Venezüella devriminde atılan büyük bir adımı ve kapitalizm ve emperyalizme vurulan ciddi bir darbeyi gösteren geniş içerikli kamulaştırmanın açıklanmasını bütün ülkelerden işçiler ilgi ve hevesle karşılayacak. Caracas’taki BBC muhabiri James Ingham 15 Mayıs’ta “Venezüella’da Kamulaştırma Hızla İlerliyor” başlıklı bir makale yayınladı. Makale şöyle başlıyor: “Özel yatırımcılar ve politik muhalefet nefret ediyor, Chavez yandaşları çok seviyor. […]
Venezüella devriminde atılan büyük bir adımı ve kapitalizm ve emperyalizme vurulan ciddi bir darbeyi gösteren geniş içerikli kamulaştırmanın açıklanmasını bütün ülkelerden işçiler ilgi ve hevesle karşılayacak.
Caracas’taki BBC muhabiri James Ingham 15 Mayıs’ta “Venezüella’da Kamulaştırma Hızla İlerliyor” başlıklı bir makale yayınladı. Makale şöyle başlıyor:
“Özel yatırımcılar ve politik muhalefet nefret ediyor, Chavez yandaşları çok seviyor. Özel şirketlere karşı esen kamulaştırma kasırgası ve tehditler Venezüella’nın ekonomik havasını değiştiriyor ve toplumsal bölünmenin daha da artma tehlikesini getiriyor.
Mr. Chavez Venezüella’yı sosyalist bir devlete dönüştürme kampanyasını hızlandırıyor.
Ülkenin varlıklarını daha çok denetim altına alıyor ve kendi görüşlerine uymayanları el koymakla tehdit ediyor.”
Başkan göreve başlar başlamaz, “Özelleştirilen her şey kamulaştırılacak” diyerek geniş kapsamlı bir kamulaştırma programı başlatacağını açıklamıştı. Verdiği sözü tutuyor.
Petrol’ün kamulaştırılması
Başkan Chavez 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda son özel petrol şirketlerinin de yönetimini devraldı. Jose Oil Pertol İşleme Fabrikasının devir töreninde alkış tutan işçilere, “Bu doğal kaynaklarımızın gerçek kamulaştırılması… Bugün kötü amaçlı bir kısırdöngüyü sona ediyoruz” dedi.
Daha önce dünyanın en büyük rezervlerinden birini geliştirme amaçlı Orinoco Belt Projesini altı yabancı şirket denetliyordu: ABD’de yerleşik ConocoPhillips, Chevron ve Exxon Mobil ile beraber İngiliz BP, Norveç’ten Statoil ve Fransız Total. Bu yabancı dev tekeller bu riskli yatırımdan aşırı kar etmeye hazırlanıyordu. Ama şimdi kamu petrol şirketi PDVSA bu projenin en aşağı %60’ını kontrol edecek ve karlar Venezüella’da kalacak. Geriye kalan hisse senetleri ve rafineriler için tazminat pazarlıkları devam ediyor.
Sosyalist görüşe göre kapitalistlerle anlaşmaya kalkmak veya kamulaştırılan işletmeler için tazminat ödemek kabul edilebilir mi? Bu bazı etmenlere bağlı. Lenin 1920’li yıllarda, yeni kurulan Sovyet Cumhuriyeti’nin gücü yetmediğinden, Sibirya’nın kalkınması için yabancı kapitalistlere ödün vermeye hazırdı. Hatta, varsıl ABD’li işadamı Arnold Hammer’in etrafında toplanan kapitalistlerle pazarlık yapıldı. Ama bir sonuç alınamadı çünkü emperyalistler Sovyet Devletiyle ticaret yapmak değil, onu yıkmak istiyordu.
Aynı zamanda, tazminat bir ilke sorunu değil. Marx İngiltere’de kapitalistleri satın alma olasılığını ortaya attı. Trotsky de ABD’de fabrikaların barışçı yollarla devrini sağlamak ve olası şiddet kullanımını en aza indirmek için kapitalistlere tazminat ödenebileceğini söyledi. Kabul edilemeyecek olan, bazı reformistlerin düşündüğü gibi, kamulaştırmayı tamamen olanaksız kılacak olan, işletmeleri piyasa değerinde geri satın almaktır. İhtiyacı olana asgari tazminat kabul edilebilir. Bu şekilde küçük hissedarlara biraz para ödenir, “semiz kediler”e hiçbir şey verilmez.
Venezüella projelerin değerleri çok daha yüksek güncel piyasaya değil defter değerlerine göre biçilen anlaşmaları dikkate aldı. İlke olarak, bu kabul edilebilir çünkü Venezüella’nın geniş kaynakları var ve bu parayı ödeyebilir -ama işletmelerin derhal ve baltalanmadan devri şartıyla. Bununla beraber emperyalistler ve yabancı şirketlerin bu şartları kabul edeceği çok şüpheli. Hükümet kaynakları bazı durumlarda ne olursa olsun tazminatın ödenmeyeceğini söyledi.
