2007 Genel Seçimi’ne ilişkin DİSK Yönetim Kurulu adına DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin yaptığı bir basın açıklaması yayınlayarak CHP-DSP ittifakına destek verilmesini istedi. Bağımsız adayların önemine dikkat çekilen açıklamadaki kimi apaçık çelişkiler dikkat çekti. Aynı metin içerisinde, alınan karar ve kararda öne sürülen gerekçeler arasında “şaşkınlık yaratıcı” ölçüde farklı değerlendirmeler var. Metni onaylayan DİSK Yönetim […]
2007 Genel Seçimi’ne ilişkin DİSK Yönetim Kurulu adına DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin yaptığı bir basın açıklaması yayınlayarak CHP-DSP ittifakına destek verilmesini istedi. Bağımsız adayların önemine dikkat çekilen açıklamadaki kimi apaçık çelişkiler dikkat çekti. Aynı metin içerisinde, alınan karar ve kararda öne sürülen gerekçeler arasında “şaşkınlık yaratıcı” ölçüde farklı değerlendirmeler var. Metni onaylayan DİSK Yönetim Kurulu’nda Genel İş, Lastik İş, Birleşik Metal İş, OLEYİS, Tekstil ve Gıda İş temsil ediliyor.
Metinde “Yaşanan kamplaşmalar kitlelerin kendi gerçek talepleri doğrultusunda değil topluma empoze edilen kamplaşmalar doğrultusunda oy kullanılması sonucunu doğuruyor” deniyor ancak sonuç bölümünde bu kamplaşmanın cephelerinden birine destek isteniyor.
Metinde ekonomi politikalarına dair şu değerlendirmeler yapılıyor: “Yıllardır seçimlerden bir “umut” olarak çıkan siyasal partiler kendilerini seçenlerin taleplerine sırt çevirip IMF ve Dünya Bankası politikalarını sürdürmeye devam ediyor. Bu o kadar alışılmış bir durum ki, bir dizi yorumcu bugün aynı şeyi vurguluyor: ‘Ülkenin ekonomik gerçekleri var, hangi parti iktidar olursa olsun istikrar programının dışına çıkamaz’. Bu apaçık bir şekilde, emekçilerin taleplerinin bir kez daha görmezden gelineceği anlamına gelmektedir.” İstikrar programının dışına çıkmamak, bütçe disiplinini sürdürmek, IMF ve Dünya Bankası ile ilişkileri sürdürmek CHP’nin programında yer alıyor. Ancak tüm bu ifadelerin ardından CHP’ye oy isteniyor.
ABD emperyalizminin savaşçı politikalarını, IMF ve Dünya Bankası’nın, ulusal ve uluslararası sermayenin istemleri doğrultusunda ekonomi politikalarını Türkiye’de uygulayan sermaye partilerine oy verilmemesi istenirken “piyasa ekonomisi tek alternatif” diyen ve listelerini işadamlarıyla dolduran, geçen dönem Dünya Bankacı Kemal Derviş’i listelerinden aday gösteren ve bunun özeleştirisini hiçbir şekilde vermeyen CHP’nin sermaye partisi sayılmaması dikkat çekiyor.
Metinde “solun bağnaz milliyetçilik ve tutucu ezbercilikten arınması, çağdaş, yenilenmiş bir anlayışla gerçek bir iktidar yürüyüşü başlatması temel özlem ve hedefimizdir” deniyor ancak MHP ile ittifakı seçim öncesinden kuran, en uç milliyetçi, militarist söylemleri seçimlerde bayrak yapan bir partiye destek isteniyor.
Seçim barajlarının kaldırılması, siyasal partiler yasasının demokratikleştirilmesi yaşanan ve yaşanacak olan her seçim karmaşasının tek çözümüdür. Siyasal yaşamda kendini ifade edebilme ve temsiliyet demokrasinin vazgeçilmez temel direğidir. gibi önemli bir saptama yapılıyor ancak barajın kalkmaması için büyük bir “mücadele” veren ve AKP ile tek ittifakını bu noktada kuran CHP’nin arkasına geçilmesi isteniyor.
İşin en ilginci metindeki hiçbir gerekçenin CHP’ye uymamasına rağmen bu desteğin “koşullar gereği” söyleniyor: “Milletvekili aday listelerinde sol ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uymayan adaylar olmasına, seçim bildirgelerindeki kimi eksiklikleri ve doğru bulmadığımız politikaları tespit etmemize karşın” deniyor ve peşinden gelen “ama” tüm önce söylenenlerin inkarı anlamına geliyor. DİSK Yöentim Kurulu Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar gözetilerek CHP-DSP işbirliğinin desteklenmesini istiyor. Ancak bu yine en baştaki şu ifadeyle taban tabana çelişiyor: “Yaşanan kamplaşmalar kitlelerin kendi gerçek talepleri doğrultusunda değil topluma empoze edilen kamplaşmalar doğrultusunda oy kullanılması sonucunu doğuruyor.”
DİSK Yönetim Kurulu oldukça isabetli tespit ettiği bu duruma, yani ‘kitlelerin empoze edilen kamplaşmalar doğrultusunda oy kullanması realitesine empoze olmuş görünüyor.
