Hekimlik insan bedenine müdahale etme bilgisi ve yetkisi olan tek meslek grubu olarak tanımlanmaktadır. Hekimlere bu gözle bakınca da zaman zaman hastaların bizlerden bilgi ve becerilerimizi aşan beklentilerini de anlamak kolaylaşmaktadır. Ayrıca uğraştığımız konu da “insan” olunca tüm toplumun gözü hekimler üzerine yoğunlaşmakta ve hekimlerin örnek insanlar olması gibi bir görev de ayrıca omuzlarımıza binmektedir. […]
Hekimlik insan bedenine müdahale etme bilgisi ve yetkisi olan tek meslek grubu olarak tanımlanmaktadır. Hekimlere bu gözle bakınca da zaman zaman hastaların bizlerden bilgi ve becerilerimizi aşan beklentilerini de anlamak kolaylaşmaktadır. Ayrıca uğraştığımız konu da “insan” olunca tüm toplumun gözü hekimler üzerine yoğunlaşmakta ve hekimlerin örnek insanlar olması gibi bir görev de ayrıca omuzlarımıza binmektedir. Hekimler iyi bir hekim olmanın yanında iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olmak zorundadırlar.
İyi hekimliği tanımlamak elbette zordur. İyi ve kötü kavramları bazen karışmakta ve bazen de yere ve zamana göre değişiklikler de gösterebilmektedir. Kanseri olan bir hastaya tanısını söylemek mi yoksa söylememek mi iyidir? Halen yürürlükte olan 1960 yapımı Tıbbi Deontoloji Tüzüğü “hastanın maneviyatını bozmayacak şekilde” konuşulmasını şart koşarken, çok daha yeni olan Hasta Hakları Yönetmeliği ise hastanın bilgilendirilmesini şart koşmaktadır. Bu tür durumlarda hekimliğin bir sanat olduğu ortaya çıkmaktadır.
İyi hekim bu durumda hastanın bilme hakkı olduğu kadar bilmeme hakkının da olduğunu kavrayıp ona göre davranan hekimdir .Unutmayalım ki mesleğimizin en önemli kısmı hastalara önce zarar vermeme ve daha sonra da onlar için en yararlı girişimleri gerçekleştirmektir. Bu kadar karmaşık bir durumda da iyi hekimlik kuralarını kağıt üzerine dökmek imkansıza yaklaşmaktadır.
Son yıllarda toplumun hekimlere bakış açısının değiştiğini deneyimli meslektaşlarımız sıklıkla vurgulamakta ve hekimlerin toplumda halen saygı görmesine karşın bu saygıda önemli derecede azalma olduğuna dikkat çekmektedirler. Bu saygı erozyonunda hem meslektaşlarımızın, küçük bir oranda da olsa, davranışları ve hem de sağlık politikalarını belirleyen ve aynı zamanda çoğu meslektaşlarımız olan politikacı ve bürokratların katkıları etkin olmaktadır.
Son yılların sağlık politikası olan sağlığı özelleştirme, hastaneleri birer işletmeye döndürme çabaları ve performansa dayalı ücret politikaları “iyi hekimlik” kavramlarından hekimleri biraz daha uzaklaştırarak hekimliği neredeyse tamamen bir ticarete döndürme aşamasına getirmiştir.
Daha fazla ameliyatın daha fazla para getirmesi bazen “endikasyon” denilen kavramı yok etmiş, bazen de olabildiğince genişletilmesine yol açmıştır. Daha fazla radyolojik ve biyokimyasal tetkiklerin istenmesinin parasal getirisi de endikasyon kavramlarını yok etme aşamasına getirmiştir.
Eskiden bu tür sorunlar sadece özel sektörde gündeme gelirken, Sağlık Bakanlığının yeni uygulamaları ile kamu hastanelerinde de benzer sorunlar ortaya çıkmış ve Maliye Bakanlığı 1 Temmuz Genelgesi ile “herşey dahil 11-44 YTL uygulaması” na geçerek sorunun hekimliğin hiç uygulanamaz noktasına gelmesini sağlamıştır.
Özel sektörde ise laboratuvarların, radyoloji merkezlerinin ve son yıllarda tüp bebek merkezlerinin kendilerine hasta gönderen hekimlere çeşitli promosyonlar uyguladıkları sıklıkla duyulmaktadır. Bu durum etik kurallar içinde “paranın paylaşılması (fee-splittig)” olarak tanımlanmakta ve bu kavramların uygulandığı ülkelerde şiddetle cezalandırılmaktadır. Zira bu uygulama hizmeti daha pahalı hale getirmekte, hastanın daha iyi hizmet verene değil de daha fazla pay verene yönlendirilmesine neden olmakta ve en önemlisi de gerekli-gereksiz tetkik ve işlem yapılmasına neden olmaktadır.
Hekimlerin çok küçük bir oranı tarafından gerçekleştirilen bu etik dışı uygulamalar tüm hekimlere fatura edilmekte ve toplumdaki hekim imajını olumsuz etkilemektedir.
Yürürlükteki bir çok yönetmelik bu tür uygulamaları yasaklamakla birlikte aynı trafikle ile ilgili uygulamalarda olduğu gibi pratikte yetersiz kalmakta ve elbette belgelenememektedir. Sorunun çözümünün konunun ortaya çıkarılması, tartışılması ve etik bilincin arttırılması ile olabileceği kanısındayım. Bu nedenle de İTO Yönetim Kurulu hekimler için Hipokrat Yemini sonrası bir “Etik Sözleşme” oluşturma konusunda çalışmalarını sürdürmekte ve diğer Uzmanlık Dernekleri ile birlikte üyelerine imzalatma yönünde çalışmalar yapmaktadır.
Böyle bir sözleşme sorunu sona erdirmeyecek ancak konunun akıllarda kalması ile etik bilinçlenmeye katkıda bulunacaktır. “İyi Hekim” imajının korunması tüm hekimlerin görevidir.
* Yazı www.sagliginsesi.com web sitesinden alınmıştır