BBC muhabiri iğneleyici bir şekilde, “Mr. Chavez devir töreninde petrolü Venezüella halkına geri getirdiğini ve Venezüella’yı Kuzey Amerikan emperyalizminden kurtardığını açıkladıysa da, kuşkucular kaygıyla gözetliyor. Analistler PDVSA’nın bu petrol yataklarını yönetmede güçlüklerle karşılaşacağını düşünüyor. Özel firmaların deneyimi ve uzmanlığı olmadan üretimin düşeceğini söylüyorlar”, diyor.
Aynı nakaratı daha önce de defalarca işittik! Burjuvazi özel banker ve kapitalistlerin iyiliksever yardımları olmadan ekonominin işleyebileceğini, kamulaştırılmış planlı bir ekonominin, bürokratik çizgide bile olsa iyi sonuçlar verebileceğini asla kabul etmez.
Sermayenin propagandacıları yıllardır, yılmadan kapitalizmin planlı ekonomiden daha iyi işlediği söylencesini ve pazarın uzun vadede bütün sorunları çözeceği peri masalını yayıyor. Buna Keynes’in meşhur yanıtı: Uzun vadede hepimiz ölüyüz.
Basit bir tarihsel örnek, pazar yandaşlarının temel tezini anında çürütüyor. İkinci Dünya Savaşında Hitler’in orduları Avrupa’da hızla ilerlerken ve İngiltere tek başına bir köşede sıkışmış kalmışken, İngiliz burjuvazisi ne yaptı? Her şeyi özel girişimcilere ve “pazarın görünmez eline” bırakalım mı dediler? Hayır! Pazarı merkezileştirdiler, planlamaya, karne bağlamaya, iş gücünü yönlendirmeye ve hatta savaş için gerekli üretim endüstrisini kamulaştırmaya başladılar. Niye böyle yaptılar? Çünkü daha iyi sonuç veriyordu.
Latin Amerika’da pazar ekonomisinin uygulanması ekonominin büyümesinden yararlanmayan yığınlar için son derece ağır bir felaket oldu. Ekonomik büyüme sadece bankerlerin, kapitalistlerin ve Exxon gibi yabancı tekellerin kârını çoğaltmaya yaradı. Şimdi bu bayların kaygısı, Venezüella’nın bu çetin petrol yataklarını işletmede yeterli uzmanlığı olmaması değil, Exxon’un sahiplerinin aşırı kârlarından yoksun kalacak olması.
BBC muhabiri bile alınan bu önlemlerin Chavez’e oy veren ve toplumda kökten değişiklik isteyen nüfusun en yoksul kesimlerinin yararına olacağını kabul etmek zorunda kalıyor.
“Elde edilen kârlar sosyal projeler için kullanılacağından, bu yoksulların yararına olabilir”, diyor ve sonra hemen ilave ediyor, “ama bunun bedeli uzun vadede iş sahasında yatırımları yitirmek olabilir. Çokuluslular azınlık ortağı olmayı kabul edebilirler ama tazminat pazarlıklarından iyi bir sonuç almazlarsa, giderler.”
Bu gerçekten rezalet! Bu yabancı tekeller nesiller boyunca Venezüella’nın doğal kaynaklarını yağmaladılar. Venezüella halkı pahasına korkunç miktarlarda ganimet elde ettiler. Çoğu zaman vergi bile ödemediler. Ama şimdi, Venezüella halkı kendi malını geri alırken bu semiz, şımarık akbabalar tazminat istiyor. Uluslararası şirketlerden tazminat istemesi gereken asıl yıllarca yağmalanan Venezüella halkı olmalı.
Dev yabancı şirketler tazminat konusunu Venezüella’ya şantaj yapmak için kullanıyor. Dedikleri basitçe şu: “sizi soymamızı durdurmayın. Bu bizim hakkımız ve soyguna devam etmekte ısrarlıyız. Eğer reddederseniz bütün gücümüzü kullanarak sizi baltalayacağız. Venezüella’dan çekileceğiz, bütün anlaşmaları iptal edeceğiz ve yatırımları durduracağız. Uluslararası boykot ilan edeceğiz. Sizi mahvedeceğiz. Açlıktan boyun eğeceksiniz.”
Kamulaştırma listesinde ikinci sırada 1991 yılında özelleştirilen Venezüella’nın ana telekomünikasyon şirketi CANTV var. Şirket o zamandan beri sahiplerine iyi kâr getirdi ama bu hiçbir zaman ülkenin en yoksullarını kapsamadı. Yoksul Venezüellalıların çoğunluğu telefon etmek için telefon şirketlerine ait telefon dükkanlarını kullanıyor veya sokaklarda kurulu cep telefonlarının zincirlendiği tezgahlardan telefon kiralayarak telefon ediyor.
Haziran ayından itibaren firmayı devlet kontrol etmeye başlayacak ve Chavez’in deyişiyle “özel kapitalist firmadan sosyalist devlet işletmesine” dönecek. Telefon etmek için sıra bekleyen uzun kuyruklar geçmişte kalacak. Chavez bir milyondan fazla yeni
hat bağlamayı ve telefon ücretlerini indirmeyi planlıyor. “2011 yılına kadar nüfusu 500’ü geçen her bölge[nin] telefon şebekesine bağlanaca[ğını]” söyledi.
