Hükümet yetkilileri, su sıkıntısı sürecinde suyun da özelleşebileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Demek ki, iki sorunla karşı karşıyayız. Biri su sıkıntısı, diğeri suyun “dağıtımının” özelleştirilmesi. Su sıkıntısının bu yıl farkına vardık. DSİ’nin öngörüsüne göre, Türkiye 2030 yılında su kaynaklarını yüzde 100 verimlilikle kullanır hale gelecek. Ancak o tarihte kişi başına kullanılabilir su kaynağı 1.100 m3’e düşecek. […]
Hükümet yetkilileri, su sıkıntısı sürecinde suyun da özelleşebileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Demek ki, iki sorunla karşı karşıyayız. Biri su sıkıntısı, diğeri suyun “dağıtımının” özelleştirilmesi.
Su sıkıntısının bu yıl farkına vardık. DSİ’nin öngörüsüne göre, Türkiye 2030 yılında su kaynaklarını yüzde 100 verimlilikle kullanır hale gelecek. Ancak o tarihte kişi başına kullanılabilir su kaynağı 1.100 m3’e düşecek. (Şu anda 1.430 m3) Yani bundan 23 yıl sonra her birimiz daha az suyla yetinmek zorunda kalacağız.
Kısacası, son derece ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Üstelik bu rakamın içinde küresel ısınma nedeniyle kaybedilecek su da yok.
Dünya Bankası devrede
Bir tarafta bu gerçek, diğer tarafta suyun hâlâ verimsiz kullanılması gerçeği, diğer yanda da su dağıtımının özelleştirilmesini isteyen Dünya Bankası… Dikkat ediniz; Dünya Bankası su “kaynaklarının” özelleşmesini savunmuyor, suyun “dağıtımının” özelleşmesini savunuyor. Yani Dünya Bankası suyun kaynağının artması yönünde bir çözüm önermiyor. Ama, kendince suyun daha dikkatli kullanılmasıyla verimlilik elde edileceğini iddia ediyor.
Oysa su kaynaklarının özelleşmesi büyük bir kaosa neden olabilir. Kim, nerede, ne koşullarla su sahibi olacak? Büyük adaletsizlikler ya da yolsuzluklar oluşması çok olası. Kaldı ki dünyada pek bir örneği de yok.
Pekiyi, suyun dağıtımında yapılacak özelleştirme verimlilik sağlar mı? Biz aynı kanıda değiliz. Suyun daha verimli ve daha az şebeke kaybıyla dağıtılması çok önemli bir kazanç değil. Çünkü elektrikte ciddi kaçaklar olmasına rağmen sudaki kaçak kullanım daha az. Bunun da iki nedeni var.
Birincisi, Türkiye’de su pahalı değil. İkincisi, su şebekeleri yeraltından geçiyor ve kaçak kullanım kolay değil. İnşaat kesiminde su saatinin kırılarak su çekilmesi de son yıllarda azalmaya başladı.
Suyun özelleşmesi için ana şart suyun paralı olmasıdır. Oysa Avrupa’nın birçok ülkesinde su bedava. Demek ki suyun insanoğlu için farklı bir değeri var.
Elektriksiz yaşanabilir, ama susuz yaşanamaz. Su, devletin vatandaşına sağlaması gereken bir ticari mal değil, kamu hizmeti olarak görülmelidir.
Farklı fiyatlandırma
Bununla beraber su fiyatlanabilir. Hatta kullanım miktarına ve talebe göre pahalı hale de getirilebilir. Dünkü yazımızda bunu anlatmaya çalıştık. Tarımda, sanayide ya da bireysel kullanımda farklı fiyatlar uygulanabilir, bu kullanılan miktara göre artabilir, ama aynı zamanda gelir düzeyine göre de tazminat ödenmelidir.
Bu yazıyı okuyanlar, “Vay zengin düşmanı!” diyebilir. Ancak bu doğru değil. Herkes ödese de, yoksul aileler ödediklerini geri almalıdır.
Su, artık yarım yüzyıl öncesi gibi miktarı sınırsız sanılan bir varlık değil. Dikkatli kullanılması gerekiyor. Fiyatlanmasının nedeni de bu. Ancak ekonomik olarak suyun doğru fiyatlandırması da çok önemli. Yanlış fiyatlandırma, fiyatlandırmamaktan daha hatalı olabilir.
Suyun özelleştirmesinde de nasıl bir verimlilik sağlanacağı belli değil. Üstelik özelleştirme halinde suyun fiyatının yükseleceği, ama yoksulların zararının telafi edilmesi zorlaşacağından sosyal açıdan da adaletsiz bir durum yaratabilir.