İşte açıklamanın tam metni:
2007 GENEL SEÇİMLERİ ve DİSK’İN TAVRI
2007 Genel Seçimi’ne ilişkin DİSK Yönetim Kurulu adına DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin yaptığı basın açıklaması
Ülkemiz yeni bir seçim sürecine girdi. Her seçim dönemi politik atmosferin canlandığı, tartışmaların yoğunlaştığı bir dönem doğurur ama 2007 genel seçiminde bu özelliklerin “sistem krizi” tartışmaları etrafında çok daha yoğun olarak yaşandığını görüyoruz.
Sosyal devletin tasfiye edildiği, toplumun barış, demokrasi, iş ve özgürlük taleplerinin görmezden gelindiği dönemler sonrasında yaşanan kamplaşmalar kitlelerin kendi gerçek talepleri doğrultusunda değil topluma empoze edilen kamplaşmalar doğrultusunda oy kullanılması sonucunu doğuruyor.
Seçim sürecinde toplumumuzu terör, ırkçılık, etnik ve dinsel ayrımcılık üzerinden ayrıştırmak ve çatıştırmak çabaları toplumsal bütünlüğümüzü tehdit ettiği kadar aynı zamanda ülkemizde yaşanan soygun ve sömürüyü gizleyen, dikkatlerden uzak tutmaya yarayan tehlikeli yaklaşımlardır. Ülkemizin deniz işletmelerinden enerji santrallerine, rafinelerine, hastanelerinden madenlerine kadar tüm değerleri soygun ve sömürünün menzilindedir. Emekçiler, siyasi partilerden bunlara ilişkin inandırıcı çözüm ve tutumun yanısıra, seçim vaatleri yerine emeği temel alan bütünlüklü ekonomi ve sosyal politikalar beklemektedir.
Yıllardır seçimlerden bir “umut” olarak çıkan siyasal partiler kendilerini seçenlerin taleplerine sırt çevirip IMF ve Dünya Bankası politikalarını sürdürmeye devam ediyor. Bu o kadar alışılmış bir durum ki, bir dizi yorumcu bugün aynı şeyi vurguluyor: “Ülkenin ekonomik gerçekleri var, hangi parti iktidar olursa olsun istikrar programının dışına çıkamaz”. Bu apaçık bir şekilde, emekçilerin taleplerinin bir kez daha görmezden gelineceği anlamına gelmektedir.
Ülkemiz son dönemde başlıca sorumlularından birinin AKP Hükümeti olduğu bir gerilimi yaşamaktadır. Bu gerilim ülkemizin tüm siyasal ortamını etkilemekte ve demokrasinin geleceğine ilişkin kaygıları artırmaktadır.
Ülkemizde yaşanan kamplaşmalar elbette önemsiz değil fakat, milyonlarca insanın sokaklara çıkarak özgür ve demokratik yaşam taleplerini yüksek sesle dile getirmesi göz ardı edilemez. Demokratik süreçlerde ordu müdahalesine karşı çıkmak, çözümü demokrasi içinde demokratik mücadelede aramak gerek. Yaşanan 12 Eylül deneyimi hiç göz ardı edilmemesi gereken bir gerçekliktir ve sonuçları ortadadır.
Demokrasi sadece seçimden seçime oy kullanmak demek değildir. Demokrasi; örgütlenme özgürlüğü, kitle ve sivil toplum örgütlerinin yönetime katılmalarını sağlayacak kanalların açılması, düşünce özgürlüğü, farklılıklara saygı, eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamak demektir. Bugün yaşanan olumsuzlukların kökeninde 12 Eylül’ün gerici/baskıcı yasaları yatmaktadır, demokrasi eksikliği yatmaktadır. 12 Eylül 1980’de bu ülkeye bir deli gömleği giydirildi. Partiler iç demokrasiden yoksun halde liderlerin oyuncağı yapıldı. Seçim barajlarıyla halkın sesinin Meclis’e yansıması engellendi. Yasakçı Anayasa ve yasalarla özgürlükler kısıtlandı. Ve pekçok siyasi partinin görmezden geldiği, seçim beyannamelerine almadıkları bu karabasan günümüzde de sürüyor.
Türkiye ekonomisi, AKP hükümeti döneminde, kriz sonrası rüzgarı da arkasına alarak yüzde 33 düzeyinde büyüdü. Ancak bu büyümenin hormonlu bir büyüme olduğu, yüksek faiz, düşük kur politikası ve borçlanmaya dayandığı, halka yansıyan bir yanın bulunmadığı geniş kesimlerce dillendiriliyor. AKP hükümeti döneminde bu yüzde 33 büyüme oranlarına rağmen imalat sanayiinde reel ücretler hemen hemen yerinde
sayarken, otomotiv sektörü gibi dinamik sektörlerde reel ücretler yüzde 18 düzeyinde gerilemiş durumda. Yine en yoksul yüzde 5’lik dilimin reel gelirinin 2003-2005 yılları verileri dikkate alındığında azalmış olduğu görülüyor. Buna karşın dünya dolar milyarderi listesine giren Türk sayısı AKP hükümeti döneminde 6’dan 26’ya, bu kişilerin servetleri ise 10,8 milyar dolardan, 37,5 milyar dolara ulaşmış. Yani gelir dağılımındaki uçurum artmış ve “büyüme” zenginin daha zengin olmasını sağlamıştır.