Kamulaştırılacak şirketler arasında ülkenin ana elektrik dağıtımcısı Electridad de Caracas var. Üretiminin çoğunluğunu dışarıya satan çimento ve çelik fabrikaları da, iç pazara mal vermemeleri halinde kamulaştırılacakları konusunda uyarıldı. En önemlisi, şimdiye kadar dokunulmazlıkları olduğuna inanan bankalar da kamulaştırılmayla karşı karşıya.
Mr. Chavez son günlerde, “Özel bankalar Venezüella’nın endüstri sektörlerine gereken parayı düşük faizle sağlamaya öncelik tanımalı”, dedi. “Eğer kabul etmezlerse, gitmeleri daha iyi olur, bankaları bana devretsinler, onları kamulaştıralım ve bütün bankalar spekülasyonlarla aşırı kar yapacaklarına, ülkenin kalkınması için çalışsın.”
Venezüella’da bankalar son zamanlarda çok kâr yaptı. The Economist’in (8 Mayıs) yorumu: “Hızla büyüyen ekonomik gelişme sonucu (son üç yıl ortalaması %12) artan kredi talebiyle kârları büyük artış gösteren -2006’da % 36- bankalar için itiraz etmek ve direnmek zor olabilir. Tam kamulaştırmaya gidilmese bile, hükümetin sektörde kâr hadlerini sınırlamak (fazlasını sosyal kalkınma projelerinde kullanmak üzere), faiz oranlarını ve kredi verişlerini denetlemek gibi bazı reformlar tasarladığı düşünülüyor.”
Chavez bankaların kamulaştırılmasını geciktirse bile, böyle bir denetim başlatırsa bankaların kapitalist esaslara göre çalışması olanaksızlaşacak ve sonucu kamulaştırma olacak. Venezüella kapitalizmi yok etmek istiyorsa, bankaların kamulaştırılması kesinlikle şart. Bankalar ekonomik politikanın işlemesi için gerekli yaptırımcı güç. Kredilerin denetimi sosyalist bir planlı ekonominin vazgeçilemez bir öğesi ve devlet denetiminde olmalı. Bu şekilde devlet kaynaklarını birkaç varsıl asalağın kârları yerine toplumun ihtiyaçlarına göre paylaştırabilir.
Bir Sınıf Sorunu
Mr. Ingham kamulaştırma açıklamasına gelen tepkileri özetliyor: “Yatırımcılar ve özel şirketler için heyecanlı ve gergin bir zaman. Ama parasal yardım almaları Başkan’a bağlı olan milyonlarca kişi varsıldan yoksula para akışı görüntüsü ile tatmin olacak.” Bolivar devrimi ve sosyalizm düşmanı bir kişiden gelen bu laflar on yıldan fazla bir süredir Venezüella’da gelişmekte olan ve şimdi kritik dönüm noktasına erişen sınıf çatışmasının gerçeğini yeterince ifade ediyor. Kamulaştırma sorunu bu kritik aşamanın tam ortasında duruyor ve devrimim geleceği bu konunun çözümüne bağlı.
Devrimi tersine çevrilemez yapma sözünü veren Chavez’in sözünü tutmasını bekleyen Venezüella’nın işçileri, köylüleri ve yoksuları haberi sevinçle karşıladı. Bunu yerine getirmenin yegane yolu sözde kutsal özel mülkiyet hakkına doğrudan doğruya karşı çıkmakla olur. Eğer ekonomik güç devrime karşı olan oligarşinin elinden alınmazsa, Bolivar Devrimi asla başarılı olamaz ve kazanımları olumlu bir sonuca varamaz.
Diğer ülkelerde de emperyalistlerin tepkisi beklendiği gibi oldu. Her yandan çığlıklar yükseldi. Medya Venezüella’da “komünist diktatörlük” hakkında tüyler ürperten korkunç hikayelerle dolu. Başkan Chavez’in son on yıl içinde dünyada diğer bütün başkanlardan daha çok seçim, referandum ve halk dayanışması kazandığı gibi bir ayrıntıyı gözden kaçırıyorlar. Chavez geçen Aralık’ta yapılan seçimi Venezüella tarihinin en yüksek oy oranıyla kazandı.
George W. Bush ve Tony Blair gibi “demokratlar” ancak bankerlerin, toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin çıkarlarını tehdit etmeyen demokrasiyi yeğliyor. Ama halk toplumu değiştirmek isteyen ve varsıllığa ve imtiyaza karşı çıkan bir hükümet seçtiği anda tutumları değişiyor. Nisan 2002’de CIA Venezüella’da, Şili’de kanlı Pinochet diktatörlüğüne benzer bir diktatörlük kurmak için hükümet darbesi düzenledi. Washington hemen ertesi gün hiçbir zaman hiçbir kimsenin seçmediği işadamı Carmona’nın kurduğu hükümeti tanıdı. ABD emperyalizminin “demokratik” güvenlik belgesi işte bu.
Onları asıl kaygılandıran konu Chavez’in Bolivar Devrimini ileri götürmek için özel mülkiyete karşı cesur önlemler alması, Venezüella oligarşisi ve çokulusluların özel mülklerini kamulaştırmasıdır. Başka ülkelerin de bunu örnek alacağından (ki alıyorlar) ve Avrupalı ve ABD’li işçilerin de, aşırı kâr için işçileri sömüren, çevreye büyük zarar veren, fabrikaları kapatıp ucuz işçi emeğinden yararlanmak için başka bölgelere taşıyan büyük şirketlerden benzer taleplerde bulunacaklarından çok korkuyorlar.
