Nisan mitingleri üzerine yapılan gözlemler, meydanlardaki kitlenin, toplumun meydanlara çıkmaya pek alışık olmayan, hatta ilk kez çıkan bir kesimini oluşturduğunu saptıyor, özellikle kültürel açıdan, “orta sınıf” özelliklerine dikkat çekiyorlardı. Bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken önemli saptamalar. Dahası, sanırım, salt bize özgün olmayan, küreselbir olguyla karşı karşıyayız: Küreselleşmeye, savaşa karşı hareketlerde, Kore’de, sonra Tayland’da, hatta çeşitli “renkli […]
Nisan mitingleri üzerine yapılan gözlemler, meydanlardaki kitlenin, toplumun meydanlara çıkmaya pek alışık olmayan, hatta ilk kez çıkan bir kesimini oluşturduğunu saptıyor, özellikle kültürel açıdan, “orta sınıf” özelliklerine dikkat çekiyorlardı.
Bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken önemli saptamalar. Dahası, sanırım, salt bize özgün olmayan, küreselbir olguyla karşı karşıyayız: Küreselleşmeye, savaşa karşı hareketlerde, Kore’de, sonra Tayland’da, hatta çeşitli “renkli devrimlerde” hızla harekete geçebilen, genelde “orta sınıf” özellikleri gösteren bir toplumsal kesim söz konusu.
Küresel Stratejik Trendler 2007-2036
Bu konuya, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırının ertesindeki geniş katılımlı cenaze merasimi, Tayland’da Thaksin Shinatwar ‘ı deviren kitle eylemleri bağlamında değinmiştim. Geçen ay İngiltere Savunma Bakanlığı (MOD) bünyesindeki Gelişme, Doktrin ve Kavramlar
Merkezi (DCDC) tarafından yayımlanan Küresel Stratejik
Trendler 2007-2036 başlıklı raporda da bu konuya çok özel bir vurgu yapılıyor.
Önümüzdeki 30 yılın ekonomik, teknolojik, ekolojik jeopolitik, toplumsal trendlerini, olası risklerini irdeleyen rapora göre, küresel çapta “çoğu insanın maddi yaşam koşullarının iyileşme olasılığına karşılık, zengin yoksul arasındaki uçurum daha da derinleşecek. Mutlak yoksulluk küresel bir sorun olmaya devam edecek… Mutlak yoksulluğun var olmaya devam etmesi, gelir dağılımının göreli olarak bozulması, beklentileri karşılanamayanlar arasında adaletsizlik algısını güçlendirecek” (sf 3, abç). Bu trendler aynı zamanda “yalnızca, kapitalizm karşıtı dinci, anarşist ve nihilist hareketlerin değil, halkçılığın ve Marksizm ‘in de yeniden canlanmasına yol açabilecek” (age, abç).
Rapor, “daha çok bütünleştirici, rekabetçi ve gelişmiş ülkelerde egemen eğilimlerin, gelişmekte olan ülkelerde de yansımasına bağlı olarak, sekülerizm ve materyalizm daha da güçlenecek” (sf 12, abç) diyor. Raporun yazarları, “kültürlerin karışmasının, değişim hızının, modern düşüncelerle geleneksel düşüncelerin çatışmasının toplumda ahlaki rölativizmi, pragmatizmi güçlendirmesini” bekliyor, ” geleneksel toplulukların, toplumsal ağırlığı olan azınlıkların köktendincilik de olmak üzere, daha katı inanç sistemlerine sarılma eğiliminin, popülizm ve Marksizm gibi doktrinler siyasi ideolojilere ilginin artacağını” düşünüyorlar. Rapor, kent yoksullarınınbüyük kesiminin türedi işlerde, bu nedenle de istikrarsız, yasadışı sömürülere açık koşullarda çalışıyor olacağını söylüyor. Orta sınıflara gelince, rapor, “gelişmekte olan ülkelerde bunların sayıları artmakla birlikte, bu kesimde yoksullaşma, toplumsal statü kaybı risklerinin artacağına” işaret ediyor, “bu kesimlerin kendi yaşam düzeylerinin küresel zenginlik düzeyinin gerisinde kaldığını düşüneceklerini” (sf 34) huzursuzluklarının artmasını bekliyor.
