Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için demokratik özerklik modelini önerdi. Bu modeli yakın zamanda Demokratik Toplum Partisi (DTP) gerçekleştirdiği kongreyle kendi programına aldı. Kürtlerin bu çözüm modeli, Türkiye’de devlet yetkilileri, siyasi parti liderleri ve medya tarafından ‘Bunlar devlet istiyor. Türkiye’yi bölmeye çalışıyorlar. Önce özerklik, sonra devlet kuracaklar’ şeklinde çarpıtılarak […]
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için demokratik özerklik modelini önerdi. Bu modeli yakın zamanda Demokratik Toplum Partisi (DTP) gerçekleştirdiği kongreyle kendi programına aldı. Kürtlerin bu çözüm modeli, Türkiye’de devlet yetkilileri, siyasi parti liderleri ve medya tarafından ‘Bunlar devlet istiyor. Türkiye’yi bölmeye çalışıyorlar. Önce özerklik, sonra devlet kuracaklar’ şeklinde çarpıtılarak tartışıldı. Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren operasyonlar ise, ABD, AB ve Güney Kürdistan yönetimi tarafından desteklenen AKP hükümeti ve ordunun ‘PKK’yi tasfiye etme planı’nın devreye konulmasıyla tırmandırıldı. PKK ve DTP’nin tasfiyesinin tartışıldığı bu süreçte Öcalan, Kürtlere, Kürt sorununun çözümü için demokratik özerklik ekseninde demokratik özerk Kürdistan projesini önerdi. Koma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, demokratik özerklik ve demokratik özerk Kürdistan’a ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Demokratik özerklik ve demokratik özerk Kürdistan kavramlarını nasıl tanımlıyorsunuz?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununun çözümü konusunda öneriler getirirken bunu sadece Kürt halkının değil, Türkiye halkının da özgürlüğü ve demokrasisi için ele almaktadır. Aynı zamanda Kürt sorununun çözümsüzlüğü yalnız Kürt halkını değil, Ortadoğu halklarını da olumsuz etkilemektedir. Önderliğimiz Ortadoğu’da ulusal sorunların bu kadar çıkmaz haline gelmesinin en temel nedeninin Batı’dan kaynaklanan milliyetçilik ve bu temelde oluşturulan ulus-devletler olduğunu görmüştür. Ortadoğu’da yaşanan Arap-İsrail sorunu yine Kürtler ile Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında yaşanan çatışmaların hep ulus-devlet zihniyetinden kaynaklandığını vurgulamıştır. Eğer Araplarda, Yahudilerde, Farslarda, Türklerde ve Kürtlerde ulus-devletçi anlayış olmasaydı, özgürlük ve demokrasi arayışları, izlenen politikalar ulus-devletçi zihniyetle kirlenmeseydi bugün Ortadoğu’da sorunların çözümü çok kolaylaşırdı. Ortadoğu’nun diğer halklarının ve Kürtlerin konumu mevcut durumda olmazdı. Kürt Halk Önderi hem bu tarihsel gerçeği görerek, hem de 35 yıldır aralıksız sürdürdüğü, mücadele içinden çıkardığı tecrübelerden öğrendiğiyle ulus-devlet anlayışının ve milliyetçiliğin sorunlara çözüm olmayacağını çok iyi anlamış ve bunu tüm savunmaları ve değerlendirmelerinde açıkça vurgulamıştır. Önderliğimiz sadece Kürdistan, Ortadoğu açısından değil, tüm dünya ve insanlık açısından kötülüklerin esas kaynağının iktidarcı ve devletçi zihniyet ve bunun kapitalizmle birlikte ulus-devletçi bir nitelik almasına bağlamıştır. Bunun sonucunda PKK açısından program değişikliği önermiştir. Ulus-devlet anlayışından vazgeçilmesini, her ulusa bir devlet anlayışının doğru olmadığını, ulusal sorunun çözümünün ulusun egemen güçlerinin iddia ettiği gibi sadece ulus-devletle mümkün olacağı görüşünün yanlış olduğunu, ulusal sorunun ulus-devlet oluşturulmadan da çözülebileceğini ortaya koymuştur. Bu çerçevede Kürt Halk Önderi’nin ve PKK’nin 2000 yılından sonraki bütün çözüm önerilerinin demokratik özerklik çerçevesinde sorunun çözümünü hedefleyen öneriler olduğu görülebilir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Kürt Halk Önderi’nin önerdiği demokratik özerklik nedir sorusuna rahat ve çok