“Basın özgürlüğü” için atılan çığlıklar
Batı medyasının tepkisi özellikle mide bulandırıcı. Şu anda Mexico City’de bunu yazarken, bütün televizyon kanalları her yarım saate bir RCTV’nin ruhsatının iptalini protesto ediyor ve bunu “ifade özgürlüğü”ne bir saldırı olarak tanıtıyor. Sözü edilen televizyon şirketi yıllardan beri seçimle gelen hükümet hakkında akıl almaz uydurma haberleri yayınlıyor, Başkan’a kişisel saldırılarda bulunuyor, onu kaçık ve beter laflarla karalıyor. Defalarca hükümetin şiddet kullanarak devrilmesi ve Chavez’in öldürülmesi çağrısında bulundu.
Bunlar yalnız özgürlüğü savunan masum televizyon yayımcıları değil. Tam tersine, bu televizyon şirketi uzun süreden beri serbestçe seçilen bir hükümeti sarsmak ve devirmek için tezgahlanan bir karşıdevrim planının içinde çalıştı. 2002 yılında hükümetin katliam yaptığı uydurma haberini yayımlayarak hükümet darbesine destek verenlerin başındaydı. Halkın seçtiği bakanların televizyonda açıklama yapmalarını açık açık reddetti.
Yani, bu televizyon şirketi Venezüella’da sayısız canlara mal olacak bir diktatörlük getirecek darbenin hazırlanmasında can damarı oldu. Oligarşi ve CIA’nın başlıca aracıydı. Herhangi bir başka ülkede böyle bir televizyon istasyonu çok daha önceden kapatılır ve yöneticileri yargılanırdı. Venezüella’da, tutuklanması gereken kimse tutuklanmadı ve istasyona ruhsatı sona erinceye kadar yayına devam etmesine izin verildi. Yetkililer, çok haklı olarak, yasal yetkilerini kullanarak, ruhsatı yenilemeyi reddetti. Olay bu. Bu nedenle, aşağılık basının Venezüella’da basın özgürlüğü diye kopardığı yaygara ve fırtına, yalan ve ikiyüzlülük diye nefretle reddedilmeli.
Batının sözde özgür basını gerçekte Ruppert Murdoch gibi süper varsıl birkaç medya patronunun elinde. Özgür düşünce savunucusu olmak bir yana, bu koyu gericiler emperyalizmin, bankaların ve dev tekellerin sözcülüğünü yapıyor. Var olan durumu, yani dünya halklarının birkaç varsıl asalak altında köleleştirilmesini coşkuyla savunuyorlar. Onlar her yerde özgürlüğün ve ilerlemenin en açgözlü düşmanı.
Dünya’nın emekçileri medyada süregelen bu cırtlak kampanyaya kanmayacak. Tehlikede olanın bütün dünyaya yayılmakta olan karşıt sınıflar arası bir ölüm kalım meselesi olduğunu anlayacaklar. Her greve çıktıklarında patronların çıkarlarını korumak için yalan haber veren, kendilerini karalayan aynı sarı medyanın, Venezüella ve Chavez’e saldırmasının nedenleri olduğu ama bu nedenlerin yazılan şeyler olmadığını hemen kavrayacaklar.
Latin Amerika Devrimi
Latin Amerika’nın her yanında kitleler hareketleniyor. Ekvador’da kendisine model olarak Chavez’i aldığını söyleyen Rafael Correa seçimi kazandı. Parlamento ile savaşıyor ve halkın %80’den fazlası onu destekliyor. Bolivya’da Venezüella’daki kamulaştırılmalardan cesaret alan Evo Mo
rales kendi ülkesinin doğal kaynaklarını kamulaştırmaya bakıyor.
Morales doğalgaz kaynaklarını kamulaştırma sürecini başlatmadan önce, “neoliberal hükümetler tepeleri, nehirleri ve maden yataklarının işletme imtiyazlarını dağıttı. Verilen bu ödünleri geri almaya başlamamız gerek”, dedi. Aynı Venezüella’da olduğu gibi, Bolivya hükümeti de Washington ve uluslararası şirketlerin arka çıktığı oligarşinin şiddetli muhalefeti ile karşı karşıya. Caracas’taki BBC muhabiri emperyalistlerin korkularını anlatıyor:
“Venezüella’da gelişmeler Latin Amerika’nın başka bölgelerine de yansıyor. Mr. Chavez’in Bolivya ve Ekvador’da yandaşları aynı şekilde davranıyor.”
Morales Bolivya’da kamu enerji şirketi YPFB’nin ülkede petrol ve doğalgaz üretim ve pazarlamasını denetleyeceğini söyledi, bu yıl 1 Mayıs konuşmasında ekonomide yabancı denetimini azaltmaya söz verdi.
“Eğer gerçekten saygıdeğer bir Bolivya’da yaşamak istiyorsak, emperyalizme, liberalizme ve sömürgeciliğe karşı bir yol tutmalıyız dostlarım”, dedi.