Yine “başarılı” denilerek bize sunulan bu dönemde Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardan, 206 milyar dolara, iç borcu 92 milyar YTL’den 264 milyar YTL’ye yükselmiş. İşsizlik, iş bulma umudunu yitirdiği için işgücünden çekilen milyonlar dikkate alındığında yüzde 20’lerle Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeylerinde seyrediyor. Son 4 yılda 183 milyar YTL iç borç faizi ile rant çevrelerine aktarılmış. Kamu yatırımları dibe vurmuş. Eğitime ve özellikle sağlığa ayrılan pay sürekli düşmüş. Tarımda müthiş bir çöküş var. Tüm bu tablo bize şunu söylüyor, ekonomik anlamda halka yansıyan hiçbir başarı yok. Halkın refah düzeyinde bir artış yok.
DİSK yıllardır çalışanların daha iyi yaşam ve daha iyi çalışma koşullarına sahip olmaları için mücadelesini sürdürdü. Bu talepleri dile getirirken susturulmak istendi. Bu taleplerini kazanmak istediği için DİSK’te örgütlenmek isteyen insanlar işlerinden atıldı, açlığa mahkum edildi. Bu olumsuzluklar yerinde durdukça hiçbir muhtıra, hiçbir seçim, karmaşayı ve tepkileri ortadan kaldıramaz. Yapılması gereken şey toplumun önünü açmak, sendikal hak ve özgürlükleri tanımak, çalışma ve yaşam koşulları önündeki engelleri kaldırmak, kısaca özgürlük ve demokrasiyi genişletmektir.
DİSK yılların deneyimini taşıyan gerçek bir emek örgütüdür. Her dönemde emeğin haklarını, özgürlük ve demokrasiyi savunmuştur. Bu dönemde de bu tutumunu değiştirmeyecektir.
Sadece bu seçimi değil, 23 Temmuz’la başlayacak karmaşık sürecin ardından gündeme gelecek yerel seçimleri görmeyen politikaların topluma bir yararı olmayacağını biliyoruz. Bu nedenle kısa vadeli tutumlar yerine uzun vadeli çözümler arayacağız. Bu ülkenin sorunlarının çözümünün gerçek bir sol iktidardan geçtiğini bilerek, bunu ortaya çıkaracak çözümleri arayacağız, oluşturmak için çaba harcayacağız.
Doğal olarak, solun bağnaz milliyetçilik ve tutucu ezbercilikten arınması, çağdaş, yenilenmiş bir anlayışla gerçek bir iktidar yürüyüşü başlatması temel özlem ve hedefimizdir.
Seçim barajlarının kaldırılması, siyasal partiler yasasının demokratikleştirilmesi yaşanan ve yaşanacak olan her seçim karmaşasının tek çözümüdür. Siyasal yaşamda kendini ifade edebilme ve temsiliyet demokrasinin vazgeçilmez temel direğidir.
DİSK Yönetim Kurulumuz;
22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak olan seçimler ülkemizin geleceğini, işçi sınıfı ve emekçi halkımızın iş/çalışma ve yaşam koşullarını yakından ilgilendirmektedir. Böylesi önemli bir seçim döneminde gerçekleri gözardı eden kolaycı ve kısa erimli bir tavrın DİSK’in demokratik sınıf ve kitle sendikal anlayışı ile bağdaşmadığı gerçeğinden hareketle;
A) ABD emperyalizminin savaşçı politikalarını, IMF ve Dünya Bankası’nın, ulusal ve uluslararası sermayenin istemleri doğrultusunda ekonomi politikaları, Türkiye’de uygulayan sermaye partilerine oy verilmemesi,
B) Milletvekili aday listelerinde sol ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uymayan adaylar olmasına, seçim bildirgelerindeki kimi eksiklikleri ve doğru bulmadığımız politikaları tespit etmemize karşın, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar gözetilerek, Cumhuriyet’in temel ilkeleri temelinde seçime birlikte giren CHP-DSP işbirliğinin işçi ve emekçi halkın kimi ekonomik, demokratik ve siyasi taleplerine programında yer vermesi de dikkate alınarak desteklenmesi,
C) “Bağımsız aday” gerçeğinin Siyasal Partiler Yasası, Seçim Yasası yasakları ve barajların bir sonucu olduğu gerçekliğiyle, seçim çalışmasının “SEÇİM BARAJLARINA HAYIR” kampanyasının bir parçası olarak sürdürülmesine ve bağımsız sol adayların TBMM’de temsilinin, siyasal yaşamımızda önemli bir ivme kazandıracağı,
kararlarıyla, bütün sendikalarımızı, alt birimlerimizi ve üyelerimizi ve Türkiye halkını bulundukları il ve ilçelerde bu temel politikalara uygun nitelikteki seçim çalışmalarına, yerel koşulları da gözeterek aktif destek vermeye davet eder.