basit bir biçimde cevap verebiliriz. Demokratik özerklik, Kürt halkının temel ulusal demokratik haklarının, Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde gerçekleşmesidir. Daha doğrusu gerçek anlamda demokratikleşen bir ülkede farklı ulusal, etnik ve dinsel toplulukların mutlaka elde edeceği haklar olarak da tanımlanabilir. Kürt sorunu söz konusu olduğunda bu haklar, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi çerçevesinde Kürt kimliğinin anayasal kabulü, anadilde eğitim, Kürt kültürüne özgürlük ve diğer kültürlere verilen desteğin Kürt kültürüne de verilmesi; düşünce, örgütlenme ve serbest siyaset yapma özgürlüğünün Kürt kimliği ile kullanılabilmesi ve bunlara bağlı olarak da Kürt halkının kendi iradesini açığa çıkarması temelinde yerelde kendi sorunlarını tartışacağı, bazı sorunlarını kendisi çözeceği, bazı sorunları konusunda da taleplerini merkezi hükümete ileteceği bölgesel meclislerin kabul edilmesidir. Demokratik özerklik böyle tanımlanabilir.
Türkiye’de Kürt inkarcılığı çok fazla olduğu için ya da tarihsel nedenlerle bölünme paranoyası devletin zirvelerinden toplumun en alt birimlerine kadar sirayet ettiği için özerklik kavramına hemen olumsuz tepki gösterilmiştir. Bilindiği gibi Osmanlı’nın bölünmesi her ulusun bir devlet haline gelme isteği ve sonucu gerçekleştiğinden Kürtlerin her talebi ne kadar makul olursa olsun derhal bu geçmiş hatırlanarak, bu talepler bir devlete kadar gider ve bölünme yaşanır biçiminde bir kuşku ve ürkeklik ortaya çıkarmaktadır. Bunlar kesinlikle atılması gereken önyargılardır. Artık 19 ve 20. yüzyılda yaşamıyoruz. Kaldı ki PKK’nin bugün öngördüğü özerklik kavramı bu tür korkuları ve kaygıları gerektirmeyecek niteliktedir. Kürt Halk Önderi ve DTP’nin ortaya koyduğu demokratik özerklik herhangi bir sınır ifade etmemektedir. Buradaki özerklik, bir nevi farklılığın kendini ortaya koyması ya da farklılığın kabul edilmesidir. Eğer bir yerde farklılıklar kabul edilecekse, ister istemez onun özgünlüğü ve özerkliği olacaktır. Dili, kimliği, kültürü içinde yer alınan bütünden farklı bir biçimde kendisini ifade edecektir. Tek renk olmayacaktır. Başka bir rengin içinde erimeyecektir. Kürt Halk Önderi’nin ortaya koyduğu demokratik özerklik budur. Yani demokrasi içinde farklılıkların kabulü, dolayısıyla demokrasi içinde Kürtlerin kimliğinin kabulü, anadilde eğitiminin, kültürel ve serbest siyaset yapma özgürlüğünün pratikleşmesi demokratik özerklik olmaktadır. Bu özerkliği kim tanıyor ya da nasıl ortaya çıkıyor? Türkiye’nin demokrasiye duyarlı olması bu özerkliği beraberinde getiriyor. Türkiye mevcut sınırlar içinde Kürtlerin de demokratik bir takım haklara sahip olmasını kabul ettiği için demokrat olmanın, demokrasiyi yerleştirmenin gereği olarak farklılıkların özerkliği yaşanmakta, bu da Türkiye ile adına demokratik özerklik denilen bir ilişki ortaya çıkarmaktadır. Yoksa özerklik kavramı var diye, hemen sınır çekileceği ve Türkiye’nin bölüneceği biçimindeki değerlendirmeler yanlıştır, önyargıdır, çarpıtmadır. Nitekim DTP’nin demokratik özerkliği programına almasından sonra bu çarpıtmalar bilinçli bir şekilde yapılmıştır. Kürt Halk Önderi, demokratik özerklik olduğunda üniter yapı ortadan kalkar ya da üniter yapı olursa demokratik özerklik olmaz gibi bir yaklaşımın doğru olmadığını vurguluyor. Gerçeği de budur. Üniter yapı içinde demokratik özerklik kurulabilir. Demokratik özerklik kurulduğunda da üniter yapı ortadan kalkmaz. Bunu bütün siyasetçilerin, devlet adamlarının, demokratlarının, Kürt sorunu ile ilgili bütün çevrelerin bilmesi gerekir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 28 Kasım’daki görüşmesinde, Kürtler için demokratik özerk Kürdistan tanımını önermiştir. Buna açıklık getirir misiniz?