Hükümet telekomünikasyon endüstrisinde kamulaştırmayı 1 Mayıs’tan önce bitirmek istiyordu, ama en büyük telekomünikasyon şirketinin yarısına sahip Telecom Italia ile diyalog kesildi. Bolivya Entel şirketinin yeniden kamulaştırılması için iki tane karar çıkartınca, Telecom Italia, şirketin satılması konusunda uluslararası uzlaşmaya başvurmayı düşündüğünü açıkladı. Emperyalistler halkın isteklerini engellemek ve doğal kaynaklarını geri alma çabalarını baltalamak için her türlü hileye ve oyuna başvuruyor. Ama kamulaştırma hareketi, Venezüella örneğinden cesaret alarak, gittikçe gelişmeye devam ediyor. Washington ise Chavez devrim ihraç etmeye uğraşıyor diye düşünüyor.
Caracas’tan bütün Latin Amerika ve ötesinde milyonlarca kişiye yayın yapan Latin Amerikalı Televizyon kanalı Telesur, ABD emperyalizmin CNN aracılığı ile hava dalgalarını denetlemesine karşı kuruldu. Chavez aynı zamanda, Venezüella’yı IMF ve Dünya Bankasından çıkartmak istediğini de söyledi.
Başkan, Maliye Bakanı Rodrigo Cabezas’a bu iki uluslararası kuruluştan çıkmak için gereken formaliteleri başlatması için emir verdiğini söyledi. Başkan Chavez’in isteği Güney’in Bankası diye adlandırdığı, Venezüella petrol gelirleriyle desteklenen ve Güney Amerika’da projeler için para sağlayacak bankayı kurmak. Bu adım da kıtayı bu kuruluşlarla sıkboğaz eden emperyalizme bir tehlike olarak görülecek. Örnekler çoğalıyor. Nikaragua’da Ortega IMF ile “Fon’dan ayrılmak” için konuşmaya başladığını ve “IMF borç batağından” kurtulmayı umduğunu söyledi.
Emperyalizmin strateji uzmanları Marksistlerle aynı yargıya vardı: ABD ve bütün dünyada çok büyük etkileri olacak genel bir devrimci hareket için Latin Amerika’da koşullar olgunlaştı. Fırtınanın ortasında, on yıllık bir mücadeleden sonra devrimi dönüşü olmayan noktaya yaklaşan Venezüella duruyor.
Burada, geçen yılın hileli seçiminden beri sonu gelmeyen halk ayaklanmasıyla karşı karşıya olan Meksika’da, Chavez’in açıkladığı önlemler egemen sınıfın cesaretini kırdı. Meksikalı bir arkadaş bana, “Şaşılacak şey. Bütün kanallarda her yarım saatte bir Chavez hükümetine saldırıyorlar ve Venezüellalı gazetecilerin haklarını savunuyorlar; olay sanki Meksika’da olmuş gibi”, dedi. Bu laflar işin özünü tam açıklıyor. Emperyalistlerin ve onların Latin Amerikalı kuklalarının Venezüella’ya bu kadar şiddetle saldırmasının çok iyi bir nedeni var. Haklı olarak, Venezüella devriminin kendi sınırları içinde kalmayıp başka ülkelere de yayılacağından korkuyorlar. Son kamulaştırmalar başkalarının da izlemek isteyeceği bir örnek oldu. Bu, Washington’dan Mexico City’ye ve ötesine uzanan bir alanda alarm zillerini çaldırıyor.
Burada, Meksika’da Calderon hileli seçimle, milyonlarca işçi ve köylünün yoğun protestosuna rağmen göreve getirildi. 31 Temmuz’da üç milyon kişi sokaklara çıkıp PRD adayı Lopez Obrador’un başkanlığının tanınmasını istedi. Oaxaca’da başkaldırı aylar boyu sürdü ve APPO (halk milis sovyeti) kuruldu, televizyon yayın istasyonu ele geçirildi.
Oaxaca’da başkaldırı yüzlerce kişinin tutuklanması ve bilinmeyen sayıda kişinin güvenlik kuvvetlerince öldürülmesiyle vahşice bastırıldı. Varsılların çıkarları tehlikede olunca “diktatörlük” diye çığlıklar atmaya başlayan “özgür basın” gık demedi. Meksika’da herkes Lopez Obrador’un seçimi kazandığını ve Calderon’un demokratik bir şekilde seçilmediğini biliyor. Ama Washington ve Londra, Calderon’u tanıyor ve ne pahasına olursa olsun iktidarda tutmaya çalışıyor. Buna rağmen, başaramayacaklar.
Meksika’da hareket sona ermedi. Daha yeni başlıyor. 2 Mayıs’ta büyük çapta bir genel greve gidildi. Yeni bir genel grevi örgütlemek için ulusal bir komite kuruldu. Sendikalarda hareketlenme var; alt bireyler sağ kanat “charro” (cafcaflı) liderleri durmadan uzaklaştırıyor. Burada durum patlamaya hazır. Meksika’da egemen sınıf ve Washington’daki efendilerinin Venezüella’da olanlardan ürkmeleri şaşılacak bir şey mi?
