Zulmün, Açlığın, Yoksulluğun, Parçalanmanın, Yozlaşmanın, Çürümenin, Cehaletin, Sağlıksızlığın, Tutsaklığın Alternatifi; 90 Yaşındaki EKİM DEVRİMİ “Okullarda çocuklarımız öğreniyor Ve gökte oğullarımız uçuyor Kızlarımız traktörleri sürüyorlar Ve bizde, memlekette bolluk hakim” (Bir Rus halk anlatımında köylülüğün Lenin’e hitabından) Ezilenler ve emekçilerin, sömürü ve zulmü alt etmek için yüzyıllar öncesinden sürdürdükleri mücadele tam 90 yıl önce Çarlık Rusya’da […]
Zulmün, Açlığın, Yoksulluğun, Parçalanmanın, Yozlaşmanın, Çürümenin, Cehaletin, Sağlıksızlığın, Tutsaklığın Alternatifi; 90 Yaşındaki EKİM DEVRİMİ
“Okullarda çocuklarımız öğreniyor
Ve gökte oğullarımız uçuyor
Kızlarımız traktörleri sürüyorlar
Ve bizde, memlekette bolluk hakim”
(Bir Rus halk anlatımında köylülüğün Lenin’e hitabından)
Ezilenler ve emekçilerin, sömürü ve zulmü alt etmek için yüzyıllar öncesinden sürdürdükleri mücadele tam 90 yıl önce Çarlık Rusya’da meyvesini vermişti. Ekim Devrimi 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da hüküm süren açlık ve sömürüye karşı yürütülen çetin mücadeleler ve olağanüstü günlerin proletaryanın lehine değişmesinin büyük muştusunu taşıyordu.
Ekim Devrimi’nden çok değil, daha 46 yıl önce Paris proletaryasının iktidarı olan Paris Komünü, Alman-Fransız despotizminin ortak saldırısı sonucu dağılmış, tiranlar Komün savaşçısı ya da taraftarı diye şüphelendiği 100 bin emekçiyi acımasızca katletmişti. Yenilgi ağır; kayıplar korkunçtu. Aralarında Rus, Alman, İspanyol, Macar, Polonyalı, İtalyan devrimcilerin de bulunduğu komünarlar, son nefesine kadar emekçilerin kurtuluş şiarını dillerinden düşürmemişlerdi. Despotlar, ezilenler özgürlük için yeniden ortaya çıkmasınlar, kendilerinden sonra ibret dersinden başka bir şey bırakmasınlar diye ortalığı tam anlamıyla bir kan denizine çevirmişlerdi. Bedenler ölmüş ama Komünün yüreği diri kalmıştı. Yıkıntılar arasında sağ kalabilmiş olan komünar E.Pottier yüreğindeki sözleri o sırada kâğıda dökerek Enternasyonal şiirini yazmıştı. “Bu kan denizinin ufkundan/Kızıl bir güneş doğacak…”
Güneş 25 Ekim 1917’de Çarlık Rusya’sı emekçilerinin elleriyle doğmuştu. Ekmeği bölüştüren, yoksulu bağrına basan, yaşlılara-çocuklara elini uzatan, adaleti sağlayan Paris Komüncülerinin yüreği o gün Ekim Devrimi’yle vücut bulmuştu. Avrupa proletaryasının kurtuluş bayrağını eline geçirmek için 19.yüzyılda yenilgi dersleriyle dolu savaşımı Rusya’da kazanılmıştı. 75 yıl yaşayan Ekim Devrimi insan özgürlüğünün, onurun, kardeşliğin, eşitliğin, birleştiriciliğin, dizginsiz gelişimin sayısız dersleriyle doludur. SSCB’nin dağılışı ise sosyalizmin yenilgisi değil, sosyalizm adına uygulanan yanlış politikaların iflasıdır. Sosyalizm ise Ekim Devrimiyle birlikte artık bir düş, olası bir umut değil, yaşanılmış bir gerçek ve yeniden çoğaltılması gereken bir değerdir.
Ekim Devrimi Özgürleştirdi Birleştirdi Geliştirdi
Devrim öncesinde Rusya “Halklar Hapishanesi” olarak da nitelenirdi. Ruslar dışında hiçbir milliyetin kıymet-i harbiyesi, kimsesi, kimlik hakkı yoktu. Çara karşı muhalefet etmenin, hak istemenin ve isyanın cezası çok ağırdı. Karnı tok olanlar sadece despotluğun zincirinde tutulu birer halka olanlardı. Milyonlarca işçi ve köylü yığınları cehalet ortamında ölesiye çalışıyor ama yine de aç ve sefil ölüyorlardı. İşte Ekim Devrimi aç ve çıplak olarak yerlerde sürünen emekçi yığınları ayağa kaldırarak kendi yönetim erklerini sağlamaya başlamıştı. İşçileri, köylüleri, milliyetleri tutsak kılan zincirler parçalanmış, özgürlüğün, ilerlemenin kapıları sonuna kadar açılıvermişti.