Kürdistan, Kürtlerin üzerinde yaşadığı vatandır. Türkler Anadolu’ya gelmeden önce de Kürtler Ortadoğu’da bugünkü Kürdistan denilen topraklarda yaşıyorlardı. Daha Selçuklular İran’dan Anadolu’ya yönelmeden önce İran Selçuklu Şahı Sultan Sancar zamanında Kürtlerin yaşadığı bu toprak parçasına Kürdistan denilmiştir. İran Selçuklu devleti içinde Kürdistan bir eyalet ya da
satraplık olarak yönetilmiştir. Bu açıdan Kürtlerin yaşadığı yere Kürdistan demek kadar doğal bir şey olamaz. Özerk ya da özgür Kürdistan ancak ulus-devlet anlayışı gereği, illa da devlet olursa, Kürtlerin yaşadığı toprak parçası olan Kürdistan etrafında çitler kurulursa gerçekleşir yaklaşımı yanlış ve yanılgılıdır. Ulusların özgürlüğünün ulus-devletle gerçekleşeceği anlayışı, halkların ve ulusun yeni egemen olan burjuvazinin anlayışıdır. Kapitalizmin ortaya çıkardığı ulusal burjuvaların ulus-devletçi anlayışının sonucu, her ulusa ya da ülkeye bir devlet anlayışı özellikle 19. ve 20. yüzyılda bir dogma olarak kabul görmüştür. Bugün bu anlayışın yanlışlığı yalnız pratik olarak değil, ideolojik ve teorik olarak da ortaya konulmuştur. Eğer gerçekleşirse Kürtler demokratik özerklikle, demokrasi içinde özgürlüklerini yaşayacaktır. Demokrasi ve özgürlüklerin bugünden yarına tam yaşanmaması durumu yalnız Kürtler açısında değil, Türkler, Almanlar, İsveçliler açısından da geçerlidir. Bu açıdan nasıl ki demokratik özerklik Türk milletinin, Türk ulusunun bölünmesi değilse özerk ve demokratik Kürdistan da Türkiye’nin sınırlarının değiştirilmesi, ayrı bir sınır çizmek değildir.
