Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün giderayak Kabine üyelerine 9 milimetrelik tabanca hediye etmesi ciddi merak uyandırdı. Acaba her bakan son toplantıya kendi görev alanından bir armağanla mı geldi? Mesela Enerji Bakanı üyelere elektrik verdi, Kültür Bakanı tarihi eser, Maliye Bakanı yumurta getirdi; Kadından Sorumlu Bakan çaresizce gülümsedi de Milli Savunma Bakanı da Western filmlerini hatırlatırcasına […]
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün giderayak Kabine üyelerine 9 milimetrelik tabanca hediye etmesi ciddi merak uyandırdı.
Acaba her bakan son toplantıya kendi görev alanından bir armağanla mı geldi?
Mesela Enerji Bakanı üyelere elektrik verdi, Kültür Bakanı tarihi eser, Maliye Bakanı yumurta getirdi; Kadından Sorumlu Bakan çaresizce gülümsedi de Milli Savunma Bakanı da Western filmlerini hatırlatırcasına tabancaları mı masaya serdi?
Yoksa Gönül, Çankaya için adı geçtiğinden, “Şimdilik bunlarla idare edin, Köşk’e çıkarsam makineli tüfek de vereceğim” mi demek istedi?
Hediyesini verirken göz kırpıp “Kullanırken beni hatırlarsınız” dedi mi?
* * *
Vekilleri bilmem, ama birileri kullandıkça bizim Sayın Gönül’ü hatırlayacağımız kesin…
Türkiye gibi yılda 3 bin kişinin ateşli silahlarla öldürüldüğü bir ülkede devlet yetkililerinin bireysel silahlanmayla mücadele etmek şöyle dursun, silahlanmaya öncülük etmeleri akıl almaz bir hatadır.
Hatırlatalım, burası Meclis çatısı altında bir milletvekilinin diğerine kurşun sıkıp öldürdüğü bir ülkedir. Böyle bir Meclis’in, böyle bir Kabine’nin, milyonu bulan ruhsatlı silah taşıyıcılarına “Aman dikkat” demesi beklenebilir mi?
Bu kafayla Türkiye’nin bir “maganda kurbanları kabristanı”, daha doğrusu bir “bireysel silahlanma cenneti” olması önlenebilir mi?
* * *
Hadi vatandaşın bir kısmı, çığ gibi büyüyen hırsızlığa, kapkaca, sokak çetelerine karşı devletin kolluk güçlerine güvenmediği için silahlanıyor; “Evde bulunsun, belki lazım olur” diyor.
Ya yanında koruma ordusuyla gezen bakanların silah tutkusunu nasıl açıklamalı?
Sosyologlara sorsanız topluma ve kendine güvensizlikten dem vuracaklardır.
Antropologlar, kültürel genlere sinmiş “at-avrat-silah” tutkusundan söz edeceklerdir.
Psikologlar ise Freud’a atıf yaparak, “silahın erkeklik organının bir simgesi olarak görüldüğünü” söyleyeceklerdir.
Argomuzda erkek cinsel organına “balta, kargı, tabanca, makineli, pompalı” gibi (konvansiyonel ve ateşli türden) silah isimleri takılması, cinsel birleşmenin “silahı doğrultmak, piştovu patlatmak, tabancayı ateşlemek, bombalamak, roketlemek, patlatmak” diye adlandırılması boşuna değil…
Silahını da organı gibi hem ödüllendirme hem cezalandırma için kullanan erkeklerin ülkesi burası…
Nasıl gerdeğe de, tecavüze de aynı “silah”la giriyorsa, takımını kutlamak için de, lanetlemek için de kurşun sıkabiliyor.
Ve piştov, çoğu zaman günahsız kurbanların başına patlıyor.
* * *
Bu Freudyen yorumların bakanlarımızın bilinçaltında yansımaları var mıdır bilmem; bildiğim şu ki, bakanların o tabancaları iade etmesi, sadece onların “topluma silahını doğrultmuş” gibi görünmelerini önlemekle kalmayacak, silahlanma çılgınlığına karşı da örnek teşkil edecektir.
Meclis’te ya da Kabine’de daha fazla kadın olması oraları maçoluktan kurtarmaz; bunun için Bakanlar Kurulu salonunu vahşi batıda bir şerif odası görüntüsünden çıkarmak daha inandırıcı olur.
Sayın Bakanlar!
Lütfen silahlarınızı bırakın!
Elinizi başınıza koyup düşünün!
Sonra görevinizi teslim edin.