Çocuk işçiliği, emek sömürüsünün en vahşi biçimidir. Ekonomik eşitsizliklerin, göçlerin ve işsizliğin artması ile giderek yaygınlaşan çocuk işçiliğine karşı Türkiye’de ve dünyada sistemli bir mücadele zorunludur. Çocuk işçiliği ülkemizin ve dünyanın yaşadığı acil çözüm bekleyen sorunlarından biridir. Bugün resmi rakamlarla ülkemizde 4 milyon, dünya genelinde ise 200 milyondan fazla çocuk işçi bulunmaktadır. Türkiye’de küçük ölçekli […]
Çocuk işçiliği, emek sömürüsünün en vahşi biçimidir. Ekonomik eşitsizliklerin, göçlerin ve işsizliğin artması ile giderek yaygınlaşan çocuk işçiliğine karşı Türkiye’de ve dünyada sistemli bir mücadele zorunludur.
Çocuk işçiliği ülkemizin ve dünyanın yaşadığı acil çözüm bekleyen sorunlarından biridir. Bugün resmi rakamlarla ülkemizde 4 milyon, dünya genelinde ise 200 milyondan fazla çocuk işçi bulunmaktadır. Türkiye’de küçük ölçekli işyerlerinde kayıt dışı çalışan çocuklar da göz önünde bulundurulduğunda, karşımıza bir buz dağı çıkmaktadır. Asıl sorun, buzdağının görünmeyen kısmındadır.
Uygulanan ekonomi politikalarının yarattığı eşitsizlik ve sosyal hukuk devletinden uzaklaşma sosyal adalet alanında bir çöküş yaratmıştır. Yapısal dönüşümler ve köyden büyük kentlere göçün yarattığı ekonomik alt üst oluşlar çocukları doğrudan etkilemektedir.
İşini kaybeden yetişkinlerin yerini, maliyet hesaplarına dahil edilmeyen bir işgücü olarak çocuklar almaktadır. Yoksullaşan ailelerde günlük yaşamı sürdürmek çocukların gelirine bağlı bir hale gelmiştir. Kayıt dışı alanda süren ekonomik etkinlikler, çalışma hukukunun dar kapsamı ve yetersiz denetim, ucuz işgücü olarak kadın ve çocukların bu alanda tüketilmesine neden olmaktadır.
Eğitimden yoksun kalma, yetişkin işsizliği, kayıt dışı çalışma, sendikalaşmanın engellenmesi, toplu sözleşmeden yararlanamama, iş güvencesinin yetersizliği, işsizlik yardımlarının düşüklüğü ve yararlanma koşullarının yüksekliği bir kısır döngü oluşturmaktadır. Bu kısır döngü, ailelerin yoksulluğu, çocuk emeğinin istismarı, eğitimden yoksun kalma bağlamında kendini yeniden üretmektedir.
Çocuklarımız; çocukluk düşlerini yaşayamadan, çocuk olma hakkını kullanamadan, eğitim hakkından yararlanamadan, ailenin sıcak ortamından alınıp, serbest piyasanın görünmez eline teslim edilmektedir.
Türkiye Birleşmiş Milletler’in ve ILO’nun da aralarında bulunduğu örgütlerin, temel haklarla ilgili birçok sözleşmesini imzalamıştır. Türkiye’nin çocuk çalıştırılmasına karşı yükümlülükleri, ILO’nun temel sözleşmelerinden olan 138 sayılı (İstihdamda Yaşa İlişkin Sözleşme) ve 182 sayılı (Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi) sözleşmelerle belirlenmiştir.
15 yaşında çocukların gece vardiyasında yanması, 13 yaşında çocukların tarım işçisi olarak günde 2 liralık ücret için ölmesi, birçoklarının sokaklarda gizlenen tehlikelerin kucağında yaşaması hiçbir ahlaki, yasal veya sosyal kriterle açıklanamaz.
Çocukların haklarını güvence altına almalıyız. Çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda sorumlular daha fazla sorumsuzluk gösteremezler. Çocukların birer yetişkin gibi sırtlarında hayatın yüküyle değil de çocukça sevinçlerle ve coşkularla yaşamaları için üzerimize düşeni hemen şimdi yapmalıyız.
* DİSK Genel Sekreteri Musa Çam’ın 12 Haziran günü “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” nedeniyle yaptığı basın açıklaması