Bugün Avrupa’da birçok farklı kimlikleri kabul eden ülkelerde toplulukların yaşadığı coğrafya, o toplulukların ismi ile anılır. Bugün İspanya’da Baskların yaşadığı coğrafya Bask bölgesi olarak anılır. İngiltere’de ülke tanımlaması olan İskoçya ve İrlanda’dan söz edilir. Gal halkının yaşadığı yerlere Galler denilir. Bu durum Avrupa’daki birçok topluluk için geçerlidir. Kanada’da Fransızca konuşulan coğrafyaya Qubec bölgesi denilir. Bunun bölünmeyle alakası yoktur. Demokratik olmanın gereği bu isimler telaffuz edilmek zorundadır. Nasıl ki hayvan ve bitki isimlerini değiştirmek, şehir isimlerini değiştirmek doğru değilse bu toprakların isimlerini değiştirmek de doğru değildir. Bu topraklar eskiden beri Kürdistan olarak bilinmektedir. Osmanlı döneminde de Kürdistan olarak resmi kayıtlara geçmiştir. Bütün dünya ülkelerinin atlaslarında hep Kürdistan olarak geçmektedir. Araplar buraya Kürdistan demektedir. İran’da Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya Kürdistan denilmektedir. İran da Kürdistan demekten hiçbir rahatsızlık duymamaktadır. Bu açıdan demokratik özerk Kürdistan, demokratik özerkliğin somutlaşmış halidir.
Demokratik özerk Kürdistan diğer yandan, ulus-devletçi zihniyetle ve milliyetçi zihniyetlerin bir ülkenin özgürlüğünün ve bağımsızlığının sadece devlet kurmakla mümkün olacağı anlayışını da çürütmektedir. Bir ülkenin özgürleşmesi için illa da devlet gerekmez. Ülkenin özgürlüğü o halkın özgür ve demokratik yaşamıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer toplum özgür ve demokratik yaşıyorsa, her koşul altında o ülke de özgürdür. Kaldı ki biz insanlık olarak tüm devlet sınırlarının ortadan kalktığı ülkelerin ve halkların özgür olduğu bir dünya arzuluyoruz. Bu açıdan da demokratik özerk Kürdistan, ulus devletçi anlayıştan daha doğru ve gerçekçi olduğu kadar özgürlükçü ve demokratik bir sistem olmaktadır. Dolayısıyla demokratik özerklik Ortadoğu ve Türkiye gerçeğinde halklar açısından kabul edilebilir ve en verimli çözüm modeli olmaktadır.
Demokratik özerklik ile demokratik konfederalizm arasındaki bağ nedir? Bunlar birbirlerinin alternatifleri mi, yoksa birbirlerinin tamamlayanları mı?
Demokratik özerkliğin, demokrasiye duyarlı hale gelmiş bir ülkede farklı etnik ve ulusal toplulukların temel demokratik haklarını demokrasi içinde elde etmesi olduğunu vurguladık. Demokratik konfederalizm ise daha farklı bir konudur. Bir toplumun tabandan başlayarak kendini en geniş bir biçimde demokratik örgütlemesidir. Demokratik kurumlarını oluşturmasıdır. Tabandan başlayarak oluşturulan demokratik kurumlaşmaya dayalı bir sistemdir. Mahalle ve köy komünlerinden, mahalle meclislerine ve il meclislerine kadar örgütlenmelerini her alanda geliştirmek ve bunların genel iradesini temsil eden bir halk kongresini kurumlaştırmak, demokratik konfederalizmi oluşturmaktır. Demokratik konfederalizm demokrasiye duyarlı her toplumda halkların özgürlük ve demokrasi anlayışındaki derinleşmeyle bağlantılı olarak, kendini demokratik kurumlaşmada derinleştirmesidir. Bu bir toplum örgütleme sistemidir. Toplumun farklı kesimlerinin söz ve karar gücü olarak kendini irade haline getirdiği demokratik örgütlenmelere kavuşması ve bu örgütlenmelerin de konfederal ilişki çerçevesinde bir araya gelerek bir sistem kurmasına demokratik konfederalizm denilmektedir. Günümüzün kapitalist devletçi, üstten dayatmacı, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel sistemlerine karşı toplumların demokratik iradesinin başat olduğu sosyal, siyasal, ekonomik alternatif bir yaşam modelidir.