Bununla beraber, emperyalizmin Venezüella’ya karşı fazla seçeneği yok ABD emperyalizmi bütün varsıllığına ve askeri gücüne rağmen felç olmuş durumda. Geçmişte gibi olsaydı doğrudan doğruya karışır, deniz piyadelerini yollardı. Ama bu şimdi olası değil. Irak’ta kazanılması olanaksız, istenmeyen bir savaşa düğümlenmiş durumda. Bush bütün ABD tarihinin en sevilmeyen başkanı. Savaş karşıtlığı gittikçe artıyor. Bush gibi bir dangalağın bile Latin Amerika’da askeri bir macera başlatacağı düşünülemez bile.
Geriye bir suikast seçeneği kalıyor. Hiç şüphesiz CIA uzun bir süredir buna hazırlanıyor. Ama bu da ABD emperyalizmi için ciddi tehlikeler yaratabilir. Venezüella’dan özellikle Latin Amerika’ya ve oradan dünyaya yayılan korkunç bir öfkeye neden olur. Venezüella ABD’ye petrol sevkıyatını durdurur. Bütün kıtada ABD’ye karşı kızgınlık ve nefret uyanır. Bölgede saldırıya uğramayan bir tek ABD elçiliği kalmaz. ABD’ye karşı duyulan düşmanlık nesiller boyu devam eder ve gelecek başkaldırı ve patlamalara yol açar.
“Yemek yedikçe iştah artar”
Eski bir atasözü var: “Yemek yedikçe iştah artar”. Venezüella’da kamulaştırma ve işçi yönetiminde ısrar eden işçilerin sayısı gittikçe çoğalıyor. Inveval’da işçiler fabrikaya el koydu ve fabrikayı işçi kontrolünde başarı ile yönetiyorlar. Önceki makalelerde de belirttiğimiz gibi Sanitarios Maracay’dada durum aynı. Bunlar ve başka fabrikalar birlikte Freteco’yu (Kurtarılmış Fabrikalar Cephesi) kurdular. Freteco’nun etki alanı gittikçe genişliyor ve yürüttüğü kamulaştırma kampanyası hızlanıyor. Başkanın bildirisi bu harekete güç kazandıracak.
Yılda 4.4 ton kapasitesi olan SIDOR And Dağları bölgesinin en büyük çelik fabrikası. Tel ve boru (Venezüella endüstrisinin kullandığı boru tipi dahil) üretiyor. Şirketin raporuna göre üretimin %63’ü iç pazarda satılıyor, %37’si ihraç ediliyor.
Şirket kurulduğu 1962 yılından özelleştirildiği 1998 yılına kadar kamu malıydı. 1998’de hisselerinin %60’ını Amazonia adlı, çoğunluk ortağı Arjantin firması Techint ve azınlık ortakları Meksika’dan Hylsamex, Brezilya’dan Uniminas ve Venezüellalı Sivensa olan bir konsorsiyum satın aldı. Hisselerin %20’si devlette kaldı ve geriye kalan %20 fabrikanın işçilerine verildi.
Chris Carlson’un 9 Mayıs’ta Venezuelanalysis.com’da yazdığı habere göre Merida’da işçiler SIDOR’un Puerto Ordaz Çelik Fabrikası önünde toplanarak, fabrikanın
kamulaştırılması için gösteri yaptı. SIDOR işçi sendikası işçileri dün sabahın erken saatlerinden başlayarak fabrikaya giriş çıkışları engelledi, yolu trafiğe kapattı.
Chavez, fabrika eğer iç tüketimi karşılamak yerine üretimini yabancılara ihraç ederse fabrikanın kamulaştırılacağı uyarısında bulundu, ama şu anda fabrika özelde kalacak gibi görünüyor.
Sendika sekreteri Ulmaro Ramos yerel radyoda “Biz işçi olarak konuya açıklık getirilmesini ve kesin bir karar alınmasını istiyoruz”, dedi. Sendikanın bir sözcüsü de işçilerin başkanın fabrikayı kamulaştırma niyetini desteklediğini söyledi.
Alianza Sindical de Sidor sendikası üyesi Jose Melendez “Başkan’ın son 8 yıldır neoliberalizmin köleliğine tabi tutulan şirketin özgürlüğüne kavuşma olasılığını açıklamasını destekliyoruz”. Melendez özelleştirilmeden önce fabrikada 11,600 işçi çalıştığını, şimdi ise 5.700 işçinin “sömürüldüğünü, hiçbir yan ödeme olmadan” çalıştırıldığını söyledi.
Melendez, “Aramızda hiçbir ayrılık yok. Hepimiz başkanın fabrikayı denetim altına alması ve sonuçta işçi özyönetimine devretmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Şimdi ne olacak?
Chavez burjuva demokrasisinin kurumlarını kullanarak dönüşüm için yığınları harekete geçirmenin mümkün olduğunu gösterdi. Seçim üstü seçim kazanmasını olanaklı kılan, kapitalizmi aşmayan ama toplumda dönüşüm isteyen milyonlarca işçi ve köylünün etrafında toplanmasını sağlayan, demokratik devrimci bir programa dayalı akıllı bir politika izledi.