Devrimden iki yıl önce Çar’ın yaptırdığı bir araştırmaya göre Rusya imparatorluk topraklarının doğu kesiminde yerleşik hayattan uzak, kendilerine özgü dilleri olup, okuma-yazma nedir bilmeyen topluluklar yaşıyordu. Ve araştırmayı yapan sosyologun öngörüsüne göre bu topluluklar ancak 100 yıl sonra yerleşik hayata geçebilirlerdi. Yani Rusya’nın özellikle değişik Türk boylarının yaşadığı doğu bölgesinde ilkel bir yaşam tarzı egemendi. Oysa Ekim Devrimi toplumsal ve ulusal kimlik açısından tam bir kasırga doğurmuştu. İlkel yaşam süren göçebe ve yarı göçebe topluluklar 10 yıl gibi kısa sürede tarımda ve sanayi dallarında uygulanan sosyalist ekonomi politikalarının birer parçası haline dönüşmüş, kendi dillerinde eğitim görmeye başlamışlardı. Ekim Devrimi ulusları özgürleştirmiş, yine bu temel üzerinde SSCB yi kurmuştur.
Ekim Devrimi, kapitalizmin kâr, insan emeği üzerinden maliyet ve pazar hesabının zincirlerini de parçalamıştı. İnsan emeğinin engelsiz gelişimini esas alan planlı ekonomi politikaları hedefinden sapmadan başarılara yeni başarı eklemiştir. 1928 Ekiminde başlayan Birinci 5 Yıllık Plan, hedefine 4 yıl 3 ayda ulaştı. Planın başlangıcındaki 1,5 milyon işsiz tamamen yok oldu. Planın uygulandığı yıllarda 1500 modern işletme kuruldu. Birinci 5 Yıllık Planı, İkinci 5 Yıllık Plan takip etti (1933-1938). Özellikle kırsal kesimdeki kapitalist kalıntıları yok etmeyi amaçlayan İkinci 5 Yıllık Plan’ın sonuna doğru sosyalist mülkiyet mevcut üretim fonunun %98.7’sine ulaşmıştı. İkinci 5 Yıllık Plan SSCB’yi birinci plana göre 4 misli, 1917’deki duruma göre 14 misli büyütmüştü. Kıyaslamalı olarak şu bilgiyi vermek de yine o derece önemli: 1933 yılında sanayi gelişimi ABD’de %64.9, İngiltere’de 86.1, Almanya’da 66.8, Fransa’da 77.4 iken SSCB’de 201.6’dır.
Kapitalist sistem özü gereği insan emeğinin özgürce harcanması ve gelişimi önünde engeldir. İşçiyi sokağa atar, işsize kapılarını kapatır, evine, işyerine yüksek duvarlar örerek sefalete sırt çevirip, gözünü kapar. Oysa Ekim Devrimi işsizliği ortadan kaldırdığı gibi, işçinin insanlık ve sosyalist toplum yararına tüm enerjisini, yaratıcılığını ortaya koymasına olanak tanımıştır. İkinci 5 Yıllık Plan sürecinde çalışanlar ortaya çıkardıkları ürünü misli misli fazla üretmeye başlamışlardı. Örneğin bir ayakkabı fabrikasında çalışan Nikolay Smetanin bir vardiyada 1860 çift ayakkabı gerdiriyordu. Aynı dönemde Avrupa’daki vardiya başına en yüksek verim 1125 çiftti. Demirin işlenmesinden, kömürün çıkarılmasına kadar her alanda insanın emeği ile iradesi arasında müthiş bir yarış ve sosyalizmin tüm bu fazlalıkları sindirebilecek bir mekanizması vardı.
İlk 5 Yıllık Plan sonucunda elde edilen 20,5 milyar ruble ulusal gelir, İkinci 5 Yıllık Plan sonucu 50,5 milyar rubleye yükselmiştir.
Çarlık Rusya’sında okuma yazma bilmeyenlerin oranı %76 idi. Devrim bu cehaleti de hızla ortadan kaldırmaya başladı. 1934 yılında okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %10’a düşmüştü. Yine Çarlık Rusya’sında 91 yüksek okul varken, SSCB’de İkinci Dünya Savaşının başında bu sayı 778’e yükselmişti. Aynı yıllarda eski Rusya’da 153 tiyatro, SSCB’de ise 729 tiyatro vardı.
