Chris DEN HOND, Nicolas QUALANDER, Mirelille COURT Lübnan Komünist Partisi İsrail işgaline karşı direnişe, siyasal, toplumsal direnişin yanı sıra kısıtlı imkanlarına rağmen silahlı direnişe de katılıyor. Beka Vadisinde, İsrail’in Ağustos 2006’da gerçekleştirdiği bir saldırıda 7 komünist militanın vurulduğu Jamaliya’da bir gün geçirdik. Ayrıca Lübnan Komünist Partisi genel sekreteri Halid Hadadeh ile karşılaştık. Sarkozy’den sonra Fransız […]
Chris DEN HOND, Nicolas QUALANDER, Mirelille COURT
Lübnan Komünist Partisi İsrail işgaline karşı direnişe, siyasal, toplumsal direnişin yanı sıra kısıtlı imkanlarına rağmen silahlı direnişe de katılıyor. Beka Vadisinde, İsrail’in Ağustos 2006’da gerçekleştirdiği bir saldırıda 7 komünist militanın vurulduğu Jamaliya’da bir gün geçirdik. Ayrıca Lübnan Komünist Partisi genel sekreteri Halid Hadadeh ile karşılaştık.
Sarkozy’den sonra Fransız diplomasisi Orta Doğu konusunda Chirac ya da Bush’unkinden farklı mı?
Genel olarak Fransa’nın Lübnan’a ve Orta Doğu’ya yönelik politikalarında bir değişim gözlemleniyor ama bu önemli bir değişim değil. Bu daha çok Irak’ta olup bitenlere bir cevap niteliğinde. Amerikan işgalinin geri çekilmesinin ardından Avrupa Birliği kaybettiği alanları biraz olsun geri kazanmak için bu zafiyetten faydalanmak istiyormuş gibi görünüyor. Yeni Fransız yönetiminin, Irak’ın işgali ve Saddam Hüseyin’in düşüşü sırasında kaybettiklerini telafi etmeye çalıştığı izlenimine kapılıyorum. Ama bu Arap-İsrail çatışması konusunda pek bir değişikliğe neden olmuyor. AB, temelde Amerika’yla aynı ilişkilere, aynı bakış açısına sahip; İsrail’in bölgedeki çıkarlarını korumak üzere birbirlerini tamamlıyorlar sanki. AB ve ABD yönetimi tarafından ortaya atılan barış çözümü İsrail’in bölgedeki askeri ve siyasi çıkarlarını korumayı hedefliyor.
Geçenlerde bir gazetede LKP Lübnan’da mezheplere dayalı modeli benimseyen anayasanın değiştirilmesine taraftar olduğunu açıkladı. Neden?
Lübnan’da mezhebe dayalı model 1926 yılından yani Lübnan’ın kuruluşundan bugüne iç savaşların nedenidir. Bunu Lübnan’a dayatan Fransız mandasıydı ve hala mezhebe dayalı savaşlar sürüp gidiyor. Lübnan’daki siyasal sınıf feodal bir sınıf gibidir; coğrafi olarak belirli bölgelerde yaşayan insan toplulukları siyasal önderleri ya da aşiret liderlerini takip ederler. Lübnan’da rejim kendi cemaatlerinin çıkarlarını temsil eden feodal liderlerin birliğinden oluşur. Ayrıca bu mantık, dini liderleri ülkede iktidarlarını korumak için yabancı güçlerle işbirliği yapmaya itmektedir. Bu din çatışması, bölgenin istikrarsız yapısına ek olarak Lübnan’ı daha da istikrarsız bir ülke konumuna sokuyor. Bölgesel herhangi bir güç dengesi değişimi Lübnan’da iç savaş olarak tezahür ediyor çünkü Lübnan en hassas siyasi sisteme sahip ülke olmakla bölgedeki zayıf halka durumunda. Mezhebe ve cemaat ilişkilerine dayalı sistemin Lübnan’daki sorunun ana kaynağı haline geldiğini düşünüyoruz. Mezhebe dayalı sistemi kaldıran bir siyasal reform ve temsiliyete dayalı yeni bir seçim kanunu kuracak olan laik ve demokratik bir sistemin kurulması için bir çözüm öneriyoruz. Bir senato bu durumda farklı din ve mezheplerin çıkarlarını savunabilecektir.
LKP İsrail’e karşı direnişe katılıyor mu?
Komünist Parti, direnişi desteklemekle kalmıyor. Direnişi başlatan bizzat LKP’dir. Mücadeleye, 60’lı yıllarda İsrail’in Lübnan’a saldırılarına karşı koymak için oluşturulan halk muhafızlarıyla başladık. İsrail’in 1982 işgali sırasında Parti ve diğer komünist örgütler Lübnan ulusal savunma cephesini oluşturdular ve Beyrut ile 1982 ile 1985 arası dönemde işgal altında kalmış olan Litani nehrine kadar olan Lübnan bölümü kurtarıldı. Yabancı işgaline karşı direniş bizim kültürümüzün ve tarihimizin bir parçasıdır. Aynı zamanda Lübnan’da da demokratik bir dönüşüm için mücadele veriyoruz. Bizim ulusal direnişimizi Hizbullah’ın direnişinden ayıran en önemli şey bizim gözettiğimiz direncin ulusal bir tarafı olmasıdır ve mezhebe dayalı bir direniş olmamasıdır. Bizim istediğimiz direniş, ülke topraklarının kurtuluşuyla Lübnan’da laik demokratik bir dönüşümü ilişkilendirecek bir direniştir. Ama, son dönemdeki katılımımız lojistik kaynakların azlığı yüzünden zayıf ya da güçsüz olsa bile her zaman biz kendimizi direnişin bir parçası olarak gördük.
Lübnan Komünist Partisi dışında Lübnan’da bulunan siyasi partiler, beli bir ölçüde dini ayrımlar üzerine kurulu partilerdir. Hizbullah tek İslamcı parti değildir. Hariri tarafından temsil edilen Gelecek Akımı İslamcı bir akımdır. Hatta bu akımlar El Kaide gibi integrist (kökten dinci) örgütlerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamaktadır. Sosyalist Parti Dürzilerin partisidir ve Dürzilerin bakış açısını yansıtmaktadır. Lübnan Güçleri, Hıristiyan integrist bir partidir. Sadece Hizbullah değil Lübnan’daki tüm siyasi partiler din ayrımları üzerine inşa edilmiştir. Bizim partimiz laik ve demokratik duruşu dolayısıyla çok bedel ödemiştir. 80’li yıllarda bizimle Hizbullah ve Amal gibi Şii güçler arasında çatışmalar olmuştur. 70’li yıllarda Hıristiyan güçlerle çatışmalarımız olmuştur. Hıristiyan asıllı yoldaşlarımız Lübnan Güçleri’nin denetimindeki bölgelerde öldürülmüş ya da yerlerinden edilmiştir. Sünni integristler Hariri ve Gelecek Akımı’yla birlikte Trablusgarp’ta yoldaşlarımızı öldürerek bize çok ağır bedeller ödetmiştir. Tüm bu dinci integrist örgütlenmeler yoldaşlarımızı öldürmüştü.
Sizce Hizbullah değişti mi?
Hizbullah’la konumumuz daha farklıdır. 80’li yıllardan beri Hizbullah değişmiştir. Partimizle ilişkileri ve diğer direniş kuvvetleriyle ilişkileri de değişmiştir. Sanırım Hizbullah Lübnan’da islami bir devlet kuramayacağı görüşüne vardı. Hasan Nasrallah bunu son konuşmasında söyledi ve iki gerçekten bahsetti. Daha önceleri diğer cemaatler Hıristiyanlar için bir devlet ve her bölgenin bir aşirete devredilmesini tartışırken Hizbullah İslam devletini savunuyordu. Şimdi bunu savunmadı. Nasrallah bu fikirden vazgeçmiştir. Tüm Lübnanlıları temsil edecek bir devlet kurulması fikrindedir. Aynı zamanda direnişin ulusal anlamı üzerine, özellikle de direnişi başlatan partilere yani bizim partimize de vurgu yapmıştır. Son savaş döneminde Hizbullah ve LKP arasındaki ilişkilerle, militanlarımız ve Hizbullah militanları arasında güçlü bağlar kurulmasına yol açmıştır. Bu bizi, Hizbullah ile Lübnan Komünist Partisi’nin birlikte hareket etme olanaklarının gerçek olduğu sonucuna götürmektedir. Ama bu elbette iki partinin birleşmesi anlamına gelmiyor. Çok ciddi sorunlar hala vardır. Hizbullah yabancı işgalciye direniş süreci ile Lübnan’daki laik demokratik dönüşüm süreci arasında yeterince ilişki kurmamaktadır.
24 Eylül 2007
[Alternatives İnternational’daki Fransızca orijinalinden Melike Işık tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]