Yoksulluk sınırı yükseldikçe, yokluğun gerisinde hayatta kalmaya çabalayanlar çoğalmaya başlıyor. Günde bir dolarla yaşamaya çalışan insan sayısı ülkemizde bir milyonu aşmış olarak azımsanmayacak düzeyde. Yokluğun gerisi ise çöplükten geçinmekten başka bir yer hiç değil! Rakamlar belki bir kulağımızdan girip öbüründen çıkıyor ama meselenin ürkütücü hazin boyutunu en iyi dilde, bize ancak kimi çocukların ölümü anlatabiliyor. […]
Yoksulluk sınırı yükseldikçe, yokluğun gerisinde hayatta kalmaya çabalayanlar çoğalmaya başlıyor. Günde bir dolarla yaşamaya çalışan insan sayısı ülkemizde bir milyonu aşmış olarak azımsanmayacak düzeyde. Yokluğun gerisi ise çöplükten geçinmekten başka bir yer hiç değil! Rakamlar belki bir kulağımızdan girip öbüründen çıkıyor ama meselenin ürkütücü hazin boyutunu en iyi dilde, bize ancak kimi çocukların ölümü anlatabiliyor.
Unutmadık, unutamadık; Berivan bebeğin ölüm raporunda “açlık” yazdığını. Evet yokun, yok olduğu, bolluk cenneti denilen ülkemizde, açlıktan bir bebek ölüyorsa, varlıkların hukuki sahibi olanlar ile olmayanlar arasında arasındaki farkı, başka hiçbir şey söz konusu ölüm raporu kadar çarpıcı olarak sunamazdı.
Sayılar ve istatistikler açlık, yoksulluk sınırı için rakamlar değiştirip, çizgiler çize dursunlar, açlığın koynunda yaşayanların söz konusu çizgileri, hep en dipten izledikleri, zıplasalar bile bu çizgiye ulaşma şanslarının gün geçtikçe daha da zayıfladığı görülmektedir.
Yetişkinlerin hele hele de çocukların yoksunluk ve açlığı, yönünü çizgilere değil, en diplerde bir yerlere sıkışmış, çamura kire bulanmış ekmeğe çevirir. İş, aş yoksa var olanla mideye söz geçirilemiyorsa çer çöp fark etmez alır başını yemeğin çürük de olsa kokusunun geldiği yöne gider. Otel çöplükleri, aşevi çöplükleri, lokanta çöplükleri, daha daha en büyüğü şehir çöplükleri…Ya ekmek bulunacak buralarda, ya ekmek bulmaya aracılık edecek iş bulunacaktır.
Berivan’ın açlıktan ölümü ve daha on binlerce çocuğumuzun yetersiz beslenmeden kaynaklanan, umarı zor hastalıkların pençesine düşüşü ülkemizin gündelik gerçeklerinin basit bir parçası gibi hızla akıp geçiyor. Dün bir hastane raporu, bugün kamyon kazaları, emeğimizi ve alınterimizi har vurup harman savuran sermaye düzeninin dayanılmaz iğrençlikleri inancımızı daha da alevlendiriyor.
Çok değil daha geçtiğimiz günlerde çöplükten yiyecek topladığı belirtilen 5 çocuk Kayseri’de bir kamyonun altında kalarak can verdi.
Aynı aileden sayılabilecek yakın akraba iki ailenin, en büyükleri 7 yaşında olan 5 çocuğu. Turgay, Muharrem, Serengül, Veysel, Berivan.adlı çocuklar. Çocukların ailelerini de Gaziantep’in Nizip ilçesinden Kayseri’ye yokluk sürüklemişti. Kuşaktan kuşağa zincirleme uzayan bir yoksulluğa tutuna tutuna yol alıyorlardı. Onları aç bırakan , diyardan diyara göçüren, aşağılayan, kimliksizliğe iten, kentin dibinde bir yerde yaşamaya mahkum eden sistemi tanımayacak kadar çocuktular. Hatta çöplüğe ulaşmak, orada hayal ettikleri yiyecekleri bulabilmek onların çocukça oyunlarının belki de zevkli bir parçasıydı. El ele tutuşmuş, aşevi önündeki çöp bidonuna yetişemeden kamyonun altında kaldılar. Bir yanda oyunu kaybeder gibi açlıkla yarışını kaybeden kanlar içinde beş çocuk, diğer yanda çürük marullar kaldı.
Açlığın yoksulluğun bilincimize yansıyanları, yansımayanları derken bir başka kentin çöplüğünde karşımıza bir başka çocuğun ölümü çıkıyor. Samsun şehir çöplüğünde çöp ayıklayan annesine yardım eden 7 yaşındaki Yalçın Kanbay depolama alanında çalışan iş makinesinin altında kalarak can vermişti. İş makinesinin operatörü çocuğu fark etmediğini belirtmiş. Ne fark eder ki? Doğru! Yalçın belki hayatta olabilirdi. Ama bu çöple oyun oynar gibi ekmek çıkaran Yalçınlar gerçeğini maalesef gizlemeye yetmiyor. Tıpkı “Güneş balçıkla sıvanmaz” dediğimiz gibi.
Aileleri açlıkla baş etmeye çalışan ailelerin çocukları karınlarını köreltmek için hayaller kurarken sermaye düzeni haddinden fazla tüketim için bütün kanalları sonuna dek açmış durumda. Tatlı ve renkli hayatların ressamı olan medya da alabildiğine hizmetinde. Yediklerinden, yedirdiklerinden aksırıp tıksırdıklarından geri kalanını kire bulayıp çöplüğe yolluyorlar . Kolunda, koltuğunda yoksulluğun politikasını geliştiren iktidarın yöneticileri var.
Ne Berivan bebeğin, ne çürük marullara koşan 5 çocuğun, ne de Yalçın’ın ölümü bir yazgıdan ibaret. Yoksulluk, işsizlik, okulsuzluk, göç bu sistemin çocuk, yaşlı, genç tüm topluma sunduğu tek seçenek. Oysa onlar büyük bir iki yüzlülükle 22 Temmuz’da “seçenek” olacaklarını söylüyorlar. Tıpkı önceki seçimlerin arifesinde söyledikleri yalanlar gibi. Ancak her yeni seçimde bir zalim diğer zalime basamak olmaktan başka bir şey yapmıyor; onların gündemi açlık, yoksulluk olmadığı gibi, çocukların çöplükte ölmesi onlar için hiçbir anlam
ifade etmiyor!