CHP ve DSP’nin 22 Temmuz seçimlerine CHP listesi altında birlikte girme kararı, yalnızca merkez soldaki seçmenin arzuladığı işbirliğinin gerçekleşmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda, seçimlerin sonucunu değiştirecek bir gelişme olarak saymak gerekiyor. Şu anda güvenilir olmaktan uzak kamuoyu yoklamalarının yüzdeleri bir yana, bu işbirliğinin CHP ve DSP’nin kendi bağımsız oy potansiyellerinin toplamından fazla bir seçmen desteğini […]
CHP ve DSP’nin 22 Temmuz seçimlerine CHP listesi altında birlikte girme kararı, yalnızca merkez soldaki seçmenin arzuladığı işbirliğinin gerçekleşmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda, seçimlerin sonucunu değiştirecek bir gelişme olarak saymak gerekiyor.
Şu anda güvenilir olmaktan uzak kamuoyu yoklamalarının yüzdeleri bir yana, bu işbirliğinin CHP ve DSP’nin kendi bağımsız oy potansiyellerinin toplamından fazla bir seçmen desteğini sağlaması mümkün görünüyor.
Evet, işbirliği, birleşme değil. Ama yıllardır oy pusulalarının ayrı hanelerine mührü basan iki parti seçmenleri, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana ilk kez 22 Temmuz’da ortak iradelerini sandığa dökecek. Özellikle barajı tek başına geçme şansı oldukça az görünen DSP için siyasetten kopmama şansı, CHP içinde AK Parti’ye karşı daha yüksek oy alma imkânı getirecek. Bu durum, merkezde bulunup AK Parti’ye yönelmeyecek kararsız seçmen üzerinde de bir etki oluşturacak türden. Hatta bu işbirliğinin soldaki diğer partilerin tabanlarından katılımı kendiliğinden cezbetmesi de mümkün
Bir noktayı vurgulamak gerekiyor. Dünkü işbirliğini sağlayan iki asli etken var. Biri, Baykal’ın geç de başlamış olsa sürekli ısrar eden ve DSP’den gelen itirazlar üzerine sürekli yeni müzakere pozisyonları icat eden taraf olması. ‘DSP’liler, partilerinden istifa etmeden CHP listesinden aday olsun’ formülü, yaratıcı bir çözüm olarak Sezer’i ikna etmiş görünüyor.
İkincisi, ama belki daha önemlisi, Rahşan Ecevit’in dün öğle saatlerinde yaptığı müdahale. Kamuoyundaki inanışın aksine, Rahşan hanım, özellikle son hafta içinde DSP’de parti bürokrasisi direnişinin aşılmasında ve en son Zeki Sezer’in ikna edilmesinde kilit rol oynadı. Rahşan hanım, DSP içinde CHP ile işbirliğine gitmektense Genç Parti’yi ya da DP’yi tercih edenlerin ortaya çıkmasını, belli ki daha ciddi bir tehdit olarak gördü.
Merkez sağda DYP ve Anavatan’ın Demokrat Parti ismiyle seçime katılacağının da dün kesinleşmesinden sonra, 22 Temmuz seçimine doğru saflar netleşmeye başladı.
Merkez sağ ve soldaki bu saflaşma, AK Parti’nin yeni Meclis’te şimdiki kadar sandalyeye sahip olamayacağına inananları haklı çıkaran bir gelişme olabilir.
Her halükârda sürprizlerle dolu bir seçim olacak.
* * * * *
Baykal’ın performansı
Bir saptamada bulunmak mümkün: CHP lideri Deniz Baykal, son bir yıl içinde önüne koyduğu hemen her hedefe ulaştı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olamayacağını, CHP’nin oldurtmayacağını söyledi. Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmadı. Meclis’in 367 mevcut olmaksızın cumhurbaşkanı oylamasına geçemeyeceğini, Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak iptal ettireceklerini söyledi. Öyle oldu. Seçimler, Erdoğan’ın ‘zamanında’ ısrarına karşın, erken yapılıyor. Baykal bir tek seçilme yaşının 25’e indirilmesi konusunda hedefini tutturamadı; o da CHP değil, AK Parti nedeniyle oldu.
Baykal’ın son hamlesiyle 1980’den bu yana parçalanmış merkez soldaki iki ana damarın CHP ismi altında seçime birlikte girmesi hedefine ulaştı. Meclis’in üçte birini bulmayan sandalyesine sahip bir muhalefet partisi için bu performans kayda geçmeyi hak ediyor.
* * * * *
Cumhurbaşkanı yetkileri
Taha Akyol, dünkü Milliyet’te Başbakan Tayyip Erdoğan ile yaptığı söyleşiyi yayımladı. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı yetkilerinin parlamenter demokrasilerde olduğu türden sembolik düzeye indirilmesi konusunu ilk defa bu söyleşide beyan etti. Akyol dün CNN Türk yayınında da Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın aynı doğrultudaki görüşlerinin duyulmasını sağladı.
Erdoğan ve Arınç’ın, halkoyuyla seçilecek cumhurbaşkanının sembolik yetkilere sahip olması gerektiği görüşleri, halen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in önündeki değişiklik yalnızca seçim yöntemi belirlediğine göre, yeni bir Anayasa değişikliğini gerekli kılıyor. Tabii ikisinin ayrı ayrı yapılmasında bir sakınca yok. Ancak bu yeni durum, cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi referandumunun yapılmayabileceği, bütün paketin yeni Meclis’e bırakılmasına kapıyı aralamış bulunuyor. Belki de en doğrusu bu olacak.