Demokratik konfederalizm, herhangi bir devlet ya da federasyon içinde, üniter ya da üniter olmayan kurumlaşmalar içinde toplulukların özgürlük ve demokrasi istekleri ve bu yönlü mücadeleleriyle bağlantılı, alternatif olarak gelişen bir demokratik kurumlaşma modelidir. Devletin tanıyıp tanımamasıyla gerçekleşen bir olgu değildir. Toplumların anlayış ve mücadeleleriyle kendilerinin oluşturduğu sistemdir. Kapitalist devletçi sistemin içinde ve yanında bu sistemi kurarak alternatif sistemini geliştirip hakim kılmaya çalışır. Daha çok da demokratik sosyalist anlayışta olanların, demokratik komünal bir toplum yaşamı arzulayan ideolojik duruşun ve teorik yaklaşımın ön gördüğü bir toplum sistemidir. Demokratik konfederalizmi kısaca, özgürlüğün, eşitliğin, demokrasinin, adaletin en derin ve rafine biçimde sağlandığı toplumsal sistem olarak tanımlamak yerindedir. Buna insanlığın sömürü ve baskı görmediği Neolitik toplumun çağdaş güncelleşmesi de denilebilir. Somut olarak da, tüm sosyal kesimlerin kendi iradeleri ile ortaya çıkardıkları demokratik örgütlenmelerin konfederal bir biçimde sistem haline getirilmesinin modeli olarak tanımlanabilir. Bu temelde kendi özgürlüklerini en kapsamlı biçimde yaşamalarını ifade eder.
Demokratik özerklik ise herhangi bir devletçi yapı içerisinde, farklı toplulukların yaşadıkları bir devlet veya bir ülke içinde bu farklı toplulukların söz konusu devlet veya sistemle hukukunu ifade edebilir. Örneğin irdelediğimiz Kürt sorunu içinde Türk devleti ile Kürtler arasındaki hukuki ifade eder. Kürtlerin haklarının, demokrasiye duyarlı hale gelmiş Türkiye çerçevesinde kabul edilmesi ve bu hakların yaşam bulması önündeki engellerin kaldırılmasını ifade eder. Bu toplumun kendi demokratik örgütlenmesinden ya da yaratacağı örgütleme modelinden ayrı olarak, söz konusu sistemle ilişkisini veya o sistem içinde temel demokratik haklarını kullanmasının önündeki engellerin kaldırılmasını ifade eder. Bu yönüyle demokratik konfederalizm toplumun kendi öz örgütlemesini ifade ederken, demokratik özerklik ise bu topluluğun devletle veya herhangi bir sistemle demokratik ilişki hukukunu ifade eder. Bu yönüyle ikisini birbirine karıştırmamak gerekir. Demokratik özerklik, eşittir demokratik konfederalizm değildir.
Demokratik özerklik ile demokratik cumhuriyet arasındaki ilişki nasıl olacaktır?
İlk başta vurgulamalıyız ki demokratik özerklikle demokratik cumhuriyet çelişmez. Demokratik özerklik, üniter siyasal yapı ile de çelişmez. Ancak demokratik özerkliğin yaşanması ve Türkiye’de yerleşmesiyle birlikte 1923’lerde kurulan cumhuriyet demokratikleşerek demokratik cumhuriyet adını alır. Buna Önderliğimiz, ‘3. Cumhuriyet de diyebilirler’ dedi. Çünkü 2. Cumhuriyet tanımlaması yanlış anlaşıldı ve cumhuriyet karşıtlığı olarak a
lgılandı. Bu nedenle cumhuriyet karşıtı değil de, cumhuriyetin demokratikleşmesi olarak anlaşılması açısından Önderliğimiz ‘3. Cumhuriyet de, demokratik cumhuriyet de denilebilir’ dedi. Demokratik özerklik, devlet sisteminin ya da idari yapısının şu veya bu biçimde olmasıyla ilgili değildir. Kaldı ki cumhuriyetin demokratikleşmesi Kürtler ve diğer topluluklar açısından demokratik özerkliğin yaşanması demektir. Dolayısıyla çelişmesi bir yana, karşılıklı demokratik diyalektik içinde birbirlerini koşullandıran ve bütünleyen bir karaktere sahiptirler.
Bu röportaj 8-14 Aralık 2007 tarihle Haftaya Bakış Gazetesi’nde yayınlanmıştır.