Bu saptamalardan hareketle rapor çok çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. Raporun “Orta Sınıf Proletarya” başlıklı bölümünde (sf 80) “Orta sınıflar Marx’ın proletaryaya atfettiği rolü üstelenerek devrimci bir sınıf konumuna yükselebilir” saptaması yapılıyor. Bu çarpıcı saptamanın gerekçelerini rapor şöyle sıralıyor: “Emek piyasalarının küreselleşmesi, ulusal refah devleti hizmetlerinin, iş olanaklarının azalması insanların belli devletlere bağlılıklarını artırabilir, kendileriyle, sayıları çok az, ancak profili çok yüksek süper zenginler arasındaki, gittikçe artan gelir farkları, meritokrasiye (kendi yeteneğine dayanarak yükselme şansı-E.Y.) yönelik düş kırıklığını körüklerken, alt sınıfların (toplumdan koparak lümpenleşen kesimlerin-E.Y.) sayıları, toplumsal düzene ve istikrara yönelik tehdidi arttıkça ve gittikçe ağırlaşan borç yükü, emeklilik sistemlerinin gittikçe artan yetersizliği” bu sınıfların hoşnutsuzluğunu güçlendirerek “dünya orta sınıflarının, bilgiye, kaynaklara erişme becerilerini kullanarak birleşmelerine, uluslar-üstü süreçleri kendi sınıf çıkarları doğrultusunda belirlemeye başlamalarına yol açabilir” (sf 80, abç) diyor.
“Orta sınıf proletarya”
MOD uzmanlarının, Marksist teorinin, işçi sınıfı, proletarya, “yeni işçi sınıfı”, “çelişkili sınıf pozisyonları” gibi kavramlara ilişkin inceliklerini, işçi sınıfının küresel çapta yaşadığı dönüşümün özelliklerini kavramasını beklemek doğru olmaz; ama önemli bir noktaya parmak bastıkları kesin. Genelde “orta sınıf” olarak nitelenen bir kesim, tam da yukarıda aktarılan nedenlerden dolayı küresel çapta , ilginç hareketlilikler ve siyasi etkinlikler sergiliyor. Özellikle, küreselleşme karşıtlığı, savaş karşıtlığı ve küresel ısınma gibi üç stratejik alanda bu “orta sınıfın” , internet, uluslararası medya aracılığıyla sık sık, küresel çapta, kalıcı ilişki ağları oluşturdukları, birlikte davranma becerisi (örgütlenme, ortak öznellikler ve temalar bağlamında adeta bir sınıf şekillenmesi) sergilediği görülüyor.
Bu “orta sınıf” , dükkân sahiplerinden, zanaatkârlardan, küçük ölçekli kapitalistlerden daha çok, işgücünü satarak , yeteneğine, bilgisine dayanarak var olan bir sınıf. Bu özellikleriyle, geleneksel işçi sınıfına çok yakın. Ancak, iyi eğitim görmüş olmak, çoğu zaman ikinci bir dili kullanabilmek, yeni iletişim teknolojilerine adapte olabilmek gibi özellikleri de var. Dahası, gelişmekte olan ülkelerdeki sanayi proletaryasından farkı olarak bu kesimin kırsal, geleneksel ilişkilerle bağları kopmuş, duyarlılıkları tümüye kapitalist meta ilişkilerinin, küresel çapta “estetik yöneticiliğin” etkisi altında şekillenmiştir. Küreselleşme süreci bu “orta sınıfı” , ekonomik ve kültürel boyutlarıyla, derin bir biçimde etkilemiş, beklentilerini iyice yükselmiş, uluslararası kapitalizmin imajlarıyla arzularını kışkırtmış, ama bunları karşılayamadığı için, aynı zamanda derin bir düş kırıklığı yaratmıştır. Bu toplumsal kesim, yüksek kültürel farkındalığıyla şimdi, kendisinin ve çocuklarının, toplumun, nihayet gezegenin geleceğinden kuşku duymaya, hatta korkmaya başlamıştır. Tüm bu özeliklerinden dolayı bu kesimin geleneksel orta sınıftan daha çok işçi sınıfına yakın olduğu, hatta 19. ve 20. yüzyılın sanayi proletaryası, gibi zamanın en ileri teknolojinin üzerinde var olduğu görülüyor.
Kabaca bir bakış bile, nisan eylemlerinde sokağa çıkan kalabalığın, 1 Mayıs günü Kadıköy’de toplananların geleneksel işçi sınıfı dışındaki (gençlik olarak tanımlanan) kesiminin tüm bu yukarıda değindiğimiz özellikleri, estetiği (giyim kuşam müzik vb.) taşıdığı söylenebilir.
Bu yeni proletaryanın ya da “orta sınıfın” bu yeni hallerinin , bir özelliği de toplumun geri kalan kesimleriyle karşılaştırıldığında benzersiz bir yatay, demokratik, kendiliğinden örgütlenme kapasitesinin, kişisel inisiyatif gösterme eğiliminin yüksek, ataerkil değerler ve “büyük söylemlere” ilgili ama esnek, daha çok somut siyasi hedeflere odaklanmış, bu nedenlerle, geleneksel “orta sınıftan” farklı olarak otoriter siyasi hareketlerin etkisi altına girme eğiliminin zayıf olduğu söylenebilir. CHP gibi, lider merkezli sosyal demokrat partilerin, hızlı bir söylem deği