Amerikan Ulusal İstihbaratı direktörü, 3 Aralık’ta İran ve nükleer silahlar hakkındaki Ulusal İstihbarat Tahmini (UİT) raporunun gizliliği kaldırılmış biçimini yayımladı. New York Times gazetesi bunu “büyük bir tersine dönüş” olarak nitelendirdi. Ulusal İstihbarat tahmininin 2005 tarihli bir önceki raporundan adeta bir tersine dönüştü. Resmi ABD politikasında büyük bir değişime işaret ediyordu. 2005’te UİT şüpheye yer […]
Amerikan Ulusal İstihbaratı direktörü, 3 Aralık’ta İran ve nükleer silahlar hakkındaki Ulusal İstihbarat Tahmini (UİT) raporunun gizliliği kaldırılmış biçimini yayımladı. New York Times gazetesi bunu “büyük bir tersine dönüş” olarak nitelendirdi. Ulusal İstihbarat tahmininin 2005 tarihli bir önceki raporundan adeta bir tersine dönüştü. Resmi ABD politikasında büyük bir değişime işaret ediyordu. 2005’te UİT şüpheye yer bırakmaksızın “İran’ın nükleer silah geliştirmeye karar verdiği” hükmünü veriyordu. 2007’de ise UİT “Tahran’ın 2003 sonbaharında nükleer silah programını durdurduğu yargısına kesin bir tavırla varıyor.”
Bu raporla ilgili, basının ve genel analizlerin büyük kısmı bu hükmü Ulusal İstihbarat Direktörü’nün verdiğini ve bunu okuyan Bush yönetimi ve Kongre tarafından ancak şimdi dikkate alındığını tahmin ediyorlar. Bazıları bunu, Bush’a ve/veya Cheney’e ve neo-con’lara karşı bir darbe olarak dahi nitelendirdi. Bu sonuca pek inanmıyorum. Bu hükmün Bush yönetimi içinde çoktan tartışıldığını kabul ediyorum. Ne de olsa raporun bir yıl gibi bir süre önce yazıldığından bahsediliyor. Bu raporun, George W. Bush’un bilgisi dahilinde ve onayıyla karar veren Bush yönetimi içinde, Raporun kamuya açıklanması hakkında yapılan tartışmaların bir çıktısı olduğuna inanıyorum. Rapor tersine dönüşe sebep olmazken tersine dönüşün zaten çoktan gerçekleştiğini gösteriyor.
Bundan çıkarılacak sonuç nedir? İran’a askeri harekatın hemen yapılması taraftarı olan grup (Cheney ve çevresi, İsrail hükümeti ve destekçileri) ve böyle bir harekatı birçok sebeple acelecilik olarak gören grup arasındaki bu uzun süreli tartışmadan harekat taraftarı olanların diğer gruba yenildiği anlaşılabilir. Ani bir harekatın karşısında olanların, özellikle de Genel Kurmay Başkanı’nın da bu grupta olduğunu görmem dolayısıyla, Cheney grubundan daha güçlü olduğunu uzun süredir savunduğumdan bu sonuca şaşırmadım.
Öyleyse, şimdi İran konusunda neler olabilir? Muhtemelen çok bir şey olmaz. Rusya, Çin ve Almanya zaten çoktandır İran’a karşı daha fazla yaptırım uygulanmasına karşı ayak diretiyorlardı. Daha fazla yaptırım olmaz gibi duruyor. İran uranyum zenginleştirme programını geliştirmeye devam etme hakkı olduğu savında ısrar etse de nükleer silah geliştirme programını dondurmayı ihmal etmedi. Şimdilik böyle yapmaya devam edecek.
ABD başkanının -Irak’ta ve Afganistan’da kalarak ve Pakistan’da düzenin kuvvetle muhtemel bir çöküşü konusunda endişelendirerek- zaten başındaki mevcut dertlerle uğraştığı temel gerçeğini akılda tutmalıyız. İran’ın on yıl sonra nükleer silah geliştirmesinin diğer kaygıların öncelikli yerini alamayacağı gerçeğini George W. Bush bile biliyor.
Şüphesiz Birleşik Devletler’in İran eleştirilerinde aldığı sözlü cephe devam edecek. Raporla ilgili başkanın açıklamalarına göz atalım. Kullandığı retorik 2008 sonunda bir Filistin devletinin yaratılması ile ilgili aldığı tavra çok yakın. Ne var ki, bu kimseyi çok fazla ilgilendirmiyor; Birleşik Devletler’deki başkan adayları (her iki partinin de) buna dahil. Bu açıklamalar yalnızca “sözle” cephe alındığını gösteriyor. Bush, makamındaki son yılını kesinlikle huzursuz geçireceğinin işaretlerini yaşarken, artık gururunu kurtarmaya çalışmaktan yorulmuş durumda.
Bu sırada, dünyadaki diğer herkes 2009’dan sonra, özellikle de Birleşik Devletler’de muhtemelen Demokrat bir başkanla, Ortadoğu’da neler olacağını düşünüyor. Herkese şu anda Ortadoğu’daki en istikrarlı devletin İran’mış gibi göründüğü açık. İran’da, hiç şüphesiz iç çekişmeler var ve Ahmedinecad grubu pekala gelecek seçimlerde kaybedebilir. Fakat İran sahip olduğu petrol gücü, Şiilik gücü, bölgedeki askeri ve demografik gücü sebebiyle dikkate alınması gereken önemli bir aktördür. Ülkeler İran’ı karşılarında değil yanlarında görmeyi tercih ederler. İran da bundan kaçmayacaktır.
İran geçen zamanda Birleşik Devletler’e, Irak ve diğer konularda birlikte çalışabilmeyi tasarlayan birçok anlaşmacı teklifte bulundu. Bush yönetimi yapılan jestleri dahi kabul etmedi. Birleşik Devletler’in bugün böyle bir anlaşmaya varması için muhtemelen çok geç, fakat Çin, Rusya ve hatta batı Avrupa için değil. Yıkılmaları, Irak fiyaskosunu dahi önemsiz bir ayrıntı haline getirebilecek derecede bölgeyi sarsabilecek Pakistan ve Suudi Arabistan için de çok geç değil.
Aslında bu noktada, bunu Condolezza Rice ve Robert Gates’in Hillary Clinton ve Barack Obama’dan daha iyi anladıklarını düşünüyorum, tabii anlamamış da olabilirler. Her halükarda, UİT’nin verdiği hükmün kibarca Bush doktrinin ruhuna fatiha okumak olduğunu söyleyebilirim.
15 Aralık 2007
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinali nden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]