Rakamlar akla gelebilecek her alanda devrim öncesi ve devrim sonrası, hatta en gelişmiş kapitalist ülke ve hatta eski SSCB topraklarındaki bugünkü ekonomik, sosyal, siyasal tabloyla karşılaştırıldığında Ekim Devrimi’nin başta SSCB halkları olmak üzere bütün insanlığa ayna tutan nasıl bir başarıya imza attığı daha iyi görülecektir. Başarı, acı, gözyaşı, kan, işkence, işgal, açlık, toplumsal yozlaşma, çürümeye bulanmış kapitalizme karşı olan sosyalizmin başarısıdır. İşte bugün 11 milyon nüfuslu Küba 50-60 yıllık ekonomik siyasi baskı ve entrikalara rağmen eğitimde, sağlıkta, sporda dünya ülkeleriyle yarışabilen gücünü sosyalizmden almaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası tıpkı 1871 Mayıs ayı Paris’inde olduğu gibi ortada bir kan denizi ve enkazı vardı. Ancak ölmeyen şey inanç ve yürekti. Sosyalist yönetim enkazın üstünden kısa sürede doğrularak ülkeyi kısa sürede her açıdan onarmayı başarmıştı. Söz konusu başarı hiçbir kapitalist sistemin göstereceği başarı değildir. Çünkü
kapitalizmde hesaplar insan üzerinde değil, para üzerine kuruludur. Asıl fark buradadır.
Ekim Devrimi’nin önemini, anlamını kavramak için istersek rakamları, kıyaslamaları bir yana bırakıp SSCB’nin dağıldığı 1991 yılından sonraki eski Sovyet ülkelerindeki duruma şöylece de bakmak da yeterli. Vatan savunmasında elde edilip satılmış madalyalar, meslek sahibi (doktor, mühendis, öğretmen, hemşire vs.) ama uluslar arası fuhuş yollarına düşmüş kadınlar, dilenen emekliler, aç ve işsiz insanlar, eski dostlarıyla kapışan Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan, Çeçenistan, Azerbaycan, Estonya, Ermenistan vd. Topraklarında ise cirit atan ABD ve Avrupa tekelleri… Hepsi doğal zenginlikleri kapmak, yeni kuşakları kapitalist çarka uyumlu kılmak için çalışıyor; Bilgi yerini bilisizliğe yöneltiyor, kiliseler açılıyor, camiler çoğalıyor.
Yaşasın Ekim Devrimi!
Ekim Devrimi’nin yaşını bir yana, asıl olarak niteliği günümüz koşulları açısından çok daha önemli. Etrafımızda, dünyamızda olup bitenlere bir bakalım. İnsanlık için kötü olan şeyler içinde yok, yok! Açlık, sefalet, sömürü, göç, işkence, işgal, yozlaşma, eşitsiz büyüme ve bölüşüm, siyasal sosyal gericilik (ABD’de Avrupa’da ‘Akıllı Tasarım’, ‘Yaratılış’ gibi bilim dışı saçmalıkların ders kitaplarına sokulması girişimleri), dünya kaynaklarının yağması, fuhuş, işsizlik, aşağılanma… tüm bu olumsuzlukları, çirkeflikleri ancak ve ancak devrim çözer ve ortadan kaldırır. Çarlık döneminin tüm olumsuzluklarını tersine çeviren Ekim Devrimi bu açıdan daha bir önemli, daha bir sahiplenilmesi, dünyanın her yerinde yeniden yaşam verilmesi gereken vazgeçilmez bir inanç ve eylem tarzıdır.Denilebilir ki Ekim Devrimi 90.yıldönümünde olunca daha mı önemli de, 10, 20, 30., 55 ve 74. yıldönümleri daha mı az önemli? Kesinlikle hayır! Ekim Devrimi’ne yakın olmak, onun yeniden hayat bulacağı zamanları daha kısa tutma azmi ve çabasını inadına sürdürebilmektir.
Kaynak:
-Galina Serebryakova -Ateşi Çalmak Cilt 4,Çev.A.Rıza Dırık. Evrensel Basım Sayfa.343.
-B.M.Volin Sovyet Ülkesinde Sosyalizmin Zaferi İçin, Çev. İbrahim Okçuoğlu, Ceylan Yayınları Sayfa 109,110,128,129,136,142,143 ve 145.