Bu köşedeki en son yazım geçen cuma yayınlandı. 0 günden bu yana bir hafta geçti. Olağan demokrasinin işlediği, gerçekten ‘istikrarlı’ bir ülkede aylara yayılacak (hatta hiç yaşanmayacak) siyasal gelişmeleri bu bir hafta içinde yaşadık. İnsan bazen düşünmeden edemiyor, Finlandiya’daki köşe yazarları ne yazıyorlar acaba, diye… (Bu arada bir parantez açmak zorundayım. Biliyorsunuz, aslında pazar günleri […]
Bu köşedeki en son yazım geçen cuma yayınlandı. 0 günden bu yana bir hafta geçti. Olağan demokrasinin işlediği, gerçekten ‘istikrarlı’ bir ülkede aylara yayılacak (hatta hiç yaşanmayacak) siyasal gelişmeleri bu bir hafta içinde yaşadık. İnsan bazen düşünmeden edemiyor, Finlandiya’daki köşe yazarları ne yazıyorlar acaba, diye… (Bu arada bir parantez açmak zorundayım. Biliyorsunuz, aslında pazar günleri de yazıyorum, ama türlü nedenlerle geçen hafta yazamadım. Malum muhtıranın ardından pazar günü gazeteyi açan bazı dostlar yazımı göremeyince sordular: “Ne o, muhtıra verilince tam siper yattın mı” diye… Elbette latife yaptıklarını biliyorum. Lakin, bunlardan kimileri, o gün Çağlayan’daki mitingden geliyorlardı, üzerlerinde tatlı bir ‘eylem yorgunluğu’ vardı. “Bu konuyu salı günü Taksim’de konuşsak…” dedim.
“Hay hay” diye cevap verdiler.
1 Mayıs günü Beşiktaş’ta, Dolmabahçe’de, Taksim’de gözlerim bu arkadaşları aradı. Nafile! Bilemem, belki de oradaydılar ama şu gaz bombaları… İnsanın görüş kabiliyetini biraz etkiliyor. Herhalde o yüzden göremedim.
Neyse… Meseleyi daha fazla kişiselleştirme-yip parantezi kapatalım.)
Evet, son bir hafta, on gündür ortalık yıkılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Ordu’nun muhtırası, Anayasa Mahkemesi kararı ve erken seçim… Valla insan neresinden tutacağını bilemiyor. Ama bugün azıcık gecikmeyle de olsa 1 Mayıs’tan bahsetmek zorundayım. En azından tarihe birkaç not düşmek için… Vatandaşı evine hapsetmeyi, okulları kapatmayı İstanbul’u yönetmenin yegâne yolu olarak bilen Vali-Emniyet Müdürü ikilisi üzerine fazla bir şey söylemeyeceğim. ‘Merkez medya’ bile isyan etti. Dahası kavgada bile söylenmeyecek sözler sarfettiler İstanbul’un ‘siyam ikizleri’ için… İyi de oldu.
Gelelim başka bir noktaya… 14 ve 29 Nisan mitinglerinden söz edilirken herkes lafa “işte ne güzel, demokrasi var tabii, insanlar çıkıp görüşlerini ifade ediyorlar” diye başlıyordu. Devletin bu yıl da şaşmaz biçimde uygulamaya koyduğu 1 Mayıs yasakları, herhalde bu ülkenin demokrasi sınırlarını yeterince göstermiştir. İş, emekçilerin bayramına gelince, belki de artık sadece bizim ülkemizde varlığını sürdüren antikomünist histeri depreşiveriyor. Bakalım işçi sınıfından, emekten, sosyalizmden söz edildiğinde karşılığının polis copu ve biber gazı olmadığı bir Türkiye’yi görmeye ömrümüz vefa edecek mi?
Bu 1 Mayıs’ın en önemli yanı, işçilerin, gençlerin, sosyalistlerin Taksim’e çıkmış olmalarıdır. Evet, bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkıldı. Emniyet Müdürü Cerrah’ın “sıkıysa çıksınlar” derken yumruk yaptığı eli havada asılı kaldı. Kimilerinin dediği gibi, sadece sendika yöneticileri falan değil… Polisin izniyle de değil. Bütün İstanbul’un 1 Mayıs alanına döneceğini anlayıp paniğe kapılan yetkililerin çaresiz kalmasıyla çıkıldı Taksim’e…. Yani zorlaya zorlaya… Bu yıl belki 500 kişiydi, belki 600… Ama bu çıkış, 30 yıl önce terkedilen alanın artık asli sahiplerini yeniden bağrına basacağının işareti oldu. Alanda birbirine sarılıp öpüşen, genç-yaşlı sosyalistlerin gözlerindeki ışığı görseniz, bunu anlardınız.
Beşiktaş’ta, Dolmabahçe’de, Gümüşsuyu’nda tanıdık tanımadık insanlar gördüm, 1 Mayıs günü… Erkekler, kadınlar, gençler… Sırt çantalı, gözlüklü kızlar… Che tişörtlü, atkuyruğu saçlı delikanlılar… Çarşı’nın sert çocukları… Az önce coptan, biber gazından nasiplerini almış, kıyı bucak dağılmışlar. Belli ki, yeniden toplanmış harekete geçme planları yapıyorlar. İnanın, hiçbirinin yüzünde korkudan eser yoktu. Neredeyse eğleniyorlardı desem, abartmış olmam. Bırakın bundan sonrasını Güler, Cerrah, onları idare edenler, hasılı muktedirler düşünsün. Artık kolayca gözdağı veremeyecekler. Onların gaz maskeli robokopları, bu zımba gibi çocukların karşısında eğlencelik çizgi filmlerdeki kötü adam karikatürü kadar ürkütücü. Bu arkadaşlarımızın 1 Mayıs’ı çok yakın zamanda işçi sınıfıyla yanyana Taksim meydanında güle eğlene kutlayacağından kuşkusu olan varsa, şaşarım.