünkü Profesör Doktor Correa hala onlardan biri.
24 Aralık 2007
[GregPalast.com’daki İngilizce orijinalinden Emine Kunter tarafından Latinbilgi.Net (Sendika.Org) için çevrilmiştir]