Chavez’in zaferleri karşı güçlerin cesaretini ve gücünü kırdı. Aralık’ta Chavez’i uzaklaştırmak için bütün yandaşlarını harekete geçirmeye çaba gösteren muhalefet, şimdi bölünmüş ve şaşkın durumda. Sağ keyifsiz, bozgun havasında. 2005 yılı seçimlerini boykot ettiklerinden, Ulusal Meclis’te temsil edilmiyorlar. Chavez’in seçimi açık farkla kazanması (uluslararası burjuva gözlemciler bile kusur bulmaya cesaret edemedi) sosyalist bir programı yürütmek için elini kuvvetlendirdi. Şimdi yaptığı bu, başarılı olduğu kabul edilmeli.
Bununla beraber, devrim niteliğin nicelik olduğu kritik noktayı henüz geçmedi. Etkili güçler hala devrimi içerden baltalayarak yıpratmaya, durdurmaya çalışıyor. Burjuvazinin karşıdevrim güçleri bunu başaramayacak kadar zayıf. Ama, sağın Karşı Devrimin 5inci Kolunu temsil eden Bolivar bürokrasisi, Başkan’ı yalnızlaştırarak ve kararlarının uygulanmasını önleyerek devrimi içten yıkmaya uğraşıyor.
Venezüella hala kapitalizmden yarı kopmuş, sıkıntılı bir vaziyette duruyor. Çok tehlikeli bir durum. Yarım devrim yapmak olanaksız. Bazı kamulaştırma ve diğer ilerici iyileştirmeler yaparak Chavez kapitalizmin işlemesini olanaksızlaştıracak ama planlı sosyalist ekonominin gerektirdiği mekanizmayı kurmadan. Tehlikeli olan durum bu.
Ekonominin iyi işlemediğini gösteren bazı belirtiler var. En yoksul kesimleri en çok etkileyen enflasyon yükselmekte, ve birçok malda değişik derecede yokluk başladı. Kapitalistler sermaye grevine gidiyor ve büyük ölçüde baltalama, yolsuzluk ve bürokratik engelleme var.
The Economist’in yazdığına göre: “Geçen yılların petrol dış satımı ile elde edilen gelir (2006’da 59 milyar dolalar) sayesinde ve artan döviz rezervleri sonucu, Chavez hükümetinin elinde bol para var. Ama diğer mali yükümlülüklerle -özellikle sosyal program harcamaları ve sübvansiyonlar – birleşince zaten var olan bütçe açığı daha da büyüyecek. 2006’da bütçe açığı GSMH’nin %1.8’ine eşitti. Ekonomist İstihbarat Birimi açığın bu yıl %4.9 olmasını tasarlıyor (Gerçekte durum daha da kötü çünkü harcamaların bir kısmı kamu petrol şirketi ve ulusal kalkınma fonu yoluyla yapılıyor). GSMH’de büyüme azalıyor – tahminlere göre bu yıl %5.8, 2008’de %3.2.
Chavez idaresinde politikanın radikalleştirilmesi ekonominin zorlanması ile birleşince (finansal kaynakların kötüleşmesi, büyümenin yavaşlaması ile beraber sürekli çift rakamlı, Latin Amerika’nın en yüksek enflasyonunun gösterdiği gibi) yatırımcıları ürkütüyor. Son günlerde Caracas borsası inişe geçti. Son birkaç yıldır dolaysız yatırımlarda düşüş var ve bu eğilim ocak ayından sonra daha da kötüleşecek gibi. Geçen yıl dolaysız yabancı yatırım negatifti. Yatırımlarda azalma orta vadede GSMH’de büyümeyi daha da azaltacak.
Bundan başka, Bolivar değer kaybederek (karaborsada değeri Bs3,950:1 ABD doları -resmi kur Bs 2,150:1 dolar) ocak ayındaki en düşük değeri Bs4,000:1 dolara yaklaşıyor. Bu durum hükümeti, enflasyonun % 20 olduğu göz önünde tutulursa, istemeye istemeye resmi kurun değerini düşürmeye zorlayacak.”
Biz kamulaştırma için alınan önlemleri kuvvetle destekliyoruz. Bununla beraber, kamulaştırmanın gerçek demokratik işçi denetimi ve yönetimi ile el ele yürütülmesinde ısrar etmeliyiz. Ekonomiyi işçiler, işçiler için yönetmeli ve bürokratların denetimi ele geçirmelerine mani olmak için önlemler alınmalı.
Şu anda sürecin daha sonuçlanmadığına dikkat çekmeliyiz. Bürokratlar ve reformcuların yaptığı gibi, “burjuvaziyi telaşlandırmamak ve emperyalizmi kışkırtmamak için yavaş yavaş ilerlemeliyiz” tartışmaları doğru değil. Burjuvazi yeterince tedirgin ve emperyalistler daha fazla kışkırtılamaz.
Kaçınılmaz olan sınıflar arası çatışmayı geciktirerek, sadece karşıdevrim güçlerine yeniden toparlanmaları ve devrime karşı yeni komplolar hazırlamaları için zaman tanımış oluruz. Daha önemlisi, kapitalistlerin suni yokluklar yaratarak ve üretimi alt üst ederek yaratacağı baltalamalara göz yumarsak, halkın bu yokluklardan bıkıp duyarsız ve aldırışsız olma olasılığı var. Gericilerin istedikleri tam da bu. Dengeler devrime karşı bozulmaya başladığı anda karşıdevrimciler yeniden saldırıya geçecek. Ve, Bolivar Hareketinin önderleri arasında, devrimi durdurmak isteyen, Başkan’a karşı çıkmak için fırsat kollayan birçok gizli yandaşları var. Tehlike hala var. Bu nedenle ivedilikle hareket edip sorunu kökünden çözmeliyiz.
Bürokrasiye karşı savaş
Bolivar Devriminin yazgısı içten gelen mücadele ile hareketin karşıt öğelerden temizlenmesi ve toplumu değiştirebilen bir araca dönüştürülmesine bağlı. Birleşik Sosyalist Partinin (PSUV) kurulması devrimci işçilere, köylülere ve gençlere bir olanak sağlıyor. Partiyi güçlendirmek, emekçi sınıfından kendini sosyalizme adamış kesimlerini toparlamak görevi onlara düşüyor. Onlar yolsuzlukları, ilk fırsatta ihanet edecek bürokratları ve kendi çıkarlarını korumak, politikada yükselmek amacındaki kişileri ortaya çıkarıp temizlemeli.
Yeni parti ancak tam adil ve demokratik olursa devrimci işçi partisi olabilir. Bütün kararları taban vermeli, liderler seçimle gelmeli, geri çağrılabilmeli ve dürüstlüğünü kanıtlamış, kendini sosyalizme ve işçi sınıfına adamış kişiler olmalı.
Sendikalar partinin öteki kilit öğesidir. Marksistler sendikaların birliğini ama aynı zamanda demokratik ve militan bir sendikal hareketi savunuyor. Sendikalar hükümetin ilerici önerilerini, özellikle kamulaştırmayı, desteklemeli ve yığınların yaşam şartlarını iyileştirmek ve oligarşiye karşı grevleri yaygınlaştırmak için savaşmalı. Ama sendikalar hükümetten bağımsız olmalı. Ancak özgür ve bağımsız sendikalar işçilerin çıkarlarını ve aynı zamanda devrimci bir hükümeti düşmanlarından koruyabilir.
Fırsatçılık ve hizipçilik iki ikiz düşmandır. Fırsatçılığa karşı mücadele bir yandan yolsuzluğa, kişisel yükselmeye ve bürokratlaş
maya karşı, öte yandan harekete, özellikle reformculara yenik düşen ve devrim yolundan sapan liderlik içine sızan ters düşüncelere karşı olmalıdır.
Bunun anlamı nedir?
Bu gelişmelerin dünya işçi sınıfı için önemi apaçık belli. Burjuvazi Sovyetler Birliği çöktüğünden beri sosyalizm ve Marksizm’e karşı şiddetli bir kampanya yürütüyor. Ciddiyetle komünizm ve sosyalizmin sona erdiğini ilan ettiler. Kendilerinden o kadar emindiler ki, tarihin bile sona erdiğini açıkladılar. Ama tarihin sonu gelmedi. Daha yeni başlıyor.
Dünya işçileri on beş yıldan sonra kapitalist egemenliğinin kaba gerçeklerini görebiliyor. Burjuvazi barış içinde bir dünya, refah ve demokrasi vaat etti. Ama artık bütün aldatıcı görünüşleri yıkılmış durumda. Gittikçe daha fazla insan kapitalizmin insanlığa vereceği bir gelecek olmadığının bilincine varıyor.
Bu uyanış her yerde görünüyor: işçiler, köylüler, gençler harekete geçti. Olaylar sosyalizm ve devrimin artık gündemde olmadığı düşüncesini çürütüyor. Devrim Venezüella’da başladı ve bütün Latin Amerika’ya yayılmakta; aynı suya atılan bir taş gibi. Devrimin dalgaları ABD’de, Avrupa’da hissediliyor. Pakistan’da ve Hindistan’da, Rusya’da ve Ukrayna’da insanlar Venezüella’da ne olduğunu ve anlamını soruyor.
Bu olayların büyük önemini anlamak için Hugo Chavez’le yüzde yüz aynı düşüncede olmak veya Bolivar Devriminin kusursuzluğuna inanmak gerekmez. Uzun yıllardan beri ilk defa önemli bir dünya lideri dünyada sosyalizmin gerekli olduğunu söyledi ve kapitalizmi kölelik olmakla suçladı. Milyonlarca insana alenen Marx, Lenin, Rosa Luxemburg ve Trotsky’yi okumalarını söyledi.
Ama daha önemlisi, Chavez milyonlarca işçiyi, köylüyü, gençleri sosyalizm bayrağı altında harekete geçirdi. Ve bir kamulaştırma programı uygulamaya çalışıyor ve eğer başarıya ulaşırsa Latin Amerika’nın bir kilit ülkesinde sosyalist devrimin zaferini simgeleyecek ve devrimin bütün kıtaya ve ötesine yayılması anlamına gelecek.
Emperyalistler bunun öneminin farkında. Devrimi beşiğinde boğmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Venezüella Devrimini ezmek için bütün güçleri harekete geçiriyorlar. Onları durdurmak için bütün dünya işçi hareketleri harekete geçmeli.
Venezüella Devrimini Savunun!
Sosyalizm çok yaşa!
Venezüella’ya Dokunmayın!
Mexico City/ MEKSİKA , 18 Mayıs 2007
[Marxist.org’dan Latinbilgi için Emine Kunter tarafından